Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

mavilale

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "mavilale"

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

1

06.08.2005, 21:51

Kervan


Abdülkadir Geylani, eğitime önem veren bir ailenin çocuğu idi. Aile büyükleri, çocuklarının iyi yetişmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Abdülkadir’in babası vefatından önce oğlunun eğitimi için kırk altın bırakmıştı.
Abdülkadir eğitimini tamamlamak için Bağdat’a gidecekti. Yola çıkmadan önce, annesi kırk altını bir keseye koydu. Daha sonra da bu keseyi oğlunun kazağının içine dikti ve oğlunu karşısına alarak nasihatda bulundu.
- Evladım, hiçbir zaman yalan söyleme! Allah, doğru olanları sever. O, her zaman doğruların yardımcısıdır, dedi. Abdülkadir, verdiği öğütleri kulağına küpe yapacağını söyleyerek annesiyle vedalaştı. Daha sonra da Bağdat’a gitmekte olan bir kervanla yola çıktı. Fakat o dönemde yolların güvenliği tam olarak sağlanamıyor, eşkiyalar sık sık kervanların yolunu kesiyordu. Birkaç gün sonra kervandakilerin korktukları başlarına geldi ve eşkiyalar tarafından yolları kesildi.
Eşkıyalar, kervandaki insanların neyi var neyi yok hepsini aldılar. Tam ayrılacakları sırada bir şeyinin olacağına ihtimal vermedikleri küçük Abdülkadir dikkatlerini çekti. Onu şaka yollu:
- Söyle bakalım ufaklık, yanında paran var mı? diye sordular.
Abdülkadir.
- Kırk altınım var. Annem kazağımın kolunun altına dikti, dedi.
Eşkiyalar çocuğun sözüne pek inanmadılar, ama “Gene de bir yoklayalım…” dediler. Abdülkadir’in üzerini arayınca kırk altın buldular.
Eşkıyaların reisi çok şaşırmıştı.
- Oğlum, dedi. Neden kırk altının olduğunu söyledin? Sende altın olacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Abdülkadir:
- Annem bana “Hiçbir zaman yalan söyleme!” diye öğüt verdi. Ben de ona yalan konuşmayacağıma dair söz verdim. Yalan söyleyenleri Allah sevmez.
Duyduğu sözler karşısında eşkıyaların reisi ne diyeceğini bilemedi. Utancından yüzü kıpkırmızı kesildi, ardından titremeye başladı Daha sonra da başında külahı yere çalıp:
- Ne hallere düştük be! Diyerek kendine kızdı. Yumruk kadar çocuk, parasının alınacağını bildiği halde, doğruluktan ayrılmıyor. Biz ise hayatımızı haram yoldan kazanıyoruz! Yazıklar olsun bizlere!...
Sonra etrafındakilere döndü:
- Çabuk aldığınız paraları ve eşyaları sahiplerine geri verin! Artık ben eşkiyalıktan vaz geçiyorum. Hepimiz Allaha tövbe edip doğru dürüst insan olalım.
Arkadaşları, reislerinin isteğini yerine getirdiler. Almış oldukları paraları ve değerli işyaları sahiplerine geri verdiler. Abdülkadir’in doğruluğu sayesinde yolcilar canlarını ve mallarını kurtarmıştı. ış bununla da kalmamış işi güçü soygin yapmak olan eşkiyalar doğru yolu bulmuştu.
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

07.08.2005, 00:37

Allah razı olsun gerçekten hoş bir hikaye...ben biliyordum ama hatırlamış oldum ..Hayatını da okumak lazım çok ilginç ve güzel....
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir