Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.07.2006, 14:23

Bir ısavi'nin sorusu

Bir ısavi Arkadaş bana şöyle bir soru sordu.

şimdi benim de sana bir sorum olacak. Bize din derslerinde ıslam'da üç konu hakkında yalan söylenebilir denmişti. Peki bu doğru mu yoksa din derslerinde diğer dinler gibi ıslamiyet demi yanlış öğretiliyor. Eğer doğruysa lütfen Kuran'da bu konunun geçtiği ayet veya sureleri yazar mısın.

Ne cevap veriridiniz?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

2

10.07.2006, 14:45

YALANIN VE YALANCININ ZEMMı

5165 - Safvân ıbnu Süleym radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedik, mü'min korkak olur mu?"

"Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:

"Evet!" buyurdular. Biz yine:

"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır!" buyurdular."

Muvatta, Kelâm 19, (2, 990).

5166 - ımam Mâlik'e ulaştığına göre, ıbnu Mes'ud radıyallahu anh şöyle demiştir: "Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde "yalancılar" arasına kaydedilir."

Muvatta, Kelam 18, (2, 990).

5167 - Behz ıbnu Hakim an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!"

Ebu Davud, Edeb 88, (4990); Tirmizi, Zühd 10, (2316).

5168 - Esma radıyallahu anha anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim bir kumam var. Ona karşı (yalan söyleyerek) kocamın vermediği şeyle karnımı doyurmuş göstersem bana bir mahzur getirir mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Verilmeyenle karnını doyurmuş gösterip övünen, tıpkı, iki yalan elbisesini giyen gibidir" cevabını verdi."

Buhari, Nikah 106; Müslim, Libas 127, (2130); Ebu Davud, Edeb 91, (4997).

5169 - Abdullah ıbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, evimizde otururken, annem beni çağırdı ve:

"Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam anneme:

"Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu.

"Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Aleyhissalatu vesselam:

"Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdular."

Ebu Davud, Edeb 88, (4991).

5170 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimin sonunda yalancı Deccaller olacak. Onlar, ne sizin ne de atalarınızın hiç işitmediği şeyleri anlatacaklar. Onlardan sakının!"

Müslim, Mukaddime 6, (6).

5171 - ıbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "şeytan insan suretinde temessül eder ve bir cemaate gelerek onlara yalan şeyler söyler. Bir müddet sonra cemaattekiler dağılırlar. Onlardan biri:

"Bir adam dinledim, yüzünü de tanırım ama ismini bilmiyorum. şöyle şöyle söylemişti" diyerek (onun yalanını bilmeden tekrar eder)"

Müslim, Mukaddime 7. hadisin arkasında).

YALANIN MÜBAH OLDUğU YERLER

5172 - Esmâ Bintu Yezîd radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:

1. Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,

2. Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.

3. ıki müslümanın arasında sulhü sağlamak kasdıyla söylenen yalan."

Tirmizi, Birr 26, (1940).

5173 - Ümmü Külsüm Bintu Ukbe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, diyordu ki:

"ıki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir."

Buhari, Sulh 2; Müslim, Birr 101, (2605); Ebu Davud, Edeb 58, (4921); Tirmizi, Birr 26, (1939).

5174 - Safvan ıbnu Süleym ez-Zühri radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben karıma yalan söyleyeyim mi?" demişti. Aleyhissalatu vesselam: "Yalanda hayır yoktur!" buyurdular. Adam:

"Vaadde bulunmama, lehinde söylememe ne dersiniz?" diye tekrar sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Öyleyse sana bir vebal yok!" buyurdular."

Muvatta, Kelâm 18, (2, 990).

5175 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"ıbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah'ın zatıyla ilgili; biri "ınne sagimü" sözüdür; diğeri de "Bel fegalehu kebiruhum haza" sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pâkleri Sâre Hatun hakkındadır. Hz. ıbrahim zalim birinin diyarına (Mısır'a) beraberinde Sâre de olduğu halde gelmişti. Sâre güzel bir kadındı. Sâre'ye: "Bu cebbâr herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten ıslâm yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir müslüman bilmiyorum" dedi.

Bunlar zâlim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip:

"Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sâre'yi yanına getirtti. Hz. ıbrahim namaza durdu. Sâre adamın yanına girince, kraI (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sâre'ye:

"Elimi salması için Allah'a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!" dedi. Sâre de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sâre'ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sâre'ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sâre'ye yine:

"Allah'a dua et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!" diye rica etti. Sâre dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: "Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!" dedi. Sâre'ye, Hâcer'i bağış olarak verdi.

Sâre yürüyerek geldi. ıbrahim onu görünce:

"Nasılsın, ne haber?" dedi. Sâre:

"Hayır var! Allah cebbârın elini tuttu ve (bana) bir hâdim verdi!" dedi."

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh der ki:

"Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hâcer) sizin annenizdir."

Buhâri, Enbiyâ 9, Büyü' 100, Hibe 36, Nikâh 12, ıkrâh 6; Müslim, Fezâil 154, (2371); Ebu Dâvud, Talâk 16, (2212); Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165).

RESULULLAH HAKKINDA YALAN

5176 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Benim hakkımda yalan söylemeyin. Zira benim üzerime yalan uyduran cehenneme girer."

Buhâri, ılm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, ılm 8, (2662).

5177 - ıbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Babama dedim ki: "Ben niye senin Resülullah'tan hadis rivayetini işitmiyorum. Halbuki falan ve falandan çokça işitiyorum?" Bana şu cevabı verdi:

"Evet ben, müslüman olduğum günden beri Aleyhissalâtu vesselâm'ı hiç terketmedim. Hep beraber olduk. Ancak O'nun şöyle söylediğini de işittim:

"Kim bile bile bana yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Buhâri, ılm 38; Ebü Dâvud, ılm 4, (3651).

5178 - Muğire ıbnu şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın!"

Buhâri, Cenâiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, ılm 9, (2664).

5179 - Mücâhid merhum anlatıyor: "Büşeyr el-Aşevi, Hz. ıbnu Abbâs

radıyallahu anhümâ'ya gelip:

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki..." diyerek birşeyler anlatmaya kalktı. Ancak ıbnu Abbâs onu konuşmaya bırakmadı ve kendisine iltifat etmedi. Büşeyr:

"Sözlerimi niye dinlemiyorsunuz? Ben size Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan anlatıyorum, hiç tınmıyorsunuz, niçin?" diye sordu. ıbnu Abbâs ona şu cevabı verdi:

"Biz vaktiyle, bir kimsenin "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki" dediğini işitince, gözlerimizi ona çevirip kulaklarımızı da dinlemek üzere uzatıyorduk. Ne zaman ki, insanlar hadis rivayetinde laubalileştiler, biz de onlardan ancak bildiklerimizi almaya başladık."

Müslim, Mukaddime 7, (7).
http://www.enfal.de/kutub/index.htm

3

10.07.2006, 14:45

cevat bu yazıyı çıkar ona ver okusun.üç yerde yalan hakkında hadisde içinde var.selam.

Kur'an ve Hadisler Işığında Yalan ve Zararları
Osman ORAL
Giriş

ınsanlar arasındaki ilişkiler sevgi, saygı ve güvene dayanır. Doğruluk ve doğru söylemek toplumu kaynaştırırken, doğru ve dürüstlüğün tersi olan yalan ve yalancılık ise insanlar arasındaki saygı ve güveni, dostluk ve arkadaşlığı ortadan kaldırır, hakların kaybolmasına, adaletin yerini zulmün almasına sebep olur.

Haklının yerini haksız, haksızın yerine haklı geçer. Bîr çok ocaklar yalan dolayısıyla söner, servetler mahvolup gider, insanlar arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve saygı duyguları yerlerini kuşku, kin ve düşmanlığa bırakır. Bu yüzden kanlar dökülür, cinayetler işlenir.

Bunun içindir ki atalarımız yalancının bir gün, hem de çok geçmeden foyasının, yalanının ortaya çıkacağını anlatmak için: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, demişler, yalancıya kimsenin güvenmeyeceğini anlatmak için de: Yalancının evi yanmış hiç kimse inanmamış, diyerek, yalan ve yalancılığın iyi bir şey olmadığını özlü bir şekilde anlatmışlardır.

Yalan veYalancılık Ne Demektir?

Kur’anî bir kelime olarak kizb, yalan ve yalancılık demektir. Dilimizde kizb kelimesi “tekzip etmek”, tabirinde geçer; “tekzip etmek”, yalanlamak demektir. Yalan ve yalancılık, karşısındakini aldatmak maksadıyla söylenen ve gerçeğe uymayan söz ve bu sözü söylemektir. Sıdkın, doğruluğun zıddıdır.

Kizb, değişik türevleriyle Kur’an’da üç yüzden fazla âyette geçmekte, Allah Teâlâ (c.c.), “Yalan sözden sakınınız!” (Hac, 22/30) buyurmaktadır.

Dinimiz yalan ve yalancılığı kötü huyların ve günahların en büyüklerinden kabul eder ve şiddetle reddeder. Münafık ve kafirlerin özelliğinin de yalan ve yalancılık okluğunu belirtir.

“Allah adına yalan söyleyen ve hak kendisine geldiği zaman onu yalanlayan kimseden daha zâlim kim vardır? Kâfirler için Cehennem’de yer mi yok?” (Zümer, 39/32)

Yalan, bir çok büyük günahla irtibatlıdır. Çoğunlukla diğer büyük günahlar müstakil, tek başına olduğu hâlde yalan ise neredeyse hepsiyle irtibatlıdır. Meselâ, gıybet, dedikodu yapan yalan söyler, içki içip aklını, şuurunu kaybeden yalan söylemeye çok müsaittir. Kumar oynayan, kaybettiklerini almak için yalanla içli dışlıdır. Zina yalanlarla dolu bir büyük günah çeşididir. Bühtan, iftira suçunda yalan olmadan olmaz. Allah Resûlü (s.a.s.), Müslümanlardan hırsızlık, zina, içki gibi had cezası gerektiren en ağır suçları işleyenlerin bile Cennet’e girebileceğini belirtir, fakat yalanı Müslüman’a bir türlü yakıştıramaz. “Çünkü kizb, (yalancılık) küfrün esasıdır, kizb nifakın (münafıklığın, iki yüzlülüğün) birinci alâmetidir, kizb Kudret-i ılâhiye’ye (Allah’ın gücü ve kuvvetine) bir iftiradır, kizb hikmet-i Rabbaniye’ye zıttır. Yüksek ahlâkı tahrip eden kizbdir, ıslâm âlemini zehirlendiren ancak kizbdir, insanlık âleminin ahvalini fesada veren kizbdir, insanları kemalâttan (manevî-ahlâkî terakkiden) geri bırakan kizbdir, ıslâmiyet’in esası doğruluktur, sıdktır, imanın hassası (özü, özelliği) sıdktır, bütün kemalâta götüren doğruluktur, yüce ahlâkın hayatı doğruluktur..” (Nursi, 93)

“Yalan sözden sakınınız” (Hac 22/30). “Ey ıman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb 33/70).

“ıçinde kuşku uyaran şeyleri bırak, terk et (kuşku olmayan bir iklimde yaşa). Doğruluk insanın içinde itmi’nan (tam inanma, kalbin tatmin olması) ve oturaklaşma hâsıl eder. Yalana gelince burkuntudur, bulantıdır.” (Tirmizî, “Kıyame”, 60)

“Dâima doğruluğu araştırın; doğrulukta helâkinizi görseniz bile. Ancak muhakkak ki doğrulukta sizin kurtuluşunuz vardır.” (Kenzü’l-Ummal, 3/344)

“Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birr’e, o da sizi Cennet’e götürür. Kişi doğru olur ve daima doğruyu araştırırsa Allah katında sıddîklardan yazılır. Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da Cehennem’e götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari, “Edeb”, 69)

Allah Resûlü (s.a.s.), etraftaki hükümdarlara ıslâm’a davet mektupları gönderiyordu. Bu mektuplardan birini de Roma imparatoru Hirakl’e (Hireklius) göndermişti. Hirakl, mektubu baştan sona okudu. O sırada şam bölgesinde bulunan Ebû Süfyan’ı çağırttı ve aralarında şu şekilde bir konuşma oldu.

-O’na en çok uyanlar kimlerdir, zenginler mi, fakirler mi?
-Fakirler.
-Hiç O’na inananlardan dönenler oldu mu?
-şimdiye kadar hayır.
-Artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?
-Her geçen gün biraz daha artıp çoğalıyorlar.
-Hayatında hiç yalan söylediğini duydunuz mu?
-Hayır, O’nu hiçbirimiz yalan söylerken duymadık.

Ve işte mektubun tesirinden sonra henüz Müslümanların en amansız düşmanı olan Ebû Süfyan’dan aldığı bu cevaplarla çarpılan Hirakl, kendini tutamayarak şöyle dedi:

-Bir insanın bunca zaman, insanlara yalan söylemekten kaçınıp da Allah’a karşı yalan söylemesi düşünülemez. (Buharî, “Bed’ül-vahy”, 6)

“Bana altı şey hakkında tekeffülde bulunun (söz verin) ben de size Cennet’i tekeffül edeyim; 1- Konuştuğunuzu zaman doğru konuşun; 2- Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin; 3- Emânete hıyanetlik yapmayın; 4- Apış aranızı koruyun; 5- Gözlerinizi harama kapayın; 6- Ellerinizi haramdan uzak tutun.” (Müsned, 5/323)

“Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm.” (Buharî, “Rikak”, 23; Tirmizî, “Zühd”, 61)

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet.” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne-baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup:

“Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahitlik.” dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke kesse artık!” temennisinde bulunduk. (Buharî, “şehadet”, 10; Müslim, “ıman”, 143)

Yalanla ıman Birarada Olur mu?

Ehl-i Sünnet’e göre, kebîre, yani büyük günah işleyen kimse imandan çıkmaz ve küfre düşmez. Yalan sahibi mü’mindir, kâfir değildir. Çünkü iman tasdikten ibarettir ve amel imandan bîr cüz değildir. Ancak işlenen günahı helâl saymamak, onu hafife ve alaya almamak şarttır. Haram olan günah meselâ yalan, helâl sayılırsa -Allah korusun- küfre düşülür.

“Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi havada durur. Zinadan çıkınca iman kişiye geri döner.” (Ebu Davud, “Sünnet”, 16; Tirmizî, “ıman”, 11) “Zina eden bir kimse, zina yaptığı sırada mü’min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü’min olarak hırsızlık yapmaz; içkici, içki ıçtiği sırada mü’min olduğu hâlde içki içmez; insanların, onun yüzünden gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü’min olarak yağmalamaz. “ (Buharî, “Mezalim”, 30; Müslim, “ıman”, 100)

Ehl-i Sünnet âlimleri hadiste kastedilen imanın kâmil mânâda iman olduğunu, -inkâr olmadığı sürece- kâfir olmadığını açıklarlar. Yalan söyleyenin de kâmil mânâda gerçek iman sahibi olmadığını belirtirler. Ancak ibadetlerden hiçbirini inkâr etmemesi, hepsinin doğruluğuna inanması gereklidir. (Aydüz, 26)

Müslüman, yalan ile imanın bir arada bulunamayacağını bilip yalandan kaçınarak doğruluğun temsilcisi olmalıdır. (Bkz. Müsned, 2/353)

Günlük Hayatta Yalan

Yalan, bir şeyin, gerçeğinin tersine, zıddına beyanda bulunma demektir ve dereceleri de oldukça çoktur. Bunlardan bir kısmı açık yalandır.

“Diyelim ki önümüzde duran bir kırmızı halı var. Konuşurken “mavi halı serili” demek açıkça bir yalandır. Çünkü söylediğimiz söz gerçeğe uygun düşmemiştir. Diyelim ki saat dokuza üç dakika var. O sırada birisi size saatin kaç olduğunu sordu. Siz de “Saat dokuz.” dediniz, işte bu bir yalandır. ışin doğrusu o esnada saatiniz kaçı gösteriyorsa onu aynen ifade etmektir. Bir kısım beyanlar da vardır ki, onlar da gizli yalan sayılırlar. Meselâ, Allah rızası için yapılan işlerde, başkalarının kuvve-i mâneviyesini takviye adına anlatılan şeyler bazen abartılarak anlatılır; bu bir mübalâğadır ve zımni, gizli yalandır. Hattâ bu gibi yalanlar, mübalâğalar gayrelullaha dokunabilir, dolayısıyla da o işin bütün bütün bereketini de alıp götürür. Bundan başka da ruhlar ve ruhaniler de bundan ızdırap duyarlar. Kalbî ve ruhî hayat hazan görmüş gibi yaprak yaprak sararır ve solar. şimdi eğer bir insan bu türden bile olsa. yalan söylüyorsa, o insanda münafıklıktan bir alâmet var demektir.” (Gülen, 2/277)

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Yalan söylemeyip doğru söylerseniz) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.” (Ahzâb, 33/70-71)

Yalan, Münafığın Özelliği mi ?

Dil ile şehadet kelimesini veya kelime-i tevhidi söylediği hâlde, kalbi söylediğini tasdik ermeyen ve inanmayan kimseye münafık denir.

Münafık; sözü özüne uymayıp, olduğundan farklı göründüğünden gizli kâfir olup, asla mü’min ve Müslüman değildir. “ınsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları hâlde “Allah’a ve Âhiret Günü’ne inandık” derler. (Bakara, 2/8)

ınsanların inkâr bakımından en tehlikelisi münafıklardır. Onlar yalancıdırlar, imanları sözlerindedir, kalplerinde değil. Dünyaya ait bir menfaatlerinden veya benzeri başka maksatlardan dolayı Müslüman gözükürler.

Münafık olup da Müslüman olduklarını söyleyenlerin iç dünyasını araştırmak doğru değildir. ıç dünyaları hakkında kesin hüküm veremeyeceğimizden ve insanların iç dünyasını araştırmaktan men edildiğimizden dolayı dünyada Müslüman gibi işlem görür, cezaları ise Âhiret’e kalmıştır.

“şüphe yok ki münafıklar, Cehennem’in en alt katındadırlar (derk-i esfel). Artık onlara asla bir yardımcı da bulamazsın.” (Nisa, 4/145)

“Dört özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: Emanete hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Husumet edince, kıskanınca haddi aşar.” (Buharî, “ıman”, 24; Müslim, “ıman”, 106)

Yalancılar Defterine Yazılmak ve Kalbin Kararması

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Doğruluk insanı Allah’ı razı edecek iyiliğe götürür. ıyilik de ınsanı Cennet’e götürür. Kişi doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah indinde sıddîk=doğru sözlü diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe, Cehennem’e götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.” (Buharî, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 102-103)

“Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdînde ‘yalancılar’ arasına kaydedilir.” (Muvatta, “Kelâm”, 18)

ınsanları Güldürmek için Yalan Söylemek

ınsanları rencide edip üzmek elbette doğru değildir; ıslâm âlimlerine göre, insanlara karşı mütebessim olmak güzel ve hoş karşılanmış, kahkaha atarak gülmenin ise kalbi öldüreceği belirtilmiştir.

ınsanları güldürmek için mizah tarzında komik konuşanlara Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!” (Ebu Davud, “Edeb”, 88; Tirmizî, “Zühd”, 10)

Anne ve Baba’nın Çocuğuna, Kişinin Eşine Yalan Söylemesi

Bir öğretmen derse geç gelen öğrencisine “Niye geç kaldın?” diye ısrarcı bir şekilde her zaman soruyorsa öğrenci de her defasında değişik mazeretler uydurup -Allah korusun- yalan söylemesine vesile olabilir. Âyet ve hadisler bizlere iyi veya kötü şeylere vesile olanların o iyi veya kötülükten payları olduğunu söyler. (Bkz. Nisa, 4/85)

Anne veya baba da çocuğu ile iyi iletişim, iyi bir diyalog kuramazsa -Allah muhafaza- onları yalan söylemeye itebilir. Anne veya baba çocuğunun yanında yalana asla ve asla yer vermemeli, iyi bir örnek olmalıdır.

Telefonda bizi arayan birine görüşmek istemediğimizde “Evde yok de, evde yok de!” diye söylettiğimiz çocuğumuz, bizi yalancı olarak telâkki edecek, hiçbir zaman anne ve babasını örnek almayacaktır. Bu şekilde hareketlerin yalan günahı aldığını Peygamberimiz açıklıyor.

Abdullah b. Amir anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü evimizde otururken, annem beni çağırdı ve: “Hele bir gel sana ne vereceğim” dedi. Aleyhissalâtü vesselâm, anneme:

“Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. Annem de, “Ona bir hurma vermek istemiştim.” deyince:

“Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdular. (Ebû Davud, “Edeb”, 88)

Evlilik, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulur ve yürür. Toplumun temel taşı aile yuvasının devamı ve tamiri için, aldatmak için olmaksızın iyi niyetle yalan söylenebileceği belirtilmiştir. Bir adam Peygamberimiz’e gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, ben eşime yalan söyleyebilir miyim?” diye sordu: Peygamberimiz de: “Yalanda hayır yoktur.” buyurdular. “Söz verme ve yararı için söylememe ne dersiniz” diye tekrar sorunca Peygamberimiz {sallallahu aleyhi ve sellem): “Öyleyse sana bir vebal yok.” buyurdular. (Muvatta, “Kelâm”, 18)

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Ey insanlar, pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Hâlbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi Âdemoğluna haramdır. Bu üç yere gelince: Kişinin rızasını sağlamak için eşine yalanı; harpte söylenecek yalan; ıki Müslüman’ı barıştırmak niyetiyle söylenen yalan.” (Tirmizî, “Birr”, 26)


Çocukların Yalanı Öğrenmesi

Temiz fıtratta olan çocuklar asla yalan söylemez. Ebû Hureyre (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) “Her doğan ıslâm fıtratı üzere doğar.” buyurdu ve sonra da “şu âyeti okuyun!” dedi: “Allah’ın yaratılışta verdiği fıtrat... “ (Rûm, 30/30)

Sonra Resûlullah (s.a.s.) sözünü şöyle tamamladı: “Öyle iken ana babasıdır ki onu yahudileştirir veya hırstiyanlaştırır veya mecusileştirir. Nitekim hayvan, derli toplu bir hayvan yavrular, içlerinde bir inenmiş (burnu veya diğer organları kesilmiş) görür müsünüz?” (Ebu Davud, “Edeb”, 88; Tirmizî, “Zühd”, 10)

Hadisin bir başka rivâyeti de şöyledir; “Her insanı annesi ‘fıtrat’ üzere dünyaya getirir. Bundan sonra anne babası onu yahudi, hıristiyan veya mecusi yapar. Eğer anne babası Müslüman ise, çocuk da Müslüman olur.” (Buharî, “Tefsir”, 30; Müslim, “Kader”, 6)

Bu hadiste kişinin kazanacağı dinî, meslekî, ilmî vs. her çeşit şahsiyette terbiyenin, özellikle anne-babanın rolüne vurgu yapılmakta ve genel bir durumdan söz edilmektedir. Yoksa her anne-babası Müslüman olan çocuğun da ileride Müslüman olacağı veya kalacağı veya yahudi, hıristiyan, mecusinin çocuğunun bir gün gelip Müslüman olmayacağı kastedilmemektedir.

Gazali, temiz fıtratı şöyle izah etmektedir; “Her çocuk sağlam bir fıtratla ve mutedil olarak, yani saf. her şeyi almaya kabiliyetli olarak doğar. Yöneltileceği her şeyi yapmaya hazırdır.” (Gazalî, 3:55-56)

Bu ifadelerde çocuğun eğitiminin önemi anlatılmakta, temiz, saf ve duru bir yapıda olan çocuğun anne baba ve çevre doğru veya yanlış eğitimle, terbiyeyle iyi veya kötü yapmaktadır. (Öcal, 28) “ıslâm eğitimcileri, çocuk terbiyesini doğum olayının da öncesine götürmektedirler. Anne babanın yetişme tarzına, özellikle annenin hamilelik dönemindeki ruhî hayatına, aldığı gıdanın helâl olmasına varıncaya kadar her şeye inceden inceye dikkat etmekte, doğumdan sonra da anne baba ve çocuğun aldığı gıdaların helâl ve temiz olmasından başlayarak her tür konuşma ve davranışlara varıncaya kadar her şeye dikkat edilmesi gerektiği hususunda ısrar etmektedirler. (Canan, 52)

Her doğan çocuk aynı yaratılış üzeredirler, aynı temel kapasite ve temayüllere sahiptirler. Doğuştan masum, günahsız düzgün bir fıtratta olan çocuklar anne-baba ve çevrenin yönlendirmesiyle değişmekte, iyi veya kötü olmaktadırlar. (Topaloğlu, 3:476-477) Temiz fıtratta, yaratılışta olan çocuk anne, baba, öğretmen, çevre (akrabalar, dayı, amca vs. komşular)dan yalanı öğrenmektedir.

Melekler,Yalancıdan Uzaklaşır mı?

Meleklerin insanlardan uzaklaşmasını Ehl-i Sünnet âlimleri, meleklerin günahı sevmemesi olarak yorumlamışlardır. Hadisler meleklerin insanların yanlarından hiç ayrılmadıklarını anlatmakta, bazı durumlarda veya amellerde meleklerin insandan uzaklaşacağı haber verilmektedir.

Temiz fıtratları rahatsız eden her şeyden melekler de rahatsız olmaktadırlar. Kalp kırıcı tarzda tartışma ve kötü sözleri sarf edenlerin veya kötü amelleri yapanların yanında meleklerin kaçıp şeytanların olduğunu Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) haber vermektedir: “Kul yalan söylediğinde meydana getirdiği şeyin fena kokusundan melek kendisinden bir mil uzaklaşır.” (Tirmizî, “Birr”, 46)

Yalan Söyleyenler Kabir Azabı Çekecekler mi?

Yalan söylemek, Kur’ân öğrenip ahkâmıyla amel etmemek, zina yapmak, faiz yemek: bu dört fiilin kabirde azap sebebi olacağına, rüya hadisi delildir. Peygamber Efendimiz’in rüyasında azap içinde gördüğü kimselerin azap sebeplerinin bu dört fiil olduğunu Cebrail (aleyhisselâm) kendisine bildirmiştir. (Buhari, “Cenaiz”, 92)

şaka Bile Olsa Yalanı Terk Etmek

Sözlerinin gerçeğe uygunluğu yönüyle Allah Resûlü’nün sözlerinde şaka da olsa gerçeğe aykırı tek kelime yer almamıştır. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yalanı ve yalancılığın terk edilmesini istemekte, şaka bile olsa yalan söylenmesini hoş karşılamamakta, kulun şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmemeyi bırakmadıkça iyi bir mü’min olamayacağını ve yalanı terk edene Cennet’te köşk verileceğini beyan buyurmaktadır: “şaka da dahil yalan söylemeyene Cennet’te bir köşk garanti ederim.” (Ebu Davud, “Edeb”, 7) Haklı bile olsa münakaşayı terk edenin, ahlâkı güzel olanın ve şaka bile olsa yalanı terk edenın Cennet’in ortasında bir köşkü olacağı, salih amellere teşvik bakımından uzun uzun anlatılır.

“Sizden kimse, ne şaka ne de ciddî olarak kardeşinin değneğini almasın. Kim kardeşinin değneğini almışsa hemen ona geri versin.” (Ebu Davud, “Edeb”, 93; Tirmizî, “Fiten”, 3) Peygamberimiz ve arkadaşları bir yolculuk esnasında konaklama yerinde sahabelerden biri uyurken arkadaşı gidip şaka yapıp bineğinin ipini alır. Uyanınca ipini bulamayan zat kaybettim diye korkar. Durumu öğrenen Peygamber Efendimiz: “Bir Muslüman’a bir başka Müslümanı korkutmak helâl olmaz!” buyurur (Ebu Davud, a.y.).

Yalancılık, Bir Hastalık mıdır, Tedavisi Var mıdır?

Yalan ve yalancılık, fert ve toplumları içten çökerten ve yıkan en büyük hastalıklardandır; insanın huy ve mizacını bozan bir hastalık. Bu yüzden yalan büyük günahlardan sayılmıştır. “Allah’ın verdiği her hastalığın devası (çaresi) da vardır; tedavi olun!” (Buharî, “Tıb”, 1)

Tıp dilinde çok değişik isimlerle anılan psikolojik bozuklukların ana sebebi, ruh, akıl ve beden irtibatının normal dışı olmasıdır. (Abken, 2/39 vd.) ıç sıkıntısı ve bunalımlar, pek çok hastalığın başta gelen sebebidir. Psikolojik rahatsızlık, kişinin duygu ve inanışlarında meydana gelen anormalliklerdir. Yalan söylemek de, huy ve karakter anormalliği olarak bilinir.

Yalan hastalığının ve benzeri hastalıkların tedavisi, nefsi terbiyede, onu kirleten küfür, cehalet, kötü duygular, yanlış inançlar, fena huylar gibi kötü şeylerden temizleyip, iman, ilim, irfan, iyiliksever duygular, güzel ilâhi ahlâk, takva özellikleriyle donatarak, ilâhi tecellilere açık hale getirmede yatar.

ıslâm âlimleri, yaratılıştan gelen iyi özelliklerin, huyların, karakterin
iradî gayretle desteklenerek meleke hâline getirilmesine, kötü huyların da baskı altında tutularak sindirilmesine hükmederler. Hz. Ömer (r.a.), “ınsanda on fıtrî ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kötü. Bu kötü serbest kalırsa diğerlerini de bozar.” demiştir. (Canan, Hadis Ansiklopedisi, 5:300)

Dinin mehâsin-i ahlâk ile mütehallık olma ve mesâvi-i ahlâktan içtinap etme ile ilgili emirleri tatbik edilse, kötülüğe iyilikle mukabelede bulunma.. en kötü insanlarla bile iyi geçinmesini bilme.. kobralara insanca yaşama adabını, erkânını öğretme.. akreplere insanları ısırma usûlünü unutturma.. yolu bulunmuş olacak ve vifak ve ittifak tam sağlanacaktır. Bugün insan en vahşi hayvanları dahi terbiye edebilmektedir. Oysa terbiyeye en müsait varlık âdemoğludur. Problemler karşısında her fert kendini gözden geçirse, başkasından hatasını anlayıp dönmesini bekleyeceğine kendisi örnek bir davranış sergileyip meselenin halline çalışsa, problem yarıyarıya azalmış, hattâ çözülmüş olacaktır. (Gülen, Kırık Testi, 239)

Alışverişte Doğruluk

Ticarette doğruluk, iktisadî kalkınmayı meydana getirir. Güven ve doğruluk sosyal hayatın en önemli özelliğidir. Yalan ve hile karıştırılmayan tüccarlığın dünya ve Âhiret’te insana faydası olacağını Allah Resûlü haber vermektedir: “Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (âyette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salihlerle beraberdir.” (Tirmizî, “Büyû”, 4) “Kıyamet günü tüccarlar facirler (günahkârlar) olarak diriltilecektir. Ancak Allah’tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar müstesna.” (Tirmizî, a.y.; ıbn Mace, “Ticârât”, 3)

Elden geldiğince doğru olan tüccarların bile sattıkları mallara haram karışmış olabileceği anlatılmakta ve şu tavsiyede bulunmaktadır: “Ey tüccarlar! Satış işine yemin ve boş söz, yalan bulaşmaktadır. Siz Rabbin öfkesini söndüren sadaka karıştırın.” (Ebu Davud, “Büyû”, 1; Tirmizî, “Büyû”, 4)

Alışverişin, Ticaretin Bereketli Olması

“Alıp satanlar, alışverişi sıdk ve doğruluk üzere yapar, kusuru beyan ederlerse alışverişleri satan hakkında da alan hakkında da mübarek kılınır. Yalan söylerler, kusurları gizlerlerse, belli bir kâr sağlasalar bile, alışverişlerinin bereketini kaybederler. Yalan karışırsa alışverişlerinin bereketi yok edilir. Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar.” (Buharî, “Büyû”, 19, 22; Müslim, “Büyû”, 47)

Yalan söylenerek satılan malın ayıbı mutlaka ortaya çıkar. Müşteri, o tüccara artık kendisi uğramayacağı gibi başkalarının uğramasına da mani olur. Bu, kazancın bereketini gideren bir durumdur. Bir diğer rivâyette de: “Ticarette yalan yemin mala rağbeti artırır, kazancı giderir” buyrulmaktadır (Buharî, “Büyû”, 26).

Resûlullah (s.a.s.), çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: “Ey satıcı nedir bu?” diye çıkıştı. Adam: “Ey Allah’ın Rasûlü, yağmur ıslattı.” deyince, “Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir.” buyurdu (Müslim, “ıman”, 164; Tirmizî, “Büyû”, 74).

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) müşteri kızıştırmayı da yasaklamıştır; “Alıcı olmadığınız hâlde, fiyatları kızıştırmak için müşteri ile satıcının aralarına girmeyin.” (Buharî, “Büyû”, 58-60) “Müşteri kızıştıran, riba yiyen hâindir. Bu iş, bâtıl bir aldatmadır, helâl değildir.” (Buharî, “Büyû’” 60) “Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği hâlde, müşteriye haber vermeden satması haramdır.” (Buharî, “Büyû’”, 19)

Cenab-ı Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağı kişiler; malını yalan yeminlerle satan kişi (Müslim, “ıman”, 173) malını yalan yeminlerle reklâm yapan, yaptığı iyiliği başa kakan kişidir (Müslim, “ıman”, 171).

Hadis Kaynakları Dışındaki Kaynaklar

Akben, Dr. Ali, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, c:2.
Aydüz, Davut, ıslâm’da ıadet ve ıbadet-Amel ılişkisi.
Canan, ıbrahim, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye.
––––-: Hadis Ansiklopedisi, c: 5.
Gazzalî, ıhyau Ulûmi’d-Din, c: 3.
Gülen, M. Felhullah, Fasıldan Fasıla, c: 2.
Nursi, Bediüzzaman Said, ışaratü’1-ı’câz.
Öcal, Mustafa, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar..
Topaloglu, Bekir, “Allah”, DıA. c: 3.

4

10.07.2006, 14:53

cevat onu okuduktan sonra bunu okut ve en sonda üstad ne diyor maslahat için yalan söylemeyi zaman ortadan kaldırmıştır.artık üç yerde yalan söylemek yasak olduğunuda anlat.bunu üstad diyor.hükmü vermiş.
demek bu zamanda yalan söyelemeğe hiç cevaz yoktur.çünkü doğruluk ile yalan birbirine o kadar karıştığından bu hüküm ortadan kalkıyor.sahabe zamanında yalan ile doğruluk arasında yer ile gök arası kadar fark vardı.ondan o hüküm verilmiş.ya şimdi.söylemeye hiç gerek yok.


ÜÇÜNCÜ KELıME: Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla hülâsa ve zübdesi bana katî bildirmiş ki: Sıdk, ıslamiyetin üssü’i-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mîzacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.
Evet, sıdk ve doğruluk, ıslamiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir; riyakarlık fiilî bir nevî yalancılıktır, dalkavukluk ve tasannu alçakça bir yalancılıktır, nifak ve münafıklık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sani-i Zülcelalin kudretine iftira etmektir.
Küfür, bütün envaıyla kizbdir, yalancılıktır; îman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garp kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lazım. Halbuki, gaddar siyaset ve zalim propaganda, birbirine karıştırmış; beşerin kemalatını da karıştırmış bağlanacak zincir, doğruluktur.Amma, maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiştir

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir