Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

06.07.2006, 09:59

Ölüm hakikati bizi uyandırıyor ancak..:(

Dün akşam annemin yakın bir arkadasının yakını vefat etmişti ,taziyeye gittik.Yeni vefat ettiği için,cesed yan odadaydı ve tabuda koyarlerken gördüm.Ve düşündüm de yıllarca yaşa ,rahat.a,mevki makam sahibi ol,gireceğin yar bi kaç metrelik tahta kutunun için..
Azönce de çok yakın bir arkadasımın babasının vefat haberini aldım...
Hye gidi hey..Yakınlarımıza gelince idrak ediyoruz...

ınna lilllahi ve inna ileyhi raciun..
ımanla kabre girmek nasip olsun ve imanla can vermek..Ani ölümden ALlah'a sıgınıırım...

Hakkınızı helal edin selametle

2

06.07.2006, 10:10

Risale-i Nur’da Ölüm

Hayatı veren ve hayatın rızkla devamı sağlayan Allah (c.c) elbetteki ölümü de verecektir ve mahlukat taifelerinin hepsine ölümü tattıracaktır.Zira mevcudat varlıklarıyla Cenab-ı Allah’ın vucub-u vücuduna delalet ettikleri gibi ölümleriyle dahi Allah’ın baki ve sermedi olduğuna delalet ederler.Zira mevcudatta fanilik olacak ki Allah’ın Baki ismi tecelli edecek..


Ölüm dahi hayat gibi mahluktur ve nimettir.Zira ölüm bir yok olma ,idama mahkum olma ve zevale uğrama değildir.Zira ölüm Cenab-ı Hak tarafından görevlendirildiğimiz hayat vazifesinden terhistir, paydostur,mekan değiştirmedir.Allah ölümle bizi baki hayata davet eder.Ölüm baki hayatın başlangıcıdır.Çünkü ticaret ve memuriyet için önemli vazifelerle görevlendirilen insan kendilerine verilen ömür sermayesi ile ticaretlerini yapıp vazifelerini bitirip hizmetlerini tamamladıktan sonra kendilerini yaratan her şeyin yaratıcısı olan ve büyüklük sahibi olan Hallak-ı Zülcelal’e dönecekler fani dünyadan gidip baki alemlere gidip Cenab-ı Allah’la müşerref olacaklardır.Allah ölümle insanı ebedi saltanat merkezine alacak ve rızası dairesinde hareket eden kullarına Cennet’i hediye edecek ve Cennet’tede cemalini görme şerefine erdirecektir.Dünyanın bin sene mesudane hayatı Cennet’in bir saat hayatına mukabil gelmediği gibi Allah Teala Hazretlerinin cemalini 1 saat müşahade etmek Cennet’in bin senelik mesudane hayatından daha güzeldir.


Ölüm tahrip ve sönmek değildir.Zira bir tohumu toprağın altına gömersen görünüşte çürür ve yok olur.Fakat hakikatte o çürüme neticesi sünbüllenir,neşv ü nema bulur ağaç olr ve meyve verir.Aynen onun gibi insanda ölümle toprağa girerek zahiren yok oluşa mahkum oluyor gibi görünse de insan bu ölümle baki hayata giriş yapar ve sünbüllenir. Ve eğer mümin ise ve Allah (c.c.) rızası dairesinde kendisine verilen ömür sermayesini harcamış ve vazifesini yerine getirmişse sümbüllenir ve Cennet’e layık bir makam kazanır.Ölüm ile insan kabre girer ve burada üç ihtimal ile karşılaşır.1-Allah’ı tanımadıysa Allah’a iman etmediyse ölüm onun için idam-ı ebedidir.2-Allah’a imanı var fakat onun rızası dairesinde hareket etmeyerek ömrünü sefahat içinde geçirdiyse kabir onun için haşir meydanında toplanıncaya kadar tek başına kalacağı hapsi münferid olur.3-Eğer ölen mümin ise ve salih amel işlemişse takva dairesinde hareket etmişse ,vazifesini yerine getirmiş ise kabir onun için baki hayatın başlangıcı ve Cennet’e ulaşmak için uğradığı bir istasyon olacaktır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri(r.a) Mektubat isimli eserinin 1.Mektubunda ölümün nimet olduğu hususunda çeşitli örnekler vermiştir.Ölüm,ağırlaşan hayat vazifesinden hayat yükünden kurtulup vefat eden dost ve ahbablarımıza kavuşmak için bir kapı olduğu gibi,sıkıntılı ve dar dünya hayatından çıkıp geniş,ızdırapsız baki bir hayata ulaşma ve Allah’ın rahmet dairesine girmeye vesiledir.Ayrıca ihtiyarlar için ölüm pek büyük bir nimettir.Zira bu dar,sıkıntılı,dağdağalı dünya hayatında ölüm olmasaydı atalarımız yaşlı halleriyle yanımızda bulunsaydı ne kadar sıkıntıya düçar olacaktık.Ölüm musibetzedelere ve hasta insanlara dahi bir nimettir.Zira ölüm ile bu insanlar bu sıkıntılardan kurtulmaktadırlar.Ölümün nimet olması mümin insanlar için geçerlidir.Zira dalalet ehli için ölüm azap içinde azaptır.

Yazın güze ve kışa yer vermesi ve gündüzün akşama ve geceye değişmesi katiyetinde gençlik ihtiyarlığa ve ölüme değişecek.Zira her gün bir şehri mezaristana boşaltan ölümün hayattan ziyade bir isteği vardır.Allah ölümle bizi huzuruna alacak ve hesaba çekecektir.Dolayısıyla fani ve zevale mahkum olan şeyleri bırakıp kalbimizi Allah’a yönlendirip Allah için çalışmalı,Allah için işlemeli ve onun rızası dairesi hareket etmeliyiz.Dünya bize bir gün haydi çık demeden biz ona Allahaısmarladık demeliyiz
Allah ölümü, Allah(c.c)’a Resulüne (a.s.m) ve Üstadımıza(a.s) kavuşma vesilesi sayan ve ölümü gülerek karşılayan kullarından eylesin…


Nasihat istersen ÖLÜM yeter.
Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan
kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Mektubat - 282

3

06.07.2006, 10:13

Sen de benim gibisin desene, belki bu başlık ilgini çeker.

اللهم لا تخرجنا من الدنيا الا مع الشهادة و الايمان

آمين

Allahümme la tuhricna mineddünya illa meaşşehadeti vel'îman.
Allah'ım bizi dünyadan iman ve şehadetsiz ayırma.

âmîn...


Not: Tesbihattaki dualardan biridir, namazda son oturuşta, en son okunur, yani selâm vermeden önce. Alışkanlık edinsek iyi olur.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

06.07.2006, 10:16

Re: Ölüm hakikati bizi uyandırıyor ancak..:(

Allah rahmet eylesin Rabbim mekanını cennet eylesin inşallah...

5

06.07.2006, 10:17

Sen ve Son


UNUTMAK NE DERıN şEYDıR Kı, unutanlara unutuşlarını bile unutturur. Unutulmak ne acı şeydir ki, unutulanın unutuluşuna ağlayışını kimse hatırlamaz.




‘Nisyan’dan, yani unutuştan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gün yüzüne değeli, tenimiz güneşe erişeli beri unutulmaktan alındık, unutmaktan sakındık. Hatırı sayılır olduk. ısmimizin orada burada anılması bizi memnun etti. Ne var ki, unutmak yaşamak kadar elimizin altında ve unutulmak ölüm kadar yanıbaşımızda. Ölüm bizi geldiğimiz yere, ‘nisyan’a götürüyor tekrar. Ölüm unutuşlara gömüyor yüzümüzü; tenimizi tanıdıklarımıza yabancılaştırıyor. Yaşarken ölümü anmıyoruz o yüzden. Yaşarken ölümle aramıza sahte mesafeler döşüyoruz. Unutulmak korkusu bu... Galiba, en çok, unutulacağımızı unutuyoruz.




Hatırla ki, toprak ayağının altından kayıyor. Ellerin son bir defa dokunuyor güle ve güne. Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan; ve karanlığa hazırlanıyorsun. Gözkapaklarının kapanışı seni bir dağın arkasına götürecek. Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun. Varlığın incecik dudaklarda bir çift kuru söze inecek; o dudaklardan insan sıcağını tadamayacaksın. Hatıran bir taştan ve hüzün renkli topraktan ibaret olacak. Kahkahalar seni yalnız bırakacak, mutluluklar seni hesaba katmadan ikmâl edilecek. Sana arkalarını dönecekler, dönüp yüzüne bakmayacaklar. Senin kokun uzakların kokusu olacak. Tenin toprağın soğuğunu tadacak. "Gelecek ölüm; gözleri gözlerin olacak."

Hatırla ki, sarışın kız çocuğunun lüle saçlarına son kez bakıyorsun, seninkinden uzun ve derin bakışlarına son kez değiyorsun. Sen bu ânın eşiğinde son nefesin hesabını yapıyorsun; o yarınların uzayıp giden kanatlarına tutunmuş derin, taze soluklarla yineliyor varlığını. ıllâ da göz göze geliyorsunuz. Ellerin onun ellerine erişemeyecek; gamzeli yanaklardan sızıp gelen tebessüm sana uzak düşecek. şimdiden, ölümü bilmeyen oğlunun gözlerinin seni köşe bucak arayışını görüyorsun. Havada asılı kalacak "Baba!" çığlığına şimdi hep bir ağızdan cevap vermek istiyorsun. Nefesin sesine yetmiyor.




Hatırla ki, yarınki gün seni taze bir toprak yığının altında bulacak. Bir gün saatinin akrebi, yelkovanı senin uzanamadığın ânlara doğru dönecek. Sen olmayacaksın ve kolundaki saat sensiz zamanları tırmanıyor olacak. Sulamayı unuttuğun çiçeğin bile senden sonra solacak. Yüzüne günışığı vurmayacak. Hayatının ebedî rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın. Ya küle dönecek ya güle dönüşeceksin. Yarınsız ve sonsuz bir günün yanağında incecik bir gamze olup kristalleşeceksin. Yüzün solacak, ellerin hiçbir yere varmayacak, parmakların hiçbir şey göstermeyecek ve ayaklarının altında hep boşluk olacak.




Unutma ki, toprak şimdi ayağının altından kayıyor. Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun. Unutma ki, elinle ölüme dokunuyorsun. Elinle ölümü dokuyorsun. Hatırla ki, gözlerin ölüme bakıyor. Gözlerin bir cesedi alacakaranlığa taşıyor. Hatırla o zamanı ki, sen boz topraklar altında derin unutuşlarda eriyorsun. En son, kaleminin karanlık izi kalıyor soluk sayfalarda. Ve sözlerin kırık-dökük hatıralara dönüşüyor, paylaşılıyor, solgun bir gül gibi dolaşıyor. Hatırla ki, sen sözleri genç kalbleri taze aşklara taşıyan ölü bir şairsin ya da masum ve sonsuz bakışlı gözlerin kapı aralarında beklediği bir babasın. Elinin sıcağı özlenen sevgilisin. Hatırla ki, seni sımsıcak sarıp kucaklamak isteyenler bir tabutun katı, soğuk dokunuşuna çarpıyorlar. Hatırla ki, bir mezar taşında iki rakam arasına çizilmiş eğreti bir çizgiye indirgenmişsin. Hatırla ki, duvarda soluk siyah beyaz bir fotoğrafta hüzünlü bir gülüşten ibaretsin, belki de camekânın tozunu almayı unuttular. Mezar taşın unutuldu ve hatta mezar taşın da seni unuttu diyelim. Ve hep başkaları var dışarıda, hep yabancılar geziyor yıkık mezar taşları arasında. Kimsenin tanıdığı değilsin artık. Kimsenin ‘ölü’sü de değilsin; tıpkı şimdi olduğu gibi.




Oysa, sen ve son, ne kadar da uzak görünüyordunuz birbirinize. Unutuş ne kadar çok unutuluyor.

Ey beni herkes unuttuğunda anan Rabbim! Yüzümü, elimi, gözümü, bakışımı, dokunuşumu veren Rabbim! Beni Seni unutanlar arasından çıkar al! Beni bensiz bıraksan da, Sensiz bırakma!

N’olur Rabbim! şu biricik ânımı ebedin rüzgârlarına kat ve beni Sana daim yakın eyle! Yalnız Seninle kalmakla kalabalıklaştır beni! Bir secdede biriktir varlığımı! Beni Sana açılan ellerimde çoğalt! Beni Sana karşı fakir olmakla zenginleştir! Kendimi Sende unutayım ve öylece kapansın gözlerim ve öylece çözülsün ellerim. Dilim öylece sussun ve tenim öylece çamura katışsın ve bu mürekkep lekeleri kısacık vuslatımın hatırası olsun. Unutulmasın sözlerim; unutkanlar unutulacaklarını hatırlasınlar diye...




Senai Demirci

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

6

06.07.2006, 10:25

Benim de aklıma senai demircinin bu parçası aklıma gelmişti,mp3 olarak var bende ama sözleri yoktu
Hepinizden ALlah razı olsun..
En güzeli de risaledekiler;)

dua edin ...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

7

06.07.2006, 12:26

ahhh ölüm...



insanı yavrularından ayırıyor veya annenin yavrusu yanından alıyor...lakin mevtin muamması risale-i nurla çözülmüştür ölüm ölmek değil her şeyin sonu değil herşeyin başlangıcı...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

8

06.07.2006, 12:28


Eddâî
Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Saidden yetmiş dokuz emvât bâ-âsâm âlâma.
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor hüsrân-ı ıslâm'a.
Mezar taşımla püremvât enîndâr o mezârımla
Revânım sâha-i ukbâ-i ferdâma.
Yakînim var ki, istikbâl semâvâtı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i ıslâm'a.
Zîra yemîn-i yümn-i imândır,
Verir emn ü emân ile enâma.
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir