Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

fatih112

Stajyer

  • "fatih112" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "fatih112"

Mesajlar: 62

Konum: SıVAS

Meslek: SERBSET

  • Özel mesaj gönder

1

29.06.2006, 16:50

şahadet Etmek Yeterlimi?

sadece şahadet etmek kurana inanmak cennet için yeterlimi daha doğrusu müslüman olmak için yeterlimi?

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

29.06.2006, 17:17

üstadın dediği ğibi; islamsız iman, imansız islam sebebi necat değildir.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

3

29.06.2006, 20:15

Aynı zamanda kulluk vazifelerine uymak...
Sadece iman ettim kabul ettim yetmiyor
Yaşamak lazım..
Namaz,oruç,tesettür vs..uygulamak lazm

4

29.06.2006, 21:13

şimdi ise frenk usulünün ve medeniyet namı altında bid’atkârâne ve şeriat-şikenâne cereyanlara taraftar olduğu halde, Allah’a, âhirete, Peygambere imanı da taşıyor ve kendini de mü’min biliyor. Madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavânînini iltizam (lazım görmüyor) etmiyor ve hakikî tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü’min oluyor.
ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, bilerek ıslâmiyetsiz ımân dahi dayanamıyor, belki necat veremiyor, denilebilir.

Kaynak



Fakat bununla beraber, en mühim cihet budur ki: Adem-i kabul (kabulun olmaması, yokluğu) başkadır, kabul-ü adem (yokluğun, olmayan şeyin kabulu) başkadır. (Yani bildiği halde kabul etmemek ile, bilemediği için kabul etme fırsatı olmayan bir olmaz) Bu çeşit ehl-i cezbe (mecnun, deli, ya da o an akli dengesi yerinde olmayan) ve ehl-i uzlet (insanlardan soyutlanmış bir şekilde yaşayan) veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i ılâhiyeye karşı yalnız "La ilahe illallah" biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler.

Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız "La ilahe illallah" kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu’cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.

Kaynak



Rabian: Ulema-i ıslâm ortasında "ıslâm" ve "iman"ın farkları çok medar-ı bahis olmuş. Bir kısmı "ıkisi birdir," diğer kısmı "ıkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz" demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:
ıslâmiyet iltizamdır (lazım görmektir); ımân iz’andır (öyle bilmektir, Allah'ı bir bilmek gibi). Tabir-i diğerle, ıslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; ımân ise, hakkı kabul ve tasdiktir.
Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla ıslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ı müslim bir mü’min" tabirine mazhar oluyorlar. Acaba ıslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap: ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, ıslâmiyetsiz ımân da medar-ı necat olamaz.

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

fatih112

Stajyer

  • "fatih112" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "fatih112"

Mesajlar: 62

Konum: SıVAS

Meslek: SERBSET

  • Özel mesaj gönder

5

30.06.2006, 09:07

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

şi

Elcevap: ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, ıslâmiyetsiz ımân da medar-ı necat olamaz.

Kaynak


Kardeşlerim açıklamalarınız için teşekkür ederim. Ozaman karşımıza korkunç bir tablo çıkıyor islamiyetsiz iman kurtuluş olmuyorsa bul hal üzerine vefat eden o kadar çok kişi varki Allah sonumuzu hayır etsin imanlı bir ölüm nasip etsin.
Yalnız kafama takılan Hz. Peygamber Miraça çıktığında müjdeler ile geldiğini söylüyor ve bunlardan birininde şahadet getiren herkesin cennete gireceğinden bahsediyor yanlış hatırlamıyorsam.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

6

30.06.2006, 09:29

Bir hadiste diyor ki:Kişide zerre kadar iman ı olsa cennete girer...
Her hadisin tevili farklı.Başka yerde de sormuşlar sahabeler zerre kadar iman nasıldır diye cevaba bakın:

Bir namaz vaktini kaçırınca kalbi çatlayacak kadar acı çeken..


(hayatus sahabe var dost fm ve dost tv de orda duymuştum :roll: kaynagını o yusten veremeyeceğim,kulak aşınalıgı )

Her hadisi direkt anlamamak lazım.Tevilleri farklı oluyor.5.şuadaki hadisler gibi...

7

30.06.2006, 10:30

Bizzat dinledim Kutlular abiden, Oflu hocanın biri varmış (şaka yapmıyorum, ciddiyim, ya Oflu, ya Karadeniz'in başka bir yerinden), Mehmet Kutlular abiye hitaben demiş ki: "Kutlilar, Kutlilar. Biz Cennete gideceğiz gitmesine de, ütülenmeden gidebilecek miyiz."

Ütülenme riski altında olan, imansız gitme riski altındadır ayrıca. Bu ikinci riski atlatmayı garantiye almak için bile, dünyalar verilir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

8

30.06.2006, 10:46

şahedet derken ne anlıyorsunki yeterlimi diye soru sordun kardeş.

Allahın peygamber efendimiz vasıtasıyla gönderdiği hak olan herşeye iman ettim diyebiliyormmusun.

namazın hak olduğuna iman ettim diyebiliyormusun.iman etin ise peki ya namazı kılmasan o imanın güçlü kalırmı.

daha kıyas etki..
üstad diyor amelsiz iman dayanmıyor .
akaidi ve imani hükümleri meleke haline getiren ibadettir diyor.
ibadet ise emredilenlerin yapılması,yasaklananların ise yapılmamasıdır..

peygamberimiz zamanında şahadet getiripde namazz kılmayan ,oruç tutmayan insan varmıdıki hadisi öyle anlıyorsun...

selam.

fatih112

Stajyer

  • "fatih112" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "fatih112"

Mesajlar: 62

Konum: SıVAS

Meslek: SERBSET

  • Özel mesaj gönder

9

30.06.2006, 11:30

Kardeşim şahadet derken anlatmak istediğim Kuranda geçenlere inanmak, sahih hadislere inanmak, emir ve yasaklara inanmak, emirleri ve yasakları bildiği inandığı halde durumunda bir değişiklik olmayan örneğin içki içiyor fakat bunun inancına ters olduğunu biliyor bundan vazgeçmiyor, namazın gerekliliğine farz olduğuna inanıyor ama namazada yaklaşmıyor ben bu kişilerin halini sormuştum.
Bildiğim kadarıyla sahabelerden namaz kılmayan yoktu ama söylediği sözler sadece o dönemde yaşayanlar için değildir demi.

Allaha'a emanet ol.

10

30.06.2006, 15:29

söylediği sözü niçin söylemiş onu bilmen lazımdırki aksül amel yapmasın.

yukarda üstad amelsiz iman dayanmıyor diyor.diye yazdım.
bunu bir düşün.senin dediğin kişilerin ne halde olduklarını anla.
günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra nuru imanı çıkarıncaya katılaştırıyor.
her günah içinde küfre gidecek bir yol var diyor 2.lemada üstad.

meyvenin 4.meselesinde hatta bir ehli keşif sekeratta 40 ölenden bir kaç kişi imanla gittiğini gördüğü söylüyor.gençlik rehberinde 39 kaybetmiş,bir kişi imanla gitmiş diyor.
üstaddan abiler sormuşlar namaz kılıyorlarmıdı.evet. namaz kılıyorlardı.

şimdi bunuda düşün ..
demek taklid imanda olanların kurtulma şansı çok az.100 kişiden bir kişi kazanıyor.99 kaybediyor.bunuda üstad diyor.

tahkiki imanda ise 100 kişiden 99 kazanıyor.1 kişi kaybediyor..

tahkiki imanda olanlar kolay kolay namazı bırakmazlar.namaza ve diğer ibadetlere devam ederler..

taklidi imanda olanlar namaz kılmazlar.kılsalarda huşu içinde hiçbir zaman kılamazlar.çünkü Allahı taklidi bildiğinden ibadetleride taklidi oluyor.
imanı ne kadar tahkiki olsa ibadetide o kadar huşulu ve tahkiki oluyor.

demek iman ne kadar güçlü ise kurtuluşda o kadar güçlüdür.


selam.

fatih112

Stajyer

  • "fatih112" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "fatih112"

Mesajlar: 62

Konum: SıVAS

Meslek: SERBSET

  • Özel mesaj gönder

11

30.06.2006, 15:37

Alıntı sahibi ""yunusum""



üstaddan abiler sormuşlar namaz kılıyorlarmıdı.evet. namaz kılıyorlardı.




selam.

Yukarda yazılanlar benim için önemli bu sözler risalei nurda geçiyormu?

12

30.06.2006, 15:39

üstaddan abiler sormuşlar namaz kılıyorlarmıdı.evet. namaz kılıyorlardı.

bu söz abilere ait özellikle bayram abiye.diğerlerin hepsi risaleden kardeş.
selam.

13

30.06.2006, 15:44

Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. ıç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb’den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar.

Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyübiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.

Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i ımân olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.

Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.



Hem meselâ, Cehennem azâbını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.

Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultân-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i ılâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i ılâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, Kazandıkları günahlar, kalblerini kaplayıp karartmıştır." Mutaffifîn Sûresi: 83:14.
sırrı anlaşılsın.

14

30.06.2006, 15:49

Câzibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bâzı gençlerle bir muhâveredir.
Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve câzibedar lehviyât ve hevesâtın hücumları karşısında, 'Âhiretimizi ne sûretle kurtaracağız?' diye Risale-i Nur’dan meded istediler. Ben de Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi nâmına onlara dedim ki:
Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de, üç tarzda, üç yoldan başka yol yok.
• Birinci yol: O kabir, ehl-i imân için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.
• ıkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefâhet ve dalâlette gidenlere bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferit, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği; ve inandığı gibi hareket etmediği için, öyle muâmele görecek.
• Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idâm-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idâm edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür.
Mâdem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor; ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette, dâimâ, gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşısında, bîçare insan, o idâm-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferitten kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi, o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir.
Bu katî hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüz yirmi dört bin muhbir-i sâdık, ellerinde nişâne-i tasdik olan mu’cizeler bulunan enbiyâlar ve o enbiyâların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüz yirmi dört milyon evliyânın aynı hakikate şehâdetleri ve hadd ü hesâba gelmeyen muhakkiklerin katî delilleriyle-o enbiyâ ve evliyânın verdikleri aynı haberleri-aklen, ilmelyakîn derecesinde Hâşiye ispat ettikleri; ve yüzde doksan dokuz ihtimâl-i katî ile, 'ıdâm ve zindân-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız imân ve itaat iledir' diye ittifaken haber veriyorlar.
Acaba yüzde bir ihtimâl-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için birtek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın, endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek iştihâsını kaçırdığı halde; böyle yüz binler sâdık ve musaddak muhbirlerin, yüzde yüz ihtimâl ile, dalâlet ve sefâhet, göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine katî sebep olduğunu ve imân, ubûdiyet, yüzde yüz ihtimâl ile o darağacını kaldırıp, o hapsi münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri bir hazîne-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emârelerini ve âsârlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garip ve dehşetli ve azametli mesele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus Müslüman, eğer imân ve ubûdiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti birtek insana verilse, acaba o göz önündeki her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum

15

30.06.2006, 15:51

Ulema-i ıslâm ortasında "ıslâm" ve "iman"ın farkları çok medar-ı bahis olmuş. Bir kısmı "ıkisi birdir," diğer kısmı "ıkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz" demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:
ıslâmiyet iltizamdır; ımân iz’andır. Tabir-i diğerle, ıslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; ımân ise, hakkı kabul ve tasdiktir.
Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla ıslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ı müslim bir mü’min" tabirine mazhar oluyorlar.
Acaba ıslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
Elcevap: ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, ıslâmiyetsiz ımân da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minne Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i ıslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem ımân ve ıslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde ımân eder.

16

30.06.2006, 16:03

Herkesin, ımân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer ımân vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir