Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

31.12.2010, 10:48

1380 yıl önce ve bugün

1380 yıl önce ve bugün
Fetih Sûresi’ndeki âyetlerle perçinlenen Mekke’nin fethi, derûnunda düne ışık tuttuğu gibi günümüze de ışık tutmaktadır. 2010 dünyasında alınacak çok dersler vardır. 1380 yıl önce feth-i mübîn ve fetihten önceki emr-i İlâhî ile yapılan hicret hikmetlerle doludur. Bir makaleye sığması mümkün değildir. Bu makalemi Hollanda’nın Den Haag şehrinde Bediüzzaman Külliyesi vakfında yazdığımdan, fikir ve tefekkür bazında diyaloglar kurarak ve günümüze ışık tutan birkaç numune ile iktifa etmek istiyoruz.


Halil USLU
haliluslu1951@mynet.com
Elbette Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) hicreti ile aziz Türkiye’den ve sâir İslâm diyarlarından Hollanda’ya hicret eden kardeşlerimizin hicretleri farklıdır. Fakat hizmet bâbında dikkatle bakılırsa, yine o nurânî hicretten alınacak dersler ve müjdeler vardır. Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) hiçbir hâli kıyas edilmez, bütün insanların ve bütün peygamberlerin her hâliyle fevkinde ve üstündedir. Efendimize (asm) yapılan muâmelelere bakıp hicran duymamak mümkün mü? Buralardaki kardeşlerimizi de dinledikçe gözlerim yaşarıyor. Bitmeyen çileler...
Fakat İlâhî tecelli ve sabrın zaferleri... 14 asır geçmesine rağmen hâlen taze ve rehberliğini korumaktadır. Gar-ı Hıra, örümceğin perdedarlığı, Efendimizin (asm) Hz. Ebûbekir’e “Korkma! Allah bizimle beraberdir” hitabı, takipteki Süreka’nın atının bastığı yerden ateşin çıkması, gören çobanın ihbar etmeye gittiğinde hafızasının durduğu, hicrete çıkarken evlerini basan azgınların gözlerinin, mübarek eliyle attığı bir avuç toprakla görmez hâle gelmesi ve bunun gibi her ânı, her adımı sırlarla, mu’cizelerle dolu hadiseler...
Efendimizi (asm) yakalamak için takip eden Übeyy ibn-i Halef mağaraya bakar ve “Girelim” sözlerine karşı der ki: “Nasıl girelim? Burada bir örümcek ağı görüyorum ki, Muhammed (asm) tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir.” Kureyş’in inkârcı reisleri giremezler. Sanki 50 yıllık örümcek ağıdır. Ve bu sefer de örümcek eliyle mağlûp olurlar. “Örümcek bu kısa zaman diliminde örer mi, dokur mu?” diyenlere, ilim ve fenden de bir cevap: “Bir örümcek bir santimetre küpte 120 bin ilmek atıyor. Çalışma hızı saatte 340 km.” Bütün mu’cizeleri ilimler kabul ve tasdik ediyorlar. Hem zaten Allah (cc) herşeye kâdirdir, dilediği gibi yapar. O (cc), kendi koyduğu kurallara—hâşâ—mahkûm değildir.
Kur’ân-ı Kerim’de 69 âyetli Ankebut Sûresi’nin ismi “Örümcek” anlamındadır. Örümcek, Cenâb-ı Allah’ın ayrı bir san’atı... Cenâb-ı Allah, “Habibini” (asm) yok etmeye çalışan Mekke’nin azgın müşriklerini, “Hıra Mağarası”nın kapısında bu zayıf örümcek ağında mağlûp etmiştir. Örümceğin hızını geçenler, başta Ashab-ı Kiram ve onların izinden asırlarca gidenlerdir. Rusya’ya 1120 yıl önce girenlerin torunları bugün Hollanda’dalar. Üniversitesinden camilerine kadar... Örümceğin çalışma hızını yakalamışlar. Bunlar ne güzel ve ne harika insanlar ve Müslümanlar...
Ayrı ve önemli bir husus da, Fetih Sûresi’nin 1 ve 3’ncü âyetinde buyurulduğu gibi Mekke’nin fethi bir ikram-ı İlâhî. Hicretten 8 yıl sonra 10 bin kişilik bir ordu ve müthiş bir ifade: “Kan dökülmeyecek; herkes malında, canında hür kalacak ve emin olacaktır.” Tarihi sarsan bu ifade asırlardır rehber edilmektedir. Buna uymayan Muhallem bin Cessema olayı da yine ayrı bir makalede ele alınacak ibret vak'ası ve irşatçılara ders-i ibrettir.
Kâ’be’nin asırlardan beri silsile hâlinde hizmetine bakan iki ünitesi vardır ve Kâ’benin anahtarı Osman bin Talha’dadır. Mekke‘nin fethinde ve Cuma hutbesinden sonra Efendimiz (asm), Kâ’benin anahtarını eline alır ve bu zâtı çağırır; Nisa Sûresi 58’nci âyeti okur: “İşi ehline verin ve âdil olunuz…” Ve Talha’ya dönerek: “Ey Talha! Bu gün ahde vefa günüdür. Her ne kadar bana zulmedenlerden oldu isen de, Kâ’be’ye bakan bir ehilsin, sana anahtarı veriyorum” der. Bu görülmemiş hadise karşısında başta Talha olmak üzere oradaki müşriklerin tamamı Müslüman olur, gökkubbeyi gözyaşlarıyla Kelime-i Şehadetler sarar.
Bu müthiş hadise bugün Avrupa’da münevver insanların gönüllerinde inşirah buluyor, kiliseler havralar Efendimizi (asm) okuyup tanıdıkça kapanıyor, camilere dönüşüyor. Mekke’nin fethi tarihlere İstanbul fethi gibi ışık saçmıştır. Fetihler fertlerden başlayarak bu diyarlara kadar gelmiştir ve devam etmektedir. Onu görmekte ve onu yaşamaktayız.
31.12.2010

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir