"ınsana dünyada bir şans tanınmış; o, bir turnikeye bir kere itilmiş, yayına ok konmuş ve ona “Ancak bir ok atma hakkın var; hedefe isabet ettirirsen kurtulacaksın, yoksa mahvolacaksın..” denmiştir. ışte o gün pek çokları hedefi yakalayamamışlığın ve “mahvolacaksın” kaziyesine mahkum olmuşluğun perişaniyet ve dehşeti içinde “Yâ leytenî küntü türâbâ - Ah ne olurdu, keşke toprak olsaydım!” diyecek; ayaklar altında, rüzgarla sağa-sola savrulan toz-toprak olmayı temenni edecektir.
Toprak, muhteva ve zenginliğine rağmen, hep tevâzu ve mahviyetin remzi olmuştur. Kalbi iman nuruyla aydınlatabilmek ve gönlü gül bahçesine çevirmek için toprak gibi olmak gerektiği; zira topraktan başkasının gül bitiremeyeceği hep söylenegelmiştir. Bundan dolayı bazı müfessirler “keşke toprak olsaydım!..” temennisini “Keşke dünyada gurur ve kibirden uzak yaşasaydım; alçakgönüllü olup Allah'a iman ve itaat etseydim.” manasında mecâzî olarak anlamışlardır.
Fakat ayette geçen “toprak” kelimesini hakikî manasında kullanılmış olarak kabul edenler daha çoktur. şöyle ki; ahirette hayvanlar, nev’ halinde toprak olacaklarından dolayı dünyada insan olmanın hakkını veremeyenler, mesuliyetinin gereğini yerine getiremeyenler de o gün hayvanlar gibi toprak olmak isteyeceklerdir. Bir hadis-i şerife göre, Yüce Allah, o gün hayvanları da huzura getirecek, birbirlerinden haklarını alıp ödeştirecek ve sonra onlara, "toprak olun" buyuracak, hepsi toprak olacaktır. ışte bunu gören kafirler de onlar gibi toprak olmayı isteyecektir.
ınsanî mevhibelerle donatılmış olarak dünyaya gelen, fakat insanca tavır ve davranışları yakalayamayanlar orada tabiatlarını seslendirecekler. Zaten bir tabiat deformasyonuna maruz kaldıklarından dolayı, tekrar “keşke hayvan olsaydım” demeyecekler de, belağatta “mâ yeûlü ileyh” şeklinde ifade edilen “doğrudan neticeyi söyleme” üslûbuyla hayvan olmanın hasıl edeceği sonucu, yani toprak olmayı isteyecekler. Bu açıdan, onların bu temennisini dünya hayatı itibarıyla hayvan ya da toprak olmayı arzulama değil de, dünyadaki sû-i istimalleri sebebiyle maruz kaldıkları cezadan kurtulma ve hiç olmazsa hayvanlara tatbik edilen muameleyi isteme şeklinde anlamak gerekir.
Ah zavallı insanlar!.. gözleri var ama görmüyorlar.. kulakları var ama işitmiyorlar.. sinelerinde “kalb” adını verdikleri bir et parçası taşıyor ama onu işletmiyor, hissetmeleri lazım geleni hissetmiyor, duymaları gerekeni duymuyorlar. Yani, donanım olarak insana verilen her şey kendilerine verilmiş; fakat onlar, o potansiyel gücü pratiğe dökememiş, kullanamamış, inkişaf ettirememişler. Sanki insanca donanımları yok gibi. Mâ kâne (hal) itibarıyle yok, mâ yekûn (gelecek) itibarıyla da acı bir temenni var: keşke toprak olsaydım...
"