Gönül Kâbe’sinin Ebrehe’lerine Ebâbil Hatırası
II.GÜL BUKETı
ıbrahim!
ıçimdeki putları devir
Elindeki baltayla.
...
ıbrahim!
Gönlümü put sanıp da kıran kim?
Asaf Halet
1. Hz. EBU BEKıR GÜLÜ
Tarihî süreçte üzerine en çok nesirler yazılmış, nazımlar dizilmiş, kitaplar te’lif edilmiş, güfteler kaleme alınmış, besteler yapılmış, şarkılar söylenmiş ve ağıtlar yakılmış olan insan uzvu, sanıyorum ki kalptir. Bu zengin birikim ve tarihî insanlık mirası içinde ise “gönül incitmek, kalp kırmak” konusu gerçekten çok ciddi bir yekûn tutar. Kalp kırmanın kötülüğünü anlatabilmek için de dinî ritüellerden ve kutsal mefhumlardan istifade etmekten daha isabetli bir tercih olmazdı. Olamayacağı için de, belağat ve fesahat sanatının ve sanatkarlarının ifade acziyeti yaşadığı böyle bir durumun betimlemesini Hz. Ömer(e nisbet edilen bir söz), yeryüzündeki Sidre-i Müntehâ’nın izdüşümü en kutsal âbideye vurgu yaparak gayet veciz biçimde sehl-i mümteniyle beyâna dökmüştür:
“Ey Kâbe! Seni bin kez yıksam, yeniden yapabilirim; ama kırılan bir kalbi asla!” Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî’nin de benzer içerikli bir sözü vardır: "Bir kez gönül yıkmak, Kâbe'yi yıkmaktan daha kötüdür. Çünkü Kâbe'yi Hz. ıbrahim yaptı. Gönlü ise Allah (cc) yarattı." Hele bir de bu kırılan, salih bir mü’minin kalbi ise? ıhlal edilen hukuk samimi bir müslümanın hukuku ise? Gıybetle çiğnenen et, makbul bir kulun eti ise? "Allah'ın yeryüzü ehli içinde kap (mesabesinde bazı kul)ları vardır. Evet Rabbinizin kapları, salih kullarının kalbleridir. Onlar içinde Allah'a en sevgili olanlar da; (ahlak itibariyle) en yumuşak, en ince ve en narin olanlardır." [Taberânî].
Salih mü’minlerin kalplerini kıran, garazlı kâl ve hâlleriyle onları dâğidâr eden kişiler, Padişahlar Padişahı’nın yeryüzündeki en özel mülküne hasar veren âsîler gibidirler. Bu Peygamber buyruğundan irşadını almış bir insan, “Her geceyi kadir, her geleni Hızır bil”me terbiyesi içinde herkese karşı olabildiğince nezaket, nezahet, nefaset ve asalet çizgisinde hareket eder; ve avamdan herhangi bir mü’min hakkında bile vicâhî söyleyemeyeceği birşeyi, büyükler hakkında hele gıyâbî olarak katiyen söylemeye kalkışmaz. Zira gönlü lâhûtî nurlara, kutsî feyizlere, ledünnî ziyalara, ilâhî ilhamlara, ihlaslı aşk ü irfana ve ulvî ahlak-ı hamîdeye bir kâse haline gelmiş, yerde yürüyen semavîlere uzanacak dil, tıpkı Rasulullah’a uzandığı için kuruyan Ebu Leheb eli gibi kurur; ya bu dünyada, ya da ukbâda. Ağzı bal yiyesi Gevherî dediği üzere:
"Gam değil, her kişi itdüğün bulur
Sanma kim zerresi yanına kalur."
Tokâdizâde şekib’in de ağzından şeker-şerbet akıyor:
"Her kim bu dünyada keskindir dişi
Mutlak bir belaya çatar dimişler."
Konuyu teşbih-i beliğle vurgulu biçimde seslendirmek gerekirse, şöyle denilebilir: Gönül Kâbe’dir, onu yıkmaya teşebbüs edenler de Ebrehe’dir. Nasıl ki enaniyet tanrılığı Fir’avun’da, servet deliliği Kârun’da sembolleşmiştir, öyle de gönül kâbe’sini yıkmaya çalışanlar Ebrehe’ye benzetilebilir; Kâbe’yi yıkmaya teşebbüs eden ve muazzam fil ordusuyla Mekke yakınlarına kadar gelince, Allah’ın gönderdiği Ebâbil kuşlarının attığı pişmiş kızgın taşlarla helak edilen Ebrehe’ye... Kor gibi yakıcı, ağu gibi zehirleyici, mızrak gibi delici ve balyoz gibi kırıcı sözlerle insanların gönüllerine saldıran gözü kara, gönlü kızıl bu yabanî ve vahşî mahluklar, bir nevi Ebrehe’lerdir ki, çoğunlukla ilahî kader tarafından başlarına mağma-misal kızgın musibetler yağmadan ölmezler, üstelik de küçüle küçüle, can çekişe çekişe.. bu dünyada zahiren belaya uğramayanlara gelince, onlara da ukbada cehennem ateşi kifayet edecektir ziyadesiyle...
Nefis, şeytan ve enaniyetine kapılarak kalben ve kasten bir müslümana sırf çıkarı için, keyfi olarak saldıran, rûberû veya gıyâbî olarak onu rencide eden, su-i zanla tecessüslere giden, oradan da iftiralara, en azından gıybetlere giren bütün gönül düşmanlarına mingayrihaddin sorabilir miyim: Gönül Kâbe’sinin Ebrehe’leri, helak olmak için acaba Ebâbil’leri mi bekliyorlar? diye. Sözü geri alıyorum. Bana düşmez kimsenin muhasebesini yapmak veya kimseye murakabe yaptırmak. Allah beni hiçkimsenin başına savcı veya yargıç olarak yaratmadı. Kendi nefsimin hakkından geleyim yeter, diye inanmışım. Bir hatayı elle, dille veya kalple düzeltme çizgisi. O Peygamber emri. Nasihat, ıslam’ın kendisi. Sorumu ötekilerden geri alıp berikilere veriyorum ve: Gönül Kâbe’sinin Ebrehe’lerine Ebâbil hatırası birer gül buketi sunmaya ne dersiniz? diyorum. Diyorum, zira herkes heybesinde olanı ikram eder, etmek ister. ınşallahurrahman –diliyelim O’ndan- heybemiz rengarenk güllerle dolu olmuş olsun. Yunus gibi:
Yûnus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka metâların satar
Yükü cevherdir tuz değil.
Evet gönül Kâbe’sine nefis ve şeytan ordularıyla taarruz eden Ebrehe’lerin üzerine hemen Ebabil Kuşlarınızı göndermeyin; gönderilmesini de talep etmeyin, kalben dahi arzulamayın; tel’in ve beddua etmediğiniz gibi, edilene de “amin” bile demeyin; siz sadece hükmü Allah’a havale edin; gerisine karışmayın... Gönül Kâbenize nefis ve şeytan ordularıyla hücum eden o Ebrehelere siz birer gül buketi gönderin; koca bir orduya yetecek zenginlikte bahar bahar bir gül bahçeniz olduğunu, gül gibi bir insan olduğunuzu ortaya koyun; kendi gül-endam karakterinizi sergileyin ve gülistanınızdaki güllerle gülümseyin her doğan güne ki gülücükler yağsın göğünüzden bütün gönlü kırıkların üzerine sağnak sağnak...
17 Aralık 2001 Pazar
Pensilvanya / Amerika
MUSA HUB