Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.04.2005, 17:44

Harun Yahya (Adnan Oktar) hakkında...

Arkadaşlar herkese selamün aleyküm,Bir soru sormak istiyorum.Fikri olanların cevab vermesini rica ederim.Sorum şu ki; Harun Yahya adını kullanan biri var (Harun ve Yahya peygamberlerin ismini birleştirmiş).Ve yaklaşık her tv kanalında ve dini gazetelerde kendisine ait bilim araştırma vakfının çıkardığı reklamlar var.Sanırım herkes bu belgeselleri görmüştür.Aklıma gelenler Kur'an mucizeleri,Kıyamet Alametleri, Ve Peygamberlerin Hayatları vb. ben de bu belgeselleri bilgisayarıma Harun yahya sitesinden indirdim 1-2 tanesini izledim.Ancak bu adamın ismi gerçekte Adnan Oktar ve bundan yaklaşık 5 yıl önce emniyetin operasyonu ile tutuklanmış ancak hakkında şikayet olmaması nedeniyle dava düşmüştü.Ve bu adam basında sıkça çıkmış kendisinin zengin bir çevrede yandaş bulduğu ve bazı mankenlerle ilişki kurduğu,ve sapık ilişkiler kurduğu söylemleri çıkmıştı ve simdi dini içerikli programlar yapmaktadır.şimdi bu kişi hakkında müspet veya menfi bilgisi olan varsa cevaplarınızı bekliyorum

2

04.04.2005, 17:51

Yıllar önce olanların komplo olduğunu düşünmekteyim. Harun Yahya ve ahbabıyla anlaşamadığım nokta, Mehdi, Deccal meselesidir, Deccal'in kim olduğunu bile bile (Risale-i Nur'a o kadar vukuflarına rağmen) sitelerinde reklamını yapıyorlar. Belki devlet onlara bu konuda susmalarına + reklam yapmalarına karşılık para veriyordur. Malum darbeden sonra, bütün cemaat liderlerine teklif yapılıyor, malum şahıs hakkında kötü konuşmayın diye. Mehmet Kutlular (Yeni Asya imtiyaz sahibi) abiye de aynı teklif yapılmış: "Bu meselede anlaşalım, devletin bütün imkanları sizin."

Sırf bu meseleden ötürü bir çok zorluk çekildi. Bütün gazeteler basın destek fonundan para alırlar, bir Yeni Asya almaz, işte kendilerine zıt olanları ezme yoluna gidiyorlar. Harun Yahya'yı da belki bu yüzden ezmek istediler geçmişte... şimdi ise pek de ezik hali yok Harun Yahya'nın, kim bilir... Su-i zanda tavan yapmamak için burada kesiyorum.

Yazımı mihenge vurarak okuyun, direk kabul etmeyin sakın, görüşleriniz farklı olabilir...

3

04.04.2005, 17:57

Abdulkadir Said Bey'e çok teşekkürler.Allah senden razı olsun ama daha açıklayıcı bilgisi olan arkadaşları bekliyorum.Ben bu vakfın 2 belgeselini izledim ve pek bişey anlamadım.Yani yaklaşık aynı şeyi 5-6 defa söylüyorlar.Acaba para kazanmak mı istiyor.Yoksa sadece Allah rızasını mı gözetiyor anlayamadım

4

04.04.2005, 18:42

Allah cümlemizden razı olsun kardeş, sen sor ben anlatayım

Hayır, telif ücreti bile yok eserlerin. Üstelik bu grup Mercek gibi dergiler çıkarıyor, 3-5 milyonluk dergi, ama sadece derginin basım ücreti 5'i geçebilir, üstüne bir de birkaç CD veriyorlar. Akıla bu değirmenin suyu nerden geliyor şeklinde sorular gelebilir. Sadece basım, yayın kısmını bir kenarı bırakın. Özellikle belgeselde kullanılan envantere müthiş paralar gidiyordur. www.corbis.com gibi adreslerde resimler bile tek tek satılıyor, gerisini siz düşünün.

Ama, Harun Yahya ve ekibi konusunda yine de müsbet düşünüyorum. Düşüncem o ki; güzel şeyler için uğraşıyorlar, ama güzele giden her yol mübah değildir.

Dikkat: Benim de mücadelesini verdiğim şey bu: "Güzel bir şeye giden her yol mübah değildir! Mübahlığının mihengi ise Kur'an ve Sünnettir. Ashab-ı Kiram'ın titreyip, şerrinden istiaze ettiği Deccal canavarının başını okşamak mübah hiç değildir."

Belgesellerini izle... Kitaplarını da oku, ama yavan gelebilir.

Risale-i Nur'dan sadece Tabiat Risale'sinin belki bir şerhi manasında bir sürü kitap ve yayın çıkardılar ki, bu, onların eserlerinin arasında büyük bir kısım teşkil eder. Çok afaki şeylere dalmamak gerek diye düşünüyorum, o kadar kitabı okumak, yayını takip etmek çok büyük vakit ve ondan da büyük sabır gerektirir. Risale-i Nur okumayı tercih ediyorum, hem başkasının yorumlarını değil, Asrın ımamı'nı dinlemiş oluyorum. Belki onlardan daha iyi yazarım bazı hususlarda, bunu fahr olsun diye söylemiyorum, benim yazdığım bana daha iyi gelebilir, herkesin mana aleminde uyananlar farklı olabilir, mana ve duygu aleminizde yankılananları mı daha çok benimsersiniz, yoksa başkasının aleminde olup bitenleri mi? Risale-i Nur az ve öz, tefekküre sevkediyor, hepinizin mana aleminde Harun Yahya külliyatından kat ve kat fazlası olabilir, bkz: "Kemiyet ve Keyfiyet meselesi"...Risale-i Nur külliyatını okuyanın, Harun Yahya'nın kitaplarında "afaki" olmasından ötürü dağılanlardan daha iyi durumda olduklarını düşünüyorum.

Artık kitaplarını okumuyorum, belgesellerini izlemiyorum, ara sıra ilgimi çekenler olursa müstesna. Yaptıkları araştırmalarını ise takdir ediyorum, bir de şu "Deccal" ve benzeri yollardan vazgeçsinler, yanaklarından öpeyim.

Hülasatü'l-hülasa: "Araştırmacı yönlerini takdir ediyorum. Amma; tuttukları yolda çekincelerim var. Araştırma kaynağı olarak onlardan faydalanılabilir. Ama, hele Risale-i Nur konusunda, hele malum konulardaki şerhlerini, izahlarını paylaşmak zorunda değilim, tamamına katılmıyorum, tamamını da kabul etmiyorum."


Alıntı

Yani yaklaşık aynı şeyi 5-6 defa söylüyorlar.

ışte burada mesele, yavanlık, şerh, izah, kemiyet-keyfiyet meselelerine giriyor.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

5

04.04.2005, 21:30

Selamın Aleykum

eet bende mercek dergisi araştırma dergisi alıyordum bir kaç ay oncesine kadar...amaçları halis ama gerçekten biraz yavan geldi bana ne diyeyim...mesela onların iki kitabını okudum biri gerçekler diye komunizmin yaptıklarından bahsediyordu gferçekten güzeldi okunmaya değer.komunizmle ilgili olarak yayınladıkları belgesellerde bence herkesin izlemesi gereken belgeseller...2.olarak okunabilecek...kuranın mucilegi adında bir kitap var gerçekten o da çok güzel insanın imanını arttırıyor kuranın hak old. gösteriyor yani güzel tevafuklar var sitelerinde de goreilirsiniz...AMA mbu eserlerin haricindekiler imani eserlere bakarsak gerçekten bayat kalıyor insan sıkılıyor..dilin sadeleginden bahsediyorlar ama yani boyle kitabı bende yazarım deyesi geliyor insanın..sadece kuran ayetlerden yararlanıyorlar..genelde hadisler verdiklerine hiç rastlamadım(mehdi ve deccal konusu hariç)..tabi islam alimlerinin gorusleriine de cok az yer veriyorlar.....yani bunlar olmayınca nasıl bir kitap oluyor siz karar verin...tabi bunlar benim goruslerim butun eserlerini de bilmiyorum...takip ettiğim ve gozlemlerim bunlar.....selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

6

04.04.2005, 22:03

değerli kardeşlerim;

müslüman müslümana nereden fayda gelirse ona taraftar olmalıdır.
bütün müminler kardeştir.
hatası ne kadar büyük olursa olsun "la ilahe ıllallah Muhemmedun resulullah" diyen kişi mümin ve müslümandır.
bu nedenle;

Muhterem Adnan Oktar da mümin ve bilgili bir zattır.
ıslama hizmet etmek için çalışmaktadır.

Zamanında Risale-i Nurlardan istifade etmiştir.

islami hizmetini sonuna kadar desteklemekle birlikte ahirzaman alametleri konusunda farklı düşüncelere sahibiz.
onun ötesinde ona isnad edilen iddialar (mankenler vs...) ifitiradan ibarettir.

saygılar

7

05.04.2005, 00:30

Çok araştırıyorlar, bu yönlerini takdir ediyorum. Araştırmaları, başka araştırmalara zemin ve kolaylaştırıcı olabilir. Sadece ihtiyacı olduğunda onun grubunun zaten araştırmakta olduğu şeyleri araştırmaya kalksa bir kişi, himmeti dağılacak, vakti değerli, çok vakit harcayacak, hem bir heyetten çıkan işin meyvesi daha farklı olur. Araştırma ve teknoloji nimetlerinden yararlanma hususunda onları başarılı buluyorum. Ama ikna usullerinin Risale-i Nur ile örtüştüğünü söylemem zor.

Evet, Adnan Oktar, zamanında, Mehmet Kutlular abinin yaptığı derslere iştirak edermiş, sanırım o zaman üniversite öğrencisiymiş, Mehmet abi latifeli şeyler anlattı o zamanla ilgili ama, yanlış anlaşılabilir, anlatmiyim... Zaten bu sohbetlere doyum olmaz...



****************************************************************

Not: Benim ilk zamanlarda, "kırmızı ciltli kitapları" keşfetmeden önce, devayı başka yerlerde aradığım oluyordu, özellikle vesveseler konusunda. Hele Hz.Peygamber (a.s.m.) ve Allah ve Kur'an hakkında atılan iftiralarla ilgili bir siteyi okuduktan sonra, eğer hakikati bilmeseniz, o meseleyi daha önceden araştırmamış, okumamış olsanız, -neuzu billah- sizi kandırabilirler, müthiş çarpıtmalar, iftiralar, isnadlar...Harun Yahya'yı eskiden takip ederdim, bütün külliyatını kitap olarak indirmiştim, ama beni Deccâl konusunda aldatması, açık söyleyeyim, bana dokundu, rahatsız oldum.

Neyse... Bir ara tasavvuf ile daha çok ilgilendim, fakat o da ağır be mübarek, şimdi sufi kardeşler kızmasın, istikamet bulmak kolay değil, Mesnevî-i Nuriye 'nin Katre kısmının, Hatime'sinde, La havle velâ kuvvete illa billah ile ilgili kısmı ders yaptık bugün. şu sayfayı ve sonraki sayfayı (57 ve 58) okuyun.

ımam Gazalî de, kendi zamanında, antik Yunan filozoflarının düşünceleriyle şüphe ve vesveselere, evhamlara maruz kalmış, bunlarla boğuşmuş, ama ardından rahmet-i ılahî , Allah'ın hidayet ve tevfikı ile güzel bir eser yazmaya muvaffak olmuş, belki bu vesveselerden çektiği acılar, doğum sancısı gibi, sancılı, ama sonrasında çok latif olmuş onun için.

Haşa, ımam Gazalî'yle asla kıyaslamıyorum kendimi kemâl açısından, bunları çağrışım yapsın diye yazıyorum. Bugüne kadar, zihnimde, kalbimde, tabiri caizse, yaşadığım boğuşmalar, acılardan sonra, çeşitli yerleri (maddi mekân olarak sınırlamayın) dolaştım. Hem onca kişiyle, hem kendimle çok çok konuştum, belki başıma musallat olan şeytanlar ile de...


Bu kadar zaman değişik âlemlerde yelken açtıktan sonra gördüm ki:

1 - Herkes allâme, müdakkik, muhakkik olamaz, bu din ise onlar için yollanmadı sadece, yani sadece onlar mes'ul değil. Madem herkes hakikati bulmak için kılı kırk yaracak bir şekilde tahkikat yapamıyor, yapmıyor ve yapmaya da çok müştak değil, madem ağlamayan bebeğe de meme verilmez, madem avam bir çok hak iddia eden karşısında mütehayyir kalmış, bir yol gösterici nur görmesi gerek ki (buna keramet diyin isterseniz, kerameti ise uçup, kaçmakla sınırlamayalım, bununla ilgili kısa bir şey anlatıcam) yolunu kolay bulsun.

Mehmet Fırıncı ağabey, A.B.D'de sosyoloji profesörü olarak ders veren Prof. şerif Mardin ile bir sohbette, konuşuyorlar... Sonra duruyor prof, soruyor, "Mehmet bey, hiç Bediüzzaman'ın kerametini gördünüz mü?"

-- Sizin mesleğiniz ne?

-- Profesörüm.

-- Ben de fırıncıyım. Bir fırıncı ile profesör yanyana gelmiş, bundan daha büyük keramet mi olur.

Bir başkası ise, (galiba) ortaokul ya da lise terk, Ümit şimşek ile yine başka yüksek tahsilli bir zat arasında geçiyor, Ümit abiye soruyor, nerede yaptınız tahsili, hangi ülkede yüksek tahsil yaptınız... Ümit abi diyor demesine de, inandıramıyor tabi, karşı taraf kendisini makaraya aldığını sanıyor.

Evet, şimdi siz de biliyor ve görüyorsunuz ki, en âmî Nur talebesi, bir çok âlime taş çıkarıyor. Bu ise, Risale-i Nur'da gördüğüm kerametlerden, kesretçe, sayıca, çok küçük bir kısmı, ama bu o kadar da basit ve ehemmiyetsiz değil. Nur talebesi demiyorum, bakın, Nurlara sıdk ile bağlı olup, bu hizmette, en azından sohbete 1 yıl devamlı giden zat olsun da, hiç bir keramet görmemiş olsun... yok... Eğer yok olduğunu iddia eden varsa, dikkatli bakmamış demek ki. (ıhtar: Keramet, ikram terimlerden uçmak, kaçmak, su üstünde yürümek, tayy-ı mekân etmek gibi manalar çıkarmayın.)

Yani, buraya kadar bunları anlattım, 1 numaralı şıkkın hülasası şu: "Allah doğru yol üzere olan kullarına inayet ve himayet veriyor, rahmet ve merhamet-i ılahiye'den olan bu durumun sırrı belki şu: Herkesin ehl-i tahkik, müdakkik, allâme olmaması, ama belli şartları taşıyan herkesin ahiret hususunda mes'ul olması. Yani, doğru tariki, yolu, diğerlerinden ayıracak, avam ya da havass herkesin anlayabileceği farklar olmalı, mütehayyirlere yol seçmede yardımcı, rahmet ve merhamet-i ılahiye ile bahşedilmiş bir nur. "

Zübeyr abinin Konferans'ını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum, en azından şu alıntı kısmını okumanızı daha şiddetli tavsiye ediyorum.

Evet, yirminci asırda küllî ve umumî bir rehberlik vazifesini görecek Kur’ânî bir eserin müellifinin şu husûsiyetleri hâiz olmasını esas ittihaz ettik. Bu hâsiyetlerin de tamamıyla Risâle-i Nur’da ve müellifi Bediüzzaman Said Nursî’de mevcut olduğunu gördük. şöyle ki:
Birincisi : Müellifin yalnız Kur’ân-ı Hakîmi kendine üstad edinmiş olması.
ıkincisi : Kur’ân-ı Hakîm, hakiki ilimleri hâvi bir kitâb-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda insanların umum tabakalarına hitap eden ezelî bir hutbedir. Bunun için, Kur’ân’ı tefsir ederken, hakikatin sâfi olarak ifâde edilmesi ve böylece hakiki bir tefsir olması için, müfessirin kendi hususi meslek ve meşrebinin tesiri altında kalmamış ve hevesi karışmamış olması lâzımdır. Ve hem de Kur’ân’ın mânâlarını keşifle tezâhür eden Kur’ân hakikatlerinin tesbiti için elzemdir ki, o müfessir zât herbir fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam bir ihlâsa mâlik bir allâme ve hem gayet âlî bir dehâ ve nüfuzlu, derin bir içtihad ve bir kuvve-i kudsiyeye sahip olsun.
Üçüncüsü : Kur’ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş olması ki, müellifin Cenâb-ı Hakkın rızâsından başka hiçbir maddî mânevî menfaati gàye edinmemesi ve bu ulvî hâletin müellifin hayatındaki vukuâtlarda müşâhede edilmiş olması,
Dördüncüsü : Kur’ân’ın en büyük mu’cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir; ve o asırda inzâl edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.
ışte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur’ân-ı Hakîmin asnmıza bakan vechesinin keşfedilip, avâmdan en havâssa kadar her tabakanın istifâde edebileceği bir üslûpla izah ve ispat edilmiş olması,
Beşincisi : Müfessirin Kur’ân ve imân hakikatlerini cerh edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi, yani pozitivizmi (ispâtiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması,
Altıncısı : Ders verdiği Kur’ânî hakikatlerin hem aklı, hem kalbi, hem ruhu ve vicdânı tenvir ve tatmin ve nefsi musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet beliğ, nâfiz ve müessir olması,
Yedincisi : Hakikatlerin derkine de mâni olan benlik, gurur, ucb ve enâniyet gibi kötü hasletlerden kurtarıp, tevâzu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahip kılması,
Sekizincisi : Kur’ân-ı Kerîmi tefsir eden bir allâmenin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetine ittibâ etmiş olması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi üzere ilmiyle âmil olması ve âzamî bir zühd ve takvâ ve âzamî ihlâs ve dine hizmetinde âzamî sebat, âzamî sıdk ve sadâkat ve fedâkârlığa, âzamî iktisad ve kanaate mâlik olması şarttır.

Hulâsa olarak, müfessirin Kur’ânî risâleleriyle, risâlet-i Ahmediyenin (a.s.m.) âzamî takvâ ve âzamî ubûdiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velâyeti Ahmediyenin lemeâtına mazhar olmuş hâdim-i Kur’ân bir zât olması.
Dokuzuncusu: Müfessirin Kur’ânî ve şer’î meseleleri beyân ederken şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetvâ vermeyen ve ölümü istihkâr edip dünyaya meydan okuyacak bir imân kuvvetiyle hakikati pervâsızca söyleyen ıslâmî şecaat ve cesârete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.
Hem, idâm plânlarının tatbik edildiği ve birtek dinî risâle neşrettirilmediği dehşetli bir devirde, bilhassa imhâ edilmesi ve söndürülmesi hedef tutulan Kur’ânî, şer’î esâsâtı telif ve neşretmiş olduğu meydanda olmakla bir mürşid-i kâmil ve ıslâmın bu asırda hakiki bir rehber-i ekmeli ve Kur’ân’ın mûteber bir müfessir-i âzamı olmuş olması lâzımdır.
ışte bu zamanda, yukarıda mezkûr dokuz şart ve hususiyetlerin, müellif Said Nursî’de ve eserleri olan Nur Risâlelerinde aynıyla mevcut olduğu, hakiki ve mütebahhir ulemâ-i ıslâmın icmâ ve tevâtür ve ittifâkıyla sabit olmuştur. Ve hem intibâha gelmekte olan bu millet-i ıslâmiyece, Avrupa ve Amerikaca mâlûm ve musaddaktır.
ışte arkadaşlar, biz, böyle bir tefsir-i Kur’ân arıyor ve böyle bir müfessir istiyorduk.

Kaynak


2 - Her hak görünen hak değildir. "Allah'ım, hakkı hak olarak göster, ona tabi kıl, batılı batıl olarak göster, ondan uzaklaştır." duasını edelim bol bol.

Suret-i haktan görünerek, özellikle oryantalistler, Ehl-i Sünnet'in dibini kazmaya çalışıyorlar. Duvarların dibini kazacaklar ki, çökertmek kolay olsun. ıslam alimlerine ilişirler, eserlerine ilişirler, hatta ağızlarının salyaları ımam şafii gibi zatların isimleri üstüne dahi akar. Sizi buradan ayırdıktan sonra, artık kendi isteklerine göre dini te'vil edip, iyice bölecekler, belki yapabilseler, her müslüman adedince din çıkarmak isteyecekler. Beyin ve sinir hücrelerinizle bol bol oynayıp, sizi zihnen ve kalben ve ruhen fırtınalara atacaklar, sonra itidali yitirin de bundan tevellüd edecek şeyi görün: "Anarşi ve bölünmeler."

Aman dikkat: Hariciler, Hz.Ali'yi (r.a.) Kur'an ile hükmetmemekle suçlayarak katlettiler, şehid ettiler. Demek ifrat ve tefrite kaçınca, iş böyle korkunç boyutlara varabiliyor. ışin vehametini anlamak için Harici fırkasının o dönemin Arapçasını iyi konuştuğunu, Sahabeleri gördüklerini, bir çok sahabenin hayatta olduğunu, Hz.Ali (r.a.) 'nin Hz.Peygamber (a.s.m.) 'nin damadı olduğunu, al-i beytten olduğunu, Cennetle müjdelenenlerden dördüncüsü olduğunu, "ilmin kapısı" gibi bir ünvanı olduğunu, ilk iman edenlerden olduğunu, Hz.Peygamber (a.s.m.) ile ve onun terbiyesiyle yetiştiğini, şah-ı Velayet olduğunu ve daha pek çok meziyetleri, faziletleri olduğunu hesaba katın.

şimdi siz karşınızdaki adamlara karşı Arapça bilmiyorsunuz, sahabe de görmediniz, belki akademik olmasa da ciddî bir ilmî tahsil de görmediniz, en önemlisi Cennetle de müjdelenmediniz ve hakeza... şimdi bana diyin, eğer Hariciler işi bu boyuta vardırmış ise, dış mihraklı içten düşmanlar ve bunların dolmuşa bindirdiği -Allah'a sığınırız bu konumda olmaktan- ve hamiyet namına bilmeden onlara yardım edenler ne yapmaz.

Demek Hz.Peygamber (a.s.m.) -haşa- posta güvercini değilmiş, demek ilimle amel etmek başka şeymiş. Lütfen, yukarıdaki konferansın alıntı kısmını okumadıysanız okuyun. ınternette cedelleri çok görmüşsünüzdür, bir de onların diğer hallerine hareketlerine de bakın, aslında bu başlı başına ayrı bir tartışma konusudur, burada kesiyorum.

3 - Furkan 77 : "Kul ma ya'beü bi küm Rabbî lev la duaüküm"

De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?"


Allah'ın rahmetinden istiğna etmemek, yani ona muhtaç olmadığını zannetmemek, kendinde bir kemâl görmemek ve de ondan uzak olduğunu düşünüp umudunu kesmemek.

24.Söz'ün Zeyli'ndeydi sanırım, Üstad dört hatveden, adımdan (ilginçtir, bu meşrebi kaldıran masanın bacakları gibi bir benzetme değil, bu meşrebte atılan hatveler, adımlar...) bahsediyor bu meşrebte....

Neyse, biraz uzun oldu, iyisi mi, Risale-i Nur okuyun...

Tekrardan, uzun oldu, kusura bakmayın.Diyorum, uzun yazmak istemiyorum, biliyorum, çünkü o zaman okuyan azalacak, ama yazmışken böyle oldu işte, bir kişi de olup okusa, en azından bazı hususlarda, "Ben de bunu nefsimde yaşadım" deyip bana destek vereceğini umuyorum.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir