Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

08.09.2007, 17:23

Günaha Çare

Kula, içine düştüğü gafletten tövbe etmesi gerekir. Bunun gereğini iyice anlayınca asla tövbeyi terk etmez. Allahu Teala, dünyada gaflet ehli olanların, ahirette helake düşeceğini bildirerek şöyle buyurmuştur:

''Onlar gafil olanlardır. Elbette onlar ahirette hüsrana (ziyana) uğrayacaklardır.''( A’raf 7/194.)

şu unutulmamalıdır ki, gaflet farklı derecelerde olduğu gibi, hüsran/zarar da bir değildir. Öyleyse, gaflet asla küçük görülmemelidir. Çünkü o, günahların başlangıcıdır. Yakîn ehline göre büyük günahların kaynağı gaflettir.

Hz. Ali bir konuşmasında gafleti küfrün bir başlangıcı görmüş ve onu kalp körlüğü ve şüphe ile bir arada zikrederek sahibinin haktan kayıp hüsrana düştüğünü belirtmiştir.

Ehl-i beyt yoluyla gelen bir haberde şu anlatılmaktadır: Bir gün Ammar b. Yâsir, Hz. Ali’ye: ''Ey müminlerin emiri! Bana küfrün hangi temele dayandığını bildirir misin?'' diye sorunca, Hz. Ali şöyle demiştir:

''Küfür dört temel işe dayalıdır.

1- Cefa (zulüm),
2- (Kalp ve basiret) körlüğü,
3- Gaflet,
4- şüphe.

Kim zulüm yaparsa, hakkı küçük görür, batılı yayar ve alimlere kızar. Kalbi kör olan Allah’ın zikrini unutur. Gafil olan kimse, haktan sapar, boş emellere aldanır, hasret ve pişmanlığa düşer, Allah’ın huzurunda hiç hesap etmediği şeyler (hesap ve azap) karşısına çıkar. şüpheye düşen de, şaşkın bir halde sapıklık içinde yuvarlanıp gider.

Alimlerden birisi demiştir ki: ''Kim, kötü arzularını terk konusunda samimi olur ve nefsiyle Allah için yedi defa mücahede ederse bir daha günaha bulaşmaz.''

Bir başkası da: ''Kim bir günahtan tövbe eder ve yedi sene istikametini bozmazsa bir daha günaha dönmez,'' demiştir.

Alimlerden birisi demiştir ki: ''Alışılmış bir günahın keffareti, ona düşüldüğü kadar o günahtan vazgeçmektir. Böylece günahı her terkediş, önceki yapılana keffaret olur.''

Bu anlattığımız, tövbe eden (irade ve azmi) kuvvetli kimselerin hâlidir. Nefsine karşı zayıf kimselerin yolu bu değildir. Zayıf olanlara düşen (günahla karşılaşıp onu terk etmek değil, günaha hiç yanaşmadan) uzaklaşıp kaçmaktır. Ortada günaha vesile olacak bir şey yokken nefsi kendisine günah vesvesesi veren kimse, günahla yüz yüze gelince nefsine sahip olamaz. Öyleyse mürid, nefsinin günah arzusunu kesmeli ve vesvesesini defetmeye çalışmalıdır. Yoksa günaha düşer. Çünkü kötü düşünce kalpte kuvvetlenince vesvese olur. Vesvese çoğalınca, şeytanın günahı süsleyip püslemesine bir yol açılır. Tövbe eden kimseye en fazla zarar veren şey; kalbine gelen kötü düşünceye kulak vererek onun kalpte yerleşmesine imkan hazırlamaktır. Çünkü bu hâl onu, yavaş yavaş helake sürükler. ınsanı günaha götüren veya günahı hatırlatan her şey, günahtır. Sonuçta günaha dönüşen ve ona götüren her sebep günahtır. ılk haliyle mübah bile olsa...

Böyle bir şeyin etkisini kalpten kesip atmak bir taattır. Bu, amellerin ince (ve gizli) olanlarıdır.

Denilmiştir ki: ''Kim kırk sene bir günahta ısrar ederse, onun bundan tövbe etmesi çok zordur. Ancak çok az kimse bunu başarabilir.''

Bir haberde şöyle buyurulmuştur:

''Mümin her hata edişinde tövbe edendir. Mümin zaman zaman kusur işleyebilir.''( şurâ 42/27.)

Müminin bazı günahları vardır ki, onu değişik zamanlarda alışkanlık hâline getirmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

''Bütün insanlar hata edicidir. Hata edenlerin en hayırlıları hatasına tövbe istiğfar edenlerdir.''( Aliyyu’l-Karî, El-Esrâru’l-Merfua, 196; Zebîdî, ıthafu’s-Sade, XI, 97.)

Diğer bir hadiste ise şöyle buyrulmuştur:

''Mümin (günah ile dinini) yıkan ve (tövbe, istiğfar ile onu) tamir eden kimsedir. Onların en hayırlısı da halini düzeltmiş, yıktığını tamir etmişken ölen kimsedir.''( Ahmed, Müsned, II, 302; Nesai, Ameli’l-Yevmi ve’l-Leyle, No: 840; Hakim, Müstedrek, I, 512; Beyhaki, şuabu’l-ıman, No: 576.)

Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim’de, müminleri günahların peşine düşmeyip, kötülüğü iyilikle savan (karşılayan) kimseler olarak tanıtmış ve haklarında şöyle buyurmuştur:

''Kötülüğü iyilikle savarlar...''( Zebîdî, ıthafu’s-Sade, XI, 94.)

Yüce Allah bu hâli, sabreden amel sahiplerinin bir sıfatı olarak zikretmiştir. Ayetin üst kısmı şöyledir:

''ışte onlara, sabretmelerinden dolayı mükafatları iki kez verilir...''

Allahu Teala onları günahlara karşı direnmede ve taata devam etmede sabretici kimseler yapıp bu sebeple kendilerine iki kat ecir vermiştir.

Allahu Teala ayet-i kerimede, müminlerden tövbe edenlere üç şart ileri sürmüşken, münafıklardan tövbe edenlere (tövbelerinin kabulü için) dört şart ortaya koymuştur. Çünkü münafıkların, amelleri bozuktur, ihlasları yoktur ve onlar Allah’a başkalarını ortak koşmaktadırlar. Bunun için Yüce Allah onların tövbe şartlarını ağırlaştırdı, müminlerinkini ise daha hafif tuttu.

Cenab-ı Hakk müminler için şöyle buyurdu:

''Ancak, tövbe edip (hallerini) düzeltenler ve (gerçeği) açıklayanlar başka. Ben onların günahlarını bağışlarım.''( Tirmizî, Deavat, 84, 112; ıbn Mace, Edeb, 55; Dua, 5; Nesaî, Ameli’l-Yevmi ve’l-Leyle, s. 480-81; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 127; Münzirî, et-Terğîb, II, 415.)

Yani onlar, kötü arzularına uymayı bırakıp Hakk’a döndüler, kötü hallerini ıslah ettiler ve gerçeği açıklayıp ortaya koydular. Bu açıklama iki şekilde olmuştur.

1- Gizledikleri hakkı ve sakladıkları gerçek ilmi açıkladılar. Bu, ilmi gizleyerek ve hak ile batılı birbirine karıştırarak isyan eden kimsenin tövbe şeklidir.
2- Tövbelerini açıkladılar, tövbeleri içlerinde etkisini gösterdi ve tövbenin hükümleri (güzel sonuçları) üzerlerinde gözüktü.

Allahu Teala münafıklar için ortaya koyduğu diğer iki şartı da şöyle belirtmiştir:

''şüphesiz münafıklar, ateşin en alt tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın. Ancak, tövbe edenler, hallerini düzeltenler, Allah’a yapışanlar ve dinlerini sırf Allah için yaşayanlar, işte onlar müminlerle (cennette) beraberdirler.'' ( ıbrahim 14/28.)

Çünkü onlar, insanlara ve mallarına güveniyor, amellerinde gösteriş yapıyorlardı. Bunun için Allahu Teala, onlara kendisine sarılmayı ve kendi rızası için ihlas sahibi olmalarını şart koştu. şu halde, herkesin tövbesi günahlarının tersi olan güzel amellere yönelerek yapılması gerekir. Günah az ise az, çok ise çok tövbe yapılır. Böylece tövbe eden kimse daha önceki bozuk hâlinin zıddı olan güzel hâl üzere bulunmaya çalışır. Nitekim Allahu Teala:

''şüphesiz biz hâlini güzelleştirmeye çalışanların ecrini zayi etmeyiz,'' ( Vakıa 57/82.) buyurmuştur. Kul, hâlini ıslah etmedikçe tövbe etmiş olmaz. Salih ameller yapmadıkça da hâlini ıslah etmiş olmaz. Tövbe edip salih amelleri yaptığında ise salihlerin arasına girer. O zaman da Allahu Teala’nın şu müjdesine ulaşır:

''O, salihleri (dost edip) işlerini üzerine alır.''( ıbnu Kesîr, Tefsîr, IV, 298-299.) Bu gerçek tövbe eden ve bu sayede Allah’ın dostu olan kimselerin hâlidir.
Allah Yar ve Yardımcımız olsun...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir