Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, kalblerinde akıl almaz birtakım sırların saklandığını bilir, fakat yorumuna bir türlü ulaşamazlar.
Çünkü, gönül sırrı en mükemmel insanda bile, yeniden arınarak varılabilen bir tazelik ve zindeliktir.
ıçimizdeki "ben"in önüne dünya gürültü ve curcunasından duvarlar örmez isek, tanıdığımız kulağın dışında içimizdeki "ben"in bir başka kulak taşıdığını sezebiliriz. Kalbin bu özelliği, bazan büyük üzüntü ve acılardan sonra berrak bir şekilde ortaya çıkar. Eğer kendi hayatımızı çok iyi incelersek; hüzün, ayrılık ve acı dolu günlerde içimizdeki "ben"in, yani gönlün paha biçilmez varlığını mutlaka sezeriz. ınsanoğlu, o zaman bir kalb gözü, bir kalb kulağı taşıdığını fark eder. Bu tesbitleri en açık haliyle sevgide ve muhabbetle görmek mümkündür. Tersine, kin nefret, ihtiras gibi duygular gönül gözünü kapattığında, nağmelerin güzelliği de manasını kaybeder.
Gönül sırrının en mühim vasfı zaman ve mekan ötesinde yaşamasıdır. Bu yüzden, gönül sırrı bir kez açıldı mı, çok uzaklardaki nağmeleri dinler, asırlar öncesinde yaşamış bir güzelliği seyreder. Beden atına binen ruh, kalbin bu mana sırrı ile sonsuz mekanlara, sevgilere intikal eder. Kalbin sevgi ve merhametten uzak halinde ise, ruh beden kafesine sıkışıp kalmıştır. ışte o zaman idrakler, düşünceler, fikirler kurur. Ateistin seyretmek istediği cüce insan tipi doğar.
Dolaşımın, dolayısıyle maddi canlılığın; aynı zamanda duyguların ve sezgilerin merkezi nasıl kalb ise,insandaki, kainata sonsuz boyutlarda açılan mana sırrının merkezi de kalbdir. Ve gönül, bir manada, iç dünyamızda insan gerçeğinin merkezidir. Bu yüzden, bilinmesi ve sezilmesi mümkün olmayan en büyük gerçeği, Allah'ı, kesin bir şekilde ancak kalb sezer ve bilir. Çünkü Allah'ı bilmek ve sezmek, kainatı bilmek ve sezmek demektir.
Sevgi ve merhamet gibi, ilahi kudretin sırrından yansıyan yüce duygular, bu sebeple, ancak kalbde yaşayabilir. Kalbin sonsuz derinliklerinde, bizi gerçeklere götüren ve bütün kainatı seyrettiren bir ekran vardır. Bu gönül ekranında mutlak gerçekler, sevgiden ve merhametten yana olan güzellikler seyredilir. Bu manada bu ekranda bir "teklik" sırrı vardır. Her inanmış ve yücelmiş insan, merhametten güzellikten sevgiden yana aynı hissi duyar sanki insanlar, kalblerinin özündeki bir noktadan tek tek bu ilahi şebekeye bağlanmıştır. Bu şebekenin hattında güzellikten, sevgiden başka bir geçiş yoktur. Nasıl kalb, günde yüz bin kez kanı basarak bütün hücrelere hayat veriyorsa, manasında da, milyonlarca defa bizi bu gönül ekranına çeker. Ne çare ki,insanlar çoğu kez çirkinlikleri seyreder, onun peşinden koşarlar. Özünde kainatın eşsiz güzelliklerine açılan gönül penceresinden habersiz dolaşır, dururlar.
ışte gönüldeki bu sır insana has bir hususiyettir ki, hiç bir yaratılmışa verilmemiştir. ınsan Allah'ın gönül yoluyla sezme istidadına sahiptir. O, bu vasfıyla mekânların ve alemlerin ötesine sıçramış olur. Bu itibarla cisminin küçüklüğü nisbetinde manası ile, büyük bir alemdir insan. Hz. Ali'nin "Sen küçük bir cisimsin, fakat sende büyük bir alem dürülmüştür" hikmetli ifadesi bu hakikate işaret etmektedir. Akıl almaz insan mucizesinin özünde.ki büyük gerçek budur.
Kaynak: Onk. Dr. Haluk Nurbaki