Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

25.02.2005, 09:02

Mugayyebat-ı Hamse

Soru:
Kur'an'da "Gaybı ancak Allah bilir" buyuruluyor, yağmurun ne zaman yağacağı ve rahimde ne olduğu da gaybe dahil olarak gösteriliyor. Halbuki bugün, bu iki husus biliniyor; bu konuda bir açıklama yaparsanız memnun olacağız. Selam.

Cevap:
Lukman sûresinin son âyetinde gaib olan bilgilerle ilgili beş şeyden söz ediliyor: 1. Kıyametin ne zaman kopacağı, 2. ınsanın yarın ne yapıp ne ile karşılaşacağı, 3. Nerede öleceği, 4. Yağmurun gökten indirilmesi, 5. Rahimdekinin ne olduğunun bilinmesi. Bunlardan ilk üçü için "yalnızca Allah'ın bileceği, başkalarının bilemeyeceği" açıklaması yapılıyor. Diğer ikisi için böyle bir açıklama yok; yalnızca bunları Allah'ın bildiği ifade ediliyor, başkasının bilemeyeceği söylenmiyor. Bu iki şeyin, mutlak değil, göreceli olarak bilinemez olduğu anlaşılıyor; yani rahimdeki çocuk ve gökten yağmurun ne zaman ineceği normal duyularla veya akıl ile bilinemiyor, âletlerle biliniyor.

http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00023.htm
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

nurunözü1

Profesyonel

Mesajlar: 997

Konum: bursa

Hobiler: hat sanatı,ebru sanatı,kitap,internet

  • Özel mesaj gönder

2

25.02.2005, 17:59

Yağmurun yada havanın bilinmesi söz konusu değil ki.Dikkat ederseniz 'alınan son tahminlere göre' denilmekte.Sadece değişimleri göz önüne alarak tahminde bulunuyorlar.Çoğu zaman akşam dinlediğiniz hava durumu ile ertesi gün aynı olmuyor.

Rahimdekini bilmekte belki sadece cinsiyet ayrımı yapılabiliniyor ki çok anne adayı kız için hazırlık yapmışken oğlan çocuğu dünyaya geliyor ve pembeler içinde büyümek zorunda kalıyor :D .Yani buda aslında ihtimal.Hem rahimdekini bilselerdi özürlü yada sakat çocuklar dünyaya gelirmiydi.Günümüzde bunlar içinde test yapılıyor.Özürlümü olacak,sağlığı yerindemi falan diye.Ama bunlarda dahi kesin bişey söylenemiyor yüzdeler üzerinden konuşuluyor ve karar annelere bırakılıyor.Tabi duygusal anlamda üzüntü yaşayan anne hayatına son verilmesi yönünde karar alıyor.Halbuki bu testlere rağmen çocuğu sapasağlam olan anneler var.Rabbime göre hiçbir güç yok.ınsan oğlunun söylediğinin yada bildiğini idda ettiği hiçbirşeyin ehemmiyeti yok.

Bilmiyorlar bildiklerini sanıyorlar...
Ya tozu dumana katacaksın!Yada tozu dumanı yutacaksın!Yutanlardan olmamak dileği ile...

3

25.02.2005, 20:53

Lokman suresi son ayet

Elmalı Meâli

34-Muhakkak Allah; evet kıyamete (dair) bilgi sadece O'nun yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne var O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez.

Diyanet Meâli

34. Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.

Bu da Yaşar Nuri Meâli (sakın o adamı sevdiğimi zannetmeyin, şiddetle karşıyım ona, çeşitlilik olsun diye koyuyorum)

34 O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm'dir, Habîr'dir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

25.02.2005, 22:16

Artik günümüzde yagmurun yagmasi ve anne karnindaki canlinin cinsiyeti bilinmektedir.Bunuda Allah'in insanlara verdigi Akilla gerceklesmektedir.

nurunözü1

Profesyonel

Mesajlar: 997

Konum: bursa

Hobiler: hat sanatı,ebru sanatı,kitap,internet

  • Özel mesaj gönder

5

25.02.2005, 22:25

Bilinmektedir demek yanlıştır sadece tahmin edilmektedir.Tahminlerin tutma olasılığı yüksektir sadece hepsi bu...
Ya tozu dumana katacaksın!Yada tozu dumanı yutacaksın!Yutanlardan olmamak dileği ile...

6

25.02.2005, 22:40

Hayrettin Karaman göreceli gayb mefhumunu/kavramını kullanmış. Nasıl ki bir bebeğin cinsiyeti hamilleliğin belli bir aşamasından sonra belirginleşir de ayırt edilebilir hale gelir ultrason cihazında.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

7

05.03.2005, 08:56

Ali FERşADOğLU

Gayb/metafizik ve keşf




Madde aşıldığında, zaman ve mekân ötesine geçilir. Maddî yapısı olan, fakat gözle göremediğimiz çok çok küçük canlılar vardır. Bunları 20-30 bin defa büyütüp ancak mikroskop denen âletle görebiliriz.

Molekülü ise, bu cihazla da göremeyiz. Ancak, fizik, bir takım deney, tecrübe ve hesaplarla onu görür, “Molekül vardır!” deriz. Maddenin en küçük yapı taşı atomdur. (Bilim, başta atomu elektron, nötron, proton gibi üç parçaya ayırmıştı. Her geçen gün yeni parçalar bulundu ve bu sayı arttı. Bugün 200 parça bulunmuş. Daha ne kadar daha keşfedilecek belli değil.) Ve nötronun daha küçüğü elektrondur. Onun da küçüklüğü, yani boyu, 10-3 (on üzeri eksi üç) cm, yâni 1 cm’nin milyarda birinin on binde biri.

Fiziğin ifadesiyle bundan daha küçük bir mesafe olamaz. Fakat, mesafeleri daha da küçültüp, meselâ 10-13 (on üzeri eksi on üç) ve daha küçük bir mesafenin yokluğunu da kimse iddia edemez. şu halde, sıfır mesafeyle on üzeri eksi on üç cm arasında Hilbert ismi verilen bir boşluk var. Buraya madde sığmıyor. ışte, maddenin sığmadığı, teleskopların veya daha hassas cihazların görmediği bu bu küçük mesafe, fizik olarak değil, matematik olarak vardır. ışte madde ötesi, fizik ötesi bu mekân, mânâ, gayb âlemidir. Ve burada da sayısız rûh türleri yaratılmıştır.1

şehâdet âleminde rakamlara, kitaplara, bilgisayarla sığmayacak kadar varlık türleri var. Gayb âlemi ise, sonsuz boyutta olduğundan sayısız âlemler mevcuttur. Orada hayat tabakaları ve şartları da çok boyutlu ve çok renklidir.

Meselâ, hayat tabakası beştir: Birincisi dünya, madde ve mülk boyutundaki hayat, şehadet âlemidir. Diğer hayat mertebeleri ise, Hz. Hızır ve ılyas’ın (as) bulunduğu ikinci; Hz. ıdris ve ılyas’ın bulunduğu (as) üçüncü; şehidlerin bulunduğu dürdüncü ve kabirdeki diğer insanların beşinci hayatı. Bu son dört hayat tabakaları gayb âlemindedir.

ınsan bu kâinatın ve yaratılmışların özetidir. Ruhu, hâfızası, kalb, vs. duyguları; gayb âleminden gelmektedir ve oranın özelliklerini taşımaktadır. Dolayısı ile bu şehâdet âleminden gayb âlemine açılan kanallarımız, pencerelerimiz vardır. Fikir, zikir ve tesbih ile kalb ve duygularımızı işletmemiz, geliştirmemiz, tekâmül ettirmemiz nisbetinde gayb âlemlerine doğru gayb âlemine mânevî bir seyahat edip gözlemlerde bulunabiliriz.

Ancak, Kur’ân’da, “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilemez”2 buyurulduğuna göre; gayb/metafizik âlemlerine mânevî de olsa gezi düzenlemek ve bir takım gözlemlerde bulunmak nasıl mümkün olacaktır? Buna da yarın değinelim.

Dipnot: 1-Dr. Haluk Nurbaki, Bilim Açısından ımânın Altı şartı, s. 29-30. 2- Kur’ân, Neml, 65

04.03.2005

E-Posta: afersadoglu@ttnet.net.tr
http://www.yeniasya.com.tr/2005/03/04/ya…afersadoglu.htm








Ali FERşADOğLU

Gayba seyahat




Gaybı bilmek, itikadî/inanç esaslarıyla çelişkili gibi görünmektedir. Zirâ, “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilemez.”1 Hemen ifâde edelim: Kast edilen “gayb”; göreceli olan gaybtır. Yoksa, gerçek gayb; bildirilmedikçe, peygamberler dahil; Allah’tan başka hiç kimse bilemez. Ancak, Kur’ân ve hadîslerde mu’cize nev’inden istikbâle dâir bildirilenler gaybtan çıkmış; şehâdet âlemine ayak basmış demektir. Bize göre gizlidirler, ama “gayb” değildirler. Bu meselenin püf noktası; gaybın iki kısımda anlaşılması gerektiğidir: 1-Mutlak gayb, 2-ızâfî/göreceli gayb.2

Mutlak gayb, yalnız Allah’ın bildiği ve başkalarının bilmesinin asla mümkün olmadığı hususlardır. ızâfî/göreceli gayb ise, bazılarının bildiği, gördüğü, hissettiği, bazılarının ise anlayamadığı, bilmediği gaybtır. Meselâ, kişinin kalbindeki mânâlar kendisince gayb değilken; başkaları için gaybtır.3 Kanın içindeki alyuvar, akyuvar ve trombositler doktorlar için mâlûm, milyarlarca insan için ise gaybtır.

“Gaybın anahtarları Allah’ın elindedir. Allah bildirmedikçe kimse gayba muttalî olamaz. Gaybı bilen Odur. Gaybını, razı olduğu resûlden başkasına bildirmez”4 âyeti, gayben nasıl bilinebileceğinin ipucunu verir. Dolayısıyla Peygamberimiz (asm) da gaybı kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenâbı Hak ona bildirirdi, o da bildirirdi.5

Kerâmet ve istidrac da gaybın bir başka boyutuna uzanmaktır. Kerâmetler, keşifler, müşahedeler bu türdendir. ınançsız/imansız kişiler de istidraç tarzında gaybı bilebilirler. ıstidraç, gaflet içinde iken eşyanın gaybının inkişafı ve garip fiilleri açıklamaktan ibarettir.6 Gayrimüslimler tarafından gösterilen hârika hal ile bir kısım inkişaflar; nefsin temizlenmesi, kalb nûrunun parlaması neticesinde gayba âşinâ olabilmeleridir...

Kur’ân, “geçmişten, gelecekten haber vermesi, ılâhî hakikatleri, kevnî/tabiata dair gerçekleri ve âhiret âleminin” sırlarını taşıması açısından da mu’cizedir. Hadis-i şerîflerde de gelecek önemli hâdiseler, Kıyamet alâmetleri ve âhiretle ilgili pek çok gaybî haberler yer almaktadır. Kur’ân, peygamberler, hadîslerin bildirdikleri artık “mutlak” gaybtan çıkmış, izâfî gayb şıkkına girmişlerdir. Yine, birçok tefsir ve özellikle Kur’ân ve Sünnet, hadîsin günümüze bakan yönünü yorumlayan Risâle-i Nur’da izâfî pek çok gaybî, geleceğe dair ılâhî ve kevnî hakikat ve müjde, haber mevcuttur. Yüzlercesi te’yid edilmiştir...

ılham, rüyalar da gayb âlemine açılan pencereler, kanallardır. Cifir ve ebced de (harf ilmine ve bir kısım sembollere dayanan ilim) gaybın sırlarından haber veren ilim türlerindendir. Kur’ân’da lâfız olarak da geçen, Hz. Hızır’ın muttalî olduğu Ledün ilmi de gaybîdir. Mânâ/metafizik açıdan uyku; halk için doğru rüya cihetinde bir evliyalık mertebesi hükmünde ve herkes için, gayet güzel ve muhteşem Rabbânî bir sinema, bir seyrangâhıdır. Hem herkes için, görünen âlem içinde görünmez gayb (metafizik) âleme bakan bir penceredir. Gaybî / mânevî / metafizikî sırları, duyu ve duygu, his ve lâtifeler boyutunda keşfettiğimiz, çözdüğümüz nispette yakalayabiliriz. Bu da “insânî” yöndeki tekâmüle bağlıdır.

Dipnotlar: 1-Kur’ân, Neml, 65; 2-Muhammed Abdüh, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Hakîm, VII, s. 422; 3-Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, s. 5415; 4-Kur’ân, Cin, 2627; 5-Mektûbât, s. 96; 6-Mesnevî-i Nûriye, s. 192

05.03.2005

E-Posta: afersadoglu@ttnet.net.tr

http://www.yeniasya.com.tr/2005/03/05/ya…afersadoglu.htm

8

13.03.2005, 22:19

ahmetsaid demiş ki:

sual:
Lokman suresi 34. ayettte:
"Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır." Beyanat-ı ılahi yer alıyor.

günümüzde ise anne karnındaki çocuğun ve yağmurun bilinmesi konusunda bazı iddialar var. bu nasıl izah edilebilir."
işte bu ve benzeri sualler hazret-i Üstada da sorulmuş
öncelike soru ve cevabı aynen alıyoruz:

16 Lema'dan

şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkit suretinde, Mugayyebât-ı Hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-ı mâderdeki cenînin keyfiyetine itiraz edilmiş. Demişler ki: "Rasathanelerde bir âletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor. Onu da, Allah’tan başkası da biliyor. Hem röntgen şuâıyla rahm-ı mâderdeki cenînin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor. Demek Mugayyebât-ı Hamseye ıttıla kabildir."
Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya meşiet-i hassa-i ılâhiye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususî iradeye tâbi olduğunun bir sırr-ı hikmeti şudur ki:
Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymettar mahiyet vücut, hayat, nur, rahmettir ki, bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i ılâhiye ve meşiet-i hassa-i ılâhiyeye bakar. Sair masnuatta zâhirî esbab kudretin tasarrufâtına perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicap oluyor. Fakat vücut, hayat, nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünkü perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor.
Madem vücutta en mühim hakikat rahmet ve hayattır. Yağmur, hayata menşe ve medar-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir. Elbette vesâit perde olmayacak, kaide ve yeknesaklık dahi meşiet-i hassa-i ılâhiyeyi setretmeyecek. Tâ ki, her vakit, herkes, herşeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun. Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip, şükür ve rica kapısı kapanırdı.
Güneşin tulûunda ne kadar menfaatler olduğu malûmdur. Halbuki muttarid bir kaideye tâbi olduğundan, güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın güneşin çıkacağını bildiği için, gaipten sayılmıyor. Fakat yağmurun cüz’iyâtı bir kaideye tâbi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı ılâhiyeye ilticaya mecbur oluyorlar. Ve ilm-i beşerî vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakikî şükrediyorlar. ışte bu âyet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü Mugayyebât-ı Hamseye ithal ediyor.
Rasathanelerdeki âletle bir yağmurun mukaddemâtını hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki gaipten çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddemâtına ıttıla suretinde bilmektir. Nasıl en hafî umur-u gaybiye vukua geldikte, veyahut vukua yakın olduktan sonra, hiss-i kablelvukuun bir nev’iyle bilinir. O gaybı bilmek değil, belki o, mevcudu veya mukarrebü’l-vücudu bilmektir. Hattâ ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle, yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru Bazen hissediyorum. Demek yağmurun mukaddemâtı, mebâdileri var. O mebâdiler, rutubet nevinden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaipten çıkıp daha şehadete girmeyen umura vusule bir vesile olur. Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâmü’l-Guyûba mahsustur.
Kaldı ikinci mesele: Röntgen şuâıyla rahm-ı mâderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle âyetinin meâl-i gaybîsine münâfi olamaz. Çünkü, âyet yalnız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acip istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyetine medar olan mukadderât-ı hayatiyesinin mebâdileri, hattâ simasındaki gayet acip olan sikke-i samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâmü’l-Guyûba mahsustur. Yüz bin röntgen-misal fikr-i beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrad-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i farikası bulunan yalnız hakikî sima-yı veçhiyesini keşfedemez. Nerede kaldı ki, sima-yı veçhîsinden yüz defa daha harika olan, istidadındaki sima-yı mânevîyi keşfedebilsin!
Başta dedik ki: Vücut ve hayat ve rahmet, bu kâinatta en mühim hakikatlerdir ve en mühim makam onlarındır. ışte onun için, o câmi hakikat-i hayatiye, bütün incelikleriyle ve dekaikiyle irade-i hassaya ve rahmet-i hassaya ve meşiet-i hassaya bakmalarının bir sırrı şudur ki:
Hayat, bütün cihazatıyla şükür ve ubudiyet ve tesbihin menşe ve medarı olduğundandır ki, irade-i hassaya hicap olan yeknesaklık ve kaidelik ve rahmet-i

hassaya perde olan vesâit-i zâhiriye konulmamıştır. Cenâb-ı Hakkın, rahm-ı mâderdeki çocukların sima-yı maddî ve mânevîlerinde iki cilvesi var:
Birisi: Vahdetini ve ehadiyetini ve samediyetini gösterir ki, o çocuk âzâ-yı esasîde ve cihazat-ı insaniyenin envâında sair insanlarla muvafık ve mutabık olduğu cihetle, Hâlık ve Sâniinin vahdetine şehadet ediyor. O cenîn bu lisanla bağırıyor ki: "Bana bu sima ve âzâyı veren kim ise, bütün esasat-ı âzâda bana benzeyen bütün insanların sânii dahi Odur. Ve hem bütün zîhayatın sânii Odur."
ışte, rahm-ı mâderdeki cenînin bu lisanı, gaybî değil, kaideye ve ıttırada ve nev’iyete tâbi olduğu için malûmdur, bilinebilir. Âlem-i şehadetten âlem-i gayba girmiş bir daldır ve bir dildir.
ıkinci cihet: Sima-yı istidadiye-i hususiyesi ve sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisanıyla Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayıt altında olmadığını, bağırıp gösteriyor. Fakat bu lisan gaybü’l-gaybdan geliyor. ılm-i Ezelîden başkası, kablelvücut bunu göremiyor ve ihata edemiyor. Rahm-ı mâderde iken bu simanın binde bir cihazatı, görünmekle bilinmiyor!
Elhasıl: Cenînin sima-yı istidadîsinde ve sima-yı veçhiyesinde hem delil-i vahdâniyet var, hem ihtiyar ve irade-i ılâhiyenin hücceti vardır. Eğer Cenâb-ı Hak muvaffak etse, Mugayyebât-ı Hamseye dair bazı nükteler yazılacaktır. şimdilik bundan fazla vaktim ve halim müsaade etmedi; hâtime veriyorum.

Konuya müteallik link.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir