Risale-i Nur ışığında düşünüğümüzde;
1. İman artar mı ya da eksilir mi?
2. Artıyor ya da eksiliyorsa neye bağlıdır?
3. Örneğin, eksilen imana ne denir?
4. Ayet ya da hadislerde buna örnek var mıdır?
5. İmanın inkişafı, demek imanın artması mı demektir?
Evet muhteremler, bu tür soruları çoğaltmak mümkündür ancak cevapları oldukça önemlidir. Risale-i Nur, imanın artmasının ya da eksilmesinin söz konusu olduğuna dair çeşitli kesitlere sahiptir. İhlas, imanın artmasına sebeb olan en temel etken olarak göze çarpmaktadır.
Peki ya sizce?
Es-Selamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatühü ve Mağfiretuhu
Bismillahirrahmanirrahim. Tevfik Allah'tan.
Saygıdeğer kardeşim sorunun cevabı iman artmaz. Artmadığı gibide azalmaz. Örnek vermek gerekirse iman ip gibidir. İnsanın amelleri, düşünceleri ile ya kopmayacak gibi çelikten hale gelir yada hemen kopuverecekmiş gibi pamuktan bir hale de gelebilir.
"Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa, îman da öyledir. İslâm âlimleri, imânı önce iki mertebeye ayırmışlardır:
1- Taklidî îman,
2- Tahkikî îman...
Taklidî îman: Ana - babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve öğrendiği şekilde, mes'ele üzerinde hiçbir akıl yürütmeden îman esaslarına bağlanmak demektir. Taklidî îman, inanç esaslarına, şuuruna ve teferruatına vâkıf olarak bir inanma olmadığı için, bilhâssa bu zamanda bâzı şübhe ve vesveselere mâruz kalabilir ve sarsılıp yıkılma tehlikesi geçirebilir:
Tahkikî îman ise: İmâna âit bütün mes'eleleri delilleriyle, tafsilâtlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddütsüz inanmaktır. Böyle bir îman şüphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir.
Tahkikî îmanın da pek çok mertebesi vardır. Bu mertebeleri İslâm âlimleri başlıca üç kısma ayırmışlardır:
1 - İlme'l-yakîn mertebesi: İmânî mes'eleleri ilmen, tam teferruat ve tafsilâtıyla, delilleriyle bilmek ve inanmaktır.
2 - Ayne'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri gözle görmüş, doğruluklarını bizzat müşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır. Gözle görmekle ilmen bilmek, insana kanaat vermesi bakımından çok farklıdır. İnsan bir şey'i tereddütsüz, kesin olarak bilebilir, ama bir de gözleriyle görünce kanâatı kat kat artar. Amerika'nın varlığını ilmen bilmekle, bizzat görmek gibi... İşte îmanın ayne'l-yakîn mertebesi de, îman esaslarına gözle görmüş kat'iyetinde inanma hâlidir.
3 - Hakka'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri görmekten ayrı, bizzat yaşayarak, içine girerek kabûl ve idrâk etmek demektir. İmanın bu üç mertebesini îzah bakımından şöyle bir misal verilmektedir: Bir yerden duman yükseldiğini uzaktan görmekle insan bilir ki, o yerde ateş yanmaktadır. Dumanı görmek suretiyle ateşin varlığını bilmek, ilme'l-yakîn inanmaktır. Sonra, duman çıkan yere gidip ateşi gözümüzle gördüğümüzü farzetsek, bu da ateşin varlığına ayne'l-yakîn inanmaktır. Bir de ateşin bizzat yakınına gidip sıcaklığını hissetmek, elimizi aleve doğru tutup yakıcılığını duymak suretiyle ateşin varlığını bilmek vardır ki, buna da hakka'l-yakîn denir. "
"..." arasındaki bölüm alıntıdır.
Sevgi ve Saygılarımla...
Es-Selamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatühü ve Mağfiretuhu