Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

mavilale

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "mavilale"

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

1

03.08.2005, 00:29

Kıyam, rükû ve sücûd: Âdem

Abdullah AYMAZ

Göze Takılanlar


Aslî Kur'an harflerinin enteresan tevafuk ve benzerlikleri vardır. Bu hususta ıskender Pala Bey'in köşesinde çok orijinal örnekler verildi.

Elif, dal ve mim harfleri ile yazılan Âdem kelimesine de dikkat edilirse, elif harfi namaz kılan bir insanın ayaktaki kıyam halini; dal harfi rükû için eğilmiş halini; mim harfi ise secdeye başını koymuş sücûd halini andırmaktadır. Onun için gerçek âdemiyetin (insanlığın) ancak aslî harflerin yazılışının ifade ettiği kıyam, rükû ve sücûd hali ve bütün meleklerin ve diğer varlıkların ibadetlerinin toplu şekli olan namaz kılmakla gerçekleşeceği söylenmektedir.

Velayet kerametinin, risalet mucizesine dönüştüğü Mirac'ın en büyük armağanı olan namazın elbette harikaları da olacaktır. Bediüzzaman Hazretleri gençliğinde münkerata karşı Allah rızası için nasihat yolu ile mücadelesini verirken, zaman olmuş ellerine kelepçe vurularak sürgüne yollanmıştır. Jandarmalar tarafından Mardin'den Bitlis'e götürülürken, namaz vakti gelmiştir. Namaz kılmak için kelepçelerin açılmasını söylemiştir. Ama dinleyen olmamıştır. Bunun üzerine Bediüzzaman o demir bukağıları bir mendil gibi açarak önlerine koymuştur. Jandarmalar da bu durumu bir keramet sayarak hayretler içinde kalmışlar, teslimiyetle şu ricada bulunmuşlardır:

"- Biz şimdiye kadar muhafız idik; ama bundan sonra sizin hizmetçiniz olmak istiyoruz." Daha sonra Bediüzzaman'a kelepçeleri nasıl çözdüğü sorulunca:

"Ben de bilmem; ama olsa olsa namazın kerametidir." diyerek gerçeğin derin sırrını, kelepçe çözmekten daha derin bir nükte ile çözmüştür.

Bediüzzaman'ın talebelerinden Abdullah Yeğin, bir Batı ülkesinde seyahati sırasında mola verdikleri bir yerde namazını kılmak üzere hazırlığını yapıyor, başına nuranî bir taç gibi beyaz örtüsünü koyuyor ve her zamanki ihlas-feşân hal ve tavrı ile namaza duruyor. Karşıdan onu seyreden gayr-i müslim bir aile, o kıyam, rükû ve sücûdların ötesinde sanki cennet âlemlerine ulaşmışlar gibi bu ruhanî halin cazibesine kapılıp, onunla beraber eğilip kalkmaya başlıyorlar. Daha sonra da ıslamiyet ve ibadetleri mevzuunda aldıkları bilgiler neticesi Müslüman olmaya karar veriyorlar.

Batılı bir diplomat niçin Müslüman olduğunu izah ederken, senelerce önce bir mola yerinde, namaz kılarken gördüğü bir Müslüman'ın durumunu anlatıyor: "Senelerce, onun silueti gözümün önünden hiç gitmedi!.." diyor.

şilili şair Nerudo (asıl adı Ricardo Reyes Pablo) namazla ilgili gözlemlerini şöyle anlatıyor: "Sessizlik içinde ibadete (namaza) duran insanlara bakınca hayret ediyorum. Yüzlerce insanın cami dışındayken ayrı ayrı ifadeler taşıyan yüzleri birbirinin aynı. ıkizlerde aynı olan yüz ifadesi, burada yüzlerce kişide görülüyor. Aynı, yüksek; fakat görünmeyen bir gerçeğe inanmak. Yüzlerine birbirinden asla fark edilmeyen bir iman üniforması giydirilmiş gibi. (...) ıbadetlerini bitiren topluluk yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum. (...) Gördüklerimin hiçbirisi günlük gerçeklerle alakalı değil. ınsanlar da öyle. Caminin kapısından içeri girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez veya geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor."

Başka bir dinin üst seviyeden bir görevlisi hanımefendi, daha önce ıslamiyet hakkındaki ters bilgilendirmeye karşı, Sultanahmet Camii'nde abdestlerini alıp huşu içinde namaza koşan insanlarımızı görünce, "ıslamiyet, asla sizin söyledikleriniz gibi olamaz." diyerek daha üstlerine isyan etmiş daha sonra da bu gerçekten derin uhreviliğin kapısı olan namaz ibadetimiz vesilesiyle Müslüman olmuştu.

Eğer biz gerçekten hakkıyla namazlarımızı kılabilsek, yani güzelliğin temiz ve duru bir aynası olabilsek, pek çok insana hakâik-i imaniye ve Kur'an'iye esrar ve hikmetini aksettirmeye vasıta olabileceğiz.
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir