Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.07.2006, 15:05

varlıkların yoktan yaratıldığı nasıl ileri sürülebilir?

Bitkinin topraktan, meyvenin ağaçtan, yağmurun buluttan çıktığı görünen bir gerçek iken varlıkların yoktan yaratıldığı nasıl ileri sürülebilir?

Bu soruda, Allah’ı doğrudan inkâr etmek yerine, bu kâinat yoktan var edilmeyip, atomlardan oluşmuştur denilerek, önce yoktan var etme fiili inkâr edilmektedir. Yoktan var etme fiilini yani icadı yok farz ederek sonuçta Allah’ı inkâra kalkışıyorlar. Hâlbuki varlıklar, ister hiçten bir anda, ister atomlardan zaman içerisinde yaratılsın, onları bir yaratan, bir tertip eden vardır. Çünkü madem eşya (varlık) var ve sonradan oluşmuştur, hem değişkendir; elbette onu var eden, tanzim ve tertip eden, yokluktan varlık âlemine çıkaran ezelî bir yaratıcısı vardır.

Malumdur ki, hiçbir eser ustasız, hiçbir yazı kâtipsiz vücuda gelmez. Bir eser ister bir anda ister zaman içerisinde yaratılsın, kendisini var edeni gösterir. Öyleyse varlıkların yaratılması ne şekilde olursa olsun, Allah’ın varlığına, birliğine, isimlerinin ve zatının büyüklüğüne delalet eder.

Allah’ın iki şekilde yaratması vardır. Birincisi , meleklerin ve ruhların yaratılması gibi, yoktan, hiçten, zamansız, müddetsiz, maddesiz yaratmadır; buna ibda denilir. ıkincisi ise şu gördüğümüz eşyanın atomların bir araya getirilmesi suretiyle yaratılmasıdır ki, buna da inşa denir. Buna göre, ibda, yoktan yaratmaktır. ınşa ise, varlıkların mevcut elementlerden toplanmak suretiyle yaratılmasıdır. ıbda, tam ve kısmî olmak üzere ikiye ayrılır. Hiçbir şey yokken kâinatın yaratılması, tam ibda olarak tanımlanır. Bu yaratmada her şey, örneği, benzeri, modeli, maddesi, müddeti olmaksızın, yoktan yaratılmıştır. Zaman ve madde henüz yokken, atomların, taklitsiz ve örneksiz yaratılması tam ibda’dır.

Daha sonra Cenabı Hak, hikmeti gereği, maddî alem için tam ibda kapısını kapattı. Artık şu anda yeni atomların yaratılması söz konusu değildir. Âlemde her şeye hükmeden bir intizam ve denge söz konusudur. Bütün atomlar bir ılâhî nizam ve adalet ile yeni varlıklarda görev almakta ve onların ölümleriyle yine eski hallerine dönmektedirler.

Sonuç olarak, Allah tam ibda ile yaratmış olduğu mahlukatı bir iplik gibi kullanmakta ve bütün varlıkları kumaş gibi dokumaktadır. ışte bu ipliklerin hiç yoktan yaratılması tam ibda, onların bir araya getirilerek çeşitli varlıkların yaratılması ise inşadır. Bu inşa hadisesi ile ortaya çıkan, yeni şekiller, desenler, motifler, süslemeler, modeller ise kısmî ibdadır.

Başka bir ifadeyle kısmî ibda, ibda ve inşanın birlikte meydana gelmesiyle oluşmakta ve evrende her an cereyan etmektedir. Meselâ, saksıdaki bir çiçeğin, yaprak ve çiçeklerinin şekli hiç yoktan yaratıldığı için ibdadır. Bu plân ve programa göre atomların toplanıp çiçeğin yaratılması ise inşadır.

Başka bir örnek ile konuyu biraz daha açmaya çalışalım.
Estetik ve mimarî açıdan bir şaheser olan Selimiye camii taştan yapılmıştır. Durum böyle olduğu hâlde, hiç kimse bu sanat eseri için taş yığını tabirini kullanamaz. Zira malzemesi taşlar olan bu harika eserdeki ince sanat, estetik, dizayn, orijinallik, uyum, âhenk, denge, simetri gibi özellikler taştan yapılmış değildirler. Bunların her biri bir kısmî ibda örneğidir.

Buna göre, bu caminin, zaman içerisinde taşlardan yapılması inşa gerçeğine, onun sayısız sıfat ve nitelikleri kısaca, taşlardan başka diğer tüm özellikleri ise ibda gerçeğine güzel bir örnektir. Selimiye camii, taşlardan yapıldığı gibi, meselâ bir bülbül de atomlardan yapılmıştır. Artık bülbül atomlar yığını değildir. ılâhî kudret, zerre hamurundan bülbülü yaratmış, o hamurdan bambaşka bir mahiyet ortaya çıkarmıştır. Böylece bülbül, rengi, şekli, sesi ve güzelliği ile, hayatı ve hisleri ile apayrı bir mahiyete bürünmüştür.

Aynen bu misal gibi, şu kâinat da Allah’ın kudret eliyle yaratılan bir bülbül gibidir. Bu bülbül binler nağmeler ile, yaratıcının ibda ve inşasındaki sonsuz güzellik ve kemali ilân etmektedir. şimdi bu harika kudret mucizesine azot, karbon, oksijen vs mi diyeceğiz? Bu yepyeni acayip ve garip mahiyetleri basit elementlere mi vereceğiz? Yahut bu harika icatları, kör kuvvete ve serseri tesadüfe mi havale edeceğiz?

Sonuç olarak, bu kâinat, ibda ve inşa örnekleriyle dolup taşmaktadır.

Mehmet Kırkıncı

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir