Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.02.2007, 12:17

Cennet ve Cemalullah ...

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'den başkasının Allahu Teâlâ'yı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in gördüğü gibi görmesi bu dünyada imkansızdır. Ama âhirette O'nun ümmeti ve birçokları da aynen Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) gibi görecekler. (Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 1, Hadîs No: 184.)

“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.

(Onlar) Rabb'ine bakacaklar (O'nu görecekler) dir.” (Sûre-i Kıyamet, Ayet 22-23)



“ıbn-i Ömer (Radiyallahu anhu)'den rivâyet edilmiştir; diyor ki: Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

- Cennet ehlinin en aşağı mertebede olanı şol kişidir ki, bahçelerini, kadınlarını, bol ni'metlerini, hizmetçilerini ve tahtlarını bin senelik mesafeye kadar (uzanmış olarak) görecek ve onların Allah için en makbul olanı da şol kişidir ki, sabah ve akşam O'nun yüzünü görecektir.

Sonra Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): “ışte o günde bir takım yüzler refah içinde olacak ve Rabb'lerini seyredeceklerdir.” (Sure-i Kıyamet, Ayet 22) âyet-i kerimesini okudu. (Sünen-i Tirmizî, Cild 4, Hadîs No: 2677)



“Said ibn-i el-Müseyyeb (Radiyallahu anhu)'den rivâyet edildiğine göre:

Kendisi (bir gün) Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu)'ye rastlamış ve Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu) kendisine:

- Beni ve seni cennet çarşısında bir araya getirmesini Allah'tan isterim, demiş. Bunun üzerine) Saîd:

- Cennette çarşı var mı? diye sormuş. Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu) (de):

Rasûlullah (Sallallahu aleyi vesellem) bana şu haberi verdi, demiştir.

Cennet halkı cennete girdikleri zaman (iyi) amellerinin çokluk derecesine göre makamlarına yerleşirler. Sonra dünya günlerinden cum'a günü kadar bir süre için onlara izin verilerek Allahu Teâlâ'yı ziyaret ederler. Allah onlar için Arş'ını açar ve cennet bahçelerinden bir bahçede onlara görünür. Cennet halkı için nurdan, inciden, yakuttan, zeberced (cevherin) den, altından ve gümüşten koltuklar konulur. Cennet halkının (makamca) en aşağı olanı da misk ve kâfur yığınları (yani tepecikleri) üstünde otururlar. Bunlar koltuklarda oturanların yerlerinin kendilerinin oturdukları yerlerden üstün olduğunu sanmazlar (ki üzülmesinler).

(Ebû Hüreyre demiş ki Ben:

- Yâ Rasûlullah! Biz (cennette) Rabb'imizi görecek miyiz? dedim. O:

- Evet (göreceksiniz). Siz Güneşi görmek ve (gök) Ayı on dördüncü gecesinde (yani dolunay halinde iken) görmek hususunda şüpheye düşer misiniz? diye sordu. Biz:

- Hayır (şüpheye düşmeyiz, alenen görürüz), dedik. O:

- ışte böylece Rabb'iniz (Azze ve Celle)'yi (cennette) görmek hususunda da şüpheye düşmiyeceksiniz (yani O'nun zatını açıkça görmek şerefine kavuşacaksınız) ve o mecliste bulunan herkesle Allahu Teâlâ (ayrı ayrı) konuşacaktır. Hatta Allah sizden bir adama:

- “Yâ fulân! şöyle şöyle yaptığın günü hatırlamıyor musun? diyecek (dünyadaki bazı vefasızlıklarını, günahlarını ona hatırlatacaktır). Adam da:

- Yâ Rabb'i! Beni bağışlamadın mı? diyecek. Bunun üzerine Allah (o adama):

- Evet, seni bağışladım. Sen şu mertebene ancak benim mağfiretimin bolluğuyla eriştin, buyuracaktır…" (ilâ âhir)” (Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 10, Hadîs No: 4336)

Bu dünyada Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ümmetinde Cenâb-ı Hakk Teâlâ Hazretlerini hem görüp, hem konuşanlar vardır.



“Cabir ibn-i Abdullah (Radiyallahu anhu)'dan; şöyle demiştir:

(Babam) Abdullah ibn-i Amr ibn-i Haram (Radiyallahu anhu), Uhud günü şehid edilince Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) (bana):

- Yâ Cabir! Allah Azze ve Celle'nin babana söylediği sözü sana haber vereyim mi? diye sordu. Ben:

- Evet, (bildir) dedim. Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

- Allah, hicab (perde) ardında olmaksızın (şehidlerden) hiç kimse ile katiyen konuşmamıştır. Ve (lâkin) babanla perdesiz ve doğrudan doğruya (elçisiz) olarak konuştu ve ona:

- Ey (sevgili) kulum! Benden ikram iste, sana vereyim, buyurdu. Baban (da):

- Ya Rabb'im! (Arzum şudur Beni diriltirsin (dünyaya geri gönderirsin), ben de ikinci defa senin uğrunda şehid edilirim, dedi. Allah (da):

- ınsanların dünyaya hiç dönmeyecekleri hükmü şüphesiz benim tarafımdan önceden verilmiştir, buyurdu. Baban:

- Yâ Rabb'i! O halde (bizim durumumuzu) arkamda kalanlara ulaştır (bildir), dedi. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle):

“Ve Allah uğrunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, bilâkis Rabb'leri katında dirilerdir, (cennet nimetlerinden) rızklanırlar.” (Sûre-i A'li ımrân, Ayet 169) âyetini indirdi.” (Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 7, Hadîs No: 2800)

“şehide altı haslet verilir:

a- Kanının ilk damlasında bütün günah ve hataları örtülür.

b- Cennetteki yeri gösterilir.

c- Huri ile evlendirilir.

d- Kıyametin sıkıntısından kurtulur.

e- Kabir azabı görmez.

f- ıman elbisesi giydirilir.” (Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 6338)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir