Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

19.09.2004, 00:39

işte Risale-i Nur proğramını hayata tatbik etme

Nuriye Akman’ın Amerika’da ıslamî cenaze işlerini yapan tek Türk Erhan Yıldırım ile yaptığı röportajda dikkatimi çeken ifadeler var.


Erhan Yıldırım diyor ki: “ıki gün önce çok enteresan bir şey yaşadım. Gözlerim yaşardı. 1900 senesinde Beyaz Rusya’dan gelmiş Tatar grupları var. Hep deriz ya, ‘Osmanlı ne yaptı?’ diye. Osmanlı çok şeyler yapmış. 500 sene önce bunların köylerine, imamlar göndermişler. Bu insanlar da beni burada tesadüfen buldu. Adam dedi ki, ‘Lütfen bize yardımcı olun. Biz cenazemizi kaldıramıyoruz. Sıkıntımız var.’ Ben, ‘Peki siz kimsiniz?’ dedim. ‘Biz, dedi (Amerika’da) 1900 senesinde kurulmuş bir cemiyetiz. ılk câmimiz 1920’de yapıldı.” Türk değiller; ama biraz dini bilgi verince çok hoşlarına gitti. Geçenlerde arayıp ‘Cenazemiz var, siz yıkar mısınız?’ dediler. Cenaze işini almadık. 45 yıldan beri birisiyle çalışıyorlarmış zaten. Ama, dinî işlemlerinde yardımcı olalım diye hemen buradaki bir özel kuruluşa haber verdim, böyle böyle dedim, bak bir grup buldum, yardımcı olalım. Ama onların vakti olmadığı için ben gittim, imamla görüştüm. ‘Cenaze nasıl yıkanır, bana anlat.’ dedi. Ben güzelce anlattım. Ben tam cenazeden çıkarken imam, Türkçe: - ‘Rabb’im Allah... Dinim ıslâm... Kitabım Kur’an... Peygamberim Muhammed Mustafa (sas)...’ dedi. Tüylerim diken diken oldu. Ben, ‘Siz hangi dilde konuşuyorsunuz şu anda farkında mısınız?’ diye sordum. ‘Bilmiyorum.’ dedi. ‘Türkçe konuştunuz.’ dedim. Adam ‘yok’ dedi. Dedim, ‘Ben Türk’üm. Sizin söyledikleriniz Türkçe.’ Onun üzerine yaşlı bir kadın ‘Doğru, Türkçe olabilir. Çünkü Osmanlılar bizi ziyaret etmişlerdi, oradan öğrendik.’ dedi. Bizim dedelerimiz onlara ne öğretmişlerse onu ezberlemişler. (Milliyetleri) Polonyalılar. Adam gitti, içeriden kitap getirdi. Osmanlıca ilmihal. Hocası vermiş ona. şu anda 92 yaşında bir adam. Bastonla geziyor ve grubun hocası. Tam on yıldan beri cenazeleri Hıristiyanlar tarafından yıkanıp câmiye getiriliyor. Çünkü yıkayacak adamları yok. Öyle yabancılaşmışlar ki... Ama böyle bir ihtiyaç olduğunu biliyorlar. Sağdan soldan benim ismimi duymuşlar, ‘Böyle bir adam var, bu işi yapıyor, git onunla konuş.’ demişler. Benden çok memnun kaldı. Hoca, getirdi. Kur’an-ı Kerim’i açtı ‘Okur musun?’ dedi. Test yapıyor. Okudum. Ezan okumamı istedi, ezan da okudum. ‘Cenazeyi nasıl yıkarsın?’ dedi. Anlattım. ‘Sizin kültürünüze, geleneklerinize, örf ve âdetlerinize karışmam. Ama dinî vazifelerinizi öğretirim.’ Sonra cenaze yıkadık. Aynı onların istediği gibi, cenazeden çıktık, hep beraber: ‘Rabb’im Allah... Dinim ıslâm...’ dedik. Herkes mırıldanıyor. Dua olarak biliyorlar. Gittik, tabutu koyduk. Bir Fâtiha okuduk. Kefenlemesini biliyorlar.”

Polonyalılar, Tatarlar ile 8 asır önce karşılaşmışlar. Müslümanlığı ilk defa onlardan gördüler... Daha sonra Polonya bazı devletler tarafından tarih sahnesinden silinmek istendi. 150 sene devlet olarak isimleri yok sayıldı. Ama Osmanlı padişahları onları hep var kabul ettiler. Hem de bütün Avrupa büyükelçilerinin bulunduğu toplantılarda padişah, veziriazama, “Polonya büyükelçisi nerede?” diye kasıtlı olarak sorar, o da “Yolda, geliyor!” diyerek cevap verirdi. Böylece, “biz Polonya devletini tanıyoruz” mesajını verirdi. Bu yüzden, Osmanlı’ya iltica eden Polonyalı milliyetçiler, hatta subayları, ülkemizde rahatça yaşadılar. Bazıları ordumuzda en üst rütbelere kadar yükseldi. Bazıları Müslüman olup ülkelerine döndü ve evlerini mescit haline getirdiler... Demek ki, böyle büyük bir grup da Müslüman olmuş ve Amerika’ya gelip yerleşmişler... Veya bunlar Polonya’ya yerleşmiş Tatarlar...

Türkiye-Polonya tarihî münasebetlerimiz açısından ıstanbul’daki Polonez köyü, Polonyalı Nâzım Paşa’nın torunu Nâzım Hikmet’i hatırlamamız yeter. Gerçi Nâzım Hikmet’in Rusya’ya kaçışı açısından bazılarımızda ona karşı bir tavır vardır; ama Azerbaycan’ın milli şâiri, Bahtiyar Vahabzâde gibi birisinin ifadesiyle Nâzım Hikmet, son zamanlarında bazı sözleriyle ıslamiyet’e yakınlığını ifade eden tavırlarını ortaya koymuştur.

Bir de Varşova’da hem de tam merkezde bir Türk kolejinin olduğunu unutmayalım. Bir dönem devletlerinin ismi anılmazken ‘yüzen uçan üniversiteler’ açarak eğitime hizmet veren Polonyalı fedâkar hanımefendiler, şimdi de bu Türk kolejinde yüz akımız eğitime adanmış öğretmenlerimiz gibi, cumartesi ve pazar demeden bu irfan yuvamızda eğitim gönüllüsü olarak gayret gösteriyorlar.


Abdullah AYMAZ

Kaynak: http://www.zaman.com.tr

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

19.09.2004, 15:12

Konuyu ilgili bölümüze taşıyorum. Saygılarımla...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir