Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

mavilale

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "mavilale"

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

1

09.08.2005, 21:08

Kelimelerin gücü adına: AşK

Kelimelerin gücü adına: AşK








Aslında bir şeyler vardır hislerde. Bir kâğıdın aklığına düşürülmeyi bekleyen duygular gizlidir; kelime olmayı bekleyen harfler dolanır, durur ortalıklarda, noktalamaların eşlik edeceği cümleler kurmak için. En çok da üç noktaların… Çünkü hisler o kadar yoğundur ki, o üç küçük nokta bazen onlarca cümlenin yerini tutacak kadar anlamlıdır ve derin. ıçteki yangının, kalpteki sızının, yürekteki heyecanın bazen en iyi tercümanıdır onlar.



Satırlar oluşturmak ister insan; her biri ayrı anlamlar içeren, ayrı serzenişleri anlatan satırlar; ama her biri aynı sebepten doğan. Çünkü garip bir duygu “pır pır” eder insanın içinde, yüreciğinde. Öyle ki, “pıt pıt” diye atan şuracığındakine eşlik eder bu pır pır’lar… “şuramda bir kuş var sanki, çıldırırcasına kanat çırpıyor!” denir bu hisleri ifade etmek için. Başka bir şekilde ifade edilemez sanki… ılle de kuş diye tutturulur, ille de kanat çırpan olması şarttır, ille de çılgın gibi olmalıdır…



Çoğu zaman eller kuşun kanat çırptığı yere götürülür. Bu biraz o kuşu sakinleştirebilmek içindir ve biraz da o kıpırtıyı hissedebilmek isteğinden… Çünkü hoştur, dahası hoşa gider bu duygu. Yere-göğe sığmaz sığdırmaya kalksan, koyacak yer bulamazsın koymak için yer arasan. Acısı vardır mutluluğuyla karışık; heyecanı vardır durgunluğuna nispet; suskun gibi görünür, içteki çığlıkları duyurmaz ki hiç… Bir senfonidir o gönülde, hiç bitmeyeceği düşünülen ve zaten hiç bitmemesi istenilen. Öyle yakıcıdır ki, kavrum kavrum eder yüreği. Bir tutam kordur âdeta.



Garip bir duygudur bu. ıçinde anlaşılamazlıklar saklıdır. ınsan kendini anlayamaz o içindeyken. şair oluvermiştir çünkü, şaşırır. Kendince şair çıkmıştır içinden. Duyguları, hisleri, mısra mısra belirivermiştir kâğıtlarda. Hep Onu anlatır kalemine döktüğü kelimeler. Cümlelerde hep O vardır. Her noktada, her virgülde, soru işaretinde ve ünlemde…



O, artık kendinden bir parçadır hayatında. Her yerinde O gizlidir. Her hissinde ve sözünde, her mantık yürütüşünde, her akılsızlığında ya da akıllılığında ve her helalle birlikte oluşunda..



Onu düşünürsün her zaman. Yağmur yağarken hüzünlendiğinde değil yalnızca. Güneşin cıvıl cıvıl ışıltıları arasında; sıcakta ve soğukta hep hatırındadır. Yaprakların sararıp ayaklarının dibinde sarı sarı konfetiler oluşturmasından hüzün duymak yerine, Onu sevdiğin için, gerçekten sevdiğini hissettiğin için mutlu olursun. Mutlu…



Adına nice türküler yakılmış, şiirler düzülmüş, canlar verilmiş bu duygu; Mecnun’u çöllere düşüren bu hasret; Ferhat’a dağları deldiren bu heyecan, bu cesaret; Kerem’in içini yakan bu sıcaklık; devası istenmeyen bu dert; seni senden alan bu aşk işte!



Bozkır çocuğuyum ben. Sarı sıcağa yaraşır, boy verir ya başaklar, işte öyle büyütürüm içimde sevdamı. Bir gülün kırmızısına döker, getiririm gürül gürül okyanus enginliğiyle sana.



Aşık olunmuştur bir kere. Ateş bacayı çoktan sarmıştır. Birileri demir atmıştır yüreğe. Fakat… Eksiktir bir şeyler; yarımdır… Öyle ki, bir zaman sonra yavaş yavaş kıvranmaya başlar yüreğin. Sen de kıvranırsın. Çünkü fânî mahbuptan karşılık görememenin acısı çökmüştür derinlerine. Acır gönlün, acınmaya başlarsın.



Ah benim ıssız yüreğim; nicedir bu ıssızlığın? Nicedir gönlüne kervan uğramayışı? Oysa diyar-ı yürekte bahar var. Zambaklar mıdır sadece açan yüreğinde! Ve… Dediği gibi şairin, “Zambaklar en ıssız yerlerde açar.”



Issız yüreğimde zambaklar var bu baharda… Oysa güller şenlendirmeliydi gönlümü; kırmızı, beyaz güller. Ve güllere meftun bir de bülbül olmalıydı. şakırdı belki de güzelliğe meftun aşkıyla…



Aşk derdiyle hoşem, el çek tâbi derdimden…



Önceleri hep böyle söylerdin. Onun sevdası batıp da acıtmayan bir ok gibi saplanmıştı yüreğine. Ne gözleri vardı gözlerinin önünde, ne de sıcaklığı ellerinde.



Acı vermediğini sandığın bir yokluk yaşarken sen, yine sızlamaya başlar yüreğin.



Ulaşamadığım biriciğim; sonsuza kaç kala hissederim seni. Kaç kala sonsuza ellerine ve kaç kala sonsuza gözlerine. ıçimde efsanesin sen…



Sevda terennümleriyle duygu tellerine dokunursun önce. Zihninde hep onun düşü. Birer şiirimsi olur sözlerin, içinden ve kalbinden kopup gidenler de öyle. Fakat bir zaman gelir ki, bir şeylerin eksikliği sarar benliğini. Bulmaya çalışırsın, ararsın. Çünkü güllerin soluşunu görmüşsündür, her baharda yeniden açıyor olsalar da. Sonra bülbüllerin suskunluğunu işitmişsindir; lâl olmuştur dilleri. Oysa sana solmayan ve susmayan bir şey lâzımdır. ıhtiyacın olan O varlığın sıcaklığıdır. Onun sevgisi, ve Onun şefkatidir.



Bir gün yine yeniden mecnun gelivermiştir aklına. Hani Leyla için çöllere düşmüştü ya Mecnun, peki ya sonra?..



Mecnun çöllerdeydi. Kavrum kavrum olmuştu tabanları. Mecnun’du O, deli-divane olmuştu aşkından. O Mecnun ki, Leylâ’dan geçme faslındaydı, Mevlâ’yı bulma yollarında…







Ve sen!



Neden sonra akıl edersin ki, aradığın ve seni hissetmesini istediğin Mâşuk, sana senden daha yakındır. Damarlarındaki kan, sıcaklığını Ondan almıştır. Kalbindeki muhabbet, Onun tarafından derç edilmiştir çekirdeğe. O mâşuk ki, her an içindedir, asla yalnız bırakmaz seni. Sonsuzdur O, Ezel ve Ebed Sultanıdır. Gerçek Sevgili Odur işte! Karşılık beklemeden sever seni, şefkati tüm benliğini kuşatır. Seni korur, gözetir, esirger.



“Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.



Aşkın ile avunurum, bana Seni gerek Seni!”



Sen, adına nice şiirler düzdüğün, gözyaşları döktüğün o fânî sevgiliden bir tek çiçek, bir tek gülüş, bir tek bakış bile alamazken, O sana kucak dolusu, binlerce çiçekle süslediği baharı sunar hediye olarak. Oysa bütün bülbüller senin için öter. Seni çağırırlar. Davettir bu ebedî aşka.



Ve sonra yaşlar süzülür yanaklarından, usul usul. Kelimelendiremeyeceğin bir süruru yaşarken sen, sevildiğini bilmenin huzurunu doldurursun içine. Onadır tüm aşkın hiç bitmemesine… Dilinden dökülenlerse yine, yalnızca Onadır, O mahbub-u Ezelî ve Ebedîye…



Ey sıkıntım anında hazırlığım;



Ey musibetim anında ümidim; ey yalnızlığım anında arkadaşım ve gurbetliğimde dostum; ey ihtiyacım anında yardımıma koşan, zor durumda sığınağım; ey korkum anında yardımcım, şaşkınlığım anında yol göstericim ve Sen ey en Sevgilim;



ılk anımda olduğu gibi, son anımda da muhabbetini benden esirgeme. Sıcaklığın ve şefkatin hep ısıtsın içimi. Sen ey en Sevgilim, senin aşkınla Mecnun et beni!



asya genç
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir