Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

30.08.2004, 13:00

Rab ismi,

Soru : Dualarda, özellikle, Rab ismi çok zikredilir. Bu isim hakkında biraz açıklama yapar mısınız?

Cevap:
Rab, terbiye eden, her şeyi bir ilk noktadan itibaren kademeli olarak terbiye ede ede son noktaya getiren anlamına gelir. Hâlık ismi yaratma fiiline, Rezzak ismi rızk verme fiiline dayandığı gibi Rab ismi de terbiye etme fiiline dayanır. Kur’anın ilk suresi olan Fatiha Suresinde, Allah’ın bütün alemlerin Rabbi - Rabbü’l-Alemîn - olduğu ders verilir. Son surede ise Rabbü’n-Nas ismi yer alır ve insanların dikkati insan terbiyesine çekilir. Diğer surelerde de farklı terbiye tecellilerinden sıkça bahsedilir. Bu sebeple, müslümanlar bu ismi çokça yad eder ve dualarına da çoğu kez bu isimle başlarlar.

Rab, sözlükte terbiye eden, tedricen (derece derece, kademeli olarak) kemale erdiren anlamına gelir. Kâinatın yaratılışı bir ilk noktadan başlamış ve Kuran-ı Kerimde altı gün şeklinde ifade edilen altı devrede son şeklini almıştır. Bu ılâhî irade, bu dünyaya misafir olarak gönderilen varlıklarda da kendini göstermiş, onların da bedenleri yine bir anda değil kademeli olarak yaratılmıştır. Bu misafirlerin en şereflisi olan insan, ana rahminde, ana hatlarıyla, altı devre denilebilecek bir kademeli terbiyeden geçmiştir. Bu kademeler nutfe (iki ayrı cinsten hücrelerin birleştiği duru su), alaka ( koyu kan), mudğa (bir çiğnem et parçası), azm (kemik), lahm (et), halk-ı cedit (yeni yaratılış, son şekli alma) devreleridir.

Üzerinde oturduğumuz bu yer küresinde, havasıyla suyuyla, bakırıyla altınıyla, şekeriyle tuzuyla, ovasıyla, gölüyle ve nihayet bitkisi, hayvanı ve insanıyla her ne varsa, hepsi farklı birer terbiyesinden geçmişlerdir. Toprağı bakterilerle kaynaşmış, denizlerde balıklar, kan nehirlerinde al ve akyuvarlar Rab isminin ayrı tecellilerini sergilemişlerdir.

Bugün hayvanların tür olarak milyona yaklaştığından söz ediliyor. Uçan kuştan bal yapan arıya, ipek ören böcekten süt imal eden koyuna, toplum hayatı süren karıncadan, aslanlara, parslara kadar her bir hayvan türü, Allah’ın Rab isminin ayrı bir aynada göstermektedirler.

Canlılar âlemini organlar seviyesinde düşündüğümüzde, çok geniş ve akıllara durgunluk veren bir terbiye tablosuyla karşılaşır ve Rab isminin, bunların her birinde ayrı bir cilvesi olduğunu görürüz. Görecek şekilde terbiye edilen göz, işitmeye müsait kulak, yürüyebilen ayaklar, tutan eller farklı terbiyelerin mahsulüdürler. ıç organlarımızda, kalbimizde, bidemizde, akciğerimizde, böbreklerimizde ve daha nice ılâhî eserlerde bu terbiyeyi okumak mümkündür.

Semanın da, arzın da terbiyeleri hep insanlar için; Rabbini bilen bahtiyar kullar için. Güneş o misafirleri şefkatle okşarken, yer küresi incitmeden döndürüyor, onlara beşiklik yapıyor.

ınsanlar içerisinde bazı seçkin fertler, ayrı ve hususî bir terbiyeye mazhar oluyorlar. Resulûllah Efendimiz (asm.): ‘Yâ rabbennebiyyine vel ahyar.” “Ey, peygamberleri ve bütün hayırlı insanları terbiye eden.” nidasıyla, peygamber terbiyesinin ayrı bir terbiye mertebesi olduğunu bize haber veriyor. Bu ismin tecellileri de peygamberler itibariyle yine farklılık arz etmekte.

“Benim ümmetimin âlimleri ısrail oğullarının peygamberleri gibidir.” hadis-i şerifine bu nazarla baktığımızda asırlarına yön veren o seçkin ve müstesna zevâtın her birinde, Rab isminin ayrı bir mertebede ve değişik bir güzellikte tecelli ettiğini görürüz.

Sonra melekler âlemine bakalım: Onlar da farklı terbiyelere tâbi tutulmuşlar. Rab isminin Hz. Cebrail’deki tecellisiyle Hz. Azrail’deki tecellisi bir değil. ışte semasıyla, yer küresiyle, bitkileri, hayvanları insanlarıyla, melekleri cinleri ruhanileriyle hep ılâhî terbiyeden geçen bu kainata ibret ve hikmetle bakan bir insanında nazarına ilk çarpan fiil terbiye fiilidir. Bunun içindir ki bu ismi çokça yad eder.



Alaâddin Başar (Prof. Dr.)

2

30.08.2004, 13:24

Soru : Dua ne demektir ve niçin yapılır?

Cevap:


Dua, istemek, talep etmek manasına gelir.

Malûmdur, insanın dünya hayatı iki esas üzere yürüyor: Menfaati celp, zararları def. Yani hayatına lazım olan şeyleri temin etmek ve ona zarar verecek şeylerden de sakınmak, emin olmak. Bu iki sahada da insan son derece acizdir. Hücrelerinde cereyan eden olaylar gibi, yer yüzünde ve sema aleminde cereyan eden olaylara da müdahale etme konusunda son derce güçsüzdür. ışte bu yaratılış onu dua ibadetine yöneltir. Kendi irade ve kudretinin yettiği kadarını eksiksiz yerine getirdikten sonra, geriye kalan sonsuz sahada bu aciz kulun en büyük vesilesi ve tesellisi Rabbine yalvarmak, Onun lütfuna sığınmak, uğraması muhtemel zararlar için de ondan medet dilemektir.

Namaz, oruç ve sair ibadetlerin her biri, bir yönüyle de birer duadır. Gözü güneşe kavuşturan Allah, bizi de cennete kavuşturmaya kâdirdir, yeter ki, ibadetimiz ve duamız kabul olsun...

Nur Külliyatından Mektûbat’ ta dua konusunda şöyle buyrulur:

“Hem dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise o nev’i dua ve ibadetin vakitleridir.”

ınsan dua ederken, A’raf Sûresinde geçen “Rabbinize yalvara yalvara, için için dua edin.” emrine uyar. Ona sığınır, Ondan ister, Onun mağfiretini talep eder. ışte bu hâl bir ibadettir ve meyvesini âhirette verecektir.

ıstemenin en ileri derecesi, Ondan yine Onun rızasını dilemek, yakınlığına talip olmak, Ona imanda, Onu sevmede ve Ondan korkmada kemâle ermeyi istemektir; “Kalpler ancak Onun zikriyle mutmain olur.” mealindeki âyetin verdiği derin mesaja kulak vererek, Ondan Onu anmayı dilemektir; bize bizden daha yakın olduğunun şuuru içinde, Onun yakınlığını kalbimizde duymayı istemektir.

Alaâddin Başar (Prof. Dr.)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir