3 – BÂTIN’IN ZAHıRı; Bu hal her yerde vukuu bulabilir. Gerek sokakta gerekse evde olabilir. Kişinin yalnız kaldığı her yer bâtın’ın zahiridir. Bâtındır ama zahirdir çünkü; insanların bizi göremediği yerde Allah-u Teâla’dan başka bizi melekler ve cinler gibi varlıklarda görecektir. ınsanlara göre bâtın olan meleklere ve cinlere göre hala zahirdir. Mü’mindeki “ben” lik farklılıkları da varsa eğer burada ortaya çıkacaktır. Akaid, farz, vacib, sünnet, haram, helal, mekruh, müstehap gibi tüm mükellefiyetleri sokakta ve evde gözeten kişi yalnız kaldığında akaid, farz, vacib gibi konuları gözettiği halde sünnet, mekruh, müstehapları gözetmiyorsa aradaki “ben” sunum farkları kapatılması gereken eksikliklerdir. Yani; kişi “ben” dediğinde sokaktaki insanlar, evdeki halk, melekler ve cinler nezdinde aynı resim oluşuyorsa “ben” tanımlaması kemale ermek üzeredir. Bu halde mü’min Allah-u Teâla’nın hicab ettiği gibi melekler ve cinlerden de haya eder. Kimse yokken dahi bu varlıkları gözeterek Rabbine kulluktan hazz alır. Ve bu övgü halidir. Vera’nın başladığı mü’min için kurtuluş kapılarının iyice aralandığı haldir.
Ebu Hureyre(r.a)’ın rivayetiyle Resulullah(s.a.v) övdüğü bu hal hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
Hz. Ebu Hureyre(r.a) anlatıyor: Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: “Ey Ebu Hureyre, vera sahibi ol (harama götürme şüphesi olan şeylerden de kaçın) ki insanların Allah’a en iyi kulluk edeni olasın! Kanaatkarlığı esas al ki insanların Allah’a en iyi şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar içinde sevki (kâmil) mü’min olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki (kâmil bir) Müslüman olasın. Gülmeyi az yap, zira çok gülmek kalbi öldürür.” (Kütüb-i sitte 17. cilt, 7295. hadis)
4 – BÂTIN’IN BÂTIN’I; Bu hal kemale ermişliğin son durağıdır. Sokaktaki, evdeki bireyleri gözetmediği gibi kişinin melek ve cinleri de gözetmeksizin sadece Allah-u Teâla’yı bilip gözeterek kulluk vazifelerini yerine getirmekle birlikte, sadece Allah’a zahir tüm diğer yaratılmışlara bâtın olan kalbin içerisinde cereyan eden olaylar ve düşünceleri Allah’ın razı olacağı sınırlar dahilinde tutabilmektir. Çünkü kalblerdekini sadece Allah-u Teâla bilecektir.
“Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir.” (Fatır 3
Yine kişinin kalbi ile kendisi arasına da ancak Allah-u Teâla girebilecektir.
“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 24)
Rabbine bu derecede iman etmiş kişi Allah’tan başka hiçbir şeyi gözetmeksizin kulluğunu icra edecektir. Ayakları şişinceye kadar namaz kılan Rsulullah(s.a.v)’e Aişe annemiz “neden bu kadar yoruyorsunuz kendinizi. Sizin gelmiş geçmiş tüm günahlarınız bağışlanmışken ve cennet sizin için yaratılmışken.” Resulullah(s.a.v)’in cevabı ilginçtir!
“şükreden bir kul olmayayım mı ya Aişe?”
Zahirin zahirindeki “ben”le bâtın’ın bâtın’ındaki “ben”in Tevhid için teklenmesi hali kemâliyettir. Gerçek şahsiyetlilikte budur. Kemale ermişlik olduğun gibi yada göründüğün gibi olmuşluk böyle bir şeydir. “Ben” denildiğinde kişiyi Allah-u Teâla nasıl biliyorsa melekler, cinler, şeytan, ev halkı, sokaktaki kâfir, mü’min münafığında aynı “ben”’i bilebilmesidir. Allah kulum diyorsa kişi “ben” dediğinde, sokaktaki kâfir de bu Allah’ın kullarından bir kuldur diyorsa, yada sokaktaki bu Allah’’ın bir kuludur dediği gibi Allah-u Teâla’nın nezdinde de kul isek işte o zaman çok “ben”likten sıyrılıp Tevhid’in “ben”lik deryasında yakamoz ettiğini müşahede ederiz. Bediüzzaman’ın işaret ettiği makama doğru tekamül nihayete koşulacaktır. Derki Bediüzzaman; “Marifetullah, muhabbetullah’a götürür. Muhabbetullah’ta, lezzet-i Ruhaniyeye taşır.” Yani Allah’ı bilmek, Allah’ı sevmeye götürür. Kişi Allah’ı sevince de Ruh kulluktan lezzet alır hale dönüşür ki bu durumda kişi kulluktan zevk aldığından mütevellit hiçbir şeyi gözetmeksizin, hiçbir kınayıcıdan korkmaksızın, hiçbir övücüden övgü beklemeksizin sadece Rabbi için kulluk yapacaktır. Hatta öyle ki kulluk o kişide bir melekeye dönüşecek namaz vakti namaza acıkacak, haramdan midesi bulanacak, helalden hoşnut olacak, kerihlerde yüzü ekşiyecektir.
Bu minvalde bilelim ki gerek akaidi gerek ameli sorgumuz kalblerimizdeki “ben”imizden başlayacaktır. Ve orada iki “ben” olmayacaktır. Zira “Allah insanın kalbinde iki kalb yaratmamıştır.” “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Ahzab 4)
Son olarak tekrar bilelim ki akaiden her durumda aynı ama amelen eksiklik gösteren mü’minler nifak ehli değildirler. Sadece eksik yada hastadırlar. Olmuşluk tekamülüne girip bir an evvel yolun yolcuları arasına karışmalıdırlar. Başta Hz. Resul(s.a.v) olmak üzere önder şahsiyetleri kılavuz edinerek ümitsizlik çukurundan çıkıp ümit deryasında kulaç atmalıdırlar.
Resulullah(s.a.v)’e vesveseden şikayet eden sahabelere şu şekilde cevap verecektir:
Ebu Hureyre(r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber(s.a.v)’in Ashabından bir kısmı ona sordular: “Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağına kaniyiz.” Hz. Peygamber(s.a.v): “Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?” diye sordu. Oradakiler evet! Deyince: “ışte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar etmez) dedi.”
(Müslim, ıman 209 (132), Ebu Davud, Edep 118, 5110)
Yine başka bir hadis-i şerifte bâtın’ın bâtın’ını zedelemeye gelen şeytana ve nefse karşı alınacak tavır ve tutum şöyle buyrulur:
Ebu Zumeyl rahimeullah anlatıyor: “ıbnu Abbas(r.a)’a (bir gün): “ıçimde duyduğum bu (fena) şeyler de ne?” diye sormuştum. Bana:
“Ne hissediyorsun ki? Dedi. Ben: “Vallahi (onlar çok fena!) dilime alamam!” dedim.
“Bu (çeşit vesveseler)den hiç kimse kurtulamaz. Nitekim Allah Teâla hazretleri (Resulüne) şu ayeti inzal buyurmuştur. (Mealen): “Eğer sana indirdiğimiz (kitapta anlatılan bu kıssalar) hakkında bir şüphen varsa, senden evvel indirilmiş olanları okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak (olan kitap) gelmiştir, sakın şüphe edenlerden olma!” (Yunus 94)
ıbnu ABbas bana dedi ki: “Eğer içinde her hangi bir vesvese bulursan şöyle de: “O (Allah) hem evveldir, hem ahirdir, hem zahirdir, hem bâtındır. O her şeyi bilendir. (Hadid 3) (Ebu Davud, Edep 118, 5110)
Evet! Kâfirlere, zalimlere, müşriklere, münafıklara, şeytana ve dahi nefse rağmen kemal bir mü’min olma sanatı zor olsa da, Allah-u Teâla bunu bize kolay kılacaktır. Çünkü Allah bize zoru kolay kılacağını vaad etmiştir. şimdi mü’minlere dememiz odur ki; duaya muhtaç bir mü’minde ben olarak bir birimize dua edelim. ıç benlerimizde Tevhid’i yakalayabilmemiz ve iç Firavunlarımızı, Karunlarımızı, Belamlarımızı alt edebilmemiz için. ışimiz çok ömrümüz kısa kâfirler ve zalimler tepemize binmişken bir an evvel benlerimizle, bizlerimizle olan sorunları çözüp küffara ve zallama had bildirelim. Evdeki gibi sokakta da başınızı açın diyenlere Allah her yerin Rabbidir, alemlerinde, kalblerinde, evlerinde, sokaklarında, okullarında diyebilelim.
Haydi! Zahirden bâtına tevekkülde bir adım daha! Allah’tan gayrı bir kınayıcının ve övgücünün kınamasından ve övgüsünden korkmayan yada mutlu olmayan Sıddıkların(r.a) yoluna, yada zahir ve bâtında şeytanların dahi çekindiği Ömer(r.a)’lerin yolun. Yada meleklerin dahi haya ettiği Osman(r.a)’ların yoluna, yada insan, melek, cinlerin dahi hikmet öğrenmek için meclisinde diz çöktüğü Ali(r.a)’lerin yoluna koşarcasına bir sayy ile devinelim. Zahir ve bâtında Allah’ı zikredelim, analım gündemde tutalım ve Allah’ın ahkamına yapışalım. Çünkü “Kalbler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” (Rad 2
Ve uzak değildir. Zahirde de bâtında ilahi müjdeye mahzar olmak. Yeter ki Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle aynı istikamette olalım. ışte o zaman altı yönden gelen bir nida ile sadece kulaklarımızın değil tüm hücrelerimizin duyduğu bir nida ile adam olanların arasında bir de “ben” in adam sayılmışlığının sevinci ile iştiyak haline bürünebilelim.
“Ey mutmain olmuş nefis! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl, Ve cennetime gir.” (Fecr 27/28/29/30)
Huzeyfe(r.a)’ın Hz. Ömer(r.a)’e müjdesi kulaklarda ne güzelde küpedir. “Münafıklar nifaktan korkmaz.”