Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

20.10.2010, 08:01

Hayvanlar da cezalandırılır

Süleyman KÖSMENE



Hayvanlar da cezalandırılır
















Orhan Bey: Risâle-i Nur’da Lem’alar adlı eserde geçen;
“Âkilü’l-lahm (etçil) hayvanların helâl rızıkları vefat etmiş
hayvanların etleridir. Hayatta olan hayvanların etleri onlara haramdır.
Eğer yeseler, ceza görürler. ‘Boynuzsuz olan hayvanın kısası kıyamette
boynuzludan alınır’ diye ifade-i hadisiye gösteriyor ki: Gerçi cesetleri
fena bulur. Fakat ervahları bâkî kalan hayvanat mabeyninde dahi, onlara
münasip bir tarzda, dâr-ı bekada mücazat ve mükâfatları vardır. Ona
binaen, canavarlara sağ hayvanların etleri haramdır, denilebilir”1
cümlesini açıklar mısınız?”

Fıtrattan ve nastan (âyet ve hadislerden) delil ihtivâ eden bu
paragraftaki hükümler, canavarlar da dâhil bütün canların tâbi oldukları
hukukun şeriat-ı fıtrîden okunup tercüme edilerek ulaşıldığı
hükümlerdir. Bediüzzaman’a göre şeriat ikidir: 1- Allah’ın kelâm
sıfatından gelen ve insanların sorumlu oldukları şeriattır. 2- Allah’ın
irade sıfatından gelen ve melekleri sorumlu kılan şeriat-ı fıtriyedir. 2
Şeriat-ı fıtriye, Allah’ın kâinata, tabiata koyduğu fıtrî kanunlardır.

Şeriat-ı fıtriyeye göre meselâ, dağdaki etobur hayvanların, canlı
hayvanları parçalayıp yemeleri haramdır. Yerlerse cezaları gecikmez,
derhal verilir. Burada kendisinden hüküm verilen şeriat-ı fıtrî,
Bediüzzaman’a göre beşer fehminin düsturlarını değil, meşiet-i
İlâhiyenin düsturlarını ihtiva ediyor. Mesnevî-i Nuriye’de açıklandığına
göre, meşiet-i İlâhiyenin düsturları insan aklına tabi değildirler.
Kalp, his ve istidatlar ise şerait-ı fıtriyeye tâbidirler. Bu bakımdan
kalp, his ve istidatlardan beslenen davranışlar, şerait-ı fıtriye
düsturlarına göre karşılık bulur, cezalandırılır.

Meselâ bir çocuk, eline aldığı bir kuşu veya bir sineği öldürse,
şeriat-ı fıtriye düsturlarından şefkat hissine muhalefet ettiğinden ceza
olarak düşüp başının kırılması hak olur. Bu musîbet o muhalefete
cezadır. Veya bir dişi kaplan, öz evlâtlarına karşı beslediği şiddetli
şefkat ve himaye hissini nazara almayarak, zavallı bir ceylanın
yavrucuğunu parçalayıp yavrularına rızık yaparsa, kendisi de bir avcı
tarafından öldürülmeyi hak eder. Şefkat ve himaye hissine muhalif
davrandığı için aynı musîbete maruz kalır. Nitekim Bediüzzaman’a göre,
kaplan gibi hayvanların helâl rızkları, ölü hayvanlardır. Sağ hayvanları
öldürüp rızk yapmak, şeriat-ı fıtriyece haramdır. 3

Anlaşılıyor ki, hayvanlara göre haram helâl ölçülerini kâinat
kitabı, yani Allah’ın kâinata koyduğu kanunlar belirliyor. Allah
hayvanları şefkat ve merhamet hisleriyle birlikte yaratmıştır. Bir
hayvan ne kadar da yırtıcı olsa, ruhuna konulmuş şefkat ve merhamet
hissiyle canlı hayvanlara zarar vermemekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü
ona Allah’ın Rahman ve Rahîm isimleri fıtrî olarak yüklemiştir. Et
yiyici hayvanlar bu bakımdan ölmüş hayvanları sevk-i İlâhî ile derhal
hissederler, bulup yerler; fakat ölmemiş hayvanlara saldırmazlar.
Yüreklerindeki merhamet hissi buna engel olur.

Eğer yırtıcı hayvanlar ölmemiş hayvanlara arsızca, merhametsizce,
aç gözlü biçimde saldırıp öldürüp yerlerse, fıtratlarına konulmuş
rahmet kanununa muhalif hareket etmiş olurlar ve rahmet kanunu
hükümlerine göre ceza alırlar. Yani meselâ bir avcının silâhına
merhametsizce hedef olurlar. (Avcı, eğer haksız ve gerekçesiz biçimde
öldürmüşse, o da bunun hesabını dünyada veya mahşerde öder. O ayrı
meseledir.)

Hayvanların cüz’î iradeleri insanlar kadar gelişmiş olmasa da,
vardır. İçlerindeki sevk-i İlâhîye kanaat etmeyip, aç gözlülük ve hırsla
hareket ederlerse, ceza görmeyi hak ederler.

Burada dikkatimizden kaçmayan bir diğer husus da, hayvanların
mahşerde kendi his ve istidatları çerçevesinde muhakeme edileceği
hususudur. Buna göre:

1- Mahşerde Allah’ın huzurunda toplanan sınıflar içinde her türlü
hayvanât da vardır. Nitekim bu husus âyetle de sabittir: “Yeryüzünde
gezen her türlü canlı ve iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi
birer ümmetten başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik
bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.”4


2- Mahşerde hayvanlar için de sorgu suâl olacaktır. Nitekim
Bediüzzaman Hazretleri, “Boynuzsuz olan hayvanın kısası kıyamette
boynuzludan alınır” 5 hadis-i şerifinden hareketle, hayvanların
cesetleri fena bulsa da, ruhları bâkî olduğundan, bâkî ruhlarına münasip
biçimde kendileri için hesap, ceza ve mükâfatın söz konusu olduğunu
kaydediyor.
Süleyman KÖSMENE
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir