Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

26.05.2006, 10:16

kadere iman eden kederden emin olur

Soru : “Kadere iman eden kederden emin olur.” sözünü açıklar mısınız? Nasıl oluyor da kadere iman etmek insanı kederlerden kurtarıyor?

Cevap:

Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.

Dünya ve âhiret saadeti için gerekli her teşebbüsü yapar ve sonunda Allahın rahmet ve keremine itimat eder, huzur bulur!.kaybettiğine gam çekmez. Geçmişte kaçırdığı fırsatlara ah! etmez. şöyle olsaydı böyle olmazdı! yahut, böyle olmasaydı şöyle olurdu! gibi lâfların ruha sıkıntı vermekten öte bir fayda sağlamadığını bilir. Mazinin yükünü sırtından atar. Allaha güvenerek istikbale doğru yol almaya koyulur, huzur bulur!...

Allahın kendisine lütfettiği nimetlerle, servetlerle, kabiliyetlerle övünmez, gururlanmaz. Her hayrı ondan bilir, huzur bulur!.kadere inanmayanlar insanlığa neyi takdim ediyorlar?

Çalışmayıp, tembelce oturmayı mı? Yoksa, sebeplere teşebbüs etmekle birlikte sonra neticeyi rıza ile karşılamayıp üzülmeyi, dövünmeyi mi?.. Bunda insanlığı ıstıraba sürüklemenin ötesinde ne fayda umuyorlar?!.Hassas ruhu ve tahammülsüz bedeni ile, şu aciz insanı nasıl bu ağır yükün altına sokuyorlar!?.yoksa huzursuz, asabi ve isyankâr ruhlardan, kendi yıkıcı emelleri hesabına bekledikleri bir şeyler mi var?

2

22.06.2006, 11:36

Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.

okumalı bu yazıyı.selam.yorumlamalıda.ne anlıyoruz bu konuda.

3

22.06.2006, 16:52

Âyet: “Sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.” (Saffât, 37/96) buyurmaktadır.

Bizim her türlü fiilimizi yaratan Allah’tır. Yememiz, içmemiz, yatmamız, kalkmamız, düşünmemiz ve konuşmamız hep Allah tarafından yaratılmaktadır. Aslında yaratılmış olarak ne varsa hepsi Allah’ın mahlûkudur. .

ış, Cenab-ı Hakk’a verile verile, neticede teklif ve mes’ûliyet ortadan kalkmasın diye irade devreye girer. ınsana “Sen mes’ulsün” der, ona mes’ûliyetini hatırlatır. Yapılan güzel işler karşısında gurura düşmemek için de kader devreye girer. “Mağrur olma yapan sen değilsin!” diyerek insanı gurura düşmekten kurtarır. bu insanın hayatındaki en önemli dengelerden biridir.

Ayet “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, her kötülük de nefsindendir.” (Nisa, 4/79) buyuruyor

Sen, sana ait mehasin ile mağrur olamazsın. Çünkü o mehasin bizzat senin değildir. Güzellik adına ne varsa hepsi Cenab-ı Hakk’ın sana ihsanıdır. ıhsan ise şükür ve mahviyet ister. Günahlara gelince, onların yaratılmasında senin cüz’î ihtiyarın bir şart-ı âdidir. Öyle ise mes’ûliyet senin nefsine aittir. yani sen neyi istemiş isen Cenab-ı Hakk onu yaratmıştır.

Mübtedî, ( işin daha başında olan bir insan) kadere inanır, ama o, maziye ve başa gelen musibetlere kader açısından bakar ve binlerce bela ve musibetle sarıldığı zamanda, “Rabbim in benim hakkımdaki takdiri budur” der ve ümitsizliğe düşmekten kurtulur. ıstikbal ve masiyete bakarken de irade açısından bakar. “Nasıl olsa elde edeceğim her şey kaderimde varsa olacaktır.” deyip tembel tembel oturamaz veya niyetlendiği günaha karşı kaderi, kendisi için bir teselli vasıtası olarak kullanamaz. Evet, iyiyi de kötüyü de Allah yaratır. Çünkü yaratma sadece O’na mahsustur. Fakat kötülüğü kim isterse cezayı da o çeker.

kader meselesine en baştan bu şekilde başlasak nasıl olur

4

23.06.2006, 08:45

güzel başlangıç.devamını istiyorum.
ama böyle kısa kısa olsun kardeşim.
kader çok önemli mesele.imanda hakikate erenler.
bakabilir.diğerleri dinleme makamında olsun.

5

23.06.2006, 11:01

Kadere teslim ol ki, selâmette kalasın. Mesnevi

Kaderin herşeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır. Çirkinlik de güzeldir. Sözler

Kader adalet ve hikmetle iş görür. şualar

Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır. Mektubat

Kader, her şeye bir mikdar ve o mikdara göre bir kalıb vermiştir. Mesnevi
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

6

23.06.2006, 13:10

Kainatta kader plan program ölçü ve denge hakimdir.Bu cebri kader e insanın iradesi karışamaz.Ayetlerde bu şöyle açıklanır:

“Allah her dişinin rahminde taşıdığını, rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O’nun katında her şey bir ölçüye göredir. Görüleni de görülmeyeni de bilir; büyüktür, yücedir. O’na göre, aranızdan sözü gizleyen ile açığa vuran ve geceye bürünerek gizlenip gündüzün ortaya çıkan arasında fark yoktur.” (Ra’d, 13/8-10)

“Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir takdire göre indiririz.” (Hicr, 15/21)

“O göğü yükseltmiş ve mizanı vaz’etmiştir.” (Rahman, 55/7)



Kainatta geniş dairede bir kader vardır ki onun dışında hiçbir şey tasavvur edilemez. Kainatı yaratan Allah çekirdeğin çatlamasından bahara insanın doğuşundan yıldız ve galaksilerin doğuşuna kadar her şeyde muhıt ilmiyle bir plan ve program yapmış ve bir kader tayin etmiştir.Bu plan ve proğramı tüm bilim dallarıda ispatlamaktadır.


Basit bir bina yapmaya kalkışan bir adam öncelikle plan ve proğramını yapar.bu kainatı inşa edende bir plan yapmıştır.Kainatta çok ince bir ölçü söz konusudur. Mesela ağzımıza aldığınız bir elma ile aramızdaki münasebet müthiştir. Elmanın tadı ile ağzımız, elmanın içerdiği vitaminlerle vücudumuz ve ağacın gölgesi ile gölgeye olan ihtiyacımız ve dışarıya çıkardığımız CO2 ve onun temizlediği havayı ciğerinize doldurmamız, bu ilşkiyi açıklar.Aynı örnek galaksi ve yıldızlarlada aynı şekilde açıklanabilir Güneş ve ay tutulmalrından diğer gök olaylarının şimdiden bizler tarafından saniyesine kadar bilinmesi makro plan ve proğramı kör gözlere gösterir.

Allah yaratır ve yaratacağı şeyi hiç kimseye sormaz. O Cebbar’dır.Her yaratmasında bir de hikmet vardır. Fakat hikmet bağlayıcı değildir. Dünya yaratıldığı günden beri hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında bu cebrî kaderin sevkiyle dönmektedir. Bu dönüşe hiç kimse dur diyemez. Çünkü dönşte tamamen cebrî bir kaderin hakimiyeti vardır. Her şey o kadere boyun eğmek zorundadır.

7

23.06.2006, 21:50

Allah-u Ekber..


Yazı dizisi çok güzel.Dewamını bekliyorum inşaALLAH.


Selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

8

26.06.2006, 12:46

Allah ın varlığını Peygamberimizin (sav) peygamber oluşunu çeşitli ilmi delillerle isbatlanabilir. Haşir meselesi de ilmi delillerle isbatlanabilir. Fakat kader öyle değildir. O hali ve vicdani bir meseledir. ılmi ve nazari değildir.

ınsan kadere imanının derecesine göre inanır ve kader meselesini kendi kapasitesi ölçüsünde kabullenir idrak eder. Çoğu insan hayatı boyunca kadere ait en küçük bir meseleyi kavrayamadan çekip gitmişler Vicdanlarında kader sırrını anlamaya hiç yer ayırmamış bu kişiler cidden kemtalih insanlardır. Onlara acımamak elde değildir. Fakat Zarara kendi iradesiyle razı olan da acımaya müstahak değildir Bunlar icraatlarının verâsında Allah ın icraatının mevcudiyetini anlayamamış ve görememişler Bunların hayatları ibtidailik içinde geçer gider. Böyle insanların itizali düşüncelere düşmemesi de çok zordur.

iman hakikatlerinde derinleşmiş kalbindeki iman nurunun artması için devamlı tefekkür etmiş 'hele gelin bir saat iman edelim' düşüncesinde olan müminler kader meselesinde hiç bir problem yaşamamışlar ve kader den dolayı ne elini kolunu bağlanmışlar ne de başına gelen olaylardan dolayı hüzne kedere boğulmuşlardır.Onlar bilirlerki her şeyi yaratan ve küli iradesiyle olmasını isteyen birisi var O merhametlilerin en merhametlisidir.
O nu tanıyan zindan da olsa dahi bahtiyardır

9

26.06.2006, 14:44

Deprem gibi afetler bir tesadüf mü, yoksa kaderimiz midir?

Deprem kader mi, değil mi? Bunu tahlil etmek için önce kaderin ne olduğunu hatırlayalım: kader, kısaca, her varlığın ve her olayın bütün incelikleriyle Allahın ezeli ilminde malum olması ve ona göre takdir edilmesi, yaratılmasıdır. Her hadise “mukadderdir”, yani yeri ve zamanı ezelden belirlenmiştir. Kainatta olup bitenler gibi, olacaklar da Allah tarafından bilinir. ılahi ilmin dışında kalan hiçbir olay düşünülemez. Her ne oluyorsa, adına kısaca kader dediğimiz ilahi ilmin sınırları içinde olmaktadır. Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır. Bütün mekanları ve bütün zamanları kuşatan kader gerçeği tesadüfe meydan bırakmamıştır.

Deprem de bir fiil. Her fiil gibi o da failini gösteriyor. Dünyayı yoktan var eden, onu güneşin etrafında bir uzay gemisi gibi uçuran, büyük bir sistem dahilinde mevsimleri değiştiren, yeryüzünde bitkileri, hayvanları, insanları hâlk eden, sayısız işleri vakti vaktine, şaşırmadan, akıl almaz bir ölçüyle düzenleyen, nihayetsiz ilmi, iradesi ve kudretiyle atomları mucizevi bir şekilde yan yana getirip harikulade eserler yaratan Allah, kendi mülkünde meydana gelen ve insanları yakından ilgilendiren deprem gibi önemli bir hadiseyi bilmesin, irade etmesin, başıboş bıraksın, tesadüfe havale etsin... Mümkün mü?

Kainattaki her olay gibi deprem de Allah tarafından bilinmekte ve icra edilmektedir Ne zaman ve nerede deprem olacak, nasıl olacak, neticesinde kimler ölecek, kimler kurtulacak bütün bu unsurlar, bütün ayrıntılarıyla kaderde mevcuttur.

Bu temel hakikati böylece tespit ettikten ve imanımızı tazeledikten sonra şimdi başka bir hususu inceleyelim.

Biri çıkıp diyebilir ki: “Biz bu cümleyi kaderi inkar etmek ve depremin tesadüfen meydana geldiğini söylemek için kullanmıyoruz. Maksadımız, insanları tedbire davet etmek. Deprem kuşağında yerleşim birimleri kurmamak, deprem ihtimalini daima göz önünde bulunduran binalar yapmak, inşaatlarda depreme dayanıklı ve hafif malzemeler kullanmak gibi tedbirlerle bu felaketin zararını bir derece önleyebiliriz. ışte biz, bu noktaları hatırlatarak ihmalcileri ikaz etmek istiyoruz.”

Eğer söylenmek istenen bu ise şunu önemle belirtelim ki, körü körüne teslimiyetçiliğe “kader” deyip, tedbirler almayı “kaderi değiştirmek” diye ifade etmek yanlış bir anlayıştır. ıslami tevekkül anlayışı hiçbir tedbir almadan sonucu beklemek değil, elden gelen her şeyi yaptıktan sonra sonucu teslimiyetle beklemektir. Sebeplere teşebbüs edip; sonucu Allahtan istemektir. Çünkü, sebepler bir araya gelmekle mutlaka netice hasıl olacağı şeklinde bir kural yoktur. Sebepler yaratıcı değil, birer vesiledirler. Tedbir için her ne yapılırsa yapılsın, yine de neticeleri yaratacak olan Allahtır.

Tedbir alınsın veya alınmasın, her iki hâlde de olup bitenler “kader” dir. Tedbir almakla kaderin dışına çıkılmaz. Gemi rota değiştirmekle okyanustan çıkmış olmaz. Biz insanlar kader okyanusunda yüzen birer gemi gibiyiz. Rotamızı ne yana çevirirsek çevirelim, tedbir alalım veya almayalım o ilim okyanusundan ayrılmış olmayız. Tedbir almamaya kader deyip, tedbir almayı kaderden kurtulmak zannetmenin, doğru kader inancı ve anlayışıyla hiçbir alakası yoktur.

Haller değişir, ama kader değişmez. Mesela, bir fakir çalışıp zengin olmakla, “Ben kaderimi değiştirdim.” diyemez. Değişen onun hâlidir, fakirliğin yerini zenginlik almıştır. şöyle demesi gerekir: “Benim kaderimde önce fakir olmak, sonra da çalışıp zengin olmak varmış.”

ıslam bize, “kadere inanıyorsan tedbiri bırakacaksın.” demiyor. Aksine, önce tedbir alıp, sonra tevekkül etmemizi istiyor.

10

26.06.2006, 14:48

'Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nâfile hükmünde' Kastamonu L.-

Allah razı olsun

selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

11

29.06.2006, 14:08

Üçüncü Sualiniz: Cenâb-ı Hak musibetleri veriyor, belâları musallat ediyor. Hususan masumlara, hattâ hayvanlara bu zulüm değil mi?

Elcevap: Hâşâ! Mülk Onundur; mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Hem acaba, san’atkâr bir zat, bir ücret mukabilinde seni bir model yapıp, gayet san’atkârâne yaptığı murassâ bir libası sana giydiriyor; hünerini, maharetini göstermek için kısaltıyor, uzaltıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona diyebilir misin ki, "Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin; bana oturtup kaldırmakla zahmet verdin"? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik edersin.
Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl göz, kulak, lisan gibi duygularla murassâ, gayet san’atkârâne bir vücudu sana giydirmiş. Mütenevvi esmâsının nakışlarını göstermek için seni hasta eder, müptelâ eder, aç eder, tok eder, susuz eder, bu gibi ahvalde yuvarlatır. Mahiyet-i hayatiyeyi kuvvetleştirmek ve cilve-i esmâsını göstermek için, seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer desen, "Beni niçin bu mesâibe müptelâ ediyorsun?" Temsilde işaret edildiği gibi, yüz hikmet seni susturacak.

Zaten sükûn ve sükûnet, atâlet, yeknesaklık, tevakkuf, bir nevi ademdir, zarardır. Hareket ve tebeddül vücuttur, hayırdır. Hayat, harekâtla kemâlâtını bulur, beliyyat vasıtasıyla terakki eder. Hayat, cilve-i esmâ ile muhtelif harekâta mazhar olur, tasaffî eder, kuvvet bulur, inkişaf eder, inbisat eder, kendi mukadderâtını yazmasına müteharrik bir kalem olur, vazifesini ifa eder, ücret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder.

12

29.06.2006, 14:23

Allah razı olsun inşaALLAH.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

13

29.06.2006, 17:26

allah herkesten razı olsun. bukadar yazıdan sontra insanın tekrar 26. sözü okuyası geliyor.

14

04.07.2006, 17:05

Eğer dese: "Kader bizi böyle bağlamış, hürriyetimizi selb etmiştir. ınbisat ve cevelâna müştak olan kalp ve ruh için, kadere ımân bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor mu?"

Elcevap: Kat’â ve aslâ! Sıkıntı vermediği gibi, nihayetsiz bir hiffet, bir rahatlık ve ruh ve reyhânı veren ve emn ü emânı temin eden bir sürur, bir nur veriyor. Çünkü, insan kadere ımân etmezse, küçük bir dairede cüzî bir serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde, dünya kadar ağır bir yükü, bîçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur. Çünkü, insan bütün kâinatla alâkadardır, nihayetsiz makâsıd ve metâlibi var; kudreti, irâdesi, hürriyeti milyondan birisine kâfi gelmediği için, çektiği mânevî sıkıntı ağırlığı, ne kadar müthiş ve muvahhiş olduğu anlaşılır. ışte kadere imân, bütün o ağırlığı kaderin sefinesine atar, kemâl-i rahat ile, ruh ve kalbin kemâl-i hürriyetiyle kemâlâtında serbest cevelânına meydan veriyor. Yalnız nefs-i emmârenin cüzî hürriyetini selb eder ve firavuniyetini ve rubûbiyetini ve keyfemâyeşâ hareketini kırar.

Kadere ımân o kadar lezzetli, saadetlidir ki, tarif edilmez. Yalnız, şu temsil ile o lezzete ve o saadete bir işaret edeceğiz. şöyle ki:

ıki adam bir padişahın pâyitahtına giderler, o padişahın mahalli garâip olan has sarayına girerler. Biri padişahı bilmez, o yerde gâsıbâne, sârıkâne tavattun etmek ister. Fakat, o bahçe, o sarayın iktizâ ettikleri idare ve tedbîr ve vâridât ve makinelerini işlettirmek ve garip hayvanâtın erzakını vermek gibi zahmetli külfetleri görür, mütemâdiyen ızdırap çeker. O cennet gibi bahçe, başına bir cehennem gibi oluyor. Her şeye acıyor. ıdare edemiyor. Teessüfle vaktini geçirir. Sonra da, o hırsız edepsiz adam, te’dib sûretiyle hapse atılır.

ıkinci adam padişahı tanır; padişaha kendini misafir bilir. Bütün o bahçede, o sarayda olan işler, bir nizâm-ı kanunla cereyan ettiğini, Her şey bir programla, kemâl-i suhûletle işlediğini itikat eder. Zahmet ve külfetleri, padişahın kanununa bırakıp, kemâl-i safâ ile o cennet-misâl bahçenin bütün lezzetlerinden istifade edip, padişahın merhametine ve idare kanunlarının güzelliğine istinâden her şeyi hoş görür, kemâl-i lezzet ve saadetle hayatını geçirir. ışte sırrını anla.




Kim kadere ımân ederse kederden emîn olur.
Eğer desen: "Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor."

Elcevap: Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud hayr-ı mahz, adem şerr-i mahz olduğuna, bütün mehâsin ve kemâlâtın vücuda rücûu ve bütün maâsi ve mesâib ve nekâisin esâsı adem olduğu delildir.

Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın nukuş-u esmâsını güzelce gösterir. ışte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.

Elhâsıl: Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen Her şey hasendir. Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir bir zât, âsâr-ı sanatını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ, yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder; hem, her nevi sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese, "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun"demeye hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin"diyebilir mi?

ışte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde latîf güzellikler vardır.

15

05.07.2006, 15:22

Eğer desen: "Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor."

Elcevap: Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud hayr-ı mahz, adem şerr-i mahz olduğuna, bütün mehâsin ve kemâlâtın vücuda rücûu ve bütün maâsi ve mesâib ve nekâisin esâsı adem olduğu delildir.

Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın nukuş-u esmâsını güzelce gösterir. ışte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.

Elhâsıl: Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen Her şey hasendir. Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir bir zât, âsâr-ı sanatını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ, yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder; hem, her nevi sanatını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese, "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun"demeye hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin"diyebilir mi?

ışte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bâzı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde latîf güzellikler vardır.

16

05.07.2006, 18:37

Allah razı olsun Çok güzel gidiyor.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

17

19.07.2006, 10:25

başımızı ağırtan bu konuyu es geçemeyiz.
bunu üzerinde duralım.
sonra güzel kısımları çoğaltıp dağıtalım kardeşler.
bu zamanda hizmet manevi olduğu için.

haydi Allah yardım etsin.selam.

18

19.07.2006, 10:54

Kadere iman eden ,Rabbine tevekkül olan kederden emin olur!!
Tevekkül olmak,Rabbine sığınmak,ne hoş!! hiç bir sıkıntısı kalmaz insanın!



Bırak bîçare feryadı...

Bırak bîçare feryadı, beladan gel tevekkül kıl!

Zira feryad, bela-ender, hata-ender beladır bil!

Bela vereni buldunsa, atâ-ender, safa-ender beladır bil!

Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, dema keyfinden güler hep gül mül.

Ger bulmazsan, bütün dünya cefa-ender, fena-ender hebadır bil!

Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün.

O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.

Hudabîn isen, o kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde

Ger hodbîn isen, helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.

Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.

Terki demek: Huda mülkü, onun izni, onun namıyla bakmakta.

Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.

Eğer nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.

Eğer âfâkı ister isen, fena damgası üstünde.

Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.

Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında...

Onyedinci Sözün ıkinci Makamından, Sözler, Sayfa:206
_Üstadım_

19

19.07.2006, 11:09

Allah rzı olsun devamını istiyoruz.selam.bu çok güzel


Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün.

O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

cihan dolu bela imanla ilgilidir.imanı kurtarmak veya kaybetmek davasıdır.
diğer dünyanın en büyük belaları bunun yanında az kalır.kıymeti pek olmaz.

böyle bela varken neden bağırıyorsun.ah mühendis olmadım.
ah şu işim olmadı.
ah yazık niye öldü.bunlar nerde imanlı ölüp ebedi saadeti kazanmak nerde.
aynessera minessüreyya.
selam.

gök nerde yer nerde.

20

24.07.2006, 15:22

Hadiseleri, varlıkları yüzeysel olarak değerlendirmek onları yanlış algılamaya sebep olabilir mi? Kâinattaki görülen mükemmel faaliyet nasıl değerlendirmelidir?

Çevremizde gerçekleşen olayları yüzeysel olarak değerlendirmek onları çok defa yanlış algılamaya ve yanlış yorumlamaya sebep olabilir. Çölde, uzaktan bakıldığında serap su zannedilir. Gök yüzüne bakıldığında güneşin hareket ettiği dünyanın durduğu gözlemlenir; hâlbuki gerçekte, hareket eden dünya sabit duran ise güneştir. Yine aynı şekilde, uzaktan bakıldığında bir yıldız, mum ateşi gibi göründü gibi nice gerçekler vardır ki uzaktan bakıldığında layıkıyla anlaşılamaz.

ılâhî gerçeklere karşı kayıtsız kalmak, gereken ciddiyeti göstermemek de bu gerçeklerin gizlenmesine sebep olur. Gaflet olarak tanımladığımız durum karşısında insan, bu âlemi baştan başa saran ince nizamı, mükemmel intizamı, harika ahengi, göz kamaştıran güzelliği göremez. Mesela, bu kainatın bir fabrika gibi kolay ve ahenkli idare edilmesine, sistemli bir şekilde çalıştırılmasına
bakamaz. Bütün canlıların hava sayesinde hayatlarını devam ettirmesini, gece-gündüz ve mevsimlerin bir biri ardı sıra hikmetle dizilmesini, yağmurun bulutlardan kovayla değil de tane tane yağmasını, zararlı Güneş ışıklarının atmosferde süzülmesini gözlemleyemez.

Bütün çekirdek ve tohumlardan çeşit çeşit ağaçların sanatlı bir şekilde yaratılmasını, sperm ve yumurtalardan bir çok canlının hikmetle
yaratılmasını dikkatle düşünemez. Her baharda yeniden yaratılan binlerce yaprak ve çiçeğin şekil bakımından bir birine benzemekle beraber çok ince nüanslarla bir birinden ayrılmasını fark edemez.

Hayvanların yaratılış bakımından bir birinden farklarını, çeşitli his ve organlarını, düzenli bir şekilde beslenmesini, doğup, büyüme
ve ölmesini kavrayamaz.

Sonuç olarak, bu alemde yansımaları görülen sonsuz bir kudretin güç ve kuvvet sahibinden, sonsuz bir ilmin, ilim sahibinden, mükemmel işleyişin bir düzenleyiciden, her şeyi kapsayan bir tasarrufun tasarruf ediciden, bütün varlıkların faydalı yönlerinin bir hikmet sahibinden geldiğini anlayamaz.

Allah’ın isimlerinin yansıma alanı olan bu kainata yüzeysel bir bakış açısıyla bakan kimse onlardaki ilahî hikmetleri sezemez, kavrayamaz,
anlayamaz. Allah’ın varlık ve birliğinden, büyüklük ve kuvvetinden gaflet eder. Kâinattaki varlık ve olayların gerçek sebeplerini niçin yaratıldıklarını keşfedemez.


Mehmet Kırkıncı

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir