Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.11.2010, 10:18

Erken nikâhın mahzurları

Süleyman KÖSMENE



A+ | A-



Bayan okuyucumuz: “Sözlülük ve nişanlılık döneminde, bilhassa düğünden çok önce, dinî nikâh yapılması uygun mudur? Uygun değilse neden? Mahzurları nelerdir? Tafsilâtlı olarak açıklar mısınız?”
Nikâh bir evlilik kurumudur. Evliliği başlatır. Şakası ciddî. Ciddîsi de ciddîdir. Düğünden önce olanı, düğünden sonra olanı, düğüne yakın olanı gibi çeşitleri yoktur.
Evlilik ise bir sorumluluktur. Kadının kocasına karşı, kocanın karısına karşı, her ikisinin çocuklarına karşı, aile yuvasına karşı, komşularına karşı, akrabalarına karşı ve topluma karşı bir dizi sorumlulukları beraberinde getirir. Bu sorumluluk ağı nikâhla başlar, ölümle veya ayrılıkla biter. Ve eğer Allah rızası için bu sorumluluk üstlenilmiş ve yürütülmüşse, bu sorumluluğun getirdiği mutluluk ebediyete kadar devam eder.
İnsan evliliğe, evlilik çağında adım atmaya başlar. Bu adım, insanın fıtratında vardır ve bunda bir yanlışlık yoktur. Yanlış olan, bu adımın içinde başvurulan yanlış yol, yöntem ve yönelişlerdir. Meselâ:
Doğruluk, dürüstlük ve vefa evlilik çağında, her zamandakinden daha fazla önem taşır. Evlenecek kişilerin birbirlerine karşı doğru, dürüst ve vefalı olmaları bir görev, anne ve babalarına karşı doğru, dürüst ve vefalı olmaları bir hak konusudur. Bu nikâhın ne zaman olacağı, nasıl olacağı, neden olacağı gibi sorular anne, baba ve çocuklar arasında varılan bir uzlaşı çerçevesinde cevaplanır ve belirlenir. Doğru olanı budur. Eğer birlikte erken nikâha karar verilmişse buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Buna din de bir şey söylemez. Çünkü aile bu kararı birlikte vermiştir. Sorumluluğu birlikte üstlenecektir. Artısını, eksisini birlikte göğüsleyecektir.
Ama eğer bu karar, anne ve babanın râzı olmayacağı düşünülerek, anne ve babaya rağmen verilmişse, yani evlenecek gençler kendileri bu kararı almışlarsa, evlilik de görünürlerde yoksa işte o zaman aşılmaz problemler sökün eder gelir, her şey dağ gibi bir problem halini alır. Çünkü meselâ:
Kızın elinde, erkeğin keyfine göre terk etmesini önleyecek bir güvencesi yoktur ve oluşmamıştır. Erkek insafsız bir keyfî kararla kızı terk ettiğinde kız bundan zarar görür. Kız uğradığı mağduriyeti ne annesine ve babasına, ne ileride evleneceği adama ve ne de topluma anlatamaz. Ve hiç kimseye karşı haklılığını izah edemez. Toplumun örfü ve yargı kültürü, kızı uğradığı zararda ve mağduriyette yalnız bırakır.
Diğer yandan, erken kararlar nikâh kurumunu yıpratır, sıradanlaştırır. Nikâh kurumunu yıpratmak doğru olmaz. Her şeyden önce bu, kız ve erkeğin dünyasında bu kuruma karşı güveni sarsar ve azaltır. Öte yandan, ufak tefek sürtüşmeler, olduğundan ve olması gerektiğinden daha fazla büyütülebilir. Evlilik tam gerçekleşmediğinden, her biri diğerine karşı her zamankinden daha alıngan ve daha anlayışsız bir tavır içine girebilir. Küçük alınganlıklar ve önemsiz sürtüşmeler, evliliğe giden yolu erken tıkayabilir. Boşanmayı olmadık yerde ve çabuk gündeme getirebilir. Evlilikten vazgeçilecek olduğunda ise, ayrılmak daha problemli hale gelir.
Hiç şüphesiz kız ve erkek kararlarında ciddî olabilirler. Birbirlerine karşı dürüst ve vefalı olabilirler. Fakat bütün bunlar nikâh için acele etmelerini gerekli kılmaz. Öncelikle sabırlı olmaları ve kararlarını anne ve babalarının da paylaşmasını sağlamaya çaba sarf etmeleri gerekir. Bu aşamada birbirlerinin tereddütlerine saygılı olmalı ve birbirlerine hak vermelidirler. Birbirlerine destek olmalıdırlar.
Annenin ve babanın çoğu zaman hep tereddütleri ön plâna çıkar şüphesiz. Ama bu tereddütleri aşmanın da bir yolu vardır. Sabırla ve sükûnetle hareket edilirse bir yol bulunur ve bütün badireler aşılır.
Unutulmamalıdır ki, bütün bu süreçlerde anne ve babanın tavsiyeleri hep çözüm getirecektir, hep elden tutacaktır. Mutluluğa giden yolu tıkamayacak, çabuklaştıracaktır.
Doğru olanı, bu adımın aile sorumluluğu çerçevesinde ele alınmasıdır. Anne ve babanın, çocuklarının mürüvveti ve evliliği ile ilgili görev ve sorumluluk almalarından daha tabiî bir şey düşünülebilir mi? Buna hukukî olarak da, ahlâkî olarak da onların hakları ve yetkileri vardır. Bu haklar ve yetkiler yok sayılmamalı, anne ve baba sorumluluk almaktan mahrum bırakılmamalıdır. Nikâh, evlilik kesinleştiği ve yakınlaştığı zaman yapılmalı, eğer erken yapılacaksa buna barış ve sevgi içinde aile meşvereti karar vermelidir.
DUÂ
Ey Vedud-u Rahim! Batın-ı kalbimi âyine-i Samed eyle! Kalbimi mâsivâya mâil kılma! Ruhumu lütfuna, bereketine, rahmetine, rızana, şükrüne nâil kıl! Sevincimi şükre tebdil eyle! Hüznümü sabra tahvil eyle! Nikâhımı havfullah ve muhabbetullah ile tezyin eyle! Muradımı hayırla bermurad eyle! Âmin!

28.11.2010

2

28.11.2010, 10:21

Yüreği, Üstad’ın sevgi ve hasretiyle tutuşan bir Nur kahramanı: Hasan Feyzi Yüreğil

Hasreti bağrına düşen Aziz Üstad’a iştiyakla koşan, Denizli toprağının Nur meyvesi Hasan Feyzi Yüreğil âlim, fazıl, şair, muallim bir zattı…
Hilmini, ilmini Üstad Bediüzzaman ve Nur Risâleleriyle mezceden, Üstada ve Nurlara aşık olan bir Nur kahramandır.
Risâle-i Nur’un hakikatleriyle müşerref olduktan sonra Nurun feyizli, bereketli kapısına yüz süren ve Hazreti Üstadın hasretiyle yanan bu Hak ve Nur aşığı, Üstadına bedel ölmeyi arzulamış ve o yolda Hakk’a yürümüştür.
Nurun ulvî hakikatlerine ’’belî’’ demezden evvel tarikat ehli olan bu engin ufuklu muallim zat, Nurun manzumesine dahil olduktan sonra bu hakikatlerle ilgili terennümünü şu sözleriyle dile getirir:
"Yollarda bıraktık geçtik dervişi
Attık gönüllerden öyle teşvişi
Kâfî parlayan nurun güneşi
Ey ma’kes-i rahmet-i âlem Risâle-i Nur’’
(Tarihçe-i Hayat, Y. A. Neş., s. 462)
Üstad ve Nurlarla tanışması
1895 yılında Denizli’de dünyaya gelen muallim Hasan Feyzi, Üstad Bediüzzaman’la Denizli hapsinden sonra tanışır.
1943-44 yıllarında toplam sekiz ay kaldığı Denizli hapsinden tahliyesinin ardından Denizli’de Şehir Palas Oteli’ne yerleşen Üstad’la bu sırada tanışır.
Artık ona ve Nur mesleğine ebede kadar sadaketle bağlanmaya ahdü peyman verir. (Mufassal Tarihçe-i Hayat, A. K. Badıllı, Timaş, s. 1031)
Nur hizmeti içinde önemli bir yere sahip olan Hasan Feyzi Ağabeyin bu kutlu hizmet içindeki ömrü iki buçuk sene gibi kısa bir zamandır.
Az zamanda çok hizmete vesile olan bu bahtiyar Nur bahadırının çok önemli bir hususiyeti var ki, o da, Rabb-i Rahim’den Üstad’a bedel ölmeyi istemesidir.
“Canım sana kurban olacak”
Eskiden birbirlerinin yerine ölmeyi Cenâb-ı Hak’tan talep ederek isteyen maneviyat erleri gibi Denizli kahramanı Hasan Feyzi Efendi de Hazreti Üstad’ın yerine ölmeyi şu ulvî sözleriyle ister:
"Bâb-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem
Dahi nezrim bu ki canım sana kurban olacak’’
Hasan Feyzi’nin bu sâfî ve hâlisâne dileği Rabb-ı Rahim tarafından kabul buyurulmuş olmalı ki, Hazret-i Üstad’a bedel Rahmet-i Rahman’a kavuşur.
Onun bu yüksek hasletine Hazreti Üstad bir mektupta şöyle işaret buyurur:
‘’..ikinci bir ruhum hükmünde Hasan Feyzi, benim bedelime ölmüş ve ölüyor. Hatta onun vefat mektubu, bütün bütün âdetime muhalif, bir buçuk saat elimde iken açamıyordum.’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neşriyat, s. 162)
Merhum Şehid Hafız Ali, merhum şehid binbaşı Asım Bey gibi o da, Üstadı yerine şehadet şerbetini içenlerden olmuştur.
Üstad’dan Hasan Feyzi‘ye
Nurun bahadır Denizli kahramanı şehid Hasan Feyzi Ağabeye Hazreti Üstadın yazdığı bir çok mektup ve fıkra bulunmaktadır.
Manevî fedakârlık
“Kanaat-i kat’iyem geldi ki, Hasan Feyzi, aynen şehid Hafız Ali (rahmetullahi aleyh) gibi, benim musîbetimin kısm-ı azamını kendine alıp manevî bir fedakârlık eylemiş.’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neş., s. 160)
Yüksek bir mümessil
“..şehid merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir varisi ve Denizli talebelerinin yüksek bir mümessili ve Denizli şehrinin Risâle-i Nur’a karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin..’ ’Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neş., s. 74)
Hafız Ali’nin varisi
“Şehid merhum Hafız Ali’nin tam bir varisi Hasan Feyzi’nin, Denizli hesabına ve o civarda ciddî kardeşlerimizin namına yazdığı parlak kaside ve dördüncü şehnamesi; ve orada dahi şakirtlerin faaliyetle Nur’a çalışmaları, benim zehirli, şiddetli hastalığıma bir merhem oldu. Cenâb-ı Erhamürrahimine hadsiz şükür olsun, Denizli’yi ikinci bir Isparta ve büyük bir İslamköyü yapıyor.’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neşriyat, s. 121)
Risâle-i Nur’a hitap ediyor
“..Hasan Feyzi’nin haddimden yüz derece ziyade hüsn-ü zanları neticesinde yazdıkları parlak manzum iki parçayı, Risâle-i Nur’a hitap ediyorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve ârizî bir ünvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum.’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. Asya Neşriyat, s. 54)
Denizli’nin bir Hüsrev’i
“Denizli’nin bir Hüsrev’i Hasan Feyzi’nin uzunca tafsilâtlı bir mektubunu vasıtanızla aldım’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neş., s. 54)
Kuvvetli alâkası
“Hasan Feyzi’nin Denizli şakirtlerinin hesabına tebriki dahi onun yüksek irtibatını, kuvvetli alâkasını gösterdi.’’ (Emirdağ Lâhikası, Y. A. Neş., s. 84)
Hasan Feyzi’den
Hz. Üstad’a mektuplar
Kur’ân Talebesi, Nur’un fedaisi ve kahramanı bahtiyar insan Hasan Feyzi’nin Üstadına yazdığı mektuplarda hasret vardır. Nur’un hakkaniyetine dair yüksek ifadeleriyle yazdığı bir çok mektubu bulunmaktadır.
Hasret ve iştiyakını manzum mektuplarıyla dile getirir. İşte bir mektubu:
Ölmez, sönmez bir Nur
“Ey Risâle-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün. İzzet ve ikbali ve şan ü şerefi aksine dönsün. Sen sönmez ve ölmez bir Nursun.
“Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leyla.
“Sözün ferşte, gözün Arşta, gönül meftun sana cana.
“Nikabın Nur, nigâhın Nur, kitabın Nur senin ey Nur!
“Bağın Nursî, huyun munis, özün idris ferd-i yektâ.”
(Emirdağ Lâhikası, Y.A. Neş., s. 75)
Son satırlar
1895 yılında Denizli’de dünyaya gelen 13 Kasım 1946 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan Hasan Feyzi Yüreğil Ağabeyi vefatının 64. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Aziz Üstadın ve merhum Nur Talebelerinin ruhları şâd, mekânları cennet olsun. Bizlere de şefaate vesile olur İnşâallah…
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
m.ozturkozturkcu@hotmail.com


28.11.2010



Bu konuyu değerlendir