Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

27.12.2006, 15:08

İnkarcıyı İlzam ve İskat etmenin bir püf noktası

Bu meseleyi Risale-i Nur'dan ders almışım.
Bir meseleye inkar ile yaklaşanın mesleğinin nasıl çıkmaz bir sokak olduğunu ilandır.

Konu, Allah’ı inkar eden bir dinsizi de ilzam ile alakalı olduğu gibi , ehl-i sünneti inkar edenlerin nasıl bir bataklık içinde olduğunu ve mesleklerinin ne kadar çürük olduğunu gösterir. Onlara mağlubiyet içinde bir yolda olduklarını ilan eder. Peşinde gittikleri adamların onları nasıl uçuruma sürüklediğini ıspatlar. Nasıl akıl dışı bir yol tutuklarını kör gözlerine sokar.

Meselemizi gökyüzünün en yüksek tabakasında bir minare farz ederek ve yerin dibinde bir kuyu hayal ederek konuşalım.
ışte;Allah’ın varlığını iddia eden ile onun var olduğunu kabul eden kişiler arasında bir münakaşa farz ediyoruz. Yada en doğrusu; bir hadis-i şerifin Rasulullah’ın yüksek belagatinden çıkmış bir söz olduğunu göstermek isteyen bir zümre ile bir hadis-i şerifi inkar edenin münakaşasını farz edelim. (Allah’ı inkar eden şüphe sokar, tamiri nispeten kolaydır.Hem ıslam dışında olduğundan sözü zaten muteber olamaz. Ama ıslam’ın içinde olup Kur’an adına inkar eden, fitne kapısını açandır ki tamiri çok zordur. ışte o kapının başında onları mıhlamanın beyanıdır)
....
Kabul eden der “ bu hadistir, işte okuduk dinledik, yüceliğini gördük”. Gerçi herkez onun yüceliğini aynı mertebede göremiyor. Anlayışlar farklı ve akıllar muhtelif olduğu için herkez derecesine göre onu farklı bir basamakta görür. Kimi hadisin en yüksek manasına vakıf olur. Kimi sadece hadisten çıkan sadece bir faydaya nail olur. Ama o mübarek zümre, hadis minarenin neresinde gözükürse gözüksün hadistir, der,diyebilir.

ınkar eden zümre , “bu hadis değildir,hurafedir.”, demektedir. Nerde durursa dursun, nerde görünürse görünsün makamı kuyu dibidir,der. Çünkü, hurafe olduğunu, asılsız olduğunu iddia eder. Ve der “o zaman bize onun hadis olduğunu ıspatlayın. Ya onu o yüksek minarenin başında, en yüksekte gösterin, yada yeri kuyu dibidir” ,der.”Minare başında gösteremesseniz yoktur kabul ediyoruz”. Böyle iddia eder. Hadisi savunan zümreyi en yüksekteki, ama dar olan makama kilitler. ınkarcı artık bacak bacak üstüne atarak , birinci zümrenin çabasını şımarık bir eda ile seyreder. Gelen delillere; bu değil, bu olmamış, başka türlü söyle, kabul etmiyorum ve hakeza alayları ile yerin dibine sokar. Üstelik, sanki hakkı varmış gibi, beğenmediği delillerde hakaret savurur, öfkelenir. Onu ikna etmek mümkün olmaz. Birinci zümre gafletinden,bilgisizliğinden kolay yolu göremeyip aslında ikinci zümreye layık ve ona ait uzun ve zorlu yolda ilerler.

Aslında hadisi savunun zümre bir tuzağa çekilmiştir. O mübarek ehl-i sünnete ait olan kuyu dibi hariç minare başına kadar olan bütün mertebeleri inkarcı haksızca istila etmek istemektedir. şimdi o ehl-i sünnet olan birinci zümre -inkarcının bu oyununa gelmişse- hadis-i şerifi en yüksek derecede göstermek mecburiyetinde kalmıştır. Oysa yukarda söylendiği gibi hadisten çıkarılan fayda ve mana kişiye göre değişmektedir. Dolayısı ile hadis en yüksekte olmasına rağmen onu gösteremiyecektir. Üstelik en yüksek makamda gösterememesi durumunda kuyu dibine düşeceğini zannetmektedir. Böylece büyük bir çoğunluk neticeye muvaffak olamayacaktır.

Ama; eğer o yüce hadisin makamı kuyu dibi olsa (yani hadis gerçekte olmasa) hiç bir fayda göstermemesi gerekir, taş gibi cansız olması lazımdır. O minarenin hiç bir basamağında hadisin yüceliğinden gelen derecesi görünmemesi gerekir. Hiç bir hayat emaresi göstermemesi icab eder. Öylese; ya inkar eden onu kuyu dibinde gösterecek yada birinci zümre onu kuyu dibinden bir milim yukarda gösterse davasını kazanmış olacak. Yani, hadisin tek bir hakikatini, faydasını, kımıltısını, vahiyle imasını dahi gösterseniz kazanmışsınız demektir. Çünkü, bir şeye yok demek onu kuyu dibinde iddia etmektir. Varlığı yoktur yada cansızdır diye iddia edilmektedir. Bir derece yukarda gözükse yani bir hayat emaresini gösterseniz,tek bir hakikat payı bulsanız ,kaybeden taraf inkar ile hadis-i şerife “yoktur”, iddia edendir.
Hadis-i şerifi inkar eden varlığını en yüce makamada gösterin,gösteremesseniz hadis yoktur, diyemez. Dedirtirmeyiniz. Oysa birinci ehl-i sünnet olan zümre diyebilir ki,“ ya olmadığını gösterin yada susun,zira olmadığını gösteremez iseniz vardır, kabul ediyoruz ki böyle bir hadis var,sizi artık muhattab saymıyoruz”,

Bakınız, inkar edenin müdafa meydanı kuyu dibidir. Delil arenası ise kainatın bütünüdür. Yani, hadisi inkar eden, o dar sıfır noktasındaki kuyu dibinde, bütün kainatı araştırarak göstermek ve davasını ıspat etmek zorundadır. Birinci zümre tek bir fayda gösterse galiptir. Mesela, ayakta bevl etmemek lazım,Sünnettir dediğinizde . Hayır, bu hadis değil hurafedir, hükümsüzdür, cansızdır, çakıldır, diyene, vahiy ile alakasını göstermeye bilginiz yetmese bile, bir faydasını göstermeniz durumunda inkarcının mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Yani, bacak bacak üsütüne atıp inkarcının telaşlı çabasını seyretmesi gereken hadis-i şerif taraftarı mübarek zümredir.
ışte en adi bir Müm'in en alim inkarcıdan üstündür tabirinin püf noktası burdadır. ınkarcı alim olsa bütün faydaların olmadığını göstermek durumundan olduğu için bir adi adam kadar zorlanır. O adi müslüman kulaktan dolma hadis-i şerifin bir faydasını zikretse galiptir.

Bilgi yoları çeşitlidir. Bu bilgi yolları kuyu dibinden minare tepesine dereceleri vardır. Vahiy, rivayet, akıl, duyular, tevil,istihraç, ilham, tevafuk,ihtar,tefeül, cifir ve hakeza. Hadisi kabul eden zümre bu bilgi yollarından her hangi birinden bir işareti bırakın bir imayı gösterse davasında galiptir.Çünkü, canlılık belirtisidir. Oysa inkarcı bütün bu bilgi yollarından çıkan eserleri, görüşleri inceleyip, üstelik hepsini muarızına gösterip susturması ve hadis olmadığını hadis diye zikredilen meselenin hurafe olduğunu gösterip kuyu dibinde olduğunu ancak ıspatlamış olur. Yada inkar eden sözün söylendiği zaman geri dönüp, tüm ait zamanı filme çekip ,seyrettirip o vakit “bakın böyle bir söz söylenmemiş” ,diyebilir.

Allah böyle batıl yolda gidenlere ceza olarak en zor ve güç ve çürük mesleği vermiş. Zaten dikkat etseniz “anlatamıyorum galiba ,niye hala anlamıyorsunuz” gibi şikayetler en çok bu cenahtan gelmektedir.

Allah’ı inkar edenden ,en basit bir meseleyi inkar edene kadar her inkarcı bu meslek içindedir. Rahat olması gereken birinci zümre iken, bu dar mekan olan kuyu dibinden kurtulma çabası ile hakikat ehlini tuzağa düşürmüşler ve batıl ve sapık inkarlarını kainata yayabilmişlerdir. Çünkü, insanların çoğu cahilliğinden veya saflığından veya gafletten bu tuzağa girmiş ve kuyu dibinde olması gereken inkarı minarenin tepesinde olmak zorunda görmüşlerdir.
ınsanların bu gafleti bu inkarcılara cesaret vermiş kuyu dibinden çıkıp en tepeye kadar olan mertebeleri feth edip hareket serbestliği kazanmış ve “ben söyledim oldu ,ben söyledim doğrudur”, edası ile zaferler kazanmıştır.

Meselemizi canlı bir kaç örnek üstünde tatbik edelim.
Biri rivayeti gösterip güvercin beslemek mekruhtur ,dese. Güvercin beslemekteki bir zararı gösterse yada güvercin beslemekten bir tek zarar göreni gösterse kafidir. Davasında sadıktır. ınkar eden. Bütün güvercin besleyenleri bulup konuşacak ve zarar görmediğini gösterecek yada yukarda sayılan bilgi yollarını kullanıp güvercin beslemesine dair peygamberimizden rivayet edilen “güvercin beslemek zarar olduğu konusunda bir sözüm yoktur” ifadesini bulup gösterecek. Yada ap açık bir vahiy gösterecek. Yoruma açık imalar onun silahı değildir. Kendi kişisel görüşleri delil olamaz. Güvercinden zarar gördüm ,diyen adama yalancı diyemez, zira onun beynine girmeli yada yaşadığı güvercin besleme dönemini kamereya çekip davasında yalancı olduğunu göstermesi gerekecek. Bunun dışındaki açıklamalar delil değildir. Ancak kendini kandırıyor,aklına güvenen ve helak olan nice kavimler sınıfına dahil oluyor, gafilleride tutup peşinden sürüklüyor. Bunlara acımayınız,çünkü, insafsız avcıya severek yardım eden tek canlı köpektir. Zarara kendi rızası ile razı olanın lehinde bakmayınız. Yada dinde laubali sınıfında olan bu adamlara müsammaha göstermek, hoş görmek, tahriplerine izin vermektir.

Yada kabir azabı vardır ,dediniz. ınkar eden. Yine bütün bilgi yollarını kullanıp olmadığını gösterecek, yada kabire girip Hz. Adem’den bu yana bütün mevta ile görüşüp azap çekmediğini sizin yanınızda söyletecek. Oysa sadece size göre muteber kaynak gösterseniz kafidir. ınkar eden kitabın muteber olmadığını, her satırının batıl olduğunu göstermekle mükeleftir. Oysa siz o muteber saydığınız kitapta bir kaç hakikat gösterseniz davanızda haklısınız.

Hem din hakkında özellikle hadis-i şerif hakkında münakaşanın şartları vardır.

Tartışma sebebi hadis ise, hadisin mertebelerini ve vahiy ile bağlantısını bu bağlantının derecelerini ve Peygamber efendimizin sözlerinin diğer kısımlarını bilmek lazım. Avam içinde hadisi şeriflerin doğru yada yanlış olduğunu tartışmak, ne kadar bildiğini göstermek gibi bir kibirle, avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enaniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir.
Madem şu mesele açılmış, zavallı sıradan insanların zihninde kötü etki yaptığını söylemek lazım. Çünkü bazı müteşabih hadisleri aklına sığıştıramadığı için, eğer inkar etse, dehşetli bir kapı açar; yani küçücük aklına sığışmayan kesin hadisleri dahi inkara yol açar. Eğer hadisin görünür manasını tutarak öyle kabul edip gösterse, sapık meslek sahiplerinin itirazlarına yol açar ve "Hurafedir" demelerine sebep olur. Mesela Hz. Musa ölümü anında Azrailin gözüne tokat vurmuş, hadisini tutup gerçekten görünür manasında yorumlamak cahilliktir, ifrattır. Hadisin inkarına kapı açar. Daha davasında haklı olamaz.
Hadis-i şerifleri savunanlara da ifrata girmemeleri için küçük bir uyarı mahiyetinde oldu.

ışte, şu baştaki temsil gibi, inkarcıların yolunu tarif eden bahis, kuyu dibinden minare başına yani arştan ferşe kadar olan uzun mesafeyi inkar edenin elinden alıyor ve inkarcıyı mecbur ediyor, sıkıştırıyor. En akıl dışı, en imkansız, en nefrete layık mevkiyi onlara bırakıyor. En dar ve kimse giremeyecek bir deliğe onları sokuyor, bütün mesafeyi Kur'an adına zaptediyor.

Bu söylenenlerin esas gayesi inkarcıları ilzam için, yenmek için değildir. O inkarcıların tuzağına düşüp fitne karanlığında kalan ve şüpheye düşenlerin, onları ile münakaşaya girenlerin telaşlarını gidermek ve bu oyunların tuzağına düşmemesini sağlamak içindir. Okuyun ve okutun. Netice ve zafer Allah’ındır.

Muvaffak olmanız dileği ile
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

30.12.2006, 15:55

he4psini, okumadığım bir gercek ama:) allah razı olsun

3

30.12.2006, 16:30

Allah razı olsun. Risale-i Nur'dan ders aldıklarımı yazdım. Özellikle 26. Mektub'ta şeytan'ın ilzamı ile ilgili bölümü kullandım.

Hakikatten çok deneme mahiyetinde idi. Hakikatleri Risale-i Nur'un malıdır.

Eski Said çok büyük Alimleri ilzam ediyordu. Muhakkak en önemlisi bunu ilmi ile başarıyordu. ılmi bilginin yanında Üstad'ın bu münazara düsturlarını da Risale-i Nur'da görebiliyoruz. Bunları çok iyi kavramak lazım.
Yukardaki tek bir örnektir. Mesela, biz ne yapıyoruz; Bir dini meseleyi inkar eden adama deliller bulmaya çalışıyoruz. Oysa adam tarafgirse deliller uydurma gelebiliyor.Bazen bu inkarlar en önemli dini meseleleri içerebiliyor. Kişisel olarak "ne dersen de " demek doğru olmuyor. Fitne çıkarabileceği meselede onu daha başta mıhlamak gerekiyor. En azından delaletini yayma cesareti kırılsın.
Ben bu meselede fikri olanın yazmasını isterdim.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

30.12.2006, 17:59

Abican Rabbim ilmini artırsın inş.

Bu yazıları sürekli okuyup inkarcının karşımızda konuşmasına fırsat dahi vermemeliyiz..

ınşaAllah

Selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

5

30.12.2006, 18:33

Allah Razı olsun can.
Samimiyetin bana örnek oluyor kardeşim. Rabbim seni istikametten ayırmasın.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

6

04.01.2007, 09:45

O mektubattaki yeri yeniden okumanı tavsiye ederim,

yazını okudum,

orda anlatılanı ilk defada anlamaya bilirsin,
ama tekrar tekrar okuduğun zaman,
o kuyu misalinin ne anlatmak istediğini anlarsın,kardeşim.

kuyu misalininin anlatmak istediğini iyice anlamaya çalış,

ben açıklama yapmıyorum,çünkü istiyorum ki biraz çabalayım senin anlamanı sağlamaktır.

inşaallah daha iyi anlarsın.selam.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

7

04.01.2007, 12:14

:D

Ben 26. Mektub'un alakalı nüktesinde ne yazdığını, ne ile alakalı olduğunu biliyorum.Bir kez okudum bir kez de bu konuyu yazarken okudum. Elbette tam anlamam mümkün değil. Öyle büyük hakikatlar benim dar beynimle ortaya çıkarılmaz. Ama ordaki konu başka burdaki konu başka.26. Mektubtaki o nükteyi başka bir meselede yardımcı olarak kullandım. Hem yazdıklarımı dikkatlice okursan Risale-i Nur'un sair nükteleri ile bağlantı kurulduğunu görürüsün. Üstad aynı doğrultuda inkar mesleğinin ne kadar zor olduğunu başka Risalelerde de anlatmış. Ancak avam meseleye göz aklı ile bakar. Göz aklıda meseleyi anlatırken temsil ister. 26. Mektubun temsilini onu ile bağlamak sanırım kötü kaçmamış. Üstad kadar iyi -tabi- anlatamam ancak dersime çalışmışmıyım niyeti ile yazdığım yazıdır.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

8

04.01.2007, 13:05

Asırladır ınkar Mesleği ile Müslümanların imanını çalmışlar. Ben mesleleye "köşe kapmaca oyunu" gibi bakıyorum. Köşeyi kapan kazanır. Yani, şeytan yada şeytandan biri ainsan çıksa Kur'an'ın beşer kelemı olduğunu, iddia ile vahiy olduğunu inkar etse. Bizden ıspatlamanızı istese şu demektir. O şeytan bacak bacak üstüne atıp bizim delillerimizi keyfine göre red edecektir. Yani, savunma savaşımızı onun keyfine amade ettiğimiz için ne ilzam ne ıskat söz konusu olacaktır. Üstelik dönüp yoldan çıkma ihtimali dahi olacaktır. Çünkü, keyfince red ettiği hakikatleri size kuyu dibinde göstermek isteyecektir.
ınkarcı derki şu cesedin ya canlı olduğunu göster ,gösteremessen cansızdır. Bu makamı ona verdiğinizde o cesedi koşarak gösterseniz bir kulp takacaktır. Oysa biz desek, sen ölü olduğunu ıspatla. Ya canlı olduğu ortaya çıkacak yada beceremiyeceğini düşünerek teslim-i silah edecektir.

Ben Risalelerden ders aldığım kadarı ile Üstad inkarcıya hiç bir zaman bu şansı vermemiş,inkarcı şeytanı dahi kuyu dibine hapsedip inkar mesleğinin çıkmaz sokak olduğunu göstererek hakikat ehline hak ettiği kuyu dibinden minare başına kadar olan mertebeleri feth ederek hediye etmiş.
Gerçi şeytanı ilzam etmiş, ama ıskat edememiş. Iskat edemez, çünkü vazfesi var. Ancak, henüz şeytanlaşmamış ve şeytan tarafından kandırılarak inkar mesleğine girmiş kişileri bu sayede avlamak ve hakikate çekmek pek ala mümkündür. Çünkü, inkarcı kendi iddiasını kendi ıspatlamak zorunda olduğunu görünce geri adım atacak ve dinleyici makamına düşmek zorunda kalacaktır ki gerisi bilgiye ve beceriye kalmıştır.

Ben bu hakikatlerin Risale-i Nur mesleğinin Umdesi olduğuna inanıyorum.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

9

04.01.2007, 14:49

bildiğin şekilde devam et kardeşim.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

10

04.01.2007, 16:35

Ben kendimi bildiğimden beri bildiğim şekilde devam etmişim. şu demektir,

ınadığım doğrulara sıkı sıkı yapışır ancak kendi kusurlu şahsımın fikirleri veya taraflı dürbünü karıştırır olma ihtimali yüzünden hep bir yerde açık bırakmışım. Taki bir gelip mantıki, akli ve nakli delillerle elimde doğru olarak gördüğüm şeyin yanlışsa ıspatını yapsın.

Evet, bana elimdekilerin yanlış olduğu ıspatlanmadıkça bildiğim gibi yaparım. Sorumlusu da elimdekinin yanlış olduğunu gördüğü halde mazinin çocukları gibi söylediklerini delilsiz kabul etmemi bekleyendedir. Delilsiz kabul etmem, kimsede ettiremez. Ben Risaleleri tanıdığımda onların Kur'ana ve sünnete muhallif olduğu ıspat edilmeden tam kalbime sokmamışım.Bunu Üstad'ım istemiş...Delilsiz teslimi kabul, hatır adına kabuldur, Üstadım'dan da ders aldığım mesleğime münafidir. Ben istikbalin çocuğuyum, ıddia edilen şeyi tasvir zihnimi doyurmaz,Hakikati anlatamayan mesuldür.. Fehm başka ifham başka, deniyorsa, onuda çaresini Risale-i Nur vermiş. Üstad ıspatı muhal olan meselelerde "bu benim delaletimdir, delalete itiraz edilmez ", diyerek sorumluluğu üzerinden atmıştır.

Evet Hulusi Kardeşim, ben senin elinde elmas olduğunu bilyorum. Ne seni değersiz görüp o elmasları senin kusurlu şahsınla red ederim. Ne de senin gibi değerli bir şahsın sözü ile delilsiz teslimi bir iman ederim.
Ben böyle yapıyorum.

Evet Risale-i Nur sadece bilgilerden ibaret değildir. O bilgileri uygulama sahasına sokmayı da öğretiyor. Ben bilgi ile beraber bunu öğreniyorum. Uygulaması öğrenilmemiş bilgi bilgi değildir.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

11

05.01.2007, 09:23

kuyu misali hadisler için kullanmamıştır.

o misali hakikatında açıklıyor diyor ki;
muhammed nasıl birisidir,
onlar diyor güzel ahlaklı birisidir.

Üstadda diyor güzel ahlaklı olması onun resullah olduğuna delildir.

kuranı nasıl biliyorsunuz,onlar diyor güzel ahlak dersi veren insan kitabıdır.
üstad diyor siz mesleğinizce güzel diyemezsiniz.

madem ki dediniz o halde Allahın kelamıdır.

bunu anlatmak için kullanıyor.

hadisleri sen bu misalle ispatlayamazsın.

hadisin sahih olup olmadığı kuyu misaliyle anlatmaya kalksan bu delil değildir.
üstad da böyle bir ispat yapmamıştır.


19.mektubda vardır.berket mücizelerinden önce ve su mucizelerinden önce ispat yapıyor.oraya bir bak,
musa as azrail as tokat vurmasını izah ettiği yere bak,

24.sözün 3.dalına bak.

öyle hadisleri ispatla.

hem bu kuyu misalinin örnekkleri şeytanla munazara olan 15.sözün zeylindeki konunun sonuna bak.

orda yukarda bahsettiğim anlattığım mana karşına çıkar.

ben sana doğru olanı gösteriyorum,

amacım senin daha güzel yetişmeni sağlamak,

ama sen beni yanlış anlıyorsun,
benimle tartışıyorsun,

tartışmamak için kendimi zor tutuyorum,

çünkü tartışsak sen yazılanları dikkate almazsın.

sene bir tavsiyem daha var.lütfen hemen böye çok izaha kalkma,çünkü çok hata yapıyorsun.

daha önce söyledim,külliyatı çok çok oku,
ondan sonra yap,
yorum yamak istiyorsanda o zaman kısa yap.
tafsile girme,

bunları senin iyiliğin için söylüyorum,

dostun sözü acı olur.

tamammı dostum.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

12

05.01.2007, 12:15

Tamam dediğin gibi kuyu misali hadisler için değil Kur'anın beşer kelamı olduğunu üfleyen şeytanı ilzam içindir.

Peki ben o misale istimal alanı bulmak istemişsem yanlış mı etmişim. Ben şeytanı dahi inkar eden o misali bütün inkarcıların başına vursam hata mı olur?

Evet, sübûtî bir emri ihbar etmenin kolaylığı ve inkâr ve nefyetmenin gayet müşkül olduğu bu temsilden görünür. şöyle ki:

Biri dese, "Süt konserveleri olan gayet hârika bir bahçe küre-i arz üzerinde vardır"; diğeri dese, "Yoktur." ıspat eden, yalnız onun yerini veyâhut bâzı meyvelerini göstermekle kolayca dâvâsını ispat eder. ınkâr eden adam, nefyini ispat etmek için küre-i arzı bütün görmek ve göstermekle dâvâsını ispat edebilir.

Aynen öyle de, Cenneti ihbar edenler, yüz binler tereşşuhâtını, meyvelerini, âsârını gösterdiklerinden kat-ı nazar, iki şâhid sâdıkın sübûtuna şehâdetleri kâfi gelirken; onu inkâr eden, hadsiz bir kâinatı ve hadsiz ebedî zamanı temâşâ etmek ve görmek ve eledikten sonra inkârını ispat edebilir, ademini gösterebilir. ışte, ey ihtiyar kardeşler, imân-ı âhiretin ne kadar kuvvetli olduğunu anlayınız.


ışte Hulusi Kardeşim ben bu misaldeki gibi inkar mesleğini önce kendime anlatmaya çalıştım.

Merak ediyorum, acaba Risale-i Nur sadece verilen manadan mı ibarettir. Mesela 26. Mektubta şeytanı ilzam ederken , kainattaki tüm münkirleri ilzam etmiyor mu? Ben onları Üstad gibi kuyu başında mıhlasam sonra hakikatleri anlatsam hata mı olur?. Azraile tokat hadisini inkar eden bir adama önce inkarının ispatını istesem kendimi dinlemek zorunda bırakmaz mıyım?. Zira o hadisin yokluğunu ıspat edemiyecek, ya beni dinleyecek yada susacak. Susarsa fitnesi söner, dinlerse ,dinleyen adamı ikna kolay olmaz mı?

Kur'an'ı inkar eden ,hadisi inkar eden, elmayı inkar eden , kameri hilal olduğunu inkar eden ve hakeza hepsi inkarcı değil mi? Onlara inkar mesleğinin nasıl yüksek bir dağ olduğunu gösteren 26. Mektubu içimdeki şeytanı ilzam ve tüm insanlaşmış şeytanları ilzam ve şeytanın tuzağına düşen inkarcıları ilzam için kullanmak zarar mı? Hata mı, yanlış mı?
Acaba Üstad 26. Mektubu sadece şeytanı ilzam için mi kullandı. Görev bitti mi. Biz şeytanla konuşamıyacağımıza göre neye lazım olacak.?

Sözlerimde sertlik varsa şefkin heyecanı say. Bana kızma?
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

13

05.01.2007, 13:25

izah yapma demiyorum,belagat kanununa göre hareket et,

inkarcılara söyle ama,orda anlatılan tarzda.

inkarcıyı köşeye şıkırtır.

istediğin kadar anlatırsın,

neyse ...
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

14

05.01.2007, 13:57

Allah razı olsun.
Tabiki hatalarım doğrularımdan çoktur. Ne de olsa daha taze Nur Talebesi sayılırım. :D

Senden ricam bana belagat meselesini daha iyi izah etmen. Ben bunun için çabalıyorum. Ancak çoğu kez hüsrana uğruyorum.

ınan bana yazarken ilk amacım kendimi geliştirmek. Gelecek eleştirilere kulak tıkayarak kendimi nasıl geliştiririm.

Kendimi Üstad yerine koymuyorum . Ama bazen Üstad bütün Risale-i Nur'u sanki bana yazmış gibi geliyor. Bu fahride Üstadın dediği gibi düzeltirsem şöyle diyebilirim. Yazılarımda bir fahr varsa mesleğim olarak benimsediğim Risale-i Nur mesleğinden geliyordur. Nefsimi temize çıkarmam elbette takdir istiyor. Ama nefsimin şımarıklığına yenilip kendimi geliştirmekten vaz geçemem.

Dediğim gibi Belagat sanatını inceliklerinden bana ip ucu verebilirsin.

Allah senden gani gani razı olsun. Kendimi geliştirmeme yardımcı olan sen ve senin gibi hakikat aşığı kişilerdir.
Muhabbetle canım kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

15

20.02.2007, 12:32

rabbim sen her iki kardeşimnde ilmini arttır ...
maşllah barekallah ...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir