Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

18.08.2004, 09:10

Manevî ticaret mevsimi

Üç ayların girmesiyle birlikte Müslümanların ruhlarını bambaşka bir hava kaplar. Çünkü bu aylar ılâhî rahmetin coştuğu aylardır. Sâir vakitlerde iyilik ve hasenelere on sevap verliyorsa, Recep, şaban ve Ramazan aylarında gittikçe yükselen bir nisbetle kat kat fazla sevap verilir. Meselâ, başka zamanlarda okunan her bir Kur’ân harfi için on sevap yazılmaktadır. Recep ayında bu sevap yüz olarak yazılır. şaban’da üç yüzü aşar. Ramazan’da bine çıkar. Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir Gecesinde de otuz bine ulaşır.

Bu hesabı sair ibadet ve hizmetlere de tatbik edersek, üç aylardaki mübarek vakitlerin ahiret ticareti bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu anlayabiliriz. Bu bakımdan üç aylar “pekçok uhrevî faideleri kazandıran ticaret-i uhreviyenin (ahiret ticaretinin) bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi)”1 olarak vasıflandırılmıştır.

Bilindiği gibi, pazarlar ve panayırlar mühim ticaret yerleri arasında yer alırlar. Haftanın belli bir gününde belli bir yerde kurulan pazarda, insanlar her türlü ihtiyaçlarını karşılarlar. O gün sabahtan akşama kadar pazarın ucuzluğundan istifade etmek mümkündür. Ama o gün pazara gidemeyen bir insan, aynı şartlar altında alışveriş yapabilmek için bir hafta beklemek zorundadır. Çünkü pazar bir günlüktür.

Aynı şekilde, üç aylar da yılda bir defa kurulan ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. ıstifade etmesini bilenler, bu pazardan büyük kazançlar sağlarlar. Ahirete yönelik amellerini sair vakitlere nisbetle arttırırlar. Daha fazla Kur’ân okurlar. ılme daha fazla yönelirler. Uykularından kısarak ilim ve tefekküre, ibadet ve ıslâmî hizmetlere daha fazla vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler. Böylece, “Bu çok sevaplı ibadet ayları”ndan tam bir istifade ile çıkarlar. Bir mânâda, bu mübarek vakitlerde yapılan mânevî hizmetler, insanın ebedî hayatı için yapılmış en kârlı “yatırım”lardır.

Buna karşılık, üç ayların fazilet ve kıymetinden haberdar olmayıp da değerlendiremeyenler, herkesin istifadesine açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmışlar, demektir. Bu kimseler, aynı imkânı tekrar ele geçirebilmek için bir yıl daha beklemek zorunda kalacaklardır.

ışte üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan da ehemmiyet taşıyor. Çünkü bunlar şeâirdendir,2 ıslâmiyetin alâmetlerindendir. Bu nevîden şeairin ilânında hem ıslâmın izzetinin gösterilmesi, hem de ıslâmın mânâsından uzak yaşayan insanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler vardır. Namazlarda, bilhassa Cumalarda ve Kandil gecelerinde camilerin mü’minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonda Kur’ân ve mevlidlerin okunması, camilerin mahyalarla süslenmesi, hatta kandil simitlerinin dağıtılması, bu ıslâm şiarını ilân eden huzur verici hadiselerdir.

Böylece bütün mü’minler ahiret kazancına yöneliyor. Herkes Allah’ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve teşekkül eden mânevî atmosfer, bütün cemiyet fertlerine huzur veriyor. Bu huzur havasından herkes derecesine göre istifade ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur’ânlar, Arş’a yükselen ihlaslı duâlar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen ıslâmî hizmetler, günahların, sefahetlerin, zulümlerin kirlettiği mânevî havamızı temizliyor.3

şu halde, her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade etmeliyiz. Bunun için, mü’min kardeşlerimizle daha sık bir araya gelip ilmî sohbetlerde bulunabiliriz. Aramızda Kur’ân’ı paylaşıp imkân nisbetinde günlük hatimler yapmaya başlayabiliriz. ımanî eserlere daha fazla vakit ayırabiliriz. ıslâmın hakikatlerinin neşir ve tebliği hususunda daha fazla gayret gösterebiliriz. Göstereceğimiz en küçük bir gayret bile en az bire yüz netice verecektir.

Bu arada, üç ayların ve kandil gecelerinin evlerimizde ve aile fertleri arasında ayrı bir mânâ içinde yaşanması gerektiğini unutmamalıyız. Çocuklarımız o manevî havayı teneffüs ede ede büyümelidirler. Bunun için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere alıştırmakta büyük faydalar vardır.

Ayrıca, bilhassa seher vakitlerinde uyanık bulunmaya çalışarak mü’min kardeşlerimiz için duâlar etmenin fazilet ve kıymeti sonsuzdur. O feyizli vakitte yapılan duâların kabul ihtimali çok kuvvetlidir. Bu bakımdan gerek kendimizin, gerekse sair mü’minlerin dünya ve ahiret imtihanlarında muvaffakiyeti için Cenâb-ı Hakka niyazda bulunmak ve O’ndan yardım istemek sûretiyle, hem sıkıntı ve musibetlere karşı sarsılmaz bir dayanak noktası bulmuş, hem de tükenmez bir tesellî kaynağına kavuşmuş oluruz.

Dipnotlar:
1- şuâlar, s. 424.
2- Emirdağ Lâhikası, s. 39.
3- Kastamonu Lahikası, s. 97.


Kaynak: Üç Aylar ve Kandillerimiz, s. 21.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir