Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.09.2006, 16:40

ilk durak;kabir

ıLKDURAK: KABıR
Ümit şimşek


ÂHıRET âlemlerinin ilk durağı kabirdir. Burası, bir anlamda, bir ara merhaledir; dünya ile âhireti birbirinden ayırır ve her ikisine de komşudur. ıki deniz arasındaki dar kara parçasına verilen ‘berzah’ adı, bu âlem için de kullanılır. Berzah âlemi, fâni dünya hayatından sonra, kıyamet günündeki dirilişe kadar konuk olacağımız âlemdir. Buna kabir âlemi de denir; ancak insan kabre girmeyip de denizde boğulsa, yahut yakılıp külleri savrulacak olsa, yine bu âleme girer ve oranın yasalarına uygun şekilde muamele görür, diriliş gününü bekler.
Kabir, fiziksel olarak bizim dünyamız içinde yer alsa da, koşulları ve yasaları bizim dünyamızdan farklıdır. Bizim bulunduğumuz yerden kara toprağın bağrında karanlık bir çukur olarak görünen o yer, içinde nice âlemler saklar. Bazan üstü rengârenk süslerle mâmur olur o yerin, ama altında kıyametler kopar; bazan da harap bir mezar taşının altında Cennetler seyredilir ve koklanır. Herşeyden önce canlıdır kabir âlemi; yalnız hayat koşulları farklıdır. Farklı hayat koşulları, aslında, gezegenimizin hiç de yabancı olmadığı birşeydir. Denizlerinin dibinde, çayırında, ırmağında, toprağında, dağında, ormanında bu gezegen birbirinden o kadar farklı hayat biçimleri barındırır ki, bunlardan biri için ölüm anlamına gelen şey, diğeri için hayatın tâ kendisi olabilir. Berzah âlemi ise, diğer hayat türlerinden farkı biraz daha belirgin olan bir hayat biçimidir ve o da, diğer bütün hayatlar gibi, hayatı yaratanın eseridir.

Bir mü’minin bu dünya hayatından berzah hayatına geçişini Peygamberimiz şöyle anlatıyor:


Mü’min kulun dünyadan ayrılıp âhirete geçmesi yaklaştığında, gökten onun üzerine yüzleri güneş gibi parlayan melekler iner, beraberlerinde getirdikleri Cennet kefeni ve Cennet kokularıyla onun gözü önünde bir yere otururlar. Derken Ölüm Meleği (selâm üzerine olsun) gelir ve yanı başına oturur. “Ey temiz ruh,” diye seslenir. “Rabbinin af ve hoşnutluğuna çıkıver.” Ve ruh, tıpkı bir su kabından damlayan su gibi kolaylıkla çıkar.

Melekler ruhu alır almaz Cennet kefenine ve kokularına sararlar. Öyle ki, o ruhtan, yeryüzünde bulunabilecek en güzel kokular yayılmaya başlar. Melekler onunla yükselirken, yanlarından geçtikleri melek toplulukları “Bu güzel koku da ne?” diye sorarlar. Onlar da “Bu filân oğlu [veya kızı] filândır” diye, dünyada iken anıldığı en güzel isimlerle onu tanıtırlar. Dünya semâsının sonuna geldiklerinde kapının açılmasını isterler ve onlara semâ kapıları açılır. Her semâ katından, böylece bir sonraki semâya uğurlanırlar. En sonunda yedinci semâya geldiklerinde Yüce Allah buyurur ki:

“Kulumu ılliyyûn’a1 kaydedin ve tekrar yeryüzüne götürün. Zira Ben onları topraktan yarattım; sonra ona döndürür, sonra bir kere daha ondan çıkarırım.”

Bunun üzerine melekler onun ruhunu tekrar cesedine getirirler.2


Melekler arasında, Cennet kefeni ve Cennet kokuları içinde dolaşan, Yer ve Gökler Rabbinin iltifatına erişen ve Cennete kaydını yaptıran mü’min ruhu, kabre getirildiğinde, yine dostlarla ve müjdelerle karşılaşır. Onu herşeyden önce muhabbetle karşılayan, bağrına girdiği topraktır. Mü’min, kabre konduğu zaman, yer ona şöyle seslenir:


“Hoş geldin, safâlar getirdin. Benim için sen, üzerimde dolaşanların en sevgili olanısın. Artık işin bana havale edildiğine ve sen de bana döndüğüne göre, şimdi sana ne yapacağımı göreceksin.” 3


Derken, mü’min kul, dostu olan toprağın bağrında, başka dostlarla da karşılaşır ve onlarla arasında kısa bir soru-cevap faslı cereyan eder. Bu sohbet sırasında, mü’min, kendisini berzah âleminde huzur ve müjdelere ehil kılacak parolayı doğru olarak söyler. Yine Peygamberimiz haber veriyor:


Onun yanına iki melek gelir ki, birinin adı Münker, diğerininki Nekir’dir. Ona “şu adam [Muhammed Aleyhisselâm] hakkında ne diyorsun?” diye sorarlar. O da daha önce söylediği gibi der ki:

“O Allah’ın kulu ve resulüdür. Tanıklık ederim ki, Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur ve Muhammed de Onun kulu ve resulüdür.”

Bunun üzerine melekler “Senin böyle söylediğini biz zaten biliyorduk” derler.

Sonra kabrinde ona yetmişe yetmiş arşın genişliğinde yer açılır ve aydınlatılır.

Sonra da ona “Uyu” denir.

O “Dönüp de aileme haber verebilir miyim?” diye sorar.

Melekler ona “Sen uyumana bak,” derler. “Damat [veya gelin] uykusuyla uyu ki, onu ancak en sevdiği kişi uyandırır.”

ışte, o mü’min kul, yattığı yerde, Allah’ın onu dirilteceği güne kadar böylece uyur.4


Münker ile Nekir’in sorularını doğru olarak cevaplandıran mü’min kula, bu arada, Cennet ve Cehennemdeki yerleri gösterilir ve “Ateşteki yerine bak; Allah bunun yerine, sana Cennetten bir yer verdi” denir. Mü’min bakar, ikisini de görür.5 Cehennemden ona gösterilen yer, iman edip güzel işler yapmadığı takdirde girmiş olacağı yerdir. Böylece mü’min hem ateşten kurtulmak, hem de Cennet gibi bir ödüle erişmek şeklindeki iki müjdeyle birden sevinir. ?

1. “ıyilik ehli olanların kayıtları ılliyyûn’dadır. ılliyyûn’un ne olduğunu bilir misin? O herşeyin apaçık kaydedildiği bir kitaptır. Ona, Allah katında yakınlık sahibi olanlar şahittir.” (Mutaffifîn Sûresi, 83:18-21.)

2. Müsned, 4:287.

3. Tirmizî, Kıyamet: 26.

4. Tirmizî, Cenâiz: 70.

5. Buhârî, Cenâiz: 87; Müslim, Cennet: 70.

2

01.09.2006, 19:49

Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Sözler

Zamanın geçti kabirden başka mekânın var mı? Mesnevi

Ömür kuşu da şimşek gibi geçmekte olup, seni kabir yuvasında hemen hemen nerede ise yumurtlamak üzeredir.

(Kabirde yatanların lisan-ı hâli ;Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz. Lem'alar

Arkadaş, topraktan ve toprağa inkılab etmekten, kabirden ve kabre girip yatmaktan tevahhuş etme! Mesnevi -

Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. Mesnevi -

Kabirden başka mekânın var mı? Mesnevi

Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil; nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Sözler


Bu uzun yolda birinci menzilim dünya, ikinci menzilim kabirdir.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

04.09.2006, 16:19

SON DURAK KABıR

Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm
bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm!

—Necip Fazıl


şAıRıN DıZELERıNı, ‘Bana geldiği zaman nasıl gelecek ölüm?’ şeklinde soruya çevirince hayat bir sınava, iyilik-kötülük kavgasına dönüşüyor. Kuru bir ‘esbab’ vizörüyle bakıldığında aslında yaşamı sürdürmenin kendisi başlı başına bir mucize değil mi? Kazalar, aksilikler, bahtsızlıklar, intiharlar, felaketler... Yani ilginç olan ölüm ya da şekli değil , hayattır aslında! Ama ölümlü insan, ölümü merak eder, onunla ilgilenir, belki de bu sebeple doğum haberleri çok az sayıda yer alır medyada, ilgi çeken ölümlerdir. Hatırlayınız yakın geçmişte ıstanbul, Zincirlikuyu Mezarlığı kapısındaki ‘Her canlı ölümü tadacaktır’ âyetinin kopardığı fırtınayı. ınsanoğlu ölümü merak eder ama, kendi ölümünü hatırlatan şeyleri hep karşısında görmekten çok hazzetmez. Elbette ki işin bir de inanç-ibadet boyutu var, bu haz olayıyla doğrudan ilgili olan.

Hollywood’un korku kültüründe, lise çağlarındaki gençlere mussalat olan sapık katillerden bahseden film sayısı azımsanmayacak büyüklüktedir. Bu filmde katilin yerini bizzat ölümün kendisi alıyor. Bütün tuzakları ölüm kuruyor, kurguluyor. Bir olguya, zeka, sinsilik, ve intikam hissi yerleştirmek, yine Amerikan sinemasına has bir durum olarak karşımızda. Zira karşımızda bizzat ölümün kendisi var. Azrail’in sessiz soluğu değil.

Bahsini ettiğimiz film, bir devam yapımı. ılkini iki sene önce izlediğimiz ‘Son Durak-Final Destination’un devamı, yani ikinicisi. Hatırlayalım serinin ilk filminin özetini. Bir gurup lise öğrencisi Fransa’ya uçakla gidecekken, kalkışa hazır halde bekleyen uçaktaki gençlerden biri uykuya dalar ve uçağın düşeceğini görür. Herkes ölecektir. ınsanları ikaz eder ancak çok önemsenmez, kendisi ve bir kaç arkadaşı uçaktan indirilir. Ancak gördüğü rüya gerçekleşir ve herkes ölür. Kendileri kurtulmuştur ama bir sorun daha vardır; ölüm kendilerini atlamış olsa bile kader açısından ölmeleri gerekmektedir. Bundan sonra ölüm ile insan arasındaki o ürkütücü kovalamacayı izler dururuz.

Son Durak 2 böylesine farklı ve başarılı bir filmin devamı olmanın zorluğunun altından rahatlıkla kalkan bir film. Zira biliyoruz ki, bir filmin devamını çekebilmek için, ilkinin çok başarılı olması gerek ve ikincinin kendisinden önde gelenin ağırlığı altında ezilme ihtimali yüksek. Final Destination 2 de bir kaza sahnesiyle açılıyor. Rüyada yaşanan bir kaza sahnesi. Bu seferki kaza bir otoyolda gerçekleşiyor ve sinema literatürüne girecek kadar etkileyici ve bir o kadar da rahatsız edici (çünkü ölüm şekilleri ve görsel efektin sonuna kadar büyük bir başarıyla kullanılması sonucu, gerçekliğin tüm çıplaklığıyla verilmesi rahatsız edici boyutta) bir zincirleme trafik kazası izliyoruz. Ardından sağ kurtulanlar ile ölüm arasında yine bir kedi-fare oyunu yaşanmaya başlıyor. ılk filmden farklı olarak, sadece rüya değil ara ara yakazaten görülen yakın gelecek sekansları mevcut. Kurbanlar, ölümün kendilerine verdiği sinyalleri sezip, ona göre onunla mücedele edecek, ancak tüm çabalarına rağmen ondan kaçamayacaklardır.

Filmin en önemli teması, kaderin insan yaşamı üzerindeki etkisi. Tabii ki bir Hollywood yapımından doğu ya da tasavvuf eksenli bir film beklenemez fakat, en sıradan insanın bile yaşadığı gündelik ölüm-yaşam salınımlarını ve hayatta kalarak gerçekleşen mucizevi devirdaimi göstermesi açısından çok çarpıcı bir film. Tabii olarak konu ‘ölüm’ olunca bir karamsarlık ve iticilik mevcut. Zira film ürünü olduğu kültürün etkisiyle ölüme bir düşman açısıyla bakıyor, onu iticileştirip, kötüler sınıfına koyuyor. Hele bazı anlar var ki, ‘ölüm insanı bu kadar aşağılar, ciddiye almaz ve alay eder mi?’ sorusunu kendinize sormadan edemiyorsunuz.

Bir korku değil gerilim filmi Son Durak 2. Aslında çaktırmadan modernizmin ve teknolojinin günümüz insanlarının hayatında işgal ettiği tehlikeli noktayı da gösteriyor. Elektrikli aletler, iş makinaları, asansörler, benzin, tel örgüler, arabalar vs. bunların hepsi bir anda ölümümüz için iyi birer sebebe dönüşebiliyor. Bu açıdan bakıldığında bir anti-ütopik mesaj bile verdiğini söyleyebiliriz.

Son olarak filmin ismiyle beliriyor bakış açısı, ölüm için ‘son durak’ deniliyor ki, bu köklü ve uzlaşamayacağımız bir sapak. Zira bizim için ölüm bir durak ama son değil. Siz bakmayın minibüs arkalarındaki ‘Son durak kara toprak’türü arabesk yazılara! Kaldı ki filmimizde kurbanlar öylesine bir sona gidiyorlar ki, yanıyorlar, dilim dilim doğranıyorlar, boğuluyorlar yani bir avuç toprağa hasret gidiyorlar ara istasyona!

Bizim gibi, ölümü yönetmeye talip; ölümden bile gizli ve melankolik bir haz alan ya da gerçek menzile varmak için bir uğrak yeri olarak gören toplumlar için çok fazla ürkütücü gelmese de, yaşamı yönetmeye kalkışan; ölümden korkan ve onu mutlak son olarak gören kalabalıklar için yeteri kadar gerilim ve ürperti ihtiva ediyor Son Durak 2. Bize ibretli gelen şey, başkalarına ‘vay be pisi pisine gittiler’ cümlesini söylettiriyor zira!

nedimhazar@zaferdergisi.com

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir