Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

1

27.05.2008, 14:02

27 mayisi unutmadik

MÜDAHALELER DERıN YARALAR AÇTI


27 Mayıs darbesinin 48. yıldönümü dolayısıyla DP'den yapılan açıklamada “Türk demokrasi tarihi, bu tip ara rejim ve antidemokratik müdahalelerin kişiler, kurumlar, devlet ve toplumda açtığı yaralarla doludur'' denilirken, 27 Mayıs'ın, demokratik temel düzenin evriminde sektelere yol açtığı ve bu durumun meydana getirdiği ciddî toplumsal ve kurumsal travmanın henüz giderilemediği kaydedildi.

KISIR DÖNGÜ VE ÖTEKıLEşTıREN DEVLET


Bu travmanın, bugün yaşanan siyasî ve toplumsal kutuplaşmaların başlangıç noktasını oluşturduğu belirtilen açıklamada, “Gerek iktidar partisi ve onun çizgisindeki ideolojik temelli partilerin polemiklerindeki kısır döngü; gerek devlet kurumları, bürokrasi, yargı ve üniversitelerdeki 'ötekileştiricilik' ve her ikisinde de var olan özeleştiri eksikliği, ülkeye, topluma ve

devlete çok pahalıya mal olabilir” denildi.


27 Mayıs’ın tahribatı hâlâ giderilemedi


Demokrat Parti (DP), 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin getirdiği travmanın, bugün de devam ettiğini bildirdi.

DP Genel Merkezinden, 27 Mayıs askerî müdahalesinin yıl dönümü dolayısıyla yazılı bir açıklama yapıldı. Açıklamada, darbelerin Türk demokrasisine açtığı yaralara değinilerek, “Darbeler demokrasilerin kesintiye uğradığı dönemlerdir. Siyasal kurumsallaşmanın uğradığı zararların yanında, Türk demokrasi ve aydınlanma tarihi, bu tip ara rejim ve anti demokratik müdahalelerin kişiler, kurumlar, devlet ve toplumda açtığı yaralarla doludur. Demokratik temel hak ve özgürlüklerin, insan haklarının, basın hürriyetinin, toplumsal her tür örgütlenmenin engellendiği ara rejimler, ülkemize çok zarar getirmiştir. Hiç bir gerekçe, demokratik temel düzenin ve hukuk devletinin değişmez normlarının rafa kaldırılmasına meşruluk sağlayamaz” denildi. 27 Mayıs darbesine karşı çıkmayan çevrelerin, bugün toplumdaki kutuplaşmalara sebep oldukları belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye’de 27 Mayıs 1960 askerî darbesi, gerçekleştiği tarihten bu yana demokratik temel düzenimizin evriminde sektelere yol açmış ve bu durumun meydana getirdiği ciddî toplumsal ve kurumsal travma henüz giderilememiştir. Bu travma, bugün yaşanan siyasal ve toplumsal kutuplaşmaların başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Oysa Türkiye’nin 1876’dan bu yana geçirdiği demokrasi evrimi, 1923’te Cumhuriyet’in kurulması ve II. Dünya Savaşı sonrasında çok partili demokratik sisteme geçilmesiyle beraber, 1946’da Demokrat Parti’nin kurulması ve 1950’de iktidara gelmesiyle taçlanmıştır. 27 Mayıs’ta demokrasimize karşı yapılan darbeye sessiz kalan, o zaman Cumhuriyetin en önemli niteliklerinden demokrasiye sahip çıkmayan çevrelerin bugün toplumda gerginliğe ve kutuplaşmalara neden olmalarını ibretle izlemekteyiz.”

Hiçbir kurumun, kutuplaşma çıkararak Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaya hakkı olmadığı vurgulanan açıklamada şöyle denildi:

“Günümüzde toplumsal kutuplaşma artık devletin bekası için ciddî bir tehdit haline gelmiştir. Gerek iktidar partisi ve onun çizgisindeki ideolojik temelli partilerin polemiklerindeki kısır döngü, gerek devlet kurumlarında, bürokraside, yargıda ve üniversitelerdeki ötekileştiricilik ve hepsinden önemlisi her ikisinde de var olan özeleştiri eksikliği, ülkemize, toplumumuza ve devletimize çok pahalıya mal olabilir. Hiçbir kurum ve kişinin, Türkiye’nin geleceğini bilerek veya bilmeden tehlikeye atma hakkı yoktur. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ilkesi, bu erklerin birinden birini tercih veya üstün tutma anlamına gelmez. Bu üç kuvvet birleşerek devleti oluşturur; bu erklerde sorumluluk taşıyanlardan devlet adamlığı basiretini beklemek toplumumuzun en tabiî hakkıdır.” 27 Mayıs 1960’dan beri bütün Türkiye’yi kucaklayan bir siyasî sisteme duyulan özlemin dile getirildiği açıklama, “Demokratik temel düzene ve anayasa ile yasalara aykırı her türlü mücadelenin, gayrı meşru olduğunu herkese hatırlatmak isteriz. Demokratik hukuk devletinde tüm sorunlar uzlaşı ve tolerans yolu ile çözülebilir. Çoğulculuk yerine çoğunlukçu veya demokratik hukuk devleti çerçevesi dışında oligarşik/elitist yaklaşımlar ülkeye büyük zarar verir. Bu nedenle, toplumumuzun tüm kesimlerini kucaklayan şeffaf, katılımcı ve rüştünü ispat etmiş bir siyasal sistem özlemimiz, 27 Mayıs 1960’tan bu yana devam etmektedir” ifadeleri dile getirildi.

Cemil YÜZER / Ankara

27.05.2008
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

27.05.2008, 14:03

Cevher ıLHAN


“27 Mayıs” dersi...


Bediüzzaman, “Kalbe ihtar edilen içtimâî hayatımıza âit bir hakîkat” başlıklı lâhika mektubunda, Türkiye’deki dört temel siyasî zihniyetin tahlilini yapar.

“Demokratlığı”, “memuriyet, emirlik, reislik değil, millete hizmetkârlıktır” hadis-i şerifiyle açıklayıp, ıslâm’ın temel yasasına dayandırarak kuvvetin kanunda olması olarak tanımlayan Bediüzzaman, bu cihetle “demokratlık” târifini, “hürriyet-i vicdan” ekseninde izâh eder.

“Meşrutiyet” denilen günümüzdeki demokratik cumhuriyeti, “adalet (yargı), meşveret (meclis) ve kanunda inhisar-ı kuvvet (icranın kanun kuvvetiyle iş yapması)” olarak tasrih eder. Demokrasinin zembereğinin “efkârı amme” denilen millet irâdesi olduğunu belirtir. Bu olmadığı takdirde istibdat ve mutlak keyfîliğin hükümferma olacağını, kuvvetin kanun yerinde şahsa geçeceğini ikaz eder. (Emirdağ Lâhikası, 386- 387)

Aslında Bediüzzaman, aynı ikazları daha önce de iktidardaki Halk Partisi’ne yapar. Halkçılara yaptığı tembihin esası da “istibdad”a karşı temel hak ve hürriyetlere riâyete dâvettir. Milletin inanç ve mânevî değerlerine saygıdır. Bediüzzaman bu saygıyı bu ülkede idâreye tâlip bütün siyasî partilerden bekler. Bunu yönetimin bir şartı olarak belirler. Aksi halde maddî ve mânevî barış, huzur ve kalkınmanın sağlanamayacağını bildirir…

Dönemin Halk Partisinin Genel Sekreteri’ne yazdığı mektupta, “Bin seneden beri, âlem-i ıslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i ıslâmiyeyi (Müslümanların birlik ve bütünlüğünü) muhâfaza eden ve âlem-i beşeriyetin (insanlığın) küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir sûrette kurtulmasına büyük bir vesîle olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri”ne yaptığı tavsiyenin mânâsı budur: “Eski zaman gibi, kahramancasına Kur’ân’a ve hakaik-ı îmâna sahip çıkmazsanız ve doğrudan doğruya hakaik-ı Kur’âniye ve îmâniyeyi tervîce (yükseltip yapışmaya) çalışmazsanız, size katiyen haber veriyorum ve katî hüccetlerle ispat ederim ki, âlem-i ıslâmın muhabbet ve uhuvveti (kardeşliği) yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adâvet ve şimdi âlem-i ıslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp olup, âlem-i ıslâm’ın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimâlîden çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet verecek…” (Tarihçe-i Hayat, 437). Bediüzzaman’ın bu tavsiyesini Demokratlar yerine getirmeye gayret ederler. “Milletin inanç ve mânevî değerleri”ne hürmeti esas alarak, çeyrek asırlık tek parti diktasını “birden mağlup ederler.” “ınkılâp kusurlarını üç dört adamlara vermeye” çalışıp, “umûmî harb vesâir inkılâpların icbârıyla (zoruyla) yapılan tahribâtları-husûsan an’ane-i dîniye (dinî gelenek ve esaslar) hakkında tâmire çalışır.” “Millet karşısında gâyet ehemmiyetli vazifesi”ni yerine getirmeye uğraşır. “Hamiyetperver ve milliyetperverler” olarak, tek parti döneminde, cereyan eden “medeniyet hesâbına mukadesâtı çiğneyen usûller”i ıslâha yönelir.

14 Mayıs 1950’de “Demokrat çıkar”; “millet kendi mukadderâtına hâkim olur” daha iktidarı ilk ayında Ezân-ı Muhammedî aslına çevrilir. Başvekil’in, “Türk milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esâsını ve kâidelerini öğretmesi, Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Müslüman çocuğu dinini öğrenmek gibi pet tabiî bir haktan mahrum edilmemek icâb eder” ifadesiyle mekteplere din dersleri konulur. Dinî eğitim öğretime önem verilir. Demokrat Parti ve devamı partilerin iktidarı döneminde, 570’in üzerinde imam hatip okulu, onlarca yüksek ıslâm enstitüsü ve ilâhiyat fakültesinin yanısıra yurt sathında binlerce Kur’ân kursunun hizmete açılır. Diyanet’e 80 bini aşkın kadro tahsis edilir. Diğer yandan maddî kalkınmanın temelleri atılır. 1950’de Türkiye’de bir tek termik - hidroelektrik santrali yoktur. Maltepe’de iki tane dizel motoruyla Başkent Ankara’nın elektriği üretilir. Demokrat Parti döneminde barajlar, hidroelektrik santralleri, elektrik ve suyun 40 bin köye ulaştırılması, ülkenin karayolları ağıyla örülmesi, demir çelik fabrikaları, sanayinin gelişmesi ve on yıllar boyunca yüzde 5-6 enflasyonla 7-8 kalkınma, Türkiye’yi zirveye taşır. 27 Mayıs’la engellenen Boğaz Köprüsü ve Keban gibi eserler, bilâhare Adalet Partisi tarafından tamamlanır…

Hürriyetçiliği esas alan ve “Ahrarlar”ın devamı olan Demokratların, “siyasî meslek” ve “misyonları”nca Halk Partisi ve Millet Partisi bünyesindeki siyasî zihniyete ve bu perdede gelen “müthiş cereyanlar”a karşı “siyasetlerince muarız” olarak verdikleri demokrasi mücadelelerindeki başarının sırrı budur. Merhum Menderes’in, 27 Mayıs kanlı ihtilâlinin “gerekçeleri”nden biri olduğu söylenen, Meclis’te Halk Partililere, “Sizin çeyrek asırdır benimsetemediğiniz, millete mal edemediğiniz inkılâpların dayatılmasını bizden beklemeyin” sözü bu anlama işarettir…

Bu bakımdan, 27 Mayıs darbesi, yüzde 57 oy almış, milletin teveccühüne mazhar olmuş bir partiye değil, millete darbedir. Millet irâdesinin hazmedilememesidir. Adaletin, hakkın, hukukun, halkın olmadığı Yassıada Mahkemeleri ve idamlar, tam bir siyasî cinayettir.

27.05.2008

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

3

27.05.2008, 14:07

Hissim o ki, bunlar önümüzdeki yıllarda giderek daha fazla zayıflayacaklar. Bir noktadan sonra aniden yıkılıverecekler, bu da umduğum. Onun yaygarası bu ara çıkanlar. ızin versen bu haramîlere her sene darbe yapacaklar, kendilerini ne zannediyorlarsa. Zaman eski zaman olsa, ben bunları devirip başka geçsem yönetici olarak, hepsinin başını vurdururdum. Bunun kalleşlikten, hainlikten farkı yok.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

4

27.05.2008, 20:47

Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

5

27.05.2008, 21:01

Abi Türkiye'de youtube yasak şu an. Bu aralar alışkanlık yaptı sürekli aç kapa yapıyorlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

6

27.05.2008, 21:03

Neyse Türkiyenin disindakiler izler. Baska site varmi ki?
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

7

27.05.2008, 21:09

Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

8

28.05.2008, 01:18

27 MAYIS tüm müdahalelerın hem anası, hem babası

27 MAYIS tüm müdahalelerın hem anası, hem babası


“27 Mayıs sadece demokrasinin ortadan kalkmasına sebep olmadı; 50 yıl, 100 yıl, hattâ daha fazla gecikmesine yol açtı” diyen Menderes, “Türkiye hâlâ, 60 yılı aşkın bir süredir demokrasi diliyorsa ve 27 Mayıs'tan günümüze kadar geçen süreç içerisinde Türkiye gemisi hâlâ demokrasi limanına yanaşamamışsa, bunun tek sebebi tüm müdahalelerin hem anası, hem babası olan 27 Mayıs'tır” şeklinde konuştu.

ARTIK DARBE OLMAZ, AMA MÜDAHALELER

DEVAM EDıYOR


“Türkiye 1960'tan günümüze kadar bir kan

denizin üstünde oturuyor. Bu tablo 27 Mayıs'ın yol açtığı bir durumdur” diyen Menderes, Türkiye'de artık 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül türü, askerin doğrudan idareye el koyması şeklinde bir darbe gerçekleşeceğini sanmadığını, ama siyasete başka yollarla yapılan askerî müdahalelerin de demokrasiyi zedelediğini söyledi.


Demokrasimiz 100 yıl geri gitti

Geçen sene bir gazeteye verdiğiniz bir röportajda ağabeylerinizin vefatı ve geçirdiğiniz kazanın Mart ayında olmasından dolayı “Acaba Mart ayında bir şey mi var diye düşündüğüm olmuştur” demişsiniz. Mart ayında tüm bunların gerçekleşmesi bir tesadüf mü yoksa Adnan Menderes’in oğulları olmanızdan dolayı bir komplo mu?

Hayır, bizim üçümüzün başına gelenlerde bir komplo yoktur. Ama büyük ağabeyim 8 Mart, küçük ağabeyim 1 Mart ve benim kazam da 15 Mart’da oldu. Ankara’ya, hastaneye geldiğimiz vakit anneme bunu hatırlatmıştım. Takdirin yüce sahibi bilir, ben herhangi bir yorum yapamam ama birer hafta ile benzer olayların tekrarlanması herhalde dikkat çekicidir.


Bu konuda, “Adnan Menderes’in oğullarının başına gelenler, Menderes’in soyunu yok etmek amacıyla yapılmıştır” diye yorumlar

yapılıyor…


Bunlara delil olmadan katılmak mümkün değildir. Ne ben ne de Menderes ailesi bu yorumlara hiç katılmadık.


Adnan Menderes’in suçsuz yere idam edildiğini çeşitli mercilerde dile getirdiniz. Peki sizce Menderes’in idam olunmasının gerçek sebebi neydi?


Adnan Menderes’i hiçbir mahkemenin, 27 Mayıs darbesine kadar Türkiye’de cari olan anayasaya ve hukuk düzenine göre yargılanması mümkün değildi. Ancak Meclis onu yüce divana gönderirse böyle yargılama olabilirdi. Binaenaleyh, 27 Mayıs sabahından 17 Eylül’de Adnan Menderes’in idamına kadar geçen sürenin tamamı gayrımeşrudur. Ve Adnan Menderes idam edilmemiştir. Yani, o bir ceza olarak uygulanmamıştır. Adnan Menderes’in idamı güpegündüz bir insanı darağacında asmak suretiyle gerçekleştirilmiş bir cinayettir.


ıdam kararından sonra uzun bir müddet infaz gerçekleştirilmedi. Bu arada idam edilmeyeceği söylentileri yayılmaya başlamıştı. Fakat beklenmedik bir zamanda idamı gerçekleşti. Menderes’in idamında, tekrardan ve daha güçlü bir şekilde iktidara gelme endişesi etkili olmuş olabilir mi?


Bu sorunuz önemlidir. Hayatta olsaydı çok kısa bir zamanda Adnan Menderes tekrar iktidara geri gelirdi, bundan korkulmuştur. Bunun gerçekleşmesinin önü kesilmek istenmiştir. Doğru ve yerinde bir soru.


Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye tek parti idaresinden Demokrasiye geçiş yaptı. Peki 27 Mayıs darbesi Türk Demokrasisini nasıl etkiledi?


Türkiye’de 27 Mayıs’tan günümüze kadar geçen 48 yıllık sürenin tamamı bir ara rejimdir aslında. 27 Mayıs sadece demokrasinin ortadan kalkmasına sebep olmadı. 50 yıl, 100 yıl belki de daha fazla gecikmesine neden oldu. Hâlâ Türkiye 60 yılı aşkın bir süredir, demokrasi diliyorsa ve 27 Mayıs’tan günümüze kadar geçen süreç içerisinde Türkiye’nin gemisi hâlâ demokrasi limanına yanaşamamışsa, bunun tek sebebi 27 Mayıs’tır. Tüm müdahalelerin hem anası hem de babasıdır 27 Mayıs. Onun için de 27 Mayıs sürekli olarak her türlü müdahaleci ve darbeci arayış ve özlemi etkilemiştir.


Söylediğiniz gibi 27 Mayıs darbesiyle başlayan müdahale süreci aralıklarla sürmüş ve en son da 27 Nisan 2008’e kadar kalıntıları devam etmiş. Peki, 27 Mayıs darbesi genel anlamda Türkiye’yi nasıl etkiledi?


Tabiî bu darbeler sadece demokrasiyi uygulama dışı bırakmakla, millî iradeyi çiğnemekle kalmamıştır. Darbeler; devletin gücünü, içerdeki ve dışarıdaki itibarını, ekonominin gidişini, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü, bu ülke için gerekli olan istikrarı; yani elimizde neyin olmasını istiyorsak bunların hepsinin son derece de olumsuz bir şekilde etkilenmesine neden olmuştur. Darbelerin, bu ülke ve bu millete açtığı zararın faturasını çıkarmak mümkün değildir, o derece de zararı büyüktür. Tek dileğimiz, inşallah bu işin burada kalması ve sona ermesidir. Bugün Türkiye 1960’dan günümüze kadar bir kan denizinin içinde oturuyor. Bu tablo başlı başına 27 Mayıs’ın yol açtığı bir durumdur.


Bundan sonra sizce Türkiye’de bir darbe olur mu?


Darbelerle askerî müdahaleleri bir arada düşünmemiz gerekiyor. Ben Türkiye’de—Allah yanıltmasın—27 Mayıs, 12 Mart veya 12 Eylül türü askerin doğrudan idareye el koyması şeklinde bir darbe gerçekleşeceğini sanmıyorum. Ama demokrasiyi zedeleyen, hukuk devletini aşındıran sadece darbeler değil, aynı zamanda askerin siyasî hayata vaki, çeşitli müdahaleleridir. 48 yıldır Türkiye söz konusu olunca bu ülkenin vatandaşlarında, Türkiye’yle şu veya bu şekilde ilgisi olan herkesin kafasındaki ortak soru, “Bu hususta acaba asker ne düşünüyor?” olmuştur. Böyle bir soru dünyanın gelişmiş ve demokratik ülkelerinin hiçbirisindeki insanların zihinlerde yer etmediğine göre asker-siyaset ilişkileri Türkiye’de demokrasi, millî irade ve hukuk devleti açısından ne kadar önemli olduğu bu şekilde ortaya çıkacaktır sanıyorum.


Darbe döneminde ısmet ınönü çok sert bir muhalefet politikası izliyordu. Bir daha seçimle iktidara gelemeyeceği düşüncesi, ınönü’nün darbeyi desteklemesine neden olmuş olabilir mi?


Aynen öyledir. 1957 seçimlerinden sonra “Seçimle bir daha iktidara gelemeyiz.” endişesi, demokrasiyi ister gibi gözüküp Türkiye’yi bir çıkmaza ve bir askerî müdahaleye götürecek bir siyaset stratejisine yönelmelerine neden oldu. 27 Mayıs’ın temelinde, ana muhalefetin bu düşünce ve stratejisinin tabiî ki çok büyük sorumluluğu vardır.


ısmet ınönü’nün demokrasiyi ister gibi görünmesinin nedeni neydi?


Başka bir yol izlememiş Cumhuriyet Halk Partisi. Aslında CHP’nin 1945’te, ıkinci Dünya Savaşı bittiğinde, ne iç politikada, ne ekonomik politikalarda, ne de dış politikada söyleyecek hiçbir sözü kalmamış, hiçbir vizyonu yoktur. Demokrat Parti’nin 1950’den sonra her alanda yaptıklarını CHP bir taraftan kıskanmış, diğer taraftan da bunları ha bire kötülemiştir. Ama yerine de yeni bir vizyon, yeni bir alternatif getirememiştir. O gün bu gündür CHP hep yumurtlamayan bir tavuk veya meyvesi olmayan bir ağaç gibi kalmıştır. Bu sebeplerden dolayı o gün sözüm ona daha fazla demokrasi istiyor diye aşırı muhalefetini haklılaştırmak ve hiçbir alternatifi öne süremeyişini gizlemek için bu yolu seçmiştir.


şu an Türkiye’de din ve vicdan hürriyetinin sağlanamamasından kaynaklanan problemler bitmek bilmeyen tartışmalara ve toplumsal ayrışmalara sebep oluyor. 50’li yıllara baktığımızda ise daha zor bir dönem olmasına rağmen bu yöndeki kısıtlamaların kaldırıldığını görüyoruz. Bu noktada, bugünkü iktidara ne gibi tavsiyeleriniz olur?


Sonuç almak niyete, iradeye ve kararlılığa bağlıdır. Ve bir şeyi aynı zamanda büyük bir iştahla istemeye bağlıdır. Adnan Menderes ve DP söz konusu hizmetlerin gerçekleşmesinde bu hususiyetlere sahiptirler. Benim AKP iktidarıyla ilgili gördüğüm eksik şudur: Ne mücadele edebilecek bir istek ve iradeyi tam olarak ortaya koyabiliyorlar; ne de uzlaşmayı içlerine sindirebiliyorlar. Bu tereddüt yapılmak istenenleri akamete uğratır. Ya sonuna kadar mücadele, ya da makul bir uzlaşma… Bunlardan birisini AKP’nin bundan sonrası için seçmesini ve gereklerini yerine getirmesini tavsiye ederim. Bu arada uzlaşma ağırlıklı bir siyaset izlemeleri çok büyük bir ihtimalle bazı isteklerinin yapılabilmesi için daha emin bir yol olarak gözüküyor. Ama dediğim gibi ya o veya öbüründe bir karar verip, onun üzerine iktidarın devam etmesi gerekiyor. Aksi takdirde kararsızlık ve boşluk meydana gelir, düşündüklerinizi de gerçekleştiremezsiniz.


DP hükümetinin o şartlarda bu icraatları gerçekleştirmesini kararlılıkla ifade edebilir miyiz?


Tabiî, kararlılıktır, iradedir, iyi niyettir ve tabiî bunun yanı sıra DP bizatihi büyük bir mutabakatın da demokratik zemini olmuştur. DP her türlü insanın, her kesimden insanın yer aldığı bir siyasî partidir. Ama DP de bundan o mahallenin imamı da, o mahallenin içkili lokanta işleticisi de ezanı millet istediği gibi okumalı, çocuklar mutlaka dini ve Kur’ân-ı Kerim’i okuyup öğrenebilmeli ve mutlaka ımam-Hatip Okulları açılmalı diye bir ittifak meydana getirmişlerdi. Bu ittifak DP’nin gücüydü ve onun bu konuda kararlı olmasının da yolunu açıyordu. Ve sonuna kadar götürmüşlerdir bu işi. Ama ne yazıktır ki DP’nin manevî alanda vermiş olduğu hizmetleri daha sonra yeterli bulmayan birtakım siyasî kadrolar değil bunları genişletmek, bunları muhafaza etmekte bile başarılı olamadılar. Bu nedenle, iktidarın olumlusu ve olumsuzuyla Türkiye’nin son 60-65 yılını çok iyi bilmesi gerektiği bu vesileyle ortaya çıkıyor. Kararlılık ister, temelini atacaksınız. “Türkiye’de DP döneminde ezan Arapça okutuldu, ımam-Hatip Okulları açıldı, dine taviz verildi, din istismar edildi, laiklik zedelendi” iddiaları günümüzde de son zamanlarda belli kesimler tarafından sıkça ifade edilir oldu. Ben de diyorum ki boşuna yakınmayın. Gücünüz yetiyorsa Türkiye’yi 1950’den öncesine döndürün, döndüremezler, mümkün değildir. Temeli inançla, kararlılıkla ve sağlam bir şekilde atarsanız o temel en zor şartlara bile dayanır. Bu gerçekleri bugünkü iktidarın görmesinde, değerlendirmesinde büyük fayda var. YARIN: TEVFıK ıLERı’NıN KIZI CAHıDE ıLERı AKSOY ANLATIYOR

Cemil YÜZER / Ankara

28.05.2008
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

9

28.05.2008, 01:20

HASAN HÜSEYıN KEMAL

Menderes sisteme kafa tuttu



Yarın Türkiye Cumhuriyeti açısından kara bir leke olarak anılan 27 Mayıs 1960 darbesinin yıldönümü. Türkiye’nin rejimini yıkmak isteyenlere karşı yapıldığı iddia edilen darbenin ülkenin başbakanını ve bakanlarını asması, rejimin ruhunu yansıtması açısından önemli. Laikliğe, demokrasiye, cumhuriyete sahip çıktığını iddia edenlerin o günü ve gelecek yılları nasıl bir kaosun içine sürükledikleri, demokrasimizi nasıl bir badirenin içine attıkları ise yıllardır yaşadıklarımız bize anlatıyor. Bu hafta, Timaş Yayınevi’nce “Menderes” adlı kitabı yayınlanan Recep şükrü Apuhan’la görüştük. Türkiye’nin çok partili hayata geçişini, DP iktidarının sistemi neden rahatsız ettiğini konuştuk.


*Öncelikle çok partili hayata nasıl geçtik? DP nasıl bir ortamda kuruldu anlatır mısınız?




ıkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ikiye bölündü. Bir tarafta faşist Almanya ve komünist Rusya, öbür tarafta hürriyetçi Amerika ve ıngiltere. Sovyet Rusya savaşın galiplerinden olduğu için, Türkiye’den toprak istemeye, Boğazlar konusunda hak iddia etmeye başladı. Bunun karşısında Türkiye hürriyetçi Amerika’nın yanında yer almayı tercih etti. Amerika ise, Türkiye’yi kabul etmesinin şartı olarak, çok partili hayata geçilmesini istedi. Böyle bir ortamda Demokrat Parti kuruldu. Tabiî, Amerika Türkiye’yi Rusya’ya karşı bir karakol, Ortadoğu’ya kendi anladıkları mânâdaki “hürriyeti” götürsün diye yanına aldı.



*Adnan Menderes, CHP içinde nasıl bir karakterdi? Daha doğrusu DP’yi kuran kadro hangi insanlardan oluştu?


Celal Bayar, CHP’nin iki numaralı adamıdır. Refik Koraltan, insanların tüylerini diken diken eden ıstiklâl Mahkemesinin savcılarındandır. Fuat Köprülü, yılların CHP’li milletvekili. Adnan Menderes ise 1932’den beri CHP’nin parti müfettişi. Atatürk’ün partiye kattığı bir isim. Dünya şartları daha liberal, daha özgürlükçü bir rejime geçmeyi zorluyordu. Bunu becerecek devlet adamlarını tarih hazırlamış. DP’nin kurucuları böyle insanlar.


*CHP, DP’nin kurulmasına izin verirken iktidarı kaybedeceğini tahmin edemiyor muydu?



CHP ‘elli tane parti kurulsa iktidar bizden gitmez’ anlayışındaydı. Gitti mi o da meçhul (gülüyor). ıktidar ınönü’nün hayat biçimi olmuştu. Yeni devletin iki numaralı ismi arkadaşlarının “Haso, Memo” dediği adamlara iktidarı devrettiğinin farkında değil.





*CHP ile DP arasında bir anlaşma yapılıyor mu?




Celal Bayar, ısmet ınönü’ye parti programını götürdüğünde ınönü laiklikle ilgili tutumlarını soruyor. Bayar da laikliğin dinsizlik olmadığını anlattıklarını söylüyor. Türkiye tarihi bu tür konuşmalardan ibaret. Türkiye’de bir gerilim havası olsa da her zaman altta bir uzlaşma çabası olmuştur.


*Peki, o dönemde rejim yıkılır mı korkuları yok mu?



Tabiî ki var. Biri bir şey söylese, kitap yazsa ‘devlet yıkılır mı’ korkuları var.



*Birinin bir şey söylemesinden korkan bir devlet, nasıl oluyor da DP’nin kurulmasına izin veriyor?



Öyle bir zaman gelir ki, korkmayacak kadar korkmuş olursunuz. CHP, Adnan Menderes’in kitleleri nasıl hareketlendireceğini, dünya konjonktürünün sunduğu özgürlükleri halkın nasıl kullanacağını, yeni yönetici sınıfın hürriyeti halka nasıl takdim edeceği, nasıl problem çıkacağını bilmiyordu. Halkın, DP etrafında toparlanması onların tahminlerinin üzerinde oluyor. Gayr-i müslim de, Müslüman da DP’ye yöneliyor. Adnan Menderes devletin yaşaması için hürriyetin gerekli olduğu inancında olan bir siyasetçiydi. Burada Celal Bayar hadisesini unutmamak lâzım. Menderes’in yanında Atatürk’ün başvekilliğini yapmış, Atatürk’ün ölümünden sonra cumhurbaşkanlığını kendi eliyle ınönü’ye vermiş biri olmasa, nasıl bir Menderes tablosu çıkardı bilinmez...




*Bir de Menderes’in Amerikancı olduğu eleştirileri var. Ne dersiniz?


Türkiye’de hiçbir hükümet Amerikancı veya Amerikan uşağı olmadı. Adnan Menderes için bunu söylemek ahmaklık olur. Menderes, Amerikancı olsaydı kimse onun kılına dokunamazdı. Adnan Menderes, Türkiye’nin kalkınma ve güçlenme dâvâsını temsil eden adamdır. Az önce de söylediğim gibi, Amerikan ilişkileri CHP döneminde başlamıştır. Bana göre Menderes bu ilişkiyi Türkiye’nin lehine çevirmeyi başarmıştır. Amerika tarafından Türk askerleri için yapılan yardımları, Marshall yardımlarını hükümet tırtıklamış, yatırım amacıyla kullanmaya başlamıştır. Bunu gören Amerika, son dönemde Menderes’i ikaz etmiştir. Adnan Menderes, Türkiye’nin dış politikasında alternatifler geliştiren bir adamdı.



*Kitabınızda, Menderes’in halk gibi konuştuğunu söylüyorsunuz. Halk gibi konuşmak ne demek?




Halk, ıkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan sıkıntılardan bıkmış durumda. CHP yönetiminin rüşvet ve yolsuzluk ağı yüzünden umutsuz. Menderes kitlelerin teveccühünü almış biri ve Türk tarihinin değişen bir noktasını temsil ediyor. ‘Arkamda millî irade var’ diyerek ınönü’ye, sisteme kafa tutuyor.



*Yassı Ada’da yaşananları konuşmak istemiyorum, ama oradaki hakimlerin zihniyetini sorgulamak isterim. Nasıl insanlar?



Yüksek karakterli insanlar olduklarını düşünmüyorum. ıhtilâl yapan insanların zihniyetinin bir parçasıydılar. Adnan Menderes’in Avukatı Burhan Bey dinî özgürlüklerin önü açılmasaydı Menderes’in asılmayacağı kanaatinde. Burhan Bey, idamla ilgili gerekçelerin Anayasa Mahkemesi içinde çuvallar içinde durduğunu söylüyor. Gerekçe içinde ıslâmî hassasiyetlere dokunacak bir çok eleştirinin olduğunu belirtiyor. Bir de Tahkikat Komisyonu nedeniyle yargılanan DP’li Selahattin ınan var. ınan, bu kanun geçerken yurt dışında olduğunu söylüyor, fakat mahkeme; “Türkiye’de olsaydı ne oy kullanacağını, kafanın içindekileri biliyoruz” mealinde şeyler söylüyor. ışte mahkeme bu...

HASAN HÜSEYıN KEMAL
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

10

29.05.2008, 02:13

DARBE ANLAYIşI TASFıYE EDıLMELı

DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, 27 Mayıs'ın hesabının mutlaka görülmesi, darbe anlayışının tasfiye olması gerektiğini söyleyerek, "Bu anlayışın Türkiye'den tasfiye olması aslında gericiliğin tasfiye olmasıdır. Türkiye demokrasiye karşı bir yobazlıkla karşı karşıyadır. Bu aklın demokrasi süpürgesi ile temizlenmesi gerekmektedir" dedi. Kim demokrasi diyorsa onunla sonuna kadar mutabık olduklarını ifade eden Soylu, "Kim demokrasinin dışında başka bir güce, başka bir anlayışa tevessül ediyorsa DP sonuna kadar onun karşısındadır" diye konuştu.

MıLLET, ANAYASASINI BAL GıBı YAPAR


"Bu güç içeride olsun, dışarıda olsun, hiç fark

etmez. 28 şubat'a nasıl bakmışsak 27 Nisan'a da öyle bakmışızdır. 27 Nisan'a nasıl bakmışsak 1960'a da aynı bakmışızdır. 1980 ihtilaline nasıl bakmışsak 71 muhtırasına da aynı bakmışızdır. Aklın yolunu engelleyen, Türkiye'nin dünyadan daha iyi pay almasını engelleyen bir anlayıştır. Bu anlayışın Türkiye'den tasfiye olması gerekir" diyen Soylu, Yargıtay bildirisini de eleştirerek, "Millet uzlaşarak anayasasını bal gibi yapar" ifadesini kullandı.


Türkiye darbecilerle hesaplaşmalı


Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Süleyman Soylu, “27 Mayıs’la yüzleşemeyen bir Türkiye demokratik bir Türkiye değildir. Türkiye 1960 yılından beri bir ara rejimdedir ve bu ara rejim dönem dönem kabarıyor, dönem dönem kendini sükûnete terk ediyor” dedi.

Hizmet-ış Sendikası Başkanı Mahmut Arslan ve Yönetim Kurulu Üyelerini kabulde konuşan Soylu, 27 Mayıs’ın hesabının bir şekilde görülmesi gerektiğini ifade etti.

Soylu, 27 Mayıs’ın hesabının mutlaka görülmesi, darbe anlayışının tasfiye olması gerektiğini söyleyerek, “Bu anlayışın Türkiye’den tasfiye olması aslında gericiliğin tasfiye olmasıdır. Türkiye demokrasiye karşı bir yobazlıkla karşı karşıyadır. Bu aklın demokrasi süpürgesi ile temizlenmesi gerekmektedir” dedi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bildirisinde milletin Anayasa yapamayacağının telkin edildiğini hatırlatan Soylu, “Buradan sesleniyorum: Bu büyük millet uzlaşarak Anayasası’nı bal gibi yapar. Bu millete seçkincilikle, dayatmayla, bu milleti hor görerek ve bu milleti cahil addederek ortaya konulan bütün anlayışları Demokrat Parti de, demokrasi de, sivil toplum da reddeder ve kabul etmez” şeklinde konuştu.

Darbe anlayışının tasfiye edilmesi gerektiğini de vurgulayan Soylu, şunları söyledi:

“Kim demokrasi diyorsa biz onunla sonuna kadar mutabıkız. Kim demokrasinin dışında başka bir güce, başka bir anlayışa tevessül ediyorsa DP sonuna kadar onun karşısındadır. Bu güç içeride olsun dışarıda olsun hiç fark etmez. 28 şubat’a nasıl bakmışsak 27 Nisan’a da öyle bakmışızdır. 27 Nisan’a nasıl bakmışsak 1960’a da aynısını bakmışızdır. 1980 ihtilaline nasıl bakmışsak 71 muhtırasına da aynı bakmışızdır. “Aklın yolunu engelleyen, Türkiye’nin dünyadan daha iyi pay almasını engelleyen bir anlayıştır. Bu anlayışın Türkiye’den tasfiye olması gerekir. Bu anlayışın Türkiye’den tasfiye olması aslında gericiliğin tasfiye olmasıdır. Demokrasiye karşı ortaya konulan yobazlığın tasfiye olmasıdır. Türkiye demokrasiye karşı bir yobazlıkla karşı karşıyadır. Bir akıl karışıklığı içerisindedir. Bu aklın demokrasi süpürgesi ile temizlenmesi gerekmektedir.”

ıbrahim DOğRU / Ankara

29.05.2008
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir