Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

25.02.2005, 09:26

ilm-i ledün, zikir,Cevşen,tefriciyye, fânî fillah gibi bazı.

ılm-i ledün, zikir,Cevşen,tefriciyye, fânî fillah gibi bazı meselelerde Hayrettin Karaman'ın websitesinden alıntılar;

Alıntı

Hocam, biz Gemlikte bir grup arkadaşız, her hafta bir araya gelerek tefsir çalışması yapıyoruz. Dini konulardaki sorularımıza da ehil kaynaklardan cevap arıyoruz.
Sorularımız:
1- Bidat işlemekten Allah'a sığınıyoruz. Toplumumuzda yaygın olan ve kabul gören sayılara sadık kalarak yapılan bazı şeylerin (4444 tefriciye, 41 yasin...) dinimizdeki yeri nedir? Nehyeden veya teşvik eden nass var mı?
2- Cevşen okumanın faziletine inanan birinin üzerinde taşımasının sakıncalı olup olmadığı (uygun olmayan yerlerde takmamak şartıyla).

Cevap:
"ınşaallah cevap verirsiniz" diyorsunuz; bana gelen e-maillere cevap veriyorum; eğer gizli kalması gereken şeyler varsa şahsa yazıyorum, yoksa Gerçek Hayat'ta cevap veriyorum. Bir de soruları sıraya koyma mecburiyeti var, sizin cevabınız bu yüzden gecikti, bağışlayın. Ayrıca bir gurup arkadaş olarak bir araya gelip tefsir çalışması yapmanız çok güzel ve faydalı bir faaliyet, tebrik eder, bu gurupların çoğalmasını dilerim.
1. Bid'at işlemekten; yani dinde olmayan bir inancı veya ibadeti, kuralı dine sokmaktan ve uygulamaktan sakınmanız güzel bir davranış; çünkü Sevgili Peygamberimiz (s.a.), "...Her bid'at sapmadır, her sapma da Cehennem demektir" buyuruyorlar.
4444 Tefrîciyye veya 41 Yâsîn gibi belli saylarda okunan dualar, zikirler, salavât, âyetler ve sureler hakkında (namazlardan sonra 33 adet olarak söylenen tesbîh, tahmîd ve tekbîr gibi pek az müstesna tutulursa) emreden, tavsiye eden bir nas yoktur. Müslüman istediği kadar Tefrîciyye diye anılan salavât veya Yâsîn suresi okuyabilir. "Bunu şu kadar okumak sünnettir, farzdır, dinin emridir..." derse veya böyle inanırsa bid'at gerçekleşir. Böyle bir inanç olmaksızın, şahsî veya başkasının tecrübesine dayanarak "Bu kadar okumanın şuna faydası oluyor, oldu" der, okur ve tavsiye ederse bu bid'at olmaz ve sakıncası da bulunmaz.
2. Herhangi bir duanın muska haline getirilerek (yani bir kâğıda yazılıp, muşamba veya naylona sarılıp kese içine konularak) çocukların üzerine takılması, Peygamberimizin bir tavsiyesine dayanıyor. Yazılan şeyin meşru, manası açık, "dua, zikir, âyet vb." olması şarttır. Büyüklere gelince bunlara tavsiye edilen, üzerinde taşımaktan ziyade okumaktır; çünkü onlar okuma imkanına sahiptirler. Üzerinde taşımak hatırlama ve okumaya sebep/vesile oluyorsa o zaman tavsiye yerine gelmiş olur.


http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00160.htm



Alıntı

Soru:
Fânî fillah olmuş birisinden teklifin düştüğünün delili nedir?

Cevap:
Böyle bir hüküm ıslam'a kesin olarak aykırıdır; Kitab, Sünnet, ıcmâ ve kıyas böyle bir hükmü, inancı, sözü reddeder. Nefsini terbiye etmiş, varlığını ilâhî varlık karşısında yok etmiş, nefsi yok olmuşcasına Allah'ın irade ve rızasını yaşama mertebesine ermiş bir insanın bütün zamanları ibadet ve itaat içinde geçer, başka şeylerden zevk almadığı için sıradan insanlardan daha çok ibadet eder. Peygamberimiz (s.a.) ile Müslümanların en büyükleri, ermişleri hayatlarının sonuna kadar ibadetlerini aksatmamışlar, sıradan insanlara nisbetle daha çok ibadet etmişlerdir. ınsanın aklı başında olduğu sürece yükümlülüğü sona ermez.


http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00158.htm

Alıntı

Soru:
ılm-i ledün'e delil var mıdır? Bize şöyle bir soru geldi: Bu ilim, sahâbî Hz. Ebû Hüreyre'den gelen bir rivayete dayanır. Peki neden hiçbir tarikatın silsilesinde Hz. Ebû Hüreyre yok?

Cevap:
ılm-i ledün, Allah tarafından verilen, öğrenmekle değil, Allah'ın bildirmesiyle elde edilen bilgi demektir. Bu bilgiyi ikiye ayırmak gerekir: a) Allah'ın Peygamberlerine vahiy yoluyla verdiği bilgi. Vahiy Allah'tan olduğu için lugat manasında buna da ledün ilmi denebilir. b) Hızır gibi bazı kullarına ilham ve keşif yoluyla verdiği bilgi. Bu ikinci çeşit bilginin sağlam kaynaklarla doğrulanmış olanı vardır; Hızır'ın ve Hz. Ömer'in bazı bilgileri böyledir, onaylanmış olmayanı vardır; bu da ümmetin salih fertlerinde olan ve ilhama dayalı bulunan bilgidir. ılm-i ledün kimde olursa olsun vahye aykırı olmayacaktır; vahye aykırı olan bilgi kimden gelirse gelsin muteber değildir. Kur'an-ı Kerim'de Kehf sûresinde ilm-i ledün ifadesi geçmektedir (18/ 65). Âyetin meali şöyledir: "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş ve yine tarafımızdan ona bir ilim öğretmiştik." Devam eden âyetlerde Hz. Mûsâ ile bir süre yolculuk eden bu kulun (Hızır'ın), Allah'ın bildirmesi sayesinde, başkaları için gayb(gizli) olan bazı şeyleri bildiği anlaşılmaktadır. Bu bilgiyi Allah dilediğine verir, çalışmakla, ibadetle, başkaca beşeri mesailerle elde edilemez, biri diğerine aktaramaz.
ılm-i ledünün delili yukarıda mealini verdiğim âyettir. Ben bahsettiğiniz rivayete rastlamadım. Ebû Hüreyre'den de bir rivayet olsa bile onun, bu bilgi hakkında bir hadis rivayet etmesi kendinin de bu bilgiye sahip olmasını ve tarikat silsilelerine girmesini gerektirmez, rivayet etmek böyle bir sonuç doğurmaz.


http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00159.htm
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir