-Freud’un bulduğu bilinçaltı ile letaiflerin ilişkisi nelerdir?
Freud’un buluduğu biliçaltı öyle kapalı bir kutu ki, içinde pek çok şeyi barındırmaktadır. İnsanın özellikle nefis gerçekliği, içgüdüler bu kapalı kutuda baş köşededir.
Şeytanı kabul etmeyen çağdaş insan bilmeli ki, bu baş köşede bulunan nefsin hemen yanında o oturmaktadır. İnsanın aklına gelen şarkıların çoğu bile şeytanların can sıkıntısından neş’et eder. Aklımıza sanki bizim düşüncelerimizmiş gibi gelen şeylerin büyük çoğunluğu, bu şeytan vesveseleridir.
Yanında şeytanı olmayan bir insansa yoktur. Hadis-i şeriflerde her Müslümanın mutlaka yanında görevli bir şeytanın bulunduğu belirtilmektedir.
Ruha, dolayısıyla letailere gelince onların bilinçaltında yerleri pek hissedilmez. Yani bilinçaltında onların bir yerleri vardır ama sesleri nefsin ve şeytanların gürültüleri arasında kaybolur gider. İnsanlar ruhun temel ihtiyacının nur ve feyz olduğunu bilse de bu bilinç pek onları harekete geçirememektedir. Bunun için günahlardan uzak durmak ve ibadetlere yönelmek insanlara ağır gelmektedir. Nefsin ve şeytanların insana dayattıkları hayvanlar gibi yeme, içme, cinsel ihtiyaçları karşılamayı birinci plana sokan yaşam görüşü daha cazip görülmektedir.
Elbette yüce Allah (c.c.) insanı çok mükerrem yaratmıştır. Meleklerin ilhamını ondan esirgememiştir. İmani, dini konularda insanı rahatlatan düşünceler hep onlardan gelir. Ayrıca hayır işlere teşvik hususunda içimize doğan düşünceler de hep meleklerin ilhamı iledir. Bu meleklerin ilhamı da herkese verilir. Kimse bundan yoksun kılınmaz. Yüce Allah’ın (c.c.) imtihan sırrında sunduğu büyük bir manevi ikramdır bu. Ama insanların büyük çoğunluğuna bu ilham edilen şeyler, ağır gelir. Onlara pek kulak vermezler. Nefis ve şeytanların yollarından giderler. Hak yola karşı ya savaş açarlar ya da o yolu eğip bükmeye gayret ederler.
Aslında insanoğlu öyle kendiliğinden düşünen bir mahluk değildir. Bir kıvılcım olur şeytanın vesvesesinden, meleğin ilhamından veya nefsin manyetik etkisinden kaynaklanan. İnsan da farklı şeyleri karşılaştırmaya, düşünmeye o zaman başlar. Hak ve batıl arasındaki bir noktada bir seçime zorlanır.
Kısacası bilinçaltı tam bir kaostur. Kuran-ı Kerim’in hükümlerini, peygamberimizin (s.a.s) sünnetini, kısacası ehl-i sünnet itikadını temel almadıkça bu karışılıktan çıkmamız, kurtulmamız, ayağımızın kaymaması mümkün değildir.
-Vecd, sekr (manevi sarhoşluk) halleri ile letaiflerin ne gibi ilgileri vardır?
Yüce Allah (c.c.) imtihan sırrı gereği zıtları yaratmıştır. Cinsel ihtiyaç evlilik gibi helal bir yolla da giderilebilir, zina gibi haram bir yolla da.
İçkinin, uyuşturucu maddelerinin insan sağlığında ve toplumsal hayatta ne kadar büyük yıkımlar doğurduğunu bilmeyen kimse yoktur. İnsanlar neden bunlara yöneliyorlar? İnsanları bunları kullanmaya iten temel güdü nereden kaynaklanıyor? Evet, insanlar kendilerinden geçmek istiyorlar. Bu onlara büyük bir haz veriyor. Bu istek ruhlarından, dolayısıyla letaiflerinden geliyor. Ama böyle şeytanların elindeki sıvılarla ve maddelerle gelen haz ruhu bulandırıyor da. Hastalandırıyor da. Yani verdiği hazzı değişik yollarla insanların burnundan fitil fitil çıkartıyor. Öyleyse bu yolun meşru bir şekilde karşılanması gerekiyor. Yüce Allah (c.c.), her negatife karşılık bir pozitif kutup, haram olan her şeyin yerine helalini de yüce hikmeti gereği bizlere çeşitli nimetlerle sunmuştur.
İbadetlerdeki huzur hali, ruha bu manevi vecd ve sekr halini çok kısmi ölçüde vermektedir. Ama bu oran tabii günlük ibadetlerde çok düşüktür. Tıpkı kolanın içerisindeki kakoin maddesindeki oran gibi. Ama tabii bu oran, yani sekr ihtiyacı insanların büyük çoğunluğu için yeter de artar bile.
Bazı insanlar ruhsal yapıları gereği kendinden geçmeye çok eğilimlidirler.
Tasavvuf yolunda ibadetler arttığı için letaif noktalarında vecd ve sekr halleri kendilerini gerçek manada göstermeye başlar.
Bu yola yeni girdiğimde önce kalbimden feyz almaya başladım ve bunu gözümde çok büyüttüm. Hoş bir duygu yaşıyordum ibadetler sırasında. Sonra göğsümdeki beş letaif noktası sırasıyla açıldı ve ben bu noktalarda, göğüs kafesinin bütününde aldığım feyzle namaz kıldığımda adeta kendimden geçiyordum. Bundan öte bir zevk yoktur sanıyordum. Kabe tarafından gelen büyük ve hoş bir basınç (feyz), adeta göğsümü eziyordu. Bu durum zikir ve rabıta sırasında da meydana geliyordu. Bu soyut bir zevk değildi, etimle canımla yaşadığım somut bir zevkti. Sonra kafa üzerinde açılan letaif noktaları ile ilahi feyzi algılayınca öncekiler gözümde çok küçüldü ve sofilerin ‘ilahi sarhoşluk’ tabiri ile ne anlatmak istediklerini daha iyi anladım. Yaşadıkları şeyin gerçekten çok hoş bir sarhoşluk hali olduğunu derinden kavradım. Elbette bu, hem çok güzel bir sarhoşluk hem de çok büyük bir ayıklık halidir. Bu halin şeytanların ellerindeki içki ve uyuşturucu içme ile elde edilen halle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Aslında insan ruhu, dolayısıyla letaifleri hayatta bu büyük zevki aramakta, yaşamak istemekte, ama şeytanların ellerindeki içkilerden ve uyuşturucu maddelerden bunu bulamamakta, bir zaman sonra büyük bir hayal kırıklığına uğrayarak büyük bir ruhsal yıkıma gitmektedirler. Bazıları bunun için aziz ömrü içki ve uyuşturucu içerek çürütmektedirler. Hem kendilerine hem çevrelerine büyük maddi ve manevi zararlar vermektedirler.
Mevlana’nın (k.s) dediği gibi imanın amacı, tamamen zevktir. Kelimenin tam anlamıyla kendinden geçmek, ilahi aşk yolunda sarhoş olmaktır. Ama tabii iman ağacının büyümesi, meyve vermesi çok geç olmaktadır. Bir ömür genellikle yetmemektedir. İnsanların büyük çoğunluğu için bu kutlu iş ahrete kalmaktadır. Bazılarına, çok az kişiye dünyada iken bu işin zevki tattırılmaktadır.
-İnsanda sadece bilinen letaifler dışında başka letaif noktaları var mı?
Evet, insanın pek çok yerinde letaif noktaları vardır. Özellikle ellerin içerisinde bulunanlar dikkate değerdir. Zikirle uğraşan insanların genellikle bu letaif noktaları açıktır. Bazıları bunu hissederler. Çoğu da bilmezler. Bende ilk açılan letaif noktası olduğu için bunun en önce açılan letaif noktası olduğunu düşünüyorum.
Bu letaif noktaları kişiye özel değildir, isterse her insan zikirle bu ellerdeki letaif noktalarını açabilir.
Dua ettiğim zaman ellerimin üzerine çok büyük bir ağırlık biner. Bu, duadaki samimiyetim ve duanın uzunluğu ölçüsünde artar. Sanki kilolarca pamuk gibi yumuşak ama ağır bir yük (feyz), avuçlarımın içerisine dolar ve orada taşmaya, sonra da oradan bütün vücudumu kaplamaya başlar.
Bu letaif noktası açıldığında herhangi bir yaraya, ağrıyan yere tutulduğunda ısındığı müşahede olunur. Bu ısı sanki çok yüksek derecelerde gibi olur. Eller resmen yanmaya başlar.
Bazı insanlar elerinde hissettikleri bazı duyumlara binaen ‘Biyoenerjiye sahibim.’ diye bu işi bir mesleğe, para kazanmaya dönüştürmüşlerdir. Ben şahsi kanaatimle gerek kan verme gerek organ nakli olsun insan vücuduna yüce Allah’ın (c.c.) karşılıksız olarak verdiği şeylerin satılmasını dini açıdan doğru bulmuyorum. Bu işlerin Allah (c.c.) rızası için yapılması gerektiği kanaatindeyim. Kendim 25 yıldır her sene kan bağında bulunurum. Bunu adet haline getirmişimdir. Bu, hem sağlığım için faydalı bir şeydir, hem de bir hayat kurtarmanın sevabını bana kazandırmaktadır.
Biyoenerji de yüce Allah’ın (c.c.) insana verdiği bir nimettir. Bunun ticareti hoş bir şey değildir, her şeyden önce insan vicdanına terstir. Dini açıdan da sakıncalı görmekteyim. Şifayı veren yüce Allah (c.c.) senin elini vesile kılmışsa, bundan daha büyük bir nimet olabilir mi? Karşı taraftaki insan da, yani hasta da, gerçekten böyle bir elden şifa aldığına inanıyorsa, bu işin de Allah rızası için yapıldığını da görmüşse, ondan gelecek bir dua hiç paraya değişilebilinir mi?
Gerçekten elden gelen bu biyoenerji şifa veriyor mu? Evet, yüce Allah (c.c.) bunu şifa için vesile kılabilir. Ama bunu para ile yapan kişilerde o güçte bir biyoenerji olacağı bana pek makul gelmemektedir. Diğer letaiflerin çalışması ile ellerdeki letaifler ancak istenilen ölçüde bir seviyeye gelebilir. Çünkü letaif noktaları bir bütündür, ruhun temel organlarıdır. Birbirleri ile güçlü bağları vardır. Birindeki bir olgunlaşma diğerlerini de etkilemekte, her biri insicamlı bir şekilde gelişmektedirler. Yoksa ellerde hissedilen ufak tefek karıncalanma, yanma, batma ile bu ellerin letaiflerinin şifa verecek kapasiteye ulaşmalarını imkânsız görmekteyim. Daha doğrusu bir insanın baştan sona bütün letaifleri çalışmadıkça, nur ve feyz kaynağı kesilmedikçe, yani ilahi nurları veya nuru gözlerini kapadığında görmedikçe insanlara şifa dağıtacağına inanmıyorum. Bu seviyeye ulaşan kişi ise, ne gariptir ki, insanlara şifa için pek ellerini kullanmamaktadır.
Bir diğer letaif noktası da bizzat gözlerin içerisindedir. Nazar, nefis letaifinin (nefs-i emmarenin) kötü bir ışınıdır. Bu herkeste az çok vardır. İnsan kibirle haset ettiğinde bu nazar üst seviyeye ulaşır. Bu nefis terbiye edilip en az mutmainne makamına erişirse o zaman gözlerden büyük bir şifa kaynağı akmaya başlar. Mürşitlerin, veli kişilerin hoş bir nazarlarına ermek çok büyük bir nimettir, devlettir. Bunun kıymetini tarif etmek mümkün değildir. Tabii bunun için önce onların gönüllerini alacak bir şeyler yapmak, sonra da onların hoş nazarlarını üzerimize celbetmek gerekir. Bu gözlerden gelen şifa kişinin maddi ve manevi her derdine, dert olarak gördüğü her şeye deva olabilir. Ellerden gelen şifa bir lira değerinde ise bu gibi zatların gözlerinden gelecek şifa milyon değerindedir. Bir de her türlü müşküle, probleme uygun düşer. Tabii bu hoş nazar herkese pek kısmet olmaz.
Mürşit gönülden isterse bir nazarla uygun olan müridini yüce mertebelere eriştirebilir.
Mürşitlerin, veli kişilerin kötü nazarla bakmaları ise büyük yıkım, uğursuzluk ve ölüm getirir.
-Rüya ile letaiflerin ilişkisi nedir?
Rüyayı ruh letaifleri aracılığı ile görür.
Rüyanın çeşitleri vardır: Şeytani, nefsani, hak.
Şeytani rüyalar, şeytanların letaiflere aynı kelimeleri uyku süresince fısıldamaları ile görülür. Bunlar genellikle kaygı veren veya cinsel içerikli rüyalardır.
Nefsani rüyalar, hak rüyalarla genellikle karıştırılır. Çünkü nefsani rüyada aynı rüya defalarca kez görülebilir. Bu yüzden hak rüya sanılabilir. Nefis isteğinde hep ısrarlıdır. Örneğin evlenmede çeşitli problemleri olan genç kızlar, hep aynı türden rüyalar görerek gerçek hayatta yaşadıkları veya karşılaştıkları problemleri rüyalarında dile getirirler.
Freud, nefsani rüyaları başarılı bir şekilde analiz etmiştir.
Hak rüyalar ise gerçekleşir. Gelecekten haber verirler. Amaçları imanı, özellikle kadere imanı güçlendirmek ve tahkiki seviyeye ulaştırmaktır. Allah’ın (c.c.) büyük bir hediyesidirler. Hadis-i şerife göre, nübüvvetin 46’da birisidirler. Herkese nasip olmaz. Nefsini biraz temizlemiş kişilere görmek müyesser olur.
Nefis tezkiye olduğunda letaifler, misal alemine yükselerek levh-i mahfuza ulaşmakta, orada geleceğe dair malumattan haber almaktadırlar.
Yüce Allah (c.c.) rızası dahilinde, ehl-i sünnet inancı doğrultunda yaşamayı ve ölmeyi nasip eylesin. Ayaklarımızı kaydırmasın. Âmin.
muhsin iyi