Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

recep1

Orta Düzey

  • "recep1" bir erkek
  • Konuyu başlatan "recep1"

Mesajlar: 390

Konum: BORNOVA/ıZMıR

Meslek: Emekli

Hobiler: Kitap okumak,

  • Özel mesaj gönder

1

16.09.2010, 23:38

Minarelerde Ilk “Allahüekber”

MİNARELERDE İLK “ALLAHÜEKBER”

1933’lerden sonra doğan Cumhuriyet nesli, Demokrat parti iktidarı öncesinde camilerden ancak “Tanrı Uludur” seslenişini duymuştu. O günlerde yaşayanlardan, ilk”Allahüekber”i sekiz yaşında duyan Nafiye Karabaşoğlu, 1950’nin o unutamadığı Haziran gününü şöyle anlatıyor:

“Bir akşam vakti çoluk çocuk toplanmış dışarıda meydanlıkta oyun oynuyorduk. Mahallenin meydanlığında. O sırada kulağımıza “Allahüekber” sedası geldi. Nereden geldiğini ilk anda fark edemedik. Caminin minaresinden okunduğunu biraz sonra anladık. Daha önce “Allahüekber” ile ezana başlandığı vaki değildi. Şaşırdık. Çocuk halimizle, oyun oynmayı bırakıp yere çömeldik. Dinlemeye koyulduk.

Analarımız babalarımız da meydanlığa fırladılar. Herkes orada toplanmıştı. Büyüklerimiz ne günlere kaldıydık Allah’ım! Çok şükür, bu günleri de gördük diye ağlaşıyorlardı. Sanki zindandan kurtulmuş gibiydiler. Adamlar camiye koştu; kadınlar kapı önünde toplanıp Kur’an okudular, dua ettiler.

Bize de çocuklar bugün en büyük bayramımız! Bayram edin dediler. Herkes evinde ne kadar artık gazyağı varsa getirdi, külle karıştırıp fincanlara koydu. Biz, çoluk çocuk, fincanları sokak sokak dolaştırdık, her tarafı ışıttık, ortalığı bayram yerine döndürdük. O gece hepimizin bayramıydı.”

Evet Aziz milletimiz, 17 senedir hasret kaldığı Allahü Ekber sesine kavuşmuştu. O günlerde Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri de talabelerine şu mektubu göndermişti:

Aziz sıdık kardeşlerim,
Hem sizin hem bu memleketin, hem alem-i islamın mühim bayramlarının mukaddemesi olan, bu memlekette şeair-i İslamiyenin yeniden parlamasının bir müjdecisi olan ezan- Muhammedinin(a.s.m) kemal-i ferahla on binler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz. Ve seksen kusur sene bir ibadet ömrünü kazandıran Ramazan-ı Şerifteki ibadet ve dualarınızın makbuliyetine “Amin” diyerek Rahmet-i ilahiden her bir gece-i Ramazan bir leyle-i Kadir(Kadir gecesi) hükmünde sizlere sevap kazandırmasını niyaz ediyoruz.

Said Nursi

Tarihçi yazar Doç. Osman Özsoy, o günün hikayesini bakın nasıl anlatıyor:

Türkiye’yi ağlatan ezanlar ...

Tam 58 yıl önce bugün, yani 16 Haziran 1950 de, 1933 yılından beri Türkçe olarak okutulan ezanın Arapça orijinal haliyle okunabilmesine imkan sağlayan kanun Meclis’te kabul edildi.

Meclis’in aldığı karar radyolardan ilan edilince, Türkiye’nin dört bir yanında halk sevinçten sokaklara döküldü. Tüm gözler minarelere çevrildi ve ilk ezan sesi beklenmeye başlandı. Halk sevinçten çılgına döndü. Gözyaşları tüm Türkiye’de sel olup aktı.

O gün ne olduğunu ayrıntılı anlatacağım. Ama önce, o günlere nasıl gelindiğine bir bakalım.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 18 Temmuz 1932 tarih ve 636 sayılı genelge ile, ezan ve kametin birkaç ay içinde Türkçe okunacağını bildirdi.

İşte o Türkçe ezan ...

Aralarında Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi isimlerin bulunduğu komisyonun çevirisini yaptığı "Türkçe ezan" metni şöyleydi:

‘‘Tanrı uludur, Tanrı uludur

Şüphesiz bilirim, bildiririm

Tanrı’dan başka yoktur tapacak.

Şüphesiz bilirim, bildiririm

Tanrı’nın elçisidir Muhammed.

Haydin namaza, haydin namaza

Haydin felâha, haydin felâha

Tanrı uludur, Tanrı uludur

Tanrı’dan başka yoktur tapacak.’’

Ezanın Türkçe’ye çevrilmeyen tek kelimesi "felâh" oldu. Sebebi, halkın ‘‘felah’’ kelimesinin ‘‘kurtuluş’’ anlamına geldiğini bilmesini önlemek ve ‘‘haydin kurtuluşa’’ mânâsına gelecek bir çağrıda bulunmamaktı.

Yasanın 17 Haziran 1950 tarihli resmi gazetede yayınlandığı gün, aynı zamanda Ramazan ayının da ilk günüydü. Bu durum halktaki duygu yoğunluğunu daha da artırdı.

O gün İstanbul’da neler olduğunu, aynı günlerde Eyüp’te asker olan babamdan dinlemiştim. Ezanın orijinal haliyle okunacağını haber alan İstanbulluların Eyüp Camii avlusunu doldurduğunu ve herkesin ezanı dinlemek için gözlerini minareye diktiğini söylemişti. Minareden, ‘‘Allahü Ekber, Allahü Ekber’’ sesleri yükselmeye başladığı andan itibaren, insanların sevinçten kendilerini yerlere attığını, ezanların bitişini müteakip de, kurbanların kesildiğini söylemişti.

O gün Erzurum’un bir başka yerinde yaşananları Mehmet Kırkıncı şöyle anlatılır: "Erzurum halkı ikindi vaktinden itibaren ezanın aslıyla okunacağını haber aldı. Bütün halk sokaklara döküldü. Bir bayram havası yaşanıyordu. Herkes kurban keseceği ne varsa alıp, Tebriz Kapı mevkiinden Lâlâ Paşa Camii'ne kadar dizildi. Minarelerden Ezan-ı Muhammedi okunmaya başladığı an, herkes sonsuz bir sevince gark oldu. Müftü Solakzade Sadık Efendi, ‘'Ya Rabbi! Ölmeden önce bize bu günleri gösterdin’’ diye hıçkırıklar halinde ağlamaya başladı...

Ruhları Şaad olsun….

Salih SÜTÇÜOĞLU
Bornova
İmandan sonra en yüksek hakîkat Namazdır.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ

2

17.09.2010, 06:49

Hem, semâvât meydanında, denizinde, fezâsındaki yıldızlar ise, mutî neferler, muntazam sefîneler, hârika tayyâreler, acâip lâmbalar gibi vaziyetiyle, Senin saltanât-ı ulûhiyetinin şâşaasını gösteriyorlar.

Ve o ordunun efrâdından bir yıldız olan güneşimizin seyyârelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtârıyla, güneşin sâir arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâkî olan âlemlerin güneşleridirler.

Ey Vâcibü'l-Vücud! Ey Vâhid-i Ehad!

Bu hârika yıldızlar, bu acîb güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semâvâtında, Senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve Senin idâre ve tedbîrin ile teshîr ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecrâm-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idâre eden birtek Hâlıka tesbih ederler, tekbir ederler, lisân-ı hâl ile "SübhanAllah * AllahuEkber" derler. Ben dahi onların bütün tesbihâtıyla Seni takdîs ederim.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyâsından ihtifâ etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl! Ey Kâdir-i Mutlak!

Kur'ân-ı Hakîmin dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar, Senin mevcudiyetine ve vahdetine şehâdet ederler; öyle de, cevv-i semâ, bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra'dları ve riizgârlarıyla ve yağmurlarıyla, Senin vücûb-u vücuduna ve vahdetine şehâdet ederler.

Evet, câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdâdına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesâdüf karışamaz.

Hem, elektriğin en büyüğü bulunan ve fevâid-i tenvîriyesine işaret ederek ondan istifâdeye teşvik eden şimşek ise, Senin fezâdaki kudretini güzelce tenvir eder.

Hem, yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezâyı konuşturan ve tesbihâtının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dât dahi, lisân-ı kâl ile konuşarak Seni takdîs edip rubûbiyetine şehâdet eder.

Hem, zîhayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifâdece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfûsları rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi, cevvi, âdetâ bir hikmete binâen Levh-i Mahv ve İspat ve "yazar, ifâde eder, sonra bozar tahtası" sûretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine işaret ve Senin vücuduna şehâdet ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi, mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle, Senin vüs'at-i rahmetine ve geniş şefkatine şehâdet eder.

Lemalar/Münacat
Edep aklın suretidir !

3

17.09.2010, 08:35

“Bir akşam vakti çoluk çocuk toplanmış dışarıda meydanlıkta oyun oynuyorduk. Mahallenin meydanlığında. O sırada kulağımıza “Allahüekber” sedası geldi. Nereden geldiğini ilk anda fark edemedik. Caminin minaresinden okunduğunu biraz sonra anladık. Daha önce “Allahüekber” ile ezana başlandığı vaki değildi. Şaşırdık. Çocuk halimizle, oyun oynmayı bırakıp yere çömeldik. Dinlemeye koyulduk.

Analarımız babalarımız da meydanlığa fırladılar. Herkes orada toplanmıştı. Büyüklerimiz ne günlere kaldıydık Allah’ım! Çok şükür, bu günleri de gördük diye ağlaşıyorlardı. Sanki zindandan kurtulmuş gibiydiler. Adamlar camiye koştu; kadınlar kapı önünde toplanıp Kur’an okudular, dua ettiler.

Bize de çocuklar bugün en büyük bayramımız! Bayram edin dediler. Herkes evinde ne kadar artık gazyağı varsa getirdi, külle karıştırıp fincanlara koydu. Biz, çoluk çocuk, fincanları sokak sokak dolaştırdık, her tarafı ışıttık, ortalığı bayram yerine döndürdük. O gece hepimizin bayramıydı.”

Cenab-ı erhamünrahim'in Ezan-ı Muhammedi'nin okunmasına vesile olan Demokratlar'dan ve O'nun genel başkanı , başvekil, Merhum '' İslam kahramanı''ndan ebediyyen razı olsun.Anadoluda müslümanlık var oldukça rahmetle anılacak ve kabrine sevaplar nurlar yağacaktır.Üstadım Bediüzzaman Hz.leri'nin (R.A) İslam kahramanı olan Merhum Menderes'in makamı Nur, mekanı Nur,kabri pür nur olsun.

4

17.09.2010, 10:33

Tarihe Bir Not Düşelim


Yıl 1950 Öncesi…Kahramanmaraş Ulu Camii’nin arkasında , Belediye’nin önünde ihale yapılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’ler çuvallara doldurulmuş satışa sunulmaktadır.
Biraz üstte ihale yapılan alanı yukardan gören kıraathanenin önünde , Maraşlı’lar masalarına oturmuş nargile içmektedir. Nargile içenler arasında Maraşlı bir yiğit insan Ziya Kadıoğlu..Nedir o kalabalık ne yapıyorlar orada ? diye bir haberci gönderir. Gelen haber Ziya Kadıoğlu’nun kanını dondurmuştur. ‘’Kur’an’lar satışa sunuluyor.’’
İhale yoluyla satılacak olan Kur’an sayfaları bakkallarda ambalaj kağıdı olarak kullanılacaktır.
Ziya Kadıoğlu der ki ; varın en yüksek fiyatı verin ihaleyi ben alıyorum. Ordan birisiyle Mağralı Mahallesi’nden Yusuf Emmi’ye haber gönderir. Çabuk beş-on tane katır alsın da gelsin. Der.
Biraz sonra katırlarla Yusuf Emmi gelir. Ziya Kadıoğlu der ki Yusuf Emmi’ye : Bu Kur’an çuvallarını katırlara yükle , Ahır Dağı’na götür , bir mağaraya göm…!
MARAŞLI KUR’AN’INI MAĞARAYA GÖMERKEN ACISINI DA YÜREĞİNE GÖMMÜŞTÜR..!

Bir Başka Not Tarihe :

14 Mayıs 1950 seçimlerinde , Maraş’tan yedi ( 7 ) milletvekili meclise giriyor. Maraşlı’lar vekillerini Ankara’ya yolcu etmek için bu günkü Kıbrıs Meydanı’nda toplanıyorlar. O zaman bahsedilen yer şehrin dışındadır.
Vekiller Ankara’ya cip’le gideceklerdir. Vekillerden birisi , Sarbon Ünv. Mezunu Selahaddin Hüdaioğlu’dur. Bir ayağı aksamaktadır. Cip’in tekeri üzerine çıkan Hüdaioğlu , Maraşlılara veda konuşması yapacaktır.
Kalabalığa döner ve bağırarak der ki ; ‘’ Bizden ne istiyorsunuz ? ‘’
O günün fakir Maraşlı’sı , Fukara Maraşlı’sı, sefil , perişan , aç Maraşlı’sı sanki öğretlenmiş gibi ; hep bir ağızdan……
‘’Ezanımızı istiyoruz……! Kur’an’ımızı istiyoruz……….! Dinimizi istiyoruz…!’’
Diye bağırır.
Demokrat Parti’nin ilk icraatı şu olur : Meclise 27 imzalı bir önerge verilir. Önergede imzası olanlardan biride DP. Maraş Milletvekili Ahmet Kadıoğlu’dur.
Ve seçimden iki ay sonra bir Çarşamba günü , Vilayete bir yazı gelir: ‘’ Ezan-ı Muhammedi aslına uygun okunacaktır..! ‘’
Maraş’ın ileri gelenleri ezanı aslına uygun olarak okumak için Cuma Günü’nü kararlaştırırlar. Cuma Günü Kahramanmaraş Ulu Camii Önünde mahşeri bir kalabalık toplanır. O günün ekmeğe muhtaç Maraşlı’sı kapısındaki bir koyununu , bir keçisini çekip Ulu Camii’nin önüne koşmuştur.
Tam öğle vakti Maraş Semalarında Ezan-ı Muhammedi Yankılanacaktır..Allahuekber…Allahuekber………..!
Maraşlı gözyaşlarına boğulurken , hıçkırıklar boğazlara düğümlenirken , Ya Allah Bismillah diyerek kurbanlar kesilecektir.

Not: Bu hatıralar , halen hayatta olan , o dönemin DP. Ocak başkanı Zekeriya Bağrıaçık Amca’ya aittir. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin Zekeriya Amcaya…Amin

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

5

19.09.2010, 22:41

Yakin tarihimiz bir cok acilar barindirmaktadir ve biz bunlari yasatmakla mükellefiz, cünki insan cok unutkandir..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir