Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.09.2007, 18:06

-Bu iş Bu Kadar Kolay Değil-

bu iş bu kadar
kolay değil


"Kalplere taht kuran mallar"
Değerli Kardeşlerimiz! Kutlu mevsimin kalbleri arındıran mağfiret ve rahmet sağanağından sonra bu ayki yazımız gönül gönüle bir sohbet olsun isterseniz. Efendim, Hayat Kitabımız:
"Yüreklerinize taht kuran en sevdiğiniz şeyleri Allah Teâlâ yolunda infak etmedikçe, birre ve takvaya ulaşamazsınız." buyuruyor.(Âli ımran, 92)
Bu âyet nâzil olunca nice sahâbî coştu. Yüreğine taht kuran neyi varsa, hepsini Allah yolunda verdi. Onlardan biri de, cennetle müjdelenenlerden Ebû Talha Radıyallahu Anh'dır.
Ebû Talha, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi ve:
"Yâ Resûlâllah, ben Büreyha bahçesini Allah yolunda infak ediyorum. Çünkü meyveleri ve serin sularıyla meşhur olan bu bahçe, benim en çok sevdiğimdir." dedi. Nebîler Sultanı Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bazen bu bahçeye teşrif buyurur, serin sularından içerdi.
Hz. Ebû Talha geldi ve "infak etmek istiyorum." dedi. Efendimiz de onu isteği ile baş başa bırakınca hanımına geldi ve:
"Hanım, bahçedeki eşyalarını al ve dışarı çık. Ben bunu Allah'a sattım, verdim." dedi.
Bu açıdan kendimize bakmamız lâzım.
Çağımızda da nice cemaatlerce yapılan hizmet ve fedakârlıklar, destanlık çaptadır. Ama, Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ve ashâbının durumuna bakınca, yeniden kendimize çeki düzen verme zaruretini duyacağız.
Bu işi zirvede temsil edenlerin durumuna bakmak zorundayız. Ebû Bekir Radıyallahu Anh efendimiz vefat ederken acaba geriye ne bıraktı? Bugüne dek araştıranlar, onun adına bir mülk tapusuna rastlamadılar. Halbuki üç yıla yakın o muhteşem devletin emirliğini de yaptı.
Ömer Radıyallahu Anh vefat ettiğinde geriye ne bıraktı? Bu açıdan konuya bakmamız lâzım. Öyle bakmadıkça, konuyu kâmet ve kıymetine uygun temsil edemeyiz. Çünkü, dâvâ çok büyüktür.
Bu yüzden ashab ve tâbiîn açısından konuya baktığımız zaman yeniden daha büyük işlere hazırlanmamız gerektiği kanaatine varacağız.
Sonra vicdanımızda konuya bakıp, "bize düşen görevleri hakkıyla yaptık mı yapmadık mı; yaptığımızın yeterli olduğuna inanıyor muyuz?" cevap vermeliyiz. Önemli olan budur.
Yaptığımız işlerde Rabb'in rızasını araştırıyor muyuz? "Allah'ım! Bize imkân ver; Senin rızanı kazanmak için, canımıza kadar her şeyimizi verelim." düşüncesine âmâde miyiz? Bunu herkes vicdanında ne kadar duyarsa, o kadar büyük insandır.
Allah Teâlâ korusun bir şey yapmama, yaptığı işlerde Hakkın rızasını gözetmeme, gibi gafletten Allah bizi korusun. Çünkü bu düşünce ile ön saflarda bile savaşılsa, cennete gitme yolları yine kapalı ve tıkalıdır.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ordusu içinde, kıyasıya savaşan Kuzman adlı biri vardı. Sahâbîler onun yiğitliğini takdir ediyordu. Efendimiz ise, "O cehennemliktir." buyurdu. Çünkü cennetlik olabilmek için, insanın kalbinin, rûhunun ve vicdanının birlikte hareket etmesi lâzım.
Biz şu âna dek ne yaptık ve neleri yapmamız bekleniyor? Zira, arkasına düştüğümüz şeyin, cennetin fiyatı çok pahalıdır. Bu işin fiyatını göstermesi bakımından Nûh Aleyhisselâm'a bakalım: O,
"Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah deyin kurtulun." (Ankebût,14) diyordu. Bütün gün derdi ve sıkıntısı buydu. Çaldığı kapılardan yüzüne tükürük atılıyor; başına taş toprak saçılıyordu.
Bu işin fiyatını görmek için, ıbrahim Aleyhisselâm'a bakalım. ıbrahim Aleyhisselâm, bu işin fiyatını ateşe atılmakla ödemeye çalıştı.
Nemrutlar, ona zulümler yaptı. Mevlâ onu nice çileye maruz bıraktı. Oğlunu tenha bir çöle bırakmakla; "Al bıçağı, kurban et oğlunu" denilmekle imtihan edildi. Böylece bu işin fiyatını vermeye çalıştı. Yol buydu. Yunus'un diliyle:
"Bu yol uzaktır / menzili çoktur,
Geçidi yoktur / Derin sular var"


Benim zevceme karşı bu işi
temizleyecek biri yok mu?


Yol çok çetindir. Aşılmaz dağlar, geçilmez çöller, kandan irinden deryalar vardır. Bizden önce geçenler hep öyle geçmişler, biz de öyle geçmek zorundayız!
Zekeriya Aleyhisselâm bu işin fiyatını vermek için başında testere çevriliyordu. Bir kavim, kendi Peygamberini tepeden tırnağa kalas gibi boydan boya kesiyordu.
ısâ Aleyhisselâm ve havârileri için köşe başlarına idam sehpaları dikiliyordu. Onlar darağaçları arasında görev yapıyordu.
Tam üç asra yakın süre, Hıristiyanlık adına görülen şey, darağaçları ve başlarından çivilenmiş, inleye inleye ölen insanlardı!
Ama bu insanlar, zâlim Roma imparatorluğunu yendiler. Nice tahriflere rağmen; bu gün hâlâ yeryüzünde bunca Hıristiyan varsa bu, samimî havârilerin verdiği mücadeleler sonunda olmuştur.
En büyük çilekeş de Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'di. Hâşâ bir şakî gibi evi sarılıyordu. şakîlerden sıyrılıyor, bir mağarada saklanıyordu. Bir mücrimi arar gibi takip ediliyordu.
Mekke'de çile, Medine'de çile çekiyordu. Çünkü bu işin fiyatı buydu. Zira bu verilen şeyler karşılığında ebedî saltanat satın alınacaktı. Allah Teâlâ'nın rızası satın alınacaktı, ebedî cennet kazanılacaktı.
Allah Resûlü Aleyhisselâm mağaradaydı. Orada yılanlar, çıyanlar cirit atıyordu. Bir Sıddîk dostu vardı. Mağaranın kapısı önünde kâfirler dolaşıp duruyordu. O, itminan içinde bekliyordu.
Allah tarafından gayb perdesi açılsa, bu tablo gözlerinizin önüne sunulsa; kendinizi Ebû Cehil'e, Utbe'ye, şeybe'ye,Velid'e çarpar mısınız, çarpmaz mısınız?! şimdi yapılması istenen şeylerin bundan farkı nedir?
Âişe vâlidemiz, iffet âbidesi büyük kadın… Hayatının her lâhzasında rûhânî zevki yaşayan kadın mânasına geliyor Âişe. Bu kadının iffetine çamur atılıyor. Bir taraftan Efendimizin bağrına bir hançer; bir taraftan bu kadının kalbine bir hançer…
"Ağlamaktan tâkatim kalmadı, damarlarımda kanım dondu. Ben zannetmiyordum ki, benim hakkımda âyet insin, ama âyet de indi." diyor. Münafıklar her tarafta fitneyi körüklüyor; benzinle işin üzerine gidiyorlardı. Efendimiz o kadar sıkıldı ki... Bir gün minberde:
"Benim zevceme karşı bu işi temizleyecek biri yok mu?" dedi. Sa'd b. Muaz Radıyallahu Anh yerinden bir ok gibi fırladı:
"Ben varım yâ Resûlallah!" dedi. Her kim ise, haklamasını bilirim alimallah! Bu, Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bunalması ve bir sahâbînın imdâda koşmasıydı. Ve tablo size arzedilse:
Perde açılsa, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in canının gırtlağına geldiğini görseniz; yatağa düşmüş Âişe Radıyallahu Anha'nın bîtab, bîzâr durumunu görseniz, Ebû Bekir Radıyallahu Anh'ın hicab içinde başı yerde, Âişe'yi yetiştiren büyük kadın Ümmü Rûman'ın, ashabı kiramın üzüntüden ağladıklarını görseniz, Sa'd b. Muaz gibi, ok gibi yerinizden fırlar mısınız, fırlamaz mısınız?
"Bu lekeyi temizleyelim yâ Resûlallah!" der misiniz, demez misiniz? şimdi yaptığınız nedir?...
Kur'an'a çamur atılıp, inkâr edilirken, Efendimiz'e hakaretler yağdırılırken, durumumuz budur.
Hz. ıbrahim için yakılan ateşin fendini bozar mısınız, bozmaz mısınız? Hz. Zekeriya'nın başına konan testereyi kırar mısınız, kırmaz mısınız? Ebû Cehil'in mızrağını alıp gözüne sokar mısınız sokmaz mısınız? Asıl mesele budur.

ENDışELENME DOSTUM,
ALLAH BıZıMLE BERABERDıR


Bize kadar bu iş hep böyle oldu. Binlerce velîden, asfiyâdan misal vermek mümkündür. Ama bir tanesinin tek bir sözünü alalım:
"80 senelik hayatımda dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum. Ömrüm savaş meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket mahkemelerinde, işkenceler ve çileler içinde geçti. Görmediğim ezâ, çekmediğim cefâ kalmadı. Dinim beni intihardan men etmeseydi, şimdiye kadar çoktan topraklar altında çürümüş gitmiştim." Yol buydu.
Allah'ın değiştirmediği o yolu kimse değiştiremezdi. Bu işin fiyatı buydu. Başına konan tâcın hakkını verecekti. ıman ve Kur'an dâvasının temsilcilerinin başında taç vardı.
Kur'anı Kerim uyarıyor ve şöyle ferman ediyordu:
"Siz, sizden öncekilerin başına gelen şeyler başınıza gelmeden cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?" Hz. Nûh'un, Hz. ıbrahim'in, Hz. Musa'nın, Hz. Zekeriya'nın, Hz.Yahyâ'nın ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm'ın, onun güzîde ashâbının ve yolunda giden evliyanın, asfiyânın başına gelenler, başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?..
Peygamber ve onunla beraber olanlar "Allah'ın yardımı ne zaman?" dediler. Çünkü her şeyi atmışlardı. Ellerinde bir şeyleri kalmamıştı.
ışte o zaman Allah Teâlâ'dan teselli verici şu hitap geldi:
"Dikkat edin, kendinize gelin, Allah'ın yardımı yakındır!"
Yolun çetin ve fiyatının çok pahalı olduğunu arz etmek istedim. Acaba biz, bizden beklenenleri hakkı ile ifa edebildik mi? Yaptığımız şeyler acaba o ebedî cennetin karşılığı olabilir mi?
Nûh Aleyhisselâm, hizmeti sebebiyle boynuna ip bağlayıp sürükleniyor. Asırlarca o hiç tavrını değiştirmiyor. "Lâ ilâhe illallah deyin kurtulun." diyor.
Gayb perdesi açılsa, bu tablolar gösterilse, Nuh nebînin imdadına koşar mısınız, koşmaz mısınız?
Bugün bizden beklenen hizmetin, o gün yapacağınız şeyden farkı nedir?
Düşünün ki, ıbrahim Aleyhisselâm'ı mancınığa koymuşlar, alevi gökleri yalayan bir ateşin içine atacaklar. Onun imdâdına koşacak kimse yok. Kendisi şöyle diyor:
"Yâ Rabbi, eğer bunu da yaptırırsan, yeryüzünde benden ve Sâre'dan başka inanan yok!"
Gayb perdesi açılsa, Hz. ıbrahim'i ateşin içine atılıyor görseniz, top yekûn metafizik gerilime geçip koşar mısınız, koşmaz mısınız? şimdi bizden beklenen şeyin bundan farkı nedir?..
Efendimiz Aleyhisselâm iki kişi olarak mağaraya girmişti. O, hiçbir zaman korkmadı. Sebepler dâiresinde yapılması gerekenin dersini veriyordu. Hasımlarınız sizden kuvvetliyse, taktik değiştirmekle ders veriyordu. O korkmuyordu. Hz. Ebû Bekir onun için irkilince şöyle dedi:
"Endişelenme dostum, Allah bizimle beraberdir!" O iki kişi ki, üçüncüsü Allah'tır, ne zannettin sen. ışte o, bu itminanın, bu sekînetin insanıydı.
Her devrin kendine göre şartları vardır. O şartları yerinde değerlendirerek Sa'd b. Muaz'ın durumunu kazanmamız mümkündür.
Rahmet ve hayırla kalınız.

ıbrahim Koç
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir