Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

15.10.2010, 14:47

Duânın gücü

Duânın gücü
















Yaratılışımızla direkt ilgili olan duâ hakkında neler
biliyoruz? Neden duya duya ve doya doya duâ edemiyoruz? Eskiden büyük
zatlar, evliyalar, âlimler, mütefekkirler, dervişler sabahlara kadar
gözyaşı döküp başkaları için duâ ederken; çağımız insanı neden kendisi
için de olsa duâ etmiyor?

Namaz sonundaki tesbihat ve duâları çok kısa yapmak bir yana,
kimi zaman da terk etmemizin sebeplerinden birisi, acaba duânın mahiyet
ve önemini kavrayamamakta yatıyor olmasın.

Duâ, aynı zamanda Rabbini hatırlamak ve O’na iltica etmektir.
Duâ, yalnızca sıkıntı ve problemlerle karşılaşıldığında müracaat
edilecek bir ibâdet değil. İyi ve kötü günde, ferahlı ve sıkıntılı
anlarımızda, hem dünya, hem de sonsuz hayat için, her zaman ve zeminde,
her şartta Yaratan’a müracaat etme, Ona sığınma, Ona bir anlamda tekmil
vermedir. Kimi zaman da duâlarımızın kabul edilmemesinden yakınırız.
Aslında Cenâb-ı Hak her duâya cevap verir. Çünkü vaad etmiştir. “Bana
duâ edin, size cevap vereyim” (Mü’min Sûresi: 60) buyurmaktadır. Fakat
cevap vermekle, kabul etmek ayrı şeylerdir. Her duâya cevap var, “fakat
kabul etmek, hem ayn-ı matlûbu (istenilenin aynısını) vermek Cenâb-ı
Hakk’ın hikmetine tâbidir.” (Sözler, s. 505) Cenâb-ı Hak, hikmetinin
gereği olarak, bazen kulunun istediğinin aynısını verir, bazen daha
iyisini verir veya hiç vermez. Kula düşen samimiyetle duâ etmektir. Kul
“aczini izhar edip, duâ ile O'na iltica etmeli; rububiyetine
karışmamalı. Tedbiri O'na bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini
ittiham etmemeli.” (Sözler, s. 507)

Bakınız, samimî duâ, insanı kölelikten bile kurtarır, hürriyetine kavuşturur.

Hanım evliyâlardan Râbia-i Adeviyye, genç kızlığında bir evin hizmetini görüyordu. Gece de ibâdet ediyordu.

Bir gece uyanan ev sahibi, onun namaz kıldığını fark etti. Onu
sessizce izledi. İki rekât namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp:

“Yâ İlâhî! Sana daha çok ibâdet yapmak isterim. Ama bu evin
hizmetleri beni çok oyalıyor, onun için mâzur gör, beni affet” diye
niyaz ettiğini gördü.

Efendisi, bu samimî yakarışından etkilenmişti. Râbia’nın başı üzerinde bir nûr parıldadığını da fark etmişti. Sabah onu çağırıp;

“Ey Râbia! Artık köle değilsin, hürsün! Nereye istersen, gidebilirsin” dedi.

Râbia, başka eve taşındı. Her gün yüzlerce rekat namaz kılmaya başladı. Kefenini de yanından hiç ayırmıyordu.

Hiç şüphesiz ki, onun kurtuluşu, samimî duâsı sayesindedir. Eğer,
“Ya Rabbi, beni hürriyetime kavuşturursan şu kadar namaz kılarım!” diye
duâ etseydi, sonuç böyle olur muydu acaba?

Demek duânın gücü, hasbîlik ve samimiyetinde...


15.10.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir