Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

07.11.2008, 08:33

AKP´yi Kemalizm kurtarabilir mi?

Türkiye’de üzerinde kavga edilen hususlar yalnızca değerlerden ibaret değil. ıdeolojiler, takımlar ve sınıfların yanı sıra şahıslar üzerindeki kavgalar da toplumumuzda öne çıkıyor. Siyasîlerin birbirlerini itham ettikleri “istismar” sahasında da bu problemler başgösterir.

Kemalizmin veya M. Kemal’in cemiyetimizdeki istismarının boyutlarını “Ergenekon” yapılanması kısmen de olsa ortaya çıkarmış oldu. 12 Eylül ve 28 şubat süreçlerinde aşırı yoğunlukta kullanılan bu hususun 28 şubat’ın ortaya çıkardığı AKP kadrolarınca da kullanılması hem bizim medyada, hem de dış basında hayli medar-ı bahis oldu. Hayatları “Kemalizme karşı” olmakla geçmiş bir kısım siyasal ıslâm takipçilerinin şu süreçte Kemalizme soyunmaları hakikaten iç burkucu bir olay. Türkiye’de hükümet olmanın “olmazsa olmazı” olarak gösterilen “Kemalist geçinmeye” sağdaki ve soldaki demokratlar prim vermiyorlar. Yoğun rüşvetlerle susturulan medyamıza ulaşamayan bu tepkilerin önümüzdeki günlerde duyulacağını umuyoruz.

12 Eylül’ün bir başka versiyonu veya devamı niteliğindeki 28 şubat ve sonrası uygulamaların siyasetçi “dindarlar”a yaptırılması, Türkiye Müslümanları açısından onur kırıcı görülüyor. Devlet kurumlarının M. Kemal’in resim ve büstleriyle doldurulmuş olması, Millî Eğitim müfredatlarına “ikrah” ettirecek derecede Kemalizmin yükletilmesi ve resmî tahattur günleri bahanesiyle fukara milletinin paralarının bu istikamette sokaklarda çarçur edilmesi gibi...

Bir tarafta “dünya devleti olma” ifadesi, öbür tarafta AB hedefleri ve beri tarafta bu denli yoğun M. Kemal meddahlığı, sizce de tenakuzlar korosunu oluşturmuyor mu? 12 Eylül’den sonra cami imamlarına hutbeler Ankara’dan gönderiliyordu. 28 şubat’ta da önce Ankara, sonra belli noktalar devreye girdi. Her ne kadar görevlilerin kendi hutbelerini hazırlamaları gereği üzerine durulduysa da, netice yine değişmedi. AKP kadroları ve Diyanet ışleri Başkanlığı camilerde M. Kemal’i tanıtma ve sevdirme seferberliğine girişti. Hem M. Kemal’in prensiplerine, hem Türkiye laikliğine ve hem de dinin emirlerine gayet zıt olan bu uygulama ile, hükümet güzel şeyler yaptığını zannediyor. Çeşitli projeler çerçevesinde Diyanet ışleri kadrolarının ikide bir Washington’a taşınmaları ne kadar onur kırıcı ise, hutbelerdeki M. Kemal methiyeleri de laikliği tahrip eden fevkalâde tehlikeli bir istismardır. AKP kadroları, Kemalizmi hayatlarına felsefe edinen kadrolar kadar M. Kemal’i sevemeyeceklerine göre bu haysiyet kırıcı ikiyüzlülüğe niye tevessül ediyorlar?.

12 Eylül sonrasındaki Türk-ıslâm sentezcilerinin takındıkları “Kemalizm” maskesini o dönemin hakiki Atatürkçüleri belgeli yayınlarla indirmişlerdi. Neocon ve Neoliberallerin dolaylı destekleri, Selanikliler Hanedanının yüksek himayeleri ve devlet imkânlarından faydalanmaya başlayan bazı grupların misyonlarına zıt bir şekilde susmaları, AKP’ye bu istismarı biraz daha yaptıracak gibi görünüyor. Fakat nereye kadar? Sloganlarla, maslahatçılıklarla, doğruya da eğriye de gerdan kırmalarla fazla mesafe alınamayacağını düşünüyorum.

Dinimizin esaslarından taviz vermeye kalkışanların halk içinde maskara olacaklarını az-çok herkes bilir.

Buna rağmen cami kürsülerinde M. Kemal istismarında yeni bir çığ açan AKP’nin maksadına ulaşacağını sanmıyorum. Hem bilirsiniz ki, bu tip istismarlar beklentilerin tam zıddı ile neticelenir. Daha önce de belirtmiştik; dini siyasete alet etmek ne kadar yanlış ise, milliyetçiliği ve ırkçılığı istismar da o denli yanlıştır. Kemalizmin bu istikamette kullanılmasının millete, vatana ve dine daha da fazla zarar getireceği kanaatindeyim.

Türkiye siyasetinde belli temellere dayanmayan, sistemli politikaların meydana getirdiği boşlukların bir neticesi olarak çıkan, dış ve iç menfaat ortaklıklarına dayanan ihtilâl sonrasındaki hükümetlerin uzun ömürlü olmaları hem milletin yararına olmaz, hem de mümkün değil.

Konjonktürel med ve cezirlerle kamuoyu oluşturanlar, suların fıtrî mecralarına dönüşünü belki geciktirebilirler, ama engelleyemezler. Nice maddî menfaatlerin, makamların, şöhretlerin ve servetlerin sabun köpüğü gibi kaybolduğu tarih, bunun ibret verici örnekleriyle dolu.

M. Kemal’e 80 senedir koşanların iradeleri ile milletin iradesinin çeliştiği yerde iktidar partisi millet iradesine kulak vermek yerine Kemalizm meddahlığını tercih ederse, kendi sonunu daha da çabuklaştırmış olur. Ergenekoncuları yuhalarken bir başka formatta Kemalist olmayı “millet iradesi” kabul etmez.
Şükrü Bulut

2

07.11.2008, 09:48

Alıntı

Bir tarafta “dünya devleti olma” ifadesi, öbür tarafta AB hedefleri ve beri tarafta bu denli yoğun M. Kemal meddahlığı, sizce de tenakuzlar korosunu oluşturmuyor mu?


Hem de nasıl..

Gören gözlere ama..

Allah râzı olsun Ağabey..Kaleminize bereket..

3

07.11.2008, 11:31

Re: AKP´yi Kemalizm kurtarabilir mi?

Alıntı sahibi ""Sükrü Bulut""



Devlet kurumlarının M. Kemal’in resim ve büstleriyle doldurulmuş olması, Millî Eğitim müfredatlarına “ikrah” ettirecek derecede Kemalizmin yükletilmesi ve resmî tahattur günleri bahanesiyle fukara milletinin paralarının bu istikamette sokaklarda çarçur edilmesi gibi...

.


Nihayet. şu eğitim sistemi faciasını her yerde dile getirmek lazım.

ılköğretim 3. sınıf öğrencisine Türkçe dersinde Inkılap Tarihi öğretmekte neyin nesi, ne alakası var?

Türkçe dersleri M. Kemal. Resim, Müzik M. Kemal. Matematik problemleri M. Kemal.

Bu nasıl birşey anlayamıyorum?

Çin öğrencilerine logaritma tablosunu ezberletiyor, nihayetinde düşünmez işlemez, akıllıların kölesi bir toplum haline geldi.

Türkiye'de eğitim sistemi de aynı böyle bir hal almaya başladı. Ezberci ve kalitesiz.. Dert dolu, az maaşlı; çaresiz öğretmenler iyi niyetli olsa ne olur?

Öğretmen olan bir arkadaşım bana dedi "inanmadığım şeyleri öğrencilere okutmak için dayatıyorlar." Bu nasıl demokratlık.

Yazık oldu eğitim sistemimize. Nesl-i cedidi heba ettiler. Bakara Suresi 204-205'in tokadını yedik.

Düşünün en kaliteli öğrenciler ünüversitenin en güzel yerlerini kazanıp, nihayetinde Kapaitalist sistemin kölesi haline getiriliyorlar. Daha az kaliteli, belki kalitesiz kişiler son tercih olarak -boşta kalmamak için- öğretmenlik tercih ediyorlar. Bir de eğitim sistemi faciasını eklediğiniz vakit, sonuç hüsran oluyor.

Üstad'ın öğretmenler için"ya hep ya hiç" düsturunu hatırlamamak mümkün değil.

AKP neslimizi ve ürünlerimizi heba ediyor.

şu uyku bitsin artık.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

07.11.2008, 11:38

Açtırmayın kutuyu şimdi..Abi..:?

3 sayfada bir aynı şeyleri görmekten nefret geldi..

Dersmi yapıyoruz nemrutculuk mu şaştık..

Geçen bir ödev var kitaptan..

2. sınıfta hem de..

ıki alfabeyi karşılaştır demiş çocuğa..

Ne desin şimdi bu çocuk..

Eskiden şuydu, şimdi bu..

Ve niye diye sormuş..

ıki alfabe arasındaki farkı ne bilsin o yaştaki çocuk ve inancının kitabının alfabesini hor mu görsün?

Nedir maksadları, kendi kendini inkâra alıştırmak bu çocukları..

"Hiiç cevab yazma evladım.." dedim..

"Alacaksan bundan sıfır al..Yeterki itikadın zarar görmesin.."

Tek gözlünün saadeti bize lâzım değil..

5

11.11.2008, 17:08

AKP Atatürkçü gözükmek uğruna bütün değerlerini geri attı. Ama en çok Kemalistlerin düşmanlığını kazandı

Demek zalime yaranılmaz.

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

6

11.11.2008, 17:52

Kısa lafın özü.

"Bin dereden su getirsen arınamazsın." demek uygun düşer. :P
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

7

11.11.2008, 18:09

Re: AKP´yi Kemalizm kurtarabilir mi?

Alıntı sahibi ""Sükrü Bulut""

Devlet kurumlarının M. Kemal’in resim ve büstleriyle doldurulmuş olması, Millî Eğitim müfredatlarına “ikrah” ettirecek derecede Kemalizmin yükletilmesi ve resmî tahattur günleri bahanesiyle fukara milletinin paralarının bu istikamette sokaklarda çarçur edilmesi gibi...



Sadece kurumlar mı..

ızmir'in en fakir semtlerinin birine büyük bir heykel yaptırılıyor.Okadar büyük bir projeki miktarını düşünün artık.

Bu millet o heykele baka baka karnını doyurur belki..
YENı ASYA NIN BAHTININ MıFTAHI MEşVERET VE şÛRADIR!

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

8

11.11.2008, 19:11

Re: AKP´yi Kemalizm kurtarabilir mi?

Alıntı sahibi ""asel""



Sadece kurumlar mı..

ızmir'in en fakir semtlerinin birine büyük bir heykel yaptırılıyor.Okadar büyük bir projeki miktarını düşünün artık.

Bu millet o heykele baka baka karnını doyurur belki..


O heykele baktıkça muasır medeni olacaklar abi. Tamamen şekil endeksli, sözden ibaret, işine göre Atatürkçülükten başka bişi değil. :!:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

9

11.11.2008, 21:48

Sana o zulümleri layık görecek kadar tefessüh etmiş olan o kesime, onlar gibi görünerek yaranamazsın, onlar türlü şeytanlık içinde yaşadığından, senin yaptığını da oyun görür zaten, sana itimad etmez. Ancak halkı kandırmaya çalışırsın.... Ama böyle iki yere de yaranamadığın durumlarda, hiç kimseye yaranamadan, ortada dımdızlak kalabilirsin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

10

12.11.2008, 09:20

Ne şah'a ne Padişah'a..

Ne deve ne kuş olmayınca, akibet bu..

11

12.11.2008, 23:57

Bazı mübareklerin gözlerinin açılması dileklerimizle!..
Allah'ın hikmetinden suâl olunmaz. Belki uyuyanlar uyansın, Yeni Asya'yı itham edenler aklını başına toplasın diye Kader'in bir cilvesidir!..
Asya'nın Bahtının Miftahı Meşveret ve şuradır.

"Nurculuk, bütün fenleri müslümanlaştırma hareketidir" M. KUTLULAR

12

13.11.2008, 00:58

AKP ve Atatürk

Erdoğan’ın, “Obama gibi geldi, Bush’a benzedi” eleştirisine cevap verirken, “Ben ne Obama’yım, ne Bush’um. Ben Tayyip Erdoğan’ım” deyip, “ıllâ birilerine benzetecekseniz, Atatürk’ten başlayın, Kanunî’lere, Yavuz’lara, Fatih’lere, Osman Gazi’lere kadar gidin” diye devam eden son çıkışı, hem başından beri saklamayıp “Lider olunmaz, lider doğulur” diye açığa vurduğu “ego”sunun daha da güçlenerek devam ettiğini, hem de Atatürk’ü Osmanlı padişahlarıyla eş tutan tuhaf anlayıştan vazgeçmediğini yeniden gözler önüne sermiş oldu.

M. Kemal’in Kanunî, Yavuz, Fatih ve Osman Gazi’yle nasıl bir ortak noktası ve benzerliği var ki, Erdoğan bu isimleri birlikte zikredebiliyor?

Bir defa dünya görüşleri tamamen farklı. Adı geçen padişahlar i’lâ-yı kelimetullahı misyon edinmişken, Atatürk’ün gerek ıslâma, gerek Osmanlıya bakışı onlarınkinin tam tersi değil mi?

Bu çıkışı, bir taraftan millî görüşü Hz. Àdem’le başlatıp, bütün peygamberleri ve ıslâm tarihinde Osmanlı padişahlarının da dahil olduğu cihangir sultanları millî görüşçü olarak nitelerken Atatürk için de “Hayatta olsaydı partimize katılırdı” diyen Erbakan’ın yaklaşımını Erdoğan’ın da içselleştirdiğini gösteren bir örnek.

Demek ki, şimdiye kadar her fırsatta tekrarladığı “Değiştim, millî görüş gömleğini çıkardım” söylemlerine rağmen, temelde bir değişme yok.

Öte yandan Erdoğan, kendisi için zaman zaman yapılan Atatürk benzetmelerinden de rahatsız olmak şöyle dursun, ziyadesiyle memnun olduğunu, hattâ “gurur” duyduğunu söylemişti.

ıktidarının ilk günlerinde ısrailli diplomat Alon Liel’in dile getirdiği “Erdoğanizm Kemalizmin güncellenmiş versiyonudur” iddiası için yorumu sorulduğunda böyle bir cevap vermişti.

Aynı şekilde, hayli zaman önce yaptığı Avustralya-Yeni Zelanda gezisinde “Türkiye’de Atatürk’ten sonra lider gelmedi, ikinci lider sizsiniz” diye bağıran kişiye, “Modernleşmede en büyük liderimiz Atatürk’tür. Onu aşmanın değil, örnek almanın gayreti içindeyiz” demişti.

şimdi de kendisini önceki tavrıyla Obama’ya, son geldiği noktayla Bush’a benzetenlere “ıllâ birine benzetecekseniz Atatürk’e benzetin” diyor.

Erdoğan’ın bu Atatürk tutkusu, şahsıyla da sınırlı değil. Geçen dönem Meclis Başkanlığı yapan, partinin ağır toplarından Bülent Arınç’ın ve 28 Ağustos 2007’den beri Çankaya’da oturan Abdullah Gül’ün de benzer beyanları mevcut.

Daha ötesinde ise kurumsal sahiplenme söz konusu. Nitekim AKP’nin 2002 seçimi öncesi açıkladığı programında Atatürk ilke ve inkılâpları “toplumun ortak paydası” olarak niteleniyor.

Geçen yıl 22 Temmuz seçiminden kısa süre önce yapılan parti kongresinde de Erdoğan “Atatürk ilkelerini, Cumhuriyet değerlerimizi her türlü gündelik siyasî tartışmanın üzerinde tutarak, ayrıştırıcı değil, birleştirici, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirmeliyiz” ifadelerini kullanmıştı.

AKP’nin seçim kampanyası çerçevesinde hazırlanan medya reklamlarında da aynı ifadelere yer verilmiş ve bunlar defaatle yayınlanmıştı.

Yakınlardaki bir örnek de, Erdoğan’ın geçtiğimiz Nisan ayı sonunda partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada şu şekilde yer almıştı:

“Atatürk, devrimleri millete emanet etmeden yaşatmanın mümkün olmadığına inanmış; yeni düzeni millete dayatmayı değil, benimsetmeyi amaçlamıştır... Atatürk ilke ve inkılâplarının koruyucusu, onları hayata geçiren TBMM’dir, bir bütün olarak Türk milletidir.” (aa, 23.4.08)

Anayasa, Cumhurbaşkanına ve milletvekillerine metazori “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalma” yemini ettiriyor. AKP’nin, daha yola çıkarken söz verdiği halde altı yıllık iktidarı boyunca değiştirmeye yanaşmadığı Siyasî Partiler Kanunu da partilere aynı bağlılığı dayatıyor.

Ancak görünen o ki, AKP’lilerin Atatürk tutkusu zoraki değil, içselleştirilmiş bir bağlılık...

Kazım GÜLEÇYÜZ

13.11.2008 - Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

13

16.11.2008, 09:25

Kemalizm AKP'yi kurtarır, evet cidden kurtarır. Ama iktidarda olmanın verdiği tüm sıkıntılardan kurtarır. Kahve köşelerine inmeyen siyasi davalar, halka mal olmaz hiç bir zaman. Ve saman alevi gibi sönüp giderler. AKP de sorumluluktan ve daha fazla zulmetmekten kurtulur.

14

05.12.2008, 18:12

AKP’nin “kadının özgürleştirilmesi” açılımı
“Yerel seçim stardı”nı veren Başbakan Erdoğan, partisini ve hükûmetini “gururla” methedip sık sık, “başarılar”dan bahsediyor. Ancak başta söz verilen demokratikleşme, inanç, ifâde ve eğitim özgürlüğü olmak üzere, temel hakları teğet geçerek bir tek “kadının özgürleştirmesi”den dem vuruyor.

Bilindiği gibi AKP, “yasak var” diye başörtülü kurucu ve milletvekili adayı almamakla yola çıktı. Hep “mayınlı arazi”den uzak durdu. Parti yetkilileri uzun süre “başörtüsü meselemiz değildir” dediler.

Başbakan yardımcılarından biri, içmezse de “şarabın tadını ve kalitesini bilmekle” övündü. Diğeri, “başörtüsü Türkiye’de yüzde birbuçuğun meselesi” diye hafife aldı. Seçilen başörtülü belediye meclisi üyeleri bizzat iktidar partili belediye başkanlarınca “yasal yasak” gerekçesiyle toplantılara alınmadılar. Bazı başkan eşleri, resmî törenlere katılmak için “yasalara uygun olarak” başlarını açtılar.

Kanunsuz yasağı yasayla kaldırma yanlışı bir yana; “Köşk’te smokinli resepsiyonlar”ı yeniden başlatan Cumhurbaşkanı Gül’ün atadığı rektörlerin de katılımıyla yasak daha da azdırıldı ve yaygınlaştı.

Öylesine ki Genel Başkan Yarımcısı bir milletvekilinin hazırladığı, uyuşturucu, kumar ve kötü madde bağımlılığından “gençleri koruma yasası taslağı”, daha Meclis’e sunulmadan, “partinin tüzük ve programına aykırı” denilerek Başbakan’dan “azar” ve “fırça”yla derhal geri çekildi. Tıpkı zinayı suç sayan yasanın yurtdışından gelen tâlimatıyla geri çekilmesi gibi…

“KADININ ‘ÖZEL HAYAT HAPSı’NDEN KURTULMASI” NE DEMEK?

Neticede yasakçıların “artık gündeme dahi getirilemez” diye çarpıttıkları noktada “başörtüsü yasağı”nı kaldırmayı bir başka seçime bırakan Başbakan ve siyasî iktidar, temel hak ve özgürlükleri, veryansın ettiği “yasakçılar” ve “laikçiler” misâli salt “kadının özgürleştirmesi”ne hasrediyor.

Amerikalı Yahudi dolar spekülatörü Soros finanslı lobilerin telkiniyle, “kadının özgürleştirilmesi” paravanıyla dayattığı turuncu devrimlerle el attığı ülkelerde istimal ettiği parlak sloganları seslendiriyor.

Partisinin Kadın Kollarının düzenlediği, “Uluslararası ış’te Kadın Kongresi”nde Başbakan’ın, “Kadını özel hayata hapseden, kamu alanından dışlayan, cinsiyet ayırımcılığına dayalı baskıcı ve tutucu anlayışlar”dan yakınması, “medenileşmeye” engel görmesi, öteden beri kadınları yuvalarından çıkarmayı amaç edinmiş ecnebi şebekelerin üslûbuna uyuyor.

“Kadının medenileşmesi”ni “sosyal hayata karışması”na bağlayan ve evine bağlığını “ev hapsi” olarak gören, mutluluğu sokağa dökülüp yuvasının dışında “sosyallaşması”nda arayan zihniyete aslında AKP bugün değil, baştan beri yakın duruyor.

Ki bu zihniyet, ısrail Dışişleri eski müsteşarı Alon Liel’in, “Erdoğanizm, Kemalizmin bir versiyonudur” tespitiyle ve AKP üzerinden dindar kesimin iktidar nimetine ortak edilmesiyle dünyevileştirilmesi tuzağıyla uyuşuyor. Dahası “kadın özgürlüğü” perdesinde küresel çapta uyuşturulmuş layt ve laçka kitlelerin tefessühünü amaçlayan, ıslâm âleminde âilenin tahribini hedefleyen ABD’nin “ılımlı ıslâm” projesiyle buluşuyor. “ıslâm sosyetesi”, “tesettür defilesi” türü garâbetler buradan türetiliyor.

Bu vaziyet, AKP’li belediyelerin sazlı- sözlü eğlence partileri ve kampanyalarıyla başörtülü ve tesettürlü kadınları ve âileleri cezp ederek, âiledeki ahlâkî aşınmayla cemiyetin dejenerisini daha da derinleştiriyor…

AKP–CHP BıRBıRıNıN DEğıRMENıNE “OY”

TAşIYOR

ılginç olan, her ne kadar “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” gösterilse de Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin “kadınların özgürleştirilmesi” çabasını “iyi hal” olarak görüp cezanın indirilmesine gerekçe göstererek “kapatmadan kurtarması.”

Buna mukabil AKP’nin inanç hakkının eğitim hakkıyla takas edilerek yüzbinlerce kız öğrencinin hak kazandığı okullarda inancının gereği taktıkları başörtüsüyle okumaması mağduriyetini gidermeyi bir tarafa bırakması. Görünen o ki siyasî tezatlar ortasındaki tahterevalli oyunu, bu kez kadın üzerinden oynanmakta. Yerel seçimler öncesinde CHP’nin “çarşaf açılımı”na karşı AKP’nin kadınları “özel hayat hapsi”nden kurtarıp çalıştırmasıyla “kadının sosyalleşmesi”ne odaklanması, sonuçta her iki partinin de işine gelmekte.

Baykal’ın merâsimle çarşaflılara partisinin rozetini takmasına karşılık Erdoğan’ın özellikle CHP ve farklı partilerden geldikleri söylenen başıaçık kadınlara medyanın önünde AKP rozetini takması, süregelen “oyları paylaştırma” senaryosunun bir parçası.

Böylece, seçmeni AKP-CHP cepheleri arasında iki asimetrik altrernatife mahkûm etme stratejisi güdülmekte. Diğer partileri, özellikle inanç hakkını, temel hak ve hürriyetleri sağlayan DP “yok” sayılarak devre dışı bırakılmakta.

Erdoğan da Baykal da bu taksime râzı; zira bu kutuplaşma siyaseti, karşılıklı atışmalarla, politik polemiklerle birbirini beslemekte, yekdiğerinin değirmenine “oy” taşımakta… Peki, bizzat Dışişleri Bakanı’nın itirafıyla, Türkiye’de Müslüman çoğunluğun birçok “dinî özgürlükler sorunu” dururken, AKP’nin “kadının özgürleştirilmesi” açılımı neye yarayacak?

Mahkemenin “kararı” sonrası “teslimiyet” sinyallerini veren, milletin değerlerinden ziyâde resmî ideolojinin “hassasiyetleri”ni nazara alan “neo AKP”, bütün belediyeleri de alsa, yine birinci parti de olsa, bu haliyle demokratikleşmeye, hak ve özgürlüklere ne faydası olacak?

Demokratik dirençle ciddî icraatlar olmadıktan sonra.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

15

05.12.2008, 18:16

Alıntı

“Aşılamaz, ulaşılamaz denilen hedeflere ulaştık, rüya denilen reformları gerçekleştirdik”


FesübhanAllah..Biz başka Türkiye'de mi yaşıyoruz aceb..

Ne aşılmış ki..
:roll:

16

05.12.2008, 18:21

Alıntı sahibi ""Cevher ılhan Abi""



“Kadının medenileşmesi”ni “sosyal hayata karışması”na bağlayan ve evine bağlığını “ev hapsi” olarak gören, mutluluğu sokağa dökülüp yuvasının dışında “sosyallaşması”nda arayan zihniyete aslında AKP bugün değil, baştan beri yakın duruyor.

Ki bu zihniyet, ısrail Dışişleri eski müsteşarı Alon Liel’in, “Erdoğanizm, Kemalizmin bir versiyonudur” tespitiyle ve AKP üzerinden dindar kesimin iktidar nimetine ortak edilmesiyle dünyevileştirilmesi tuzağıyla uyuşuyor.


Bu vaziyet, AKP’li belediyelerin sazlı- sözlü eğlence partileri ve kampanyalarıyla başörtülü ve tesettürlü kadınları ve âileleri cezp ederek, âiledeki ahlâkî aşınmayla cemiyetin dejenerisini daha da derinleştiriyor…



Alıntı sahibi ""Ceka""

AKP, CHP'dir. CHP iktidarda olsa ne yapacaksa AKP'yapıyor. Halkın oyu ile iktidara gelemeyen CHP, AKP kimliği ile iktidara gelmiştir.


Bir zaman böyle demiştim. Artık, şüphem kalmadı.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

17

05.12.2008, 18:41

Diktatör ve şefler idaresinde

memleketin dinini, îmanını, canını, hayatını kasıp kavuran

merhametsiz eski devrin farmason kullarının

şu can çekişme devrinde

Demokratlara tevcih ettikleri silahların en tesirlisi,

onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır.

Bir kısmı dindarlık perdesi bürünerek,

Demokratların millete vadettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar.


Beyanat ve Tenvirler | 268


Aynı filmi, hâlâ seyrediyoruz..maalesef..

18

06.12.2008, 09:34

Süfyan ve Deccal halkın değerlerini ideoloji haline getirerek, hem yeni ideolojiler ekliyerek, her ideoloji mensubunu kendi ideolojisini iktidara getirmek için her yolu mübah görmesini sağlayacak siyasi bir yapı kurmuştur.
Böyle bir siyaset tarafgirliğe ve ihtilafa kapı açtığından huzur ve refah selb olur, adalet adalet ismi ile zulm haline gelir. Ahlak sukut eder, fazilet biter.

ışte Üstad bunu görmüş ve mevcut siyaset ile ıslam'a hizmet etmenin mümkün olmadığını hatta zarar olduğunu anlamış. Zira, halkın değerleri arasındaki bir harbte, en çok zarar görenin halkın değerleri olduğunu fark etmiş. Hatta kendi ideolojisine mensub olmayan bir has kardeşine husumet ettiğini ve hatta kimilerin yaptığı gibi tekfir ettiğini görmüş. Süfyanın bu tuzağına düşmemiş ve o siyasete dahil olmamıştır.

Eski Said, siyaset tam Süfyanın hakimiyetine geçmeden önce tahrif olmaması için ve istikametini bulması için mücadele etmiş ve ıslam'a hizmetkar bir siyasi yapıyı o zaman Kur'an'dan istihraç ile tasarlamış.
Yeni Said ise siyasetin Süfyanın eline geçmesi ile artık o süfyani siyaset ile ıslam'a mümkün olmadığını görmüş ve siyasetten çekilmiş. Ancak, Üstad'ın tarif ettiği siyaset, talim ve halka tarif ile mükellefiz. Onu tarif siyasete girmek değilidir.

Üstad, siyaset bütün bütün zarar haline geldiği vakit, ehvenüşşeri ihtiyar etmiş ve mevcut yapı içinde iman hizmetine ilişmeyecek bir fırkayı iktidarda murad etmiş. Elbette, halka hakikatleri anlatamanın hür bir ortamda ancak mümkün olduğunu bilmiş.

ışte bizler o ehvenüşşerde ittifak edemedik. Tuhaf tevillere girerek armut ile elmayı toplamak kabilinden kavramları biribirine karıştırdık.

Münazaratta şöyle geçiyor

Suâl: "şimdi çok hilâf-ı şeriat şeyler yapılıyor"
Cevap: Bence, muhâlif-i hakîkat-i şeriat olan şeyler meşrûtiyete dahi muhâliftir, ya günahlarıdır veya ilcâ-i zarûrettir. Farzediniz, şu siyâset muhâlif olsun, yine telâşa mahâl yoktur. Zîrâ, şeriat-ı Garrânın bin kısmından bir kısmıdır ki, siyâsete taallûk eder. O kısmın ihmâliyle, şeriat ihmâl olunmaz.

Hem üstda "siyasetten ve şeytandan Allah'a sığınırım" demiş.

Madem şariatın binde biri siyasettir. O kısımın ihmali ile şeriat ihmal olmuyor, Üstad niye siyasetten şeytandan sığınır gibi Allah'a sığınıyor? Bir çelişki olmaz mı?

Demek öyle bir siyasetten Allah'a sığınıyor ki, ahlakı, fazileti, adaleti mahf ediyor. ışte o siyaset Süfyani siyasettir. Yoksa hakiki Meşrutiyet-i Meşrua ile tarif ettiği siyasetten Allah'a sığımıyor ve onu geçerli kılmak için var gücü ile çalışıyor. Hem o süfyani siyaset şeriatın binde birini yaralamaktan öte gidip binde 999'una göz dikiyor.

ışte bazı Nurcu kardeşler burda hata etti. Hem siyasetten Allah'a sığınmak sözü yüzünden siyaseti talim dahi etmedi, hem bindebirdir ihmal olsa zarar yok diyerek ehvenüşşeri ihtiyara azami bir gayret içine girmedi. "Ne de olsa şeriatın bindebiridir , Siyasetin meşvereti olmaz", diyerek talebeleri rey konusunda serbest bıraktılar. Bir taraftan fısıltı gazetesi ile "ehven partisi şudur" demeyi ihmal etmediler. Nihayetinde o halden müthiş bir ihtilaf çıktı. Reylerimizi teşettüten muhafaz edemedik. Nur talebeleri mesleklerine muhalif olarak Süfyani fırkalardan birini seçmek adına uhuvvete ve ittihada darbe vuran münakaşalara girdiler. Bunu en çokta siyasette girmeme namına yaptılar. Bir taraftan "siyaset binde bir ihmal ve hata olsa zarar olmaz" namı ile kendi gibi düşünmeyen kardeş meşreblere onulmaz hakaretler ve ithamlarda bulunuldu. Nihayetinde Süfyanın arzu ettiği bölünenlar kısmına dahil oldular. Hem üstadın şeytan gibi Allah'a sığındığı, çıkarcı, tarafgir, amaç için her yol mübah siyasetintam ortasına düştüler. Böylece bu bölünme ulema arasında sözlerini muteber olmaktan çıkardı ve avam dahi sözlerine uymadı. Halk bütün bütün bölündü. Süfyanın siyasetine mukabele edilmek yerinde birer çarkı haline gelindi.

Demek, Nurcuların acilen iman vazifesi ile berebar çok ehemmiyetli olan ikinci ve üçüncü vazifelerini anlayıp içtimai hayat ve siyaseti talim ve tarif hizmetine girmelidirler. Yoksa görülüyor ki ehvenüşşeri ihtiyar ede ede parmak kalmadı hem ehvenüşşeri ihtiyar edebilmek artık mümkün değil.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

19

06.12.2008, 09:42

Nihayetinde demek istediğim şey şudur, Deccal ve Süfyanın kendi koyduğu siyasi kaideler ile siyaseti menfi hale getirmiş. Toplumda ahlakı ortadan kaldırmış, ihtilaf getirmiş, ittihad bozulmuş, adalet kalkmış, fazilet tükenmiş.

şimdi diyorlar "siyaset şeriatın binde biridir, onda ihmal olsa zarar olmaz."

Evet doğru ama, şeriattaki siyaset kaidleri şeriatın binde biridir. Siyasetin mesleğini icrası, tanzimi meşverete bırakılmış. Yoksa süfyanın siyaseti ıslamın binde biri değildir. Alakası yoktur. şerrin en büyüğüdür. Biz o şerrin içinde, ehven-üşerri ihtiyar ediyoruz.

Elbette ahlakı, fazileti, adaleti mahf eden, tarafgirlikle, ittifakı ve ittihadı bozan şu melun siyaseti tamir edip aslına tebdil etmenin çareleri kaideleri ahirzaman Mehdisinin vazifelerinin en büyüklerindendir. şeriatın binde biri değil çok mühim bir kısmıdır.

Ya Mehdinin o siyaseti tamir için kaideler uyup, siyaseti aslına geri getireceğiz, yada süfyanın şer siyasetine tabi olup ehvenüşşer ile iktifaya devam edeceğiz.

Mevcut siyaset şerdir. O şer siyasette ister istemez dahil edilmişiz ve oy veriyoruz. Oy zamanı ehvenüşşer olanı bulup oy vermez isek azamüşşer gelecektir.

Bu yüzden Risale-i nur bu menfi siyasete dahil olmaz, uğraşmaz, ama onu tamir edip şeriatın arzu ettiği ,adalet-i mahza engel olmayan siyaseti getirmek için ve halka bunu öğretmek için kaidlere verir. ışte Üstad siyasetin süfyanın eline geçtiğini bilmiş ve halkında onu kurtarmak için henüz hazır olmadığını görmüş ve artık o siyasetin ıslama hizmet edemiyeceğini fark etmiş ve terk etmiş.

Nurcular "Risale-i Nur siyasete alet olmaz" sözünü bütün bütün tamir dahi etmez anladığı sürece ehvenüşşer ile iktifa devam edecek. Ehvenüşşer ise daim kalmamalı. Adalet-i mahza basmak yapılmalı. Ehvenüşşerde iktifa etikçe her daim tehlike mevcuttur. Zira, parmak kese kese parmak kalmaz.

Risale-i Nur'dan siyaset talim edilmediği sürece Müslümanlar hangi siyasi anlayışa gitse Süfyanın dairesine girmiş demektir. ışte hak siyaset hali hazırda olmadığı için siyasete girmek süfyana hizmet etmektir. Demek acilen tamiri elzemdir. Üstadın şerrinden Allaha sığındığı siyaset budur. Yoksa şeriatın siyasetinden Allah'a sığınılır mı? haşa

Zira, süfyan siyaseti ideolojiler üzerine kaimdir. Biz bu ideolojiler üzerinde ehven olanının ihtiyar ediyoruz. Mesela budur.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

20

07.12.2008, 17:41

Allah Razı olsun abi..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir