Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.06.2013, 00:04

Mehdiyet Programı : Sünnet-i Seniyye -2-

Devam yazılarında adettendir evvelki yazıdan bahsetmek. Maksat okuyucunun
zihninde fotoğrafın bütününü görmesini sağlamak. Bu makalemizde ise toplum, sosyal hayat ve dünya planında
“mehdiyet programı” olan “sünnet-i seniyenin” dini nasıl koruduğunu
anlatmaya ve hayattan hareketle analiz etmeye gayret edeceğiz. Elbette
gene hareket noktamız Mehdiyetin sebeb-i vücudu olan Deccaliyet olacak.

Osmanlının yani son İslam Devletinin çöküşü ile arkasından
gelen yaklaşık bir asırlık fetret devrinde alem-i İslamın yaşadığı
“inkırazı” bu serideki ilk iki yazımızla ortaya koymuştuk. Bu
yüzyıllık karanlık ve kış döneminde İslamiyet devletsiz ve sistemsiz
kaldığı gibi hayatın her alanında yoğun bir tahribata ve tahrifata
uğratıldı. 1500 yıllık hafızayla Müslüman toplumların irtibatı kesilerek
“şuursuz ve beyinsiz”, bütün kurumları yıkılarak tekrar doğrulması
imkansız hale getirildi. İslamiyet’in yeni nesillere aktarım kanalları
tamamen kesildi. Yeni jenerasyonların önünde hiçbir model bırakılmadı.
Tabir-i aherle tekrar “cahiliye başlangıcına dönülmüş” oldu.
“Mazisini, hafızasını, şuurunu ve kendisine ait bütün aidiyet
modellerini” kaybeden ve bid’at fırtınalarına, ilhad ve inkar
saldırılarına karşı korumasız kalan İslam toplumu bu sekeratın en yoğun
halini yaşarken asıl öldürücü darbe itikad planında vurulmaya başlandı.
İslam binasının dört taşıyıcı sütunu bire indirilmeye ve böylece nihai
yıkımın gerçekleşmesi planı, devreye sokuldu. Bu nasıl oldu? Ve nereden
başladı bu menhus plan? Şu an ne aşamada? Sonrası ne olacak?

Bütün bu suallere arayacağımız cevap ilk olarak unutulmuş bir ıstılahı hatırlamamızı zaruri kılıyor.

ŞEAİR-İ İSLAMİYE!

ŞEAİR:İslamiyet alametleri, zikrullah, besmele, hamdele, salvele, ezan,
kamet, selam, minare, İslam kabristanı, sakal, sarık, cübbe, şalvar,
çarşaf, peçe vb. İslami kıyafet ve işaret ve adetler. Kısa bir özetle ilk anda akla gelenler.

Şeâir “şuur‟ kökünden gelen bir kelimedir. “Şiar” ve “meş’ar”
kelimesinin çoğuludur. Bu kelimeler alamet, belirti manasına gelir.
İslam alametleri, Müslümanlık adetleri ve İslama ait kaide ve kurallar
anlamına gelmektedir. İman alameti olan kelime-i tevhit ve kelime-i
şahadet, Allah’ı zikretmek anlamında besmele, hamdele, salvele, tekbir,
tahmid, tehlil gibi zikir ifade eden kelimeler. Namaz, oruç, hac, zekât,
kurban, cuma, cemaat gibi ibadetler ve cami, minare, sarık, çarşaf gibi
alametler ve bayram, ezan, selam gibi adetler “Şeâir-i İslam” sayılır.
Bunlar Müslümanlıktan kaynaklandığı gibi Müslümanlığın da adetleridir ve
hiçbir gayr-ı müslimin âdeti değillerdir. Şeâir için İslam âlimleri
“Sünnet-i Hüdâ” tabirini de kullanmışlardır. Çünkü bunlar İslam
alametleridir ve başka dinlerde bulunmaz. Allah C.C. Kur’an-ı Kerimde
Hac ibadeti için hazırlanan nişanlar ve Allah için kesilen kurbanlık
hayvanlar için “Şeair” ifadesini kullanır. Bu manada Kur’an’da dört
ayette “şeair” kelimesi geçer. İlk olarak Hac Suresinde yüce Allah
“Kim Allah'ın hükümleri olan şeaire saygı gösterirse şüphesiz bu kalplerinin takvasından kaynaklanır” (Hacc:32)
buyurarak şeâiri tarif etmiş hem şeairin Allah’ın emrettiği ve
yasakladığı hususlar olduğunu belirtmiş, hem de şeâire ancak imanın
kemali olan takvalı olanların riayet edeceğini belirtmiştir. İkinci
olarak hacdaki kurbanın şeâir olduğunu ifade etmiştir.(Hacc:36) Bakara
suresinde ise “Safa ile Merve’nin ve arasında yapılan sa’yin şeâir
olduğunu”(Bakara.158 ) belirtir. Mâide suresinde ise “Ey
iman edenler! Allah’ın koyduğu dini alametler olan şeâire, haram
aylara, kurbana, Allah rızasını arayarak Kâbe’ye yönelen kimselere
tecavüz ve saygısızlık etmeyin”(Maide:2 )
buyurur. Bu ayette de “Şeair-i İslamiye’ye tecavüz etmenin büyük cezayı
gerektirdiğini ve ayetin sonunda “Allah’ın azabının çetin olduğunu”
ifade ederek anlatır.


Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Şeair-i İslamiye’yi şöyle izah eder: “Nasıl
ki “hukuk-u şahsiye” ve bir nevi “hukukullah” sayılan “hukuk-u umumiye”
namıyla iki nevi hukuk var. Öyle de mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil
eşhasa taalluk eder; bir kısım umuma umumiyet itibariyle taalluk eder
ki onlara “şeâir-i İslâmiye” tabir edilir.” Mektubat.385

Demek ki şeâir, umum Müslümanları ilgilendiren dini meselelerdir. Bu şeâir
umuma taalluk ciheti ile umum ondan hissedardır. O şeâirin en cüz’isi,
yani sünnet kabilinden bir meselesi en büyük mesele hükmünde nazar-ı
ehemmiyettedir. “Sünnet-i Seniyye içerisinde de en mühimi, İslamiyet
alametleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeâir, âdeta
hukuk-u umumiye nevinden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birinin yapması
ile o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terki ile de umum cemaat
mesul olur. Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir. Nâfile nevinden
de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.” Lem’alar.105

Yukarıda aldığımız iki iktibas “Şeair-i İslamiye”nin İslam
hukuku içindeki yerini ve önemini ortaya koyuyor.Kısaca açmaya
çalışalım.

1- "Şeair-i İslamiye” hukukullahtan sayılan hukuk-u umumiyedir.

2- "Şeair-i İslamiye” sünnet kabilinden de olsa İslam için çok önemlidir, çünkü kimlik ve aidiyeti ifade eder.

3- "Şeair-i İslamiye” bu sebeplerle şahsi farzlardan önemlidir.

4- “Şeair-i İslamiye” hukuk-u umumiye nev’inden olduğu için “cemiyete ait bir ubudiyettir”.

5- “Şeair-i İslamiye” terkedildiği takdirde bütün toplum indallahda sorumludur.

6- “Şeair-i İslamiye” cemiyete ait bir ubudiyet olduğundan ve hukuk-u
umumiye olduğundan riya gibi endişelerle gizlenemez, ilan edilmesi
gerekir. Zira bu lisan-ı hal ile İslamiyet’in tebliği ve ilanıdır.

“Şeair-i İslamiye” görüldüğü gibi toplumsal hayatın hem kimlik fotoğrafı, hem
aidiyeti, hem mayası, hem tarzı hulasa her şeyidir.
Bu sebeple de “Şeair-i İslamiye”nin toplum hayatında yaşanmasının
kayyumu hem devlettir ve hem de toplumun ta kendisidir. Sünnet-i seniyenin
toplum hayatı zemininde dini koruyucu vasfından evvelki yazımızda son
söz babında bahsetmiştik. “Şeair-i İslamiye” cihetiyle konuya giriş
yapsak ta “sünnet-i seniyenin” dinin tamamını ihtiva ettiğini ortaya
koymak zaruretini öncelikle ortaya koymamız gerekiyor. Ta ki meselenin
ehemmiyeti tam ortaya çıksın ve “Deccaliyetin” “ulema-i su’” ile neden
önce farzları değilde sünnetleri hedef aldığı daha iyi anlaşılsın.

“Sünnet-i Seniyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek,
ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da,
binniyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin
elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zâten ittibaa mecburiyet var.
Ve ubudiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyenin terkinde günah olmasa
dahi, büyük sevabın zayiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Âdât
ve muamelâttaki Sünnet-i Seniye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet
olur. Etmese itab yok. Fakat Habibullah'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan
istifadesi azalır. Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid'attır. Bid'atlar
ise, اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrına münafî olduğu için, merduddur. Lem'alar ( 56 )”

11. Lem’anın 9. Nüktesinden aldığımız bu iktibas görüldüğü üzere sünnet-i
seniyenin muamelatın farz ve vacip kısımlarını da tazammun ettiğini yani
içine aldığını ifade ediyor. Elhak öyledir. Erkan-ı
imaniyenin “Risalet” rüknü, “Kitab” ile emredilen ve “melaike” ile
vahyedilen “Din”in, ortaya çıktığı, göründüğü ve bilindiği bir
“rükündür”. Evet Risalet olmasaydı Uluhiyet gizli kalırdı. Risalet
olmasaydı “vahyi” yani “kitabı” nasıl anlayacağımızı ve nasıl amel
edeceğimizi de bilemezdik. Bu sebeble Din-i İslam’ın bütün muamelatı
“Risalet” ile beyan edildiği ve gösterildiği için tamamı Sünnet-i
Peygamberidir ve “farzlar” ve “vacipler” de bu cihetle aynı zamanda
“sünnet-i seniyedir”. Ve ittiba mecburidir. Sünnetten kaynağını almayan
ve din adına ortaya konan her uygulama da bid’attır.

Sünnet-i Seniyenin içinde İslamın görünmesi ve bilinmesini sağlayan “Şeair-i
İslamiye” bu sebep ile toplum hayatı planında dini koruyan en önemli
amildir, faktördür. Ve yine bu sebeble Deccaliyet içerde fitne ateşini
yakarken hedefine İslamı değil İslamın görünen yüzü olan “sünneti” ve
sünnetin taşıyıcı kolonları olan “şeair-i islamiyeyi” almıştır. Böylece
daha etkin bir şekilde İslama darbeler vurabilmiştir.

Vahiy ile bize bildirilen mukaddes kelimeler ortak bir dil olarak İslâmı
temsil eden birer şeâir olur. Aksi takdirde İslâmı temsil etmez ve ortak
bir dil olmaz. İslamiyete ait bütün dini konuşmalar, sohbetler ve
ifadeler o kutsal kelimelerin icmâlî ve özet manalarını ehl-i imana
tekin etmektedir. Camilerdeki dini sohbetler, vaaz ve hutbeler, tüm dini
kitap ve yazılar birer muallim hükmünde o mukaddes manaları ehl-i imana
ihtar etmektedirler. “Bismillah, Elhamdülillah, Subhanallah, Allahu Ekber,
Lâ ilâhe İllallah, Selamun Aleykum” gibi mukaddes kelimelerin özet manalarını öğrenmek zor da değildir.
Bu ifadeler ve kutsî kelimeler ortak bir dil olarak İslâmı temsil etmekte
ve bu şekli ile şeâir özelliğini taşımaktadır. Bunun için tercümeleri ve
değiştirilmeleri şeâire en büyük ihanet ve İslâma en büyük zarardır.
İmam-ı Azam “Lâ İlâhe İllallah tevhide alem ve isimdir” demiş.
Bediüzzaman buna ilaveten der ki, “Kelimât-ı tesbihiye ve zikriyenin,
hususan ezanda ve namazda olanların ekseriyet-i mutlakası, alem ve isim
hükmüne geçmişler. Alem gibi, mânâ-yı lügavîsinden ziyade, mânâ-yı
örfî-i şer'îsine bakılır. Öyleyse değişmeleri şer'an mümkün
değildir.(Mektubat 307)

Cami ve cemaat İslama hastır. Cuma namazının toplu olarak kılınması da en
büyük şeâir-i İslamdır. Bütün bunlar dini ve İslamı temsil
etmektedirler. Bilhassa ezan içerisinde Tevhidi ve Allah’ın büyüklüğünü
kâinata ilan eden kelime ve cümleleri ile insanları Allah’a ibadetin
esası olan namaza davet etmesi ve kelime-i şahadeti içine almış olması
ile çok kuvvetli ve en önemli şeâir-i İslâmdır. Bundan dolayı asla başka
dilde okunmaz ve tercümesi ezanın aslını tutmaz. Hatta Bediüzzaman
“Âhirzamanda Allah Allah diyecek kalmaz” hadisini izah ederken “Allah
Allah deyip zikreden tekyeler, zikirhâneler, medreseler kapanacak ve
ezan ve kâmet gibi şeâirde ismullah yerine başka isim konulacak
demektir” (Şualar, 503) şeklinde izah etmektedir. Ezanın aslını
değiştirerek “Allahu Ekber” yerine “Tanrı Uludur” demek şeâir-i
İslâmiyeye yapılacak olan en büyük ihanettir.

Şapka Yahudilerin ve Hristiyanların kıyafeti ve âdeti olduğu gibi sarık da Müslümanların âdeti ve kıyafetidir.
Bediüzzaman “Ahirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında “Hâzâ Kâfir” yazılmış bulunur”
hadisini açıklarken Süfyan’ın kendi başına Avrupalıların şapkasını
koyup herkese giydireceğini söyler.(Şualar, 502) Müslümanların sarığını
çıkararak şapka giydirmek elbette bid‟attır ve sarığı yasaklayarak
terkini sağlamak şeâir-i İslamı ortadan kaldırma amacı içindir.
Peygamberimizin (sav) İncilde geçen vasıflarından birisi de
“Sahibü‟t-Tac”dır. "Sahibü‟t-Tac" ünvanı, Sultan-ı Cihan Aleyhissalâtu
Vesselâma mahsustur. Tac, "amâme" yani sarık demektir.
Aşağıda zikredeceğimiz bir kaç hadis sarığın ne büyük bir şeair olduğunu bize gösterir.

Halid İbni Ma'dan'dan (r.a.) mürsel olarak Hz. Peygamber'den rivayet
etmiştir: Hz. Peygamber (S.A.V.) buyurdular: "Sarık sarınız. Ve
(böylece) sizden önceki milletlere (Yahudi ve Hıristiyanlara) muhalefet
ediniz. Kenzul Ummal C: 15, s: 306

İbni Abbas (ra)’dan rivayet edilmiştir: "Sarıklar mümin için vakar, Araplar
için izzettir. Araplar sarıklarını bıraktıkları zaman izzetlerini de
bırakmış olurlar." Deylemi. C.3.s.88.hn. 4247 (Bu gün Araplar umumiyetle
sarık sarmazlar ve dünya üzerinde bir izzetleri ağırlıkları da yoktur.
Bu yönüyle bu hadis tahakkuk etmiştir diyebiliriz.)

Ebu Umame (ra)’dan rivayet edilmiştir: "Sarıkların bırakılıp, takkelerin
giyilmesi kıyamet alametlerindendir." Deylemi. C.4.s.5. 6002

Yezid b. Rukane (ra)’dan rivayet edilmiştir: "Ümmetim külahlar üzerine sarık
sardığı müddetçe, fıtrat üzere olurlar." Deylemi c.5.s.93.hn.7569

Rükane (ra)’den rivayet edildiğine göre peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bizimle müşrikler arasındaki fark bizim külahlar üzerine sardığımız sarıklardır."
(Tirmizi.C.4.S.247, Ebu Davud.C.2.S.452 , Hakim Müstedrek.C.3.S.511)
İslami kılık kıyafet ki an’ane-i İslam’ı tamamen kendinde toplayan ve bu
yoldan nesilden nesile dini hayatı aktaran en önemli şeair iken tamamen
terkedilmiş ve birçok “zünnarı” taşıyan -mesela şapka gibi- veya zünnar
kokusunu taşıyan (kravat vs) tamamen küfrün hakimiyetine alamet olan
paçavralara yerini bırakmıştır.

Ezanın, kametin ve zikrullahın kurumları ve evleri olan dergahlar, tekkeler,
medreseler seddedilmiş, kapatılmış ve topluma en ağır manevi darbeler
böylece inmiştir. Cemiyetin üzerinde koruyucu bir tavan olan bu şeair
burçları da böylece yıkılmıştır.

Bununla da yetinilmemiş toplum içinde ahlak ve edep hiyerarşisini sağlayan
bütün İslami ibareler, ünvanlar, hitaplar yasak edilmiş ve böylece bu
şeair burcuda yıkılmıştır.

Misalleri çoğaltmak mümkün ama yürek dayanmıyor. Hulasa gerek toplumun gerek
fertlerin hayatına bakın şeairden neleri bulabileceksiniz. Önceki
yazımızda dediğimiz gibi “YIKANIN NEYİ YIKTIĞINI, YAPANIN NEYİ
YAPACAĞINI” sanırım anlamışsınızdır. Şeâirin
izharı izzet-i diniyeyi göstermektir. İhfasıda yani gösterilmemesi,
gizlenmesi dinin izzetini örtmek veya riya yapmıyorum zannıyla dinini
bir nevi mahzunluğa ve garipliğe terk etmektir.

Gayr-i meşru vasıtalarla ve İslam’dan olmayan araçlarla dinine hizmet ettiğini
ve böylece İslamı tekrar mevki-i muallasına çıkaracağını iddia eden
hizmet gruplarının, cemaatlerin bütün gayretlerine rağmen, Müslümanların
vaktini, himmetini, hamiyetini ve servetini israf etmekten başka bir
netice elde edemeyişleri de işte bu sebep iledir. Zira bu gayretkeşler
daha neyi kaybettiklerinin farkında değiller. Farkında olacağa da
benzemiyorlar. ÇÜNKÜ İŞ ARTIK HZ. MEHDİNİNDİR. MUHAMMEDİ BİR ŞECAATLE VE
ŞEHAMET-İ İMANLA YIKILANI YERDEN KALDIRACAK VE MEVKİ-İ MUALLASINA İKAME
EDECEKTİR.

“Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın
size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların
sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok!
Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların
safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında
yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı
bir istihfaftır ve millete bir istihzadır!.. Mesnevi-i Nuriye (158 )

Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya
teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir.
Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak
edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz. Mesnevi-i Nuriye ( 126 )”

www.siyahnur11.blogspot.com
www.sivilhaber.com
www.edibahmed.blogspot.com
siyahnur

2

16.07.2013, 15:39

gerçekten mütala edilmeye değer bir yazı bilhassa şu noktalar:

“mehdiyet programı” olan “sünnet-i seniye”

Şeâir “şuur‟ kökünden gelen bir kelimedir. “Şiar” ve “meş’ar”
kelimesinin çoğuludur.

Sünnetten kaynağını almayan
ve din adına ortaya konan her uygulama da bid’attır.


1- "Şeair-i İslamiye” hukukullahtan sayılan hukuk-u umumiyedir.

2- "Şeair-i İslamiye” sünnet kabilinden de olsa İslam için çok önemlidir, çünkü kimlik ve aidiyeti ifade eder.

3- "Şeair-i İslamiye” bu sebeplerle şahsi farzlardan önemlidir.

4- “Şeair-i İslamiye” hukuk-u umumiye nev’inden olduğu için “cemiyete ait bir ubudiyettir”.

5- “Şeair-i İslamiye” terkedildiği takdirde bütün toplum indallahda sorumludur.

6- “Şeair-i İslamiye” cemiyete ait bir ubudiyet olduğundan ve hukuk-u
umumiye olduğundan riya gibi endişelerle gizlenemez, ilan edilmesi
gerekir. Zira bu lisan-ı hal ile İslamiyet’in tebliği ve ilanıdır.

“Şeair-i İslamiye” görüldüğü gibi toplumsal hayatın hem kimlik fotoğrafı, hem
aidiyeti, hem mayası, hem tarzı hulasa her şeyidir.



İmam-ı Azam “Lâ İlâhe İllallah tevhide alem ve isimdir” demiş.

paylaşım için çok şükran Siyahnur. Nurla siyahlık nasıl bir arada duruyor merak ettim doğrusu.. :) :)

Bu konuyu değerlendir