Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.07.2005, 18:00

oku emri..

“Oku!” emri

“Oku, yaratan Rabb’inin adıyla ve Rabb’inin adına. ınsanı, rahim cidarına asılan aşılanmış yumurtacıktan yarattı. Oku, Rabb’in en büyük kerem sahibidir. O, insana kalemi kullanmayı öğretti; insana bilmediğini öğretti. Ama insan, şüphesiz isyankâr kesilir, kendisini müstağni görmekle.”


Ortada henüz okunacak bir kitabın olmadığı zamanda ‘Oku!’ emrinin inmesi mânidardır. Demek ki, Kur’ân’dan başka okunacak bir kitap daha vardır ve bu kitap kâinattır, onun fihristi olan insandır. Bu ilk ‘oku!’ emriyle, insan doğrudan bir hareketin, bir aksiyonun içine itilmekte ve bu aksiyonun sahası olarak da kâinatın ortasına bırakılmaktadır. Bu sebeple, ıslâm önce bir aksiyonla başlar. Bu, Müslüman’ın kendi olarak, yani hedefi, niyeti, yolu belli olan bir ilk adım atması demektir. Böyle atılan bir adım salih bir düşünceyi doğurur ve o salih düşünce ise ikinci salih adıma kapı açar. Bu şekilde salih (doğurgan) bir aksiyon-düşünce helezonu ortaya çıkar. Bunu gerçekleştiremeyenler, Müslüman da olsalar reaksiyoner olarak kalmaktan, başkalarının gündeminin peşinde sürüklenmekten veya mevcut gündemi genel-geçer kabul ederek, ona göre tavır belirlemekten kurtulamazlar.

‘Oku’ emriyle birlikte nasıl okunacağına dair bir emrin gelmemesi, kâinatı incelemenin kendine has kaideleri olduğunu, bir bakıma gözlem ve deneyin gerekliliğini ortaya koyar. Fakat bütün bu okuma ve incelemenin adına bugün ‘bilim’ denilen modern ilmi, faydalarının yanı sıra felâketler kaynağı da haline getiren iki aslî unsuru ‘nazar’ ve ‘niyet’tir. Her şeyi, ilmin de aslî mecrasına oturup, aslî hüviyetini kazanması için bu iki unsur asla göz ardı edilmemelidir. “Oku!” emrini bu iki aslî unsuru ifade eden “Yaratan Rabb’inin adıyla, Rabb’inin adına” cümlesinin takip etmesi:

1. Kâinatın bir yaratıcısı olduğunu ve bu Yaratıcı’nın umumî planda kâinatı, hususi planda her varlığı belli bir fıtratta, belli hususiyetlerle yaratıp, bu hususiyetler çerçevesinde terbiye edip, yaratılış fonksiyonunu eda edecek noktaya getirdiğini ve belli kanunlara tâbi kıldığını,

2. ılmî faaliyetin gerçek ve insana faydalı mecrada yürümesi için, bu faaliyetin Allah için yapılması gerektiğini ve bu takdirde makbul bir ibadet olacağını,

3. Allah adına yapılmayan, Allah’ın adıyla başlanmayan, yani baştan Allah’a iman temeline oturmayan bir ilmî faaliyetin, âhiret cihetiyle Allah katında müsbet bir değer ifade etmeyeceğinden, insana âhirette faydalı olamayacağını, dolayısıyla bütün ilmî faaliyetlerde niyetin yanı sıra nazarın yani bakış açısının da sağlam olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Kâinata Allah’ın masnuatı olarak bakmayan, o tevhid noktasında ele almayan ve imanın menşurunda incelemeyen bir bilim adamı parçalı bakış açısından kurtulamayacak, kâinatın dış görünüş itibarıyla sergilediği ‘kesret’te boğulup gidecek, eşya arasındaki vahdet rabıtalarını göremeyecek ve bilim neticede insanlığı pek çok felâkete duçar etmekten kurtulamayacaktır. “Oku” emrinin bulunduğu aynı sûrede yer alan “ınsan, şüphesiz isyankâr kesilir, kendini müstağni görmekle.” âyetleri, bir bakıma bu noktaya parmak basmaktadır. Bir defa, kesrette boğulan bilim adamı, malûmatını ilim zanneder ve malûmatının çokluğundan dolayı gurura kapılır. Aynı tehlike, dinî ilimlerle uğraşanlar için de söz konusudur. Eğer, ilimler arasındaki vahdet görülmez ve ilimlerin tevhide açılan kapısı keşfedilemezse, kesret insanı boğar; kendine meftun eder; nasıl binlerce tuğla, torbalarca çimento ve tonlarca demir bir arada da olsalar kendi başlarına bütün bir manâ ifade etmez ve bir binayı meydana getiremezlerse, aynı şekilde, tek tek eşyanın bilgisi ve yığın yığın malûmat, bir mimar, bir mühendis hüneriyle bir bina halinde bütünleştirilemez, yani hazmedilmiş ilme dönüştürülemezse, bu malûmat, neticede sahibini boğan bir bataklık olup çıkacaktır. Modern bilimin birkaç asırdır insanlığın başına açtığı felâketlerin arkasında yatan sebep de büyük oranda budur.


Ali Ünal

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir