Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

05.07.2006, 13:32

Her şeyin melekût´u Allah´ın elindedir!



Her şeyin melekût’u Allah’ın elindedir” ayeti nasıl anlaşılmalıdır?

Risale-i Nur eserlerinde geçen “her şeyin dışına mülk, içine ise melekût denir” ibaresinden öğrendiğimize göre, şu görünen şehadet âlemi, aynı zamanda mülk âlemidir. Görünmeyen emir âlemi, melâike âlemi, âhiret âlemi gibi bütün âlemler de melekût ile ifade edilirler.

Bazı âlimlerimiz insan bedeninin mülk, ruhunun ise melekût olduğunu ifade ederken, diğer bir kısmı bedenin görünmeyen kısımlarını da gayb, dolayısıyla melekût olarak kabul ederler.

Buna göre, “her şeyin melekûtu Onun elindedir” mealindeki âyet-i kerimeyi iki şekilde anlayabiliyoruz:

Her şeyi idare eden görünmez kanunlar, sistemler, emirler hep Allah’ın kudretindedir ve Onun takdiriyle vazife görürler. Bedeni idare eden ruh gibi. ıkinci mânâ: hiçbir mahlûk kendi iç cihetine el ulaştıramaz, güç yetiremez. Bizim içimizi de, hayvanın içini de, ağacın içini de, denizin içini de, hep Allah idare etmektedir...

Alaaddin Başar (Prof.Dr.)

2

05.07.2006, 18:38

ALLAH razı olsun Can.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

05.07.2006, 18:59

Allah razı olsunnn...

Allahın nuru bereketi üzerinize olsun inşallah..

4

06.07.2006, 09:23

Melekut kelimesi eşyanın iç yüzünü ifade eder. Bizler normalde eşyanın bize bakan mülk cihetini görüyoruz; melekut cihetini ise iman nuru ile görebiliriz. Bunun neticesinde sebepler perdesine takılıp kalmaktan kurtuluruz.

Olayların da bir mülk ciheti bir de melekutu vardır. Mesela, hastalığın mülk ciheti elem ve ızdırap, melekut ciheti ise günahlardan temizlenmek ve manen terakki etmektir. Ölümün mülk ciheti dünyadan ayrılmak, melekutu ise başta Peygamberler olmak üzere bütün ahbaplara kavuşmaktır.

Malum olduğu üzere, aynanın iki yüzü vardır: Parlak yüzü ve renkli yüzü. Renkli yüzü çok farklı renklerde olabilir. Fakat bu farklılık parlak yüzü etkilemez. Sözgelimi arka yüzünü ne kadar siyaha boyasak ön yüz o derece parlak görünür. Onun gibi eşyanın ve olayların iki yüzü vardır. Bize bakan yüzü aynanın renkli kısmına benzer. Burada farklı renkler ve görünümler olabilir. Allah'a bakan yüzü ise aynanın şeffaf yüzü gibidir. Daima parlaktır.

5

06.07.2006, 09:27

Kün, “Ol” demektir. “Emr-i kün feyekün”, “Allah’ın yaratmayı dilediği şeye, ol diye emretmesi ve böylece onun varlık sahasına çıkması” demektir.

Tefsir-i Kebir sahibi Fahreddin Râzi, “ol” emri hakkındaki değişik te’villeri sıralar ve en kuvvetli te’vil olarak şunu kaydeder:

“Cenâb-ı Hakk’ın “ol” demesinden maksat, eşyanın yaratılmasında ılâhî kudretin sür’atle nüfuz ettiğini göstermektir. Bir de bu, Hak Teâlâ'nın eşyayı deneme yanılma olmaksızın yarattığını gösterir.”

Üstad Hazretleri:

“Eşya fena ve zevale (fâni olmaya ve yok olmaya) gitmiyor, daire-i kudretten daire-i ilme geçiyorlar” buyuruyor. Gözümüzden kaybolan eşyanın yokluğa gitmeyip Allah’ın ilminde bâki kaldığını bize ders veren bu güzel ifadeleri konumuz yönünden tahlil ettiğimizde şu hakikate varırız: Yaratılmadan önce herşey Allah’ın ilim dairesinde mevcut. Bu şeylerden hangisinin yaratılmasını irade buyurursa, onu ilim dairesinden kudret dairesine geçiriyor; yâni var ediyor. ışte “ol” emri ilim dairesinde mevcut olan bu eşyaya veriliyor. Yâni, Allah’ın onları yaratmayı irade etmesi ve onların da böylece varlık sahasına çıkışları sanki bir emirle oluyor.

O halde, “kün” emri bir temsildir. “ılim dairesinden kudret dairesine geç” mânâsını ifade eder.

“Kün” emriyle ilgili âyet-i kerimelerden iki misal:


“Göklerin ve yerin mübdii’ dir(onları önceden hiçbir örneği bulunmaksızın yaratandır) Bir şeyin olmasını isteyince ona sadece ol der, o da oluverir.”(Bakara Sûresi,117)



Burada “ol” emri, kudretin hemen faaliyete geçmesi mânâsına geliyor. Bu emrin tevilini ıslâm âlimlerimiz aynen böyle yapmışlar. Tıpkı, “herşeyin melekûtu O’nun elindedir” âyetindeki “el” tabirini, kudret olarak tefsir ettikleri gibi, bu “ol” emrini de yine kudret ve irade olarak tefsir etmişler. Ve bundan murat, “Allah’ın dilediği şeyin hiçbir engel olmaksızın hemen meydana gelmesidir” demişler.

Diğer bir âyet-i kerime:


“Doğrusu Allah indinde ısa’nın meseli, Âdem meseli gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ol dedi, o da oluverdi.” (Âl-i ımran Sûresi, 59)



Bu âyet-i kerimede geçen “ol” emrinin mânâsına bir derece yanaşmak için eşya hakkındaki şu sınıflandırmayı dikkate almak gerek. Bilindiği gibi eşya iki âleme ayrılıyor. Birisi “halk âlemi”, diğeri ise “emir âlemi.” Beden halk âleminden, ruh ise emir âleminden. Halk âlemi bu hikmet dünyasında safha safha, kademeli olarak yaratılmakta. Emir âlemi için ise bu tarz bir yaratılış söz konusu değil. O âlemde herşey bir anda vücut buluyor. Ruh, değişik safhalardan geçip de sonunda o hâli almış değil. Doğrudan ruh olarak yaratılmış. ınsan bedeninde vazifeye başlaması da yine bir anda.

Önce topraktan yaratılan Âdem babamıza daha sonra “ol” emrinin verilmesini Muhyiddin-i Arabî bu emir kanunuyla izah eder:

“Ol denince oluverir kavl-i şerifi, ruhun üflenişine işarettir. Ve bunun, emir âleminden olduğuna işarettir. Önceden bedenin yaratılışı gibi bir madde ve müddete ihtiyaç kalmadığını ifade eder”

Bahsimize konu olan bu âyet-i kerime akla engin bir ufuk açıyor. Önce toprakdan Hz.Âdem yaratılıyor ve sonra ona “ol” emri veriliyor. Bu emirle Hz.Âdem’in topraktan inşa edilen cesedi ruha ve hayata kavuşuyor. Nitekim buradaki “ol” emrini büyük müfessir Elmalılı Hamdi Efendi, “Canlı bir mahlûk kesil.” şeklinde tefsir etmektedir. Zira, zaten var olan bir nesneye yeniden “ol” emri verilmesi onun yeni bir şekle girmesi anlamına gelir; aksi halde bu emre bir mânâ vermek mümkün olmaz.

şimdi bu âyetin penceresinden etrafımızdaki sonsuz faaliyetlere bir göz atalım ve “ol” emrini onlarda görelim, okuyalım.

Hidrojen ve oksijen bir “ol” emriyle su olmuşlardır.

Yenilen gıda bir süre sonra et, kan, saç, tırnak ..., oluyor. Farklı ol! emirleriyle.

Rahimdeki nutfenin “alâka” olması da yine “ol” emriyledir. Bu emir ve benzerleri aralıksız tekrarlanır. ılâhî kudret ve irade o tohumu halden hâle evirip çevirir ve sonunda insan vücut bulur.

Emdiğimiz havaya gırtlakta, ağız boşluğunda ve dudakta ayrı emirler veriliyor ve böylece değişik harfler dökülüyor ağzımızdan. Allah, ağız fabrikasında havadan ses yaratıyor; yine “ol” emriyle.

O ses, mübarek bir kelime ise, Rahmanî bir hakikat terennüm ediyorsa yeni bir emir alıyor: Melek ol.

Demek oluyor ki, hayatımız her an “kün” emrinin cilveleriyle kaynaşmada.

6

19.07.2006, 11:33

hele bu konuda tahkiki iman için çok önemli kardeşler.
selam.
okuyalım.dağıtalım.
hizmet durmadan hizmet.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir