VESVESE’DEN KURTULUª-7
BÜYÜK OYUNUN DEVAMI
Alâaddin Baºar
Hayati Bey:
“Ben sözlerimi burada noktalamak istiyordum. ‘Biraz da hâl çareleri üzerine konuºalım.’ diyecektim. Madem öyle, o halde, konunun bir baºka yönüne de kısaca değineyim:
ªeytanın kendisini inkâr ettirmekteki bir maksadı da, insan kalbine görünmeyen ºeylere inanmamak gibi bir vesvese sokmak, böylece bütün iman hakikatlerinin inkârına bir yol açmaktır. ınsan gözü, kendisinde ve çevresinde durmadan faaliyet gösteren ıºınların, radyoaktif dalgaların çok az bir kısmını görebiliyor. Halbuki bu âlemde görünmeyen ve görünen nice mahlûklar birlikte, iç içe bulunuyorlar. Toprak ile yerçekimi adeta kucaklaºmıº, bir tek ºey olmuºlardır. ınsanın ruhu ve bedeni bunun en ileri örneğidir. ınsanın beyni görünür, ama ondaki merkezlerin görevleri görünmez. ıºitme merkezinde ses yoktur. Görme merkezi de bir ºey görmez. Ondaki bu merkezleri bir araç olarak kullanan ve her birinden ayrı bilgiler alan bir görünmez varlık vardır. Bu varlık ruhtur, kalptir, akıldır. Gel gör ki, o görünmeyen ºeytanın vesvesesine kapılanlar, ºeytanı yine o görünmeyen akıllarıyla inkâr ederler. Nefislerine uyarak sarhoº olmuº insanlar bu açık hatayı görmez yahut görmezlikten gelirler.
Melekler ve ºeytanlar bir tarafa, insanoğlu yemeğin tadını da göremiyor, çiçeğin kokusunu da. Ama onların varlıklarından da hiç ºüphesi yok. Çünkü çok iyi biliyor ki, görme tek bir çeºit değildir. Göz renkleri ve ºekilleri görürken, dil de tatları görür, kulak da sesleri , akıl da manaları ve hikmetleri.”
Erol:
“Affedersiniz” dedi. “ªeytanın ayetleri inkâr niyetiyle kendini inkâr ettirdiğini söylediniz. Bu çok önemli bir tespit. Ve ºeytan, ayetler hakkında kalplere ºüphe atmakla da nicelerin imanlarıyla oynuyor. Bunun en çok rastlanan bir örneği de güneºin dönmesiyle ilgili ayet. ªöyle bir soruya sıkça muhatap oluyoruz:
‘Günümüzde dünyanın güneº etrafında döndüğü biliniyor. Âyette ise, güneºin döndüğü belirtiliyor. Bu nasıl olur?’ Bu konuda da bir ºeyler söylemek ister misiniz?”
Hayati bey,
“Önce ºunu kabul etmemiz gerekiyor” dedi ve sözlerine ºöyle devam etti:
“Kur’an ayetlerinin tefsirinde söz sahibi olanlar, bu ilmin ileri gelen ºahsiyetleridir. ılme saygı, bu yetkili zatların sözlerine kulak vermeyi gerektirir. Bu zatların sarih yani hükmü açıkça anlaºılan ayetlere verdikleri manalar hepsinde aynıdır. ıman hakikatleriyle ilgili, namazın, orucun farz olmasıyla ilgili ayetlerin tefsirinde zaten ittifak var. Müteºabih ayetler, yahut bazı gizli hakikatler içeren ayetler hakkında değiºik tefsirler yapılabiliyor. Bu, Kur’anın mana zenginliğinin bir göstergesidir. Nur Külliyatı’ndan ıºarât-ül ı’caz adlı eserde bu gibi farkı görüºler konusunda bize düºen görev çok güzel açıklanıyor. Ondan kısaca söz edip sorunuzun cevabına döneceğim.
Yerinden kalktı. Yayınevinin dini yayınlar bölümüne geçti. Az sonra elinde bir kitapla geri döndü.
“Bak değerli kardeºim” dedi. “Burada ne buyuruluyor?:
“Kur’anın her bir kelâmı, üç kaziyeyi müºtemildir.
Birincisi: Bu, Allah’ın kelâmıdır.
ıkincisi: Allah’ca murad olan mâna haktır.
Üçüncüsü: Mâna-yı murad, budur.”
Üzerinde durduğumuz soruyu örnek alalım:
Güneºin dönmesiyle ilgili ayeti okuduğumuzda, ilk iki ºıkka inanmak durumundayız. ıman bunu gerektirir. Farklı görüºler üçüncü maddede yoğunlaºıyor. Bunlardan birini kendimizce daha uygun bulup, diğerlerine katılmayabiliriz, elbetteki bir nezaket dairesinde. Onları haddimizi aºarak tenkit etmek, yahut onlara saygı sınırlarını aºan ifadelerle hücum etmek elbette doğru değil.
Gelelim konumuz olan ayet-i kerimeye:
Âyette ‘tecri’ kelimesi geçiyor. Bunun manası cereyan eder, akar, döner demektir. Âyette cereyan etmek fiili yerine devretmek, yani dönmek fiili kullanılsaydı inkârcılara bir kapı açılmıº olabilirdi. ‘Güneº dünyanın etrafında devreder.’ denilseydi seslerini iyice yükseltirlerdi. Ama âyette bunların hiçbiri yok. Dünyanın ismi bile geçmiyor. Sadece, ‘Güneºin cereyan ettiği’ belirtiliyor. Yakın zamana kadar dünyanın sabit olduğu, güneºin ise dünya etrafında döndüğü kabul edildiğinden, tefsir alimleri de haklı olarak bu konuda o ilmin mensupları gibi konuºmuº ve “Güneº döner.” demiºlerdir. Gerçekten de güneº halen, bütün insanların gözlerini bu konuda yanıltırcasına, bulunduğumuz beldenin bir ucundan doğmakta diğer ucundan batmaktadır.
Ayette, istikrar kılınan yer, mekân manasına gelen müstekar kelimesinden önce gelen “lam” harfi hakkında Nur Külliyatı’nda ºöyle bir açıklama getiriliyor:
“…Lâm’ı hem kendi mânasını, hem “fî” mânasını, hem “ilâ” mânasını ifade eder.”
Birinciye göre, “güneº kendi müstekarrı içinde manzumesinin istikrarı ve nizamı için hareket ediyor.”
ıkinciye göre, “Güneº kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvâri bir cereyan ile manzumesini emr-i ılâhî ile tanzim edip tahrik eder.”
Üçüncü manaya göre, güneº “mahall-i kararına yetiºmek” üzere hareket ediyor.
Buna göre âyette verilen mesaj ºöyle oluyor: Güneº kendi istikrar kıldığı mekânda bir cereyan halindedir. Bu cereyandan bir kuvvet hasıl olmakta ve bu cazibe kuvvetiyle gezegenlerin düzenli bir ºekilde hareket etmeleri sağlanmaktadır. Bununla birlikte güneº bütün manzumesiyle birlikte bir hareket halindedir ve bir yöne doğru akıp gitmektedir.”
Biraz durakladı, “Erol Bey” dedi. “Bu konu bence çok önemli. Vaktin varsa bir de Hak Dini Kur’an Dili tefsirine bakalım. Ne dersin?
Erol:
“Sizi zevkle dinliyorum. Hiç acele etmeyin. Kaldı ki, benim bir sorum için zahmet çekiyorsunuz” dedi.
Hayati Bey yazıhaneden ayrıldı. Bir süre sonra elinde bir kitapla içeri girdi.
“Bak,” dedi. “Büyük Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, söz konusu âyete (Yasin, 3
“Güneº kendisi için mukadder bir müstekar için cereyan ediyor.” ºeklinde mânâ veriyor ve ºu noktaya dikkat çekiyor:
“Bu cereyanı ºemsin yalnız mekânında hareketi diye anlamamalı.... Mesela, ziya ve hararet neºri de onun bir cereyanıdır.”
“Gerçekten güzel bir tespit.” dedi ve tekrar yerinden kalktı.
“Bakalım ansiklopediler bu konuda neler yazmıºlar diyerek odadan ayrıldı. Bir ansiklopedinin güneº maddesini buldu ve yazıhaneye döndü.
Güneºin cereyanıyla ilgili satırları arıyordu.
“Tamam!” dedi ve sesini yükselterek okumaya baºladı:
“Güneºimizi kaynayan bir kazana benzetmek yanlıº olmaz. Bu kaynama sonunda madde önce yukarı çıkar, daha sonra soğuyarak aºağıya döner.
…
Güneº enerjisinin üretildiği bölge, çekirdek tepkimelerinin yer aldığı merkez bölgesidir. Bu enerji dıº katmanlara taºınmakta, oradan da uzaya yayılmaktadır.
…
Güneº kendi ekseni etrafında diferansiyel dönme hareketi yapar. Yani kutuplar ve ekvator farklı hızlarda döner.
…
Güneºin gözle görünen parlak yüzeyi teleskopla incelendiğinde granüler yapıya sahip olduğu görülür. Bu gazlar 0.5 km hızla yükselirler, enerjilerini kaybedince soğuyarak yüzeye doğru düºerler.
…
Zaman zaman ortaya çıkan ani patlamalara püskürme denir. Bunlarla güneº yüzeyinde ºerit biçimli gaz akımları görülür.”
…
Güneº, hidrojen atomlarını helyuma dönüºtürür ve sahip olduğu enerjiyi meydana gelen nükleer reaksiyondan elde eder. Güneº’te gerçekleºen iºlem ise, dört hidrojenin birleºip bir helyum yapmasıdır. Bu iºlem sırasında çok büyük bir enerji açığa çıkar. Dünya'ya gelen ısı ve ıºık enerjisinin neredeyse tamamı, Güneº'in içindeki bu nükleer reaksiyonla oluºmaktadır.”
Ansiklopediyi kapadı.
“Bak değerli kardeºim,” dedi. “Bütün bunlar teknik bilgiler, önceki asırlarda bilinmiyorlardı. Demek ki, ayette asıl olan, bu manaların anlaºılması değil. Bu bilgiler, o ilahi kitabın uçsuz bucaksız manalarından bu asra düºen özel bir pay olarak değerlendirilmeli.
Kur’an insana Allah’ı tanıtmak ve bir kul olarak Ona karºı görevlerini öğretmek için nazil olduğuna göre, bu ayette kulların nazarı ılâhî icraatın azametine çekilmektedir. ınsana düºen görev bu ilahi icraat karºısında hayret görevini tekbir ve hamd ile yerine getirmektir; ister dünya güneº etrafında dönsün, ister güneº dünya etrafında.
Elbete ki, dünyanın ve güneºin yaratıcısı bunlardan hangisinin diğeri etrafında döndüğünü kullarına bildirebilirdi. Bunun açıkça beyan edilmemesindeki hikmet de yine Nur Külliyatı’nda güzelce ifade ediliyor. Anladığım kadarını kendi ifademe dökeyim: Böyle bir beyan, güneºin döndüğünü kabul eden önceki asırdaki tüm insanların inkârına yol açacak, sadece bu asrın insanlarının hoºuna gidecekti. Kur’anın asıl maksadı insanları iman ve salih amele irºat etmek olduğuna göre bu tarz bir ifade, insanların büyük kısmının küfürde kalmasına yol açacaktı. Onun için Kur’an bu konuda öyle bir üslup takip etmiºtir ki, hem eski zaman insanları tasdik etsinler, hem de yeni dönemin insanları inkâr yoluna gitmesinler.
Erol:
“Çok teºekkür ederim,” dedi. “Gerçekten çok yeni ºeyler öğrendim. Bunları konuya ilgi duyan bütün arkadaºlarıma aktaracağım.”
O sırada ikindi ezanları okunmaya baºlamıºtı.
Erol:
“Ben namazı evde kılmak isterim. Sizi camiden alıkoymayayım.” diyerek kalktı.
Hayati Bey’in elini hürmetle sıkarken:
“Bu anlattıklarınız da kitaba mutlaka girmeli” dedi.
Hayati Bey misafirini yolcu etti. Hayalinin gerçekleºeceğine ºimdi çok daha fazla inanmıºtı. Bunun bir ekip çalıºması olarak ortaya çıkmasının ise daha verimli ve bereketli olacağını düºünüyordu.