Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

05.02.2008, 22:03

'Bende Müslümanım ama...'

Düşmanlık fikri değil cibilli



Muhalefetin, karşıt görüşlerin olması bir toplumda dinamizmin, alternatif çözümlerin, düşünce zenginliğinin kaynağıdır. Alternatifin, farklı düşünce akımlarının olmadığı, fikir mücadelesinin yaşanmadığı ülkelerde, toplumlarda kokuşmalar, tıkanmalar, tutulmalar olur. Yeni açılımlar, sıçramalar yaşanmaz.

“Müsademeyi efkardan Barika i hakikat doğar” sözü meşhurdur. Ama Türkiye'de yaşanan şey müsademeyi efkâr değil, mukateleyi efkardır. Kendi yanında durmayan, kendisini desteklemeyen fikirlerin, görüşlerin, gurupların imhasıdır.



Türkiye'de, statükonun temsilcilerinin, köşe başlarını tutmuş azgın azınlığın, memleketin kanını-beynini emen sülüklerin, milletin huzurunu, sükûnunu, haklarını düşünme; fikirlere ve özgürlüklere açık olma gibi bir derdi hiç olmamıştır. Kendini devletin, Cumhuriyetin ve kurumların sahibi gören bu zihniyet; millete hep “parya”, “kitle”, “kuru kalabalık” muamelesi yapmıştır.



Bunlar kendilerinin hazzetmediği düşüncelerden bir hakikat çıkacağına asla inanmazlar. Vatandaşın, avamın (onlara göre!) bir fikri olabileceğine, onlardan düşünce sudur edebileceğine hiç ihtimal vermezler.

Millete “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adamlar”, “gayrı mümeyyiz” diye yazanların mürekkebi daha kurumamıştır. Dün (kontrolleri altında iken) demokrasiye methiyeler düzenler, demokrasinin ibresi kendi menfaatlerini göstermeyince; millete demokrasiyi fazla görmeye başlamışlardır.



Kendini duble beyinli, alemi ahmak gören kripto kırmaları düne kadar ülkedeki bütün tezleri-antitezleri kendileri oluşturuyor, istediklerini istedikleriyle vuruşturuyorlardı. ıktidarıyla muhalefetiyle, sağıyla soluyla, milliyetçisiyle Marksistsiyle bütün siyasi cereyanları kontrol ediyorlardı. Saltanatlarını mezhep çatışmaları, siyasi vuruşmalar, kardeş kavgaları üzerinden sürdürüp gidiyorlardı. Ülke üzerinde mutlak bir alan hâkimiyetleri vardı. Bu alanda istedikleri gibi at koşturuyor, istemediklerini alan dışına atarak tasfiye edebiliyorlardı. Saltanatlarının devamı adına her türlü karanlık yol ve yöntemi kullanıyorlardı. Bir süredir bu kan emici sülükler için yollar tükendi. Oyunları bozulmaya, karanlık hesapları gün yüzüne çıkmaya başladı. Göz boyamaya, el çabukluğuna, hokkabazlığa dayalı numaralarını denemeye devam etseler de, artık kimse yutmuyor. Millet artık kimin elinin kimin cebinde olduğunun, kimin nerede durduğunun farkında.


Son bir yıldır sergiledikleri saldırganlık, aymazlık ve utanmazlık yaşadıkları hezeyanın sonucu. Milletin uyanışı ile birlikte korkuları artmaya ve şirazeden çıkmaya başladılar. Ayrıcalıklarını yitiriyor olmak tansiyonlarını yükseltti. Muhakemelerini yitirdiler, panikle hareket etmeye başladılar. şu anda aristokratik azgınların ağızları ne dediğinin farkında değil.



Kendilerini her şeyin üstünde gören, her şeyi yapma hakkını kendinde bulan, Türk insanını halayığı gibi görmeye ve sürekli itip kakmaya alışmış bu kesim; ne “fikre”, nede “müsademeyi efkârdan doğacak hakikate” inanırlar. Bunların tek anladığı şey güçtür. Ancak gücün karşısında secdeye giderler, güce temenna dururlar. Bükemeyeceklerini anladıkları eli yalarlar.

ışte bu nedenlerden dolayı bunlarla oturarak uzlaşmak, taviz vererek anlaşmak mümkün değildir. Anlaşma çabalarını karşı tarafın zaafına hamlederler çünkü…



Bunlara karşı yapılacak en güzel şey çıkardıkları cıngar ve gürültüyü kale almaksızın yola devam etmektir. Demokratik süreçte ilerlemektir.

Bunların ne düşüneceğini, neden rahatsız olacağını dikkate almadan, doğruları en yüksek perdeden seslendirmek, hukuku eğip bükmeden uygulamak, temel hak ve özgürlüklerde sonuna kadar dik durmak gerekmektedir. Bu despotik aristokratlara karşı en küçük bir tereddüt geçirilmemeli ve geri adım atılmamalıdır.

Demokratik ve hukuki adımlarda gösterilecek bir zaaf emaresi, sadece bunların velvelesini, aymazlığını, çirkefliğini artıracaktır. Güçten anlayan bu kesimlerin karşısında demokratların, milletin temsilcilerinin güçlü ve dik durması zarureti vardır.





Ateist olduğundan, inanmadığından dolayı, ıslam'a, kültür değerlerimize, dinimize karşı çıkanlara saygım var. Zira bunlar açıkça Müslümanlıkla, dinle, ıslam'la yoğrulmuş kültürümüzle problemlerinin olduğunu ifade etme cesaretini göstermektedirler. Kendisini ateist, inançsız olarak tanımlayan kimselerin pek çoğu zaten özgürlüklerden yanadır. Müslüman'ın nasıl yaşadığı, ne yaptığı kendisine dokunulmadıktan sonra onları pek alakadar etmemektedir.



Asıl problem “bende Müslümanım ama…” diye söze başlayan, münafıklığı meslek edinmiş iki yüzlülerden kaynaklanmaktadır.


ınaçsızlar, ateistler bir tarafa; ben ağzından salyalar akıtarak, kinle, gözü dönmüşlükle halkın değerlerine, dinine, sembollerine küfredenlerin cibilli problemleri olduğu konusunda ısrarcıyım.



ısterseniz başörtüsü karşısında cinnet geçirenlerin, cami dendiğinde yerinden fırlayanların, Kur'an dendiğinde dellenenleri bir araştırın…


05 şubat 2008 Salı

http://www.aktifhaber.com/author_article_detail.php?id=3660

2

05.02.2008, 22:47

Asıl problem “bende Müslümanım ama…” diye söze başlayan, münafıklığı meslek edinmiş iki yüzlülerden kaynaklanmaktadır. ..

Allah Razı olsun...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir