Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.02.2008, 19:34

Türkiye´nin imajına Soros el attı

Türkiye’nin imajına Soros el attı

[img:193:102]http://www9.gazetevatan.com/newpics/news/130220080134321359100.jpg[/img]

Bikini reklamı önünden geçen çarşaflı kadın imajı değişecek mi?

Elif Ergu
----------

Türkiye’ye gelecek Avrupalı yazarlar arasında Gülün Adı romanının yazarı Umberto Eco, ıngiliz The Guardian Gazetesi yazarı Timothy Garton Ash, Fransız sosyolog ve filozof Edgar Morin ve ıspanyol yazar Juan Goytisolo bulunuyor

AB ne kadar gündemimizde? AB’ye üyelik konusundaki irade beyanına karşılık, Türkiye-AB ilişkileri 2 yıldır oldukça düşük bir düzeyde ilerliyor. AB konusunda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda sivil toplum örgütünün çabalamaları mevcut. Bunları uzun zamandır düşünüyor ama kaleme almıyordum. Dün Açık Toplum Enstitüsü’nün 2007 değerlendirme toplantısı vardı.

’Para sihirbazı’ olarak bilinen George Soros’un 2001 yılından beri Türkiye’de de faaliyet gösteren enstitüsü Açık Toplum Enstitüsü.

Danışma Kurulu Başkanı Can Paker ve Türkiye Direktörü Hakan Altınay ile birlikte 2008 yılı içinde destek verilen projelerin koordinatörleri Sofa Otel’deki toplantıya katıldı.

Altınay, 2007 yılı içinde 29 projeye toplam 1.5 milyon dolarlık destek verdiklerini açıkladı. Bugüne kadar yani 6 yılda Soros Türkiye’de 10 milyon dolara yakın proje desteğinde bulunmuş. Toplantıda desteklenen projeler anlatıldı.

Altınay’la son görüşmemizde ’100 Konuda AB’nin Günlük Hayatımıza etkileri’ başlıklı yayınlarını konuşmuştuk. Açık Toplum Enstitüsü kadın haklarından, engelli haklarına kadar farklı alanlarda yapılan projelere destek verirken AB ile ilgili de Türkiye’nin tanıtımı için projelere özel önem veriyor.

Yeni üyeler katıldı

Örneğin, 2007 yılı içinde Avrupalı aydınlardan oluşan ’Hakkaniyet Hakemleri Grubu’nun kuruluşuna öncülük ettiler. 12 ülkeden 20 aydının ilk açıklaması 14 Aralık AB Zirvesi’nden önce olmuş ve bu açıklamada Sarkozy’nin Türkiye ile ilgili iddiaları gayri meşru ilan edilmişti.

Altınay dün de AB ile ilgili çalışmalara devam ettiklerini anlattı. Hakkaniyet Hakemleri’nin önümüzdeki aylarda Güney Kıbrıs’a gideceklerini söyledi. Kamuoyunda Akil Adamlar olarak bilinen Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun da 2008’de yeni Türkiye Raporu hazırlayacaklarını hatırlatan Altınay, ’AB bizim için önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecek. Akil Adamlar’ın 2004’te hazırladıkları rapor Türkiye ile müzakerelere başlanma çağrısı yaparak çok olumlu olmuştu’ diyor.

Peki ne yapacak Açık Toplum Enstitüsü?

Türkiye’nin tanıtımı için yeni hazırlanan projelerini Hakan Altınay şöyle anlattı:

’Avrupa’da çok sık rastlanan Türkiye imajı bikini reklamının önünden geçen çarşaflı kadın fotoğrafıdır. Her türlü oryantalist klişeyi içeren bu ve benzeri imgeler dışında da bir Türkiye algısının oluşmasını önemsiyoruz. Bu amaçla Timothy Garton Ash, Edgar Morin, Juan Goytisolo, Umberto Eco gibi Avrupa’nın kültürel zevkini oluşturan kişileri Türkiye’ye davet ederek, Türkiye’den fotoğrafçıların çektiği fotoğraflar arasından 10’ar tane fotoğraf seçmelerini isteyeceğiz. Bu seçilen fotoğraflar AB ülkelerinin kentlerinde bulvarlarda, sokaklarda, parklarda, sergi salonlarında, Fransa’daki FNAC’lar benzeri kitapçıların sergi salonlarında sergilenecek. Amacımız Avrupa ile Türkiye arasındaki görsel mesafeyi azaltmak.’

Türkiye’nin türban gündemiyle yoğrulduğu şu günlerde ya daha tartışmalı bir Türkiye fotoğrafı çıkarsa?

Altınay, ’Avrupalı entelektüeller seçtikleri fotoğrafları neden seçtiklerini de kısaca özetleyecekler. Ayrıca bu fotoğraflara bakıp tepki veren Avrupalıların bu tepkileri de ölçülecek’ diyor.

Açık Toplum Enstitüsü’nün 2008 Danışma Kurulu Üyeleri Suay Aksoy, Ümit Boyner, Eyüp Can, Can Paker, Murat Sungar, Ümit Kardaş tanıtılırken kurula bu yıl katılan Memduh Hacıoğlu ve Zülfü Dicleli de toplantıda yer aldı.

ENTELEKTÜELLER SEÇECEK

Ünlü yazar Umberto Eco, Selanik göçmeni filozof Edgar Morin, yazar Timothy Garton Ash ve ıspanyol yazar Juan Goytisolo Türkiye’den kareler seçecek.

[img:350:140]http://www9.gazetevatan.com/newpics/news/130220080134321359100_3.jpg[/img]

Kaynak: Vatan
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

13.02.2008, 19:40

Stoppt ıslamofaschismus!

Köln sokaklarındaki “stoppt ıslamofaschismus!” yazıları bizi şaşırtmadı. Risale-i Nur’u tanıyanlar bu süreci önceden okumuşlardı. Henüz Soros, Amerika’dan Avrupa’ya geçişini ilan etmeden önce… Çok önceden şimal cereyanının yurtlarına dönmekte olduğunu haber almıştık. Çünkü anayurtlarıydı. Kuzu postuna bürünmüş Wolfowitz gibi kurtların gizleyemedikleri diş ve tırnaklarını çok önceden görmüştü Nur talebeleri. Bediüzzaman Hazretleri ahirzamanın bu tahripkâr cereyanından “şimal cereyanı” diye bahsettiğinden, hareketin mahiyetin tespitimiz zor olmamıştı.

ısmine isterseniz sosyalizm, isterseniz komünizm deyiniz… Bu bozguncu hareketi isterseniz Bolşevik, isterseniz Leninist olarak nitelendiriniz. Tebeddül-ü esma ile hakikat değişmiyor. Buradaki hakikat ne idi? Dinsiz felsefeden dehşetli bir cereyanın semavî dinlere düşmanlığı değil miydi? Semavî dinlerin esas aldıkları tüm insanî değerlere, ahlâkî prensiplere ve tüm otoritelere başkaldırı değil miydi? Allah´ı inkâr eden, semavî dinlerin çerçeveledikleri insanî yaşayış biçimini reddeden; bozgunculuk, fitne, zulüm, anarşi ve kaosla hayatı yaşanmaz hale getiren bir cereyanın 11 Eylül’den sonra yavaş yavaş Avrupa’ya yöneleceğini Nur talebeleri önceden söylemişlerdi. Hatta bu zaviyeden bakarak Hıristiyan–demokrat geçinen Merkel ile muhafazakâr geçinen Sarkozy iktidarlarının “Neocon”ların Truva atları olduklarını da belirtmiştik. “Yeni Muhafazakâr” ile “Yeni Liberal” tabirleri dünkü Bolşeviklerin aktüel isimleriydi. Para, muhafazakârlık ve hürriyet gibi tabirlerle yalnızca avamı kandırmak mümkündür. Dünkü komünistlerin biz Müslümanlara faşist demelerini siz önemsemeyebilirsiniz.

ısterseniz Avrupa sokaklarına “ıslamî faşizmi durdurun!” yazılarını karalayanların mahiyetine bakalım. ınsaniyeti ve ıslamiyeti bozmayı hedeflemiş global dinsizlik cereyanlarının ortak bir özelliğini burada vurgulamak gerekiyor: Kendi tahribatlarını ve bozgunculukta kullandıkları sıfatları karşıtlarında görme veya gösterme hastalığını, “Faşizm” suçlamasının mahiyetine baktığımızda da görüyoruz. Gerek Avrupa ve Amerika’da ve gerekse Türkiye’de 2. Dünya Savaşından sonra “Faşist!” diye dışlanan tarafların en büyük günahı, onların bozgunculuğunu önlemek değil mi? Mesele azıcık da körün köfte yemesine benziyor. Bu global saldırgan dinsizlik cereyanı, mahiyetini gizlemek üzere, sanal karşıt gruplar kurdurur, onlara nümayişler yaptırır ve bazen de işlediği cinayetleri onların üzerine yıkar. Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat eserinin 15. Mektubunda genişçe izah edilmiş bir husus var. ıçinde bulunduğumuz zamanın iki dehşetli “dinsiz cereyanından” bahseder. ıslam ülkelerinde ve bilhassa Türkiye’de iş görenin “Birinci cereyan”, dışarıda ve bilhassa Avrupa-Amerika’yı kasıp kavuran “ıkinci cereyan”dır. Türklerin veya ıslamiyetin hem içte, hem de dışarıdan “öcü” olarak gösterilmesinin arkasında bu cereyanın global çalışmalarından başka fazla bir şey bulamayız. Yakın geçmişimizde ülkemizin bilhassa doğu ve güneydoğusunda patlak veren “Hizbullah” olayını araştırıp analiz ettiğinizde; başta planlaması olmak üzere hadisenin etken unsurlarının Müslümanlarla ilgili olmadığını göreceksiniz. Dinsiz ve saldırgan global cereyanların taşeronu olan PKK’nın bu bölgede rahat çalışması için yapılmış bir temizlik operasyonudur. Fakat irtibatlı olarak medya vasıtasıyla şişirdikleri “Hizbullah!” balonunu hâlâ hakperest bir araştırmacı patlatabilmiş değil.

Durum, Türkiye’nin kaderini yaşayan Avrupa’da ve bilhassa Almanya’da farklı değil. Oralardaki ırkçı partilerin, sokaktaki dazlakların ve düğmeye basıldığında Nazi bayraklarıyla sokaklarda halkı tedirgin edenlerin kimlerce finanse edildiklerini ve neden faaliyetlerine müsaade edildiği bizdeki “Hizbullah” benzeri araştırmalarla ortaya çıkar kanaatindeyiz.

ıslamofobya tabirinin mahiyetini anlayabilmek için, yukarıda değindiğimiz iki müthiş dinsiz cereyanın “stratejik” çalışmalarını mercek altına almakta fayda var. Tarihimizin en münafıkâne ve zararlı ihtilali olan 12 Eylül cinayetini işleyenlerin itirafnameleri, onların nasıl çalıştıklarının ipuçlarını bize verir. O günleri hatırlayanlar iyi ezberlemişlerdir “ihtilali olgunlaştırma!” Yani kendilerini mazur ve yaptıklarını meşru gösterebilmek için evvela karşıtlarını töhmet altında tutacak çalışmalar… Düşünce enstitüsünden başlayan süreç, kulelerin mühendislik planlarıyla yere indirilişine, milyonlarca masumun katline ve ülkelerin işgaline kadar devam eder.

Kanaatimize göre, global ıslam karşıtlarının birinci hedefi dindar Hıristiyanlardır. Müslümanların kareye öncelikle girişlerinin iki sebebini biliyorum: Kur’an’dan ve Kur’an’ın zamanımızdaki tefsirinden alınacak fikirlerle global ısevî ve Müslüman ittifakına gidenleri merkezden vurmak. ıkinci sebebi ise, Kur’an’a asrın idrakince muhatap olamayan Müslümanlardaki cehalet. Cehaletimizle zındıka enstitülerini nelerine bizi vuracakları silahları veriyoruz. Bediüzzaman Hazretleri, ifrat ve tefritleriyle ıslam’a zarar veren muhakemesi zayıf Müslümanların bu hususta verdikleri zararları gayet güzel tasvir eder. Cehalet ile dengesizlik yanyana gelince, Avrupalı zalim dinsizlere epeyce malzeme çıkmış oluyor. Saldırgan dinsizlere servis yapan medyadaki birçok negatif resmin “fanatik” veya “müfrit” dediğimiz Müslümanlara ait olduğunu da itiraf etmektedirler.

Avrupa ve Amerika’da dünya barışı için “insaniyet paydasında” Müslümanlara meyletmeye başlayan milyonların hareketi “ikinci dinsizlik cereyanını” hareket geçirmiştir. Müslüman Araplardan on dokuz tane isim… Başlarına da Mekke kökenli, eski ABD başkanının iş ortağı Usame Bin Laden’i getirmişlerdi. Usame demek Mekke ve Medine demekti. Bu cereyanın kirli paralarıyla çalışan medya bombalarını Hicaz üzerine atıyorlardı. Kur’an başta olmak üzere tüm ıslami değerler hedef alınıyordu.

Usame’nin Türk usulü sarığı, Afganî entarisi, uzun sakalı ve elindeki gerilla tüfeği de “Düşünce enstitülerince” tasarlanmıştı. Gerçi, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “felaketten yine saadet” doğmuştu. ıslamı, terörle özdeşleştirmek isteyenlerin propagandalarını işiten batılılar başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere ıslamiyetle alakalı tüm kitapları raflardan indirmişlerdir. Kur’an yıllardır “yok!” satıyor, Avrupa’da. Medya mecburi olarak ıslamı ve Kur’an’ı objektif şekilde anlatacak programları vermek zorunda bırakıldı. Beklide ıslam bu coğrafyada elli senede alacağı mesafeyi beş yıl içinde kat edildi. Avrupa’da öyle incelemeler ve araştırmalar yapılıyor ki; çok kısa bir süre sonra, ikinci cereyan “Müslüman terörist” veya “ıslami terör” yalanlarını ağızlarına alamayacaklar.

Saldırgan dinsizlik cereyanının yaklaşık bir asır önce Frankfurt Okulu ile başlatıp devam ettirdikleri; insanî değerleri Avrupa´da tahrip projesinin kısmen başarıya ulaşmadığını kimsecikler söyleyemez. Eşcinsel nikâh, nikâhsız beraberliklerin sosyal devletin teminatı altına alınması, doğum sonrasındaki çocukların anne yerine devlet himayesine alınması, ailenin önem sırasındaki yerinden kopup aşağıya yuvarlanması, komünikasyon tekniğinin ve medyanın ahlaksızlık ve anarşide son raddeye kadar kullanılması, kürtajın tüm Avrupa ülkelerinde kanunen serbestiyeti, cemiyetin tüketim toplumu olması için inşa edilen devasa dünyevî mabedler, yeni alış–veriş merkezleri ve buna benzer daha yüzlerce netice gösteriyor ki; tahripkâr deccaliyet hareketi kısmen başarıya ulaştı. Kısmen diyoruz, zira onların başarısını ürküten bazı tehlikeler var. Çok muhteşem ve büyük görünen muvaffakiyetlerini tehlikeye düşüren fikirler ve küçük küçük hakikatler, Avrupa´daki Müslümanlar arasında hâlâ seslendiriliyor. Mesela hâlâ Müslümanlar aile cephesinde direniyorlar. Aileye bağlı olarak birçok ahlâkî kaide ve prensibi hâlâ yaşayan insanlar var. Bilhassa Allah´ın ve ahiretin varlığını ispata çalışan Müslümanların varlığı kiliseye ve birçok Hıristiyan’a ümit ve kuvvet veriyor. O­nların iki de bir “ölüm hakikatleri”ni gündeme taşıyıp, insanların dikkat ve bakışlarını o noktaya çekmeleri, Bolşevikleri çok fena paniklettiriyor. Bilhassa bazı Müslümanların “prototip aile” yaşamları ve oradaki mutluluk, Avrupa´da ailenin yeniden dirilişine vesile olur, diye çok korkuyorlar. “Dünya ve ahiret saadeti” konusundaki Müslümanların müşahhas örnekleri, bu meşhur dinsiz cereyanı Avrupa´da Müslümanların üzerine kışkırtıyor. o­nların, Müslümanları faşistlikle itham etmelerinin arkasında; dinin, ailenin, ahlâkın, inancın ve insanî değerlerin alan kazanmaları korkusu yatıyor. ıslam faşizmi diye bir şey var mı, Köln sokaklarında… Hele 11 Eylül´den sonra gölgelerinden bile çekinir hale gelen Müslümanların kendi aileleri nezdindeki tesirleri de iyice azalmış durumda. Bu neticeyi Avrupa´daki modern Bolşevikler de biliyor. Fakat bir Müslümanın sakalıyla, başörtüsüyle, Kur´ân´ıyla ve diğer ıslamî sembolleriyle sokakta görünmesi o­nları ürkütüyor. Açılan mescitler, yükselen camiler ve kamusal alanda cereyan eden seminer, konferans ve toplantılar, Avrupalı Necon´ların canlarını çok sıktığından, dedelerinin hastalığı depreşiyor: Kahrolsun faşizm, kahrolsun Nazizm yerine bu defa da Spiegel´in dediği gibi: “ıslam faşizmini durdurun!” sloganı öne çıkıyor. Bu mevzunun çerçevesinde şu hakikati de vurgulamak zorundayız. Türkiyemiz, bin senelik birası olan ıslam bayraktarlığını maalesef yapmıyor. Dünya coğrafyasındaki Müslüman halklar, haklı olarak Türkiye’nin ıslamofobyaya karşı tedbir almasını istiyorlar. Global manada yapılan hücumlara karşı, Türkiye siyasal ıslamının eski temsilcileri olan AKP hükümetinin suskunluğu, Müslümanları üzmüştür. Bir defaya mahsus Diyanetimizin Papa’nın Regensbur’daki talihsiz konuşması da, ölçüsüzlükten dolayı daha çok dâhili ve harici dinsiz cereyanların işine yaranmıştır. Bardakoğlu’nun konuşma ve tavırları gerekli izahı getirmemiş, tarihe bir eksikliğimiz olarak kaydedilmiş olduğu kanaatindeyiz.

Çok gariptir ki, kıyamet yaklaştıkça bu tahripkâr cereyan bir taraftan şiddetini arttırıyor, diğer taraftan gizlenmeye artık lüzum görmüyor. Maalesef Hıristiyanlar bu saldırgan dinsizlere karşı tepki koymakta gecikiyor, o­nlar meydanlarda gizlenmeyi beceremeyen Müslümanlar görünüyorlar. Kendi açılarından “STOPPT ISLAMOFASCHISMUS” demelerinde elbette haklıdırlar. O­nların bu şirretli hücumlarının güzel faydalarını da gözardı etmemek gerekiyor.

1. Saldırgan dinsizlerin ıslamiyeti öcü olarak göstermesi sayesinde Avrupa ahalisi hem ıslamın ve hem de bu saldırgan dinsiz Bolşeviklerin mahiyetini öğreniyor

2. Siperlerinde gizlenen Hıristiyanlarla, insaniyet ve medeniyet taraftarları tehlikenin boyutlarının dehşetini görünce, dinlerini ve insanlıklarını kurtarmaya koşuyorlar… Bu kadarcık sıkıntı, insanlığı ve dünyayı kurtaracak bir neticeye değmez mi?

Aslı ve mânâsı “barış” olan ıslamiyetle insanların korkutulduğu coğrafyalar sizin de dikkatinizi çekiyordur: Çin veya Hindistan değil, fakat Rusya’da… Japonya ve Kore’de değil, fakat Avustralya’da… Afrika ve Güney Amerika’da değil, Müslümanlarla dünya barışı için dirsek temasına geçen Amerika ve Avrupa’da… Bilhassa Avrupa’nın kuzeyinde ve ıskandinavya’da… Yukarıdaki haritanın açılımı tek başına bir makaleyi gerektirmektedir, Bu yüzden sadece hatırlatmakla geçiyoruz.

Netice olarak, ıslamofobyanın bir yönüyle ıslamiyet ve insaniyet taraftarlarına kolaylıklar getirdiğine inanıyoruz. Komünikasyon devrimiyle bir köye dönüşen dünyamızda ıslamiyeti karalayan ve ıslami sembollere saldıranlara karşı mücadelenin daha da kolaylaştığına inanıyorum. Global dinsizlik cereyanı, uyanan dünya halklarını kandırmak için elindeki tüm imkânları kullandı, doğrusu tükeniyor. Demokrasiyi durdurmak için rüşvet dağıtmaya serveti de yetmeyecek. Tetikçilerin sayısı arttıkça tetikçi ücretleri de artacaktır. Fakat uyanan Müslüman gençliği, bilhassa Türk gençliği, Kur’an’ın ışığında avucuna aldığı dünyada; sefahet, dinsizlik ve anarşi silahlarıyla insanlığı saldıran, saldırgan dinsiz cereyanın mahiyetini tamamen anlamıştır. ınanıyoruz ki, bu gençlik söz konusu cereyanlara dünyayı dar getirecek, hem ıslamiyeti, hem de insaniyeti bu beladan kurtaracaktır.

şükrü Bulut - Genç Yaklaşım / şubat 2008
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir