Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

15.09.2008, 15:27

Mesnevi'den...

Benliğin şımartılması..

Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir. Bu, "Ben senin sırdaşın olayım" der. Öbürü "Hayır, senin akranın, emsalin benim"der.

Bu der ki: "Varlık aleminde güzellik fazilet, iyilik ve cömertlik bakımından senin gibi hiçbir kimse yok." Öbürü der ki: "ıki cihan da senindir. Bütün canlarımız senin canına tabidir." O da, halkı, kendisinin sarhoşu görünce kibirlenir, elden, avuçtan çıkmağa başlar. şeytan onun gibi binlerce kişiyi ırmağa atmıştır!

Dünyanın lutfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır! Ateş gizlidir, zevki meydanda. Dumanı sonunda meydana çıkar.

Sen "Ben o medihleri yutar mıyım? O, tamahından methediyor. Ben, onu anlarım" deme! Seni metheden, halk içinde aleyhinde bulunursa onun tesiriyle gönlün, günlerce yanar.

Onun; mahrumiyetten senden umduğunu elde edemeyip ziyan ettiğinden dolayı aleyhinde bulunduğu halde, O sözler, gönlüne dokunur, onun tesiri altında kalırsın. Medihten de bir ululuk gelir, dene de bak! Medihin de günlerce tesiri altında kalırsın. O medih canın ululanmasına, aldanmasına sebebolur.

Fakat bu tesir, zahiren görünmez, çünkü methedilmek tatlıdır. Kınanmak acı olduğundan derhal kötü görünür. Kınanmak, kaynatılmış ilaç ve hap gibidir; içer, yahut yutarsa uzun bir müddet ızdırap ve elem içinde kalırsın.

Tatlı yersen onun zevki bir andır, tesiri öbürü kadar sürmez.Zahiren uzun sürdüğü için de tesiri, gizlidir. Herşeyi, zıddıyla anla! Medhin tesiri, şekerin tesirine benzer; gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücütta deşilmesi icabeden bir çiban çıkar.

Nefis çok öğülmesi yüzünden Firavunlaştı. Alçak gönüllü, hor, hakir ol; ululuk taslama! Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgan olma! Yoksa; senin bu letafetin, bu güzelliğin kalmayınca o, seninle düşüp kalkanlar, senden usanırlar.

Evvelce seni aldatıp duranlar, o vakit seni görünce "şeytan" adını takarlar. Seni kapı dibinde görünce hepsi birden "Mezarından çıkmış hortlak" derler; Genç oğlan gibi. Ona önce Allah adını takarlar, bu yaltaklıkla tuzağa düşürmek isterler. Fakat kötülükle adı çıkıp da zaman geçince bu kötülükte sakalı çıkınca; artık ona yaklaşmaktan şeytan bile utanır.

şeytan, adamın yanına bir kötülük için gelir; senin yanına gelmez. Çünkü sen şeytan'dan da betersin. şeytan, sen insan oldukça izini izler, ardından koşar, sana şarabını tattırırdı.

Ey bir işe yaramaz adam! şeytan huyunda ayak direyip şeytanlaşınca senden şeytan da kaçmaktadır. Eteğine sarılan kimse de, sen bu hale gelince senden kaçar!

-Mesnevi-
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


2

15.09.2008, 15:32

Vahyin Işığı

Osman'dan önce bir katip vardı. Vahyi yazmağa gayret ederdi. Peygamber, kendisine vahiy edilen ayetleri söyledi mi o, hemen kağıda yazardı. Vahyin ışığı, katibe vurunca, gönlüne bazı hikmetler doğardı.

Peygamber de onun içine doğanları aynen söylerdi. O herzevekil, bu kadarcık bir şeyden azdı. Yoldan çıkıp." Allah'tan nur alan Peygamber, ne söylüyorsa o söylediği şey, benim gönlümde, o hakikat benim de gönlüme doğmakta" dedi.

Düşüncesinin ışığı, Peygambere vurdu, katibin canına Allah'ın kahrı gelip çattı. Hem katiplikten çıktı, hem dinden. Kinlenip Mustafa'ya ve dine düşman oldu. Mustafa " Ey inatçı kafir! Nur, sendense niçin şimdi kapkara kesildin?

Eğer Allah ırmağının kaynağı olsaydın böyle bir kara suyun bendini açmaz, akıtmazdın" dedi. şunun, bunun yanında namusum bir paralık olmasın düşüncesi, ağzını bağladı. Bu yüzden içten yanıp yakılıyordu. Fakat şaşılacak şey şurası ki tövbe de edemiyordu. Ah ediyordu, fakat ah etmesi faydasız. Kılıç gelmiş, kelleyi uçurmuştu. Allah, namusu, ar ve hayayı yüz batman ağırlığında bir demir yapmıştır. Nice kişiler, görünmez bağlarla bağlanıp kalmıştır!

Kibir ve kafirlik, o yolu, o kadar bağlamıştır ki kibir ve küfür sahibi, açıkça ah edemez bile! Allah "Onların boyunlarına zincirler vurduk, başlarını yukarı kaldırmışlardır, indiremezler " dedi. Bu zincirler, bizden dışarıda değil.

"Önlerine, artlarına manalar koyduk, gözlerini perdeleyip örttük" buyurdu. Fakat bu hale uğrayan, önündeki, ardındaki manaya görmez. O dikilen mananın çetinliği görünmez. Çünkü o kişi, kaza ve kaderin tesiriyle kurulduğunu bilmez.

Senin sevgilin, asıl sevgilinin yüzünü örtmekte...mürşidin, asıl mürşidin, sözünü dinlemene mani olmaktadır. Nice kafirler vardır ki din sevdasındadırlar. Fakat namus, kibir, şu bu; onların manaları, halleridir.

Bu, gizli bir bağdır ama demirden beter. Demir bağı, ancak balta kırar...Demir bağı kırmak, kaldırmak ne de olsa yine mümkündür. Fakat gayptan bağlanan bağa kimse çare bulamaz. Bir adamı arı sokarsa tabiatı, derhal o kötülüğü gidermek için uğraşmaya başlar.

Bu da arı sokmasıdır ama kendi varlığından, senden meydana gelmedir. Böyle olunca da gam kuvvetlenir, illet bir türlü geçmez. ıçimden bunu açmak, iyice anlatmak geliyor ama ümitsizlik verir diye korkuyorum.

Hayır , ümitsizlenme, sevin o feryada erişen Allah'a feryat et! Ey affetmeyi seven Allah, bizi affet! Ey eskimiş nasır illetinin bile hekimi, bizi bağışla! Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı. Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın.

Kardeş sana akıp duran hikmet " Allah Abdali'ndendir, sana ariyettir. O kendisinde bir nur bulmuştur ama o nur, padişahların eşiğinden vurmuştur. şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme. Yüz binlerce ah ki bu ariyet hal, ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı.

Kendisini, her konakta sofra başına varacak sanmayan kişiye kul olayım. Adamın bir gün evine varabilmesi için bir çok konakları terk etmesi lazımdır. Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği ariyet kızıllıktır.

Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir. Her kapı, duvar " Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim" diyebilir. Fakat güneş "Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar" der. Yeşillikler " Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var" diyebilirler.

Fakat yaz mevsimi, onlara " Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün" der. Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir. Vücuda der ki: "Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın: Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.

Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? ışte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!" Söz, göz, kulak... Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır. Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdal'ın ışığı da benim canıma vurmakta. Canın canı olan o Abdal'ın ışığı candan ayak çekti mi...Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir. şunu bil ki, Ben kıyamet günü bu sözüme şahit olsun diye yere baş koyuyorum.

Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur. Gizlediği haberleri ap aşikar söyler. Yeryüzü ve dikenler söze gelir. Filozof; kendi fikrince, kendi zannınca bunu inkar eder. Ona de: Sen var, başını o duvara vura gör!

Gönül ehlinin duyguları; suyun, toprağın, çamurun sözünü duyar durur. Filozof, Hannane direğinin inlemesini inkar eder. Çünkü velilerin duygularından haberi yok, onlara yabancı. Der ki: " halkta sevdanın aksi, birçok hayaller yaratır, onlara gösterir" Halbuki bu fikir, onun fesat ve küfrünün aksidir.

Bu inkar hayali; ona fikrinden, inanışındaki bozukluktan gelmiştir. Filozof; cini, şeytanı inkar eder; fakat inkar eder etmez bir cinin, bir şeytanın maskarası olmuştur. Ey filozof, eğer şeytanı görmedinse kendine bak!( Başını duvara vurup çürütmüşsün, gömgök olmuş) Deli olmadan alın böyle göğerir mi? Kimin gönlünde şüphe, vesvese varsa felsefeye inanmıştır, gizli münkirdir. Bazen dine inanır ama bazı ,bazı da o filozofluk damarı yüzünü kapkara eder.

Sakının müminler; o felsefeye inanış sizde de vardır. Sizde nice sonsuz alimler var. Bütün bu yetmiş iki din ve şeriat sendedir. Senden zahir olduğu gün eyvah haline! Kimde o aykırı inanıştan bir yapracık varsa o günün korkusundan yaprak gibi titrer.

ıblis'e cine, kendini iyi adam gördüğünden güldün. Fakat can, postunu ters giyer , içindekini dışarı verirse din ehlinden ne kadar ahlar vahlar çıkar. Dükkanda altın gibi görünen madenlerin hepsi güler. Çünkü imtihan taşı gizlidir.

Ey ayıpları örten Allah! Perdemizi kaldırma; imtihan zamanında bize yardım et, bizi kurtar! Geceleyin kalp altın, hakiki altınla yan yanadır. Altın ise gündüzü bekler. Hal diliyle der ki: " Yalancı, hele bir dur. Herkesin meydana çıkacağı gün bir gelsin!" Lanetlenmiş ıblis; yüz binlerce yıl Abdal' dandı, müminler beyiydi. Naz ve istiğnası yönünden Ademle savaştı, kuşluk vakti kokmaya başlayan pislik gibi rüsvay oldu.

Dünya halkı, Baur oğlu Bel'am'a zamanın ısa'sına mağlup oldukları gibi mağlup ve zebun olmuştu. Ondan başka kimseye secde etmezlerdi. Afsunu, hastalara şifa verirdi. Kendisini beğendiği, ulu gördüğü için Musa ile savaştı. Sonra hali, duyduğun gibi oldu. Dünyada yüz binlerce iblis ve Bel'am vardır ki gizli, açık hep bu hale düşmüşlerdir.

Allah, diğerlerine misal olsun diye bu ikisini meşhur etti; Bu iki hırsızı darağacına çekti, yükseltti. Yoksa kahrına uğramış daha nice hırsız var! Bu ikisini aşikare kahredip şöhretlendirdi; yoksa onun kahrıyla ölenler sayılamayacak kadar çok!

Nazeninsin, nazlısın, ama haddince Allah aşkına olsun haddini aşma! Eğer kendinden daha nazenin birisine çatarsan seni yerin yedi kat dibine sokar. Ad ve Semud kavminin hikayeleri ne için söylenip duruyor? Peygamberlerin nazik, nazenin olduklarını bilmen için.

Yere batma, başlarına taş yağma, bir sesle canlarının alınışı...Hep bu vakalar, nefs-i natıka sahiplerinin yücelerini bildirmek içindir. Bütün hayvanları insan için öldür, fakat bütün insanları da bir akıllı kişi için öldür. ( hiç beis yok!)

Akıl dediğin nedir? Akıl sahibinin akl-ı Küll'ü. Cüzi akıl da akıldır ama pek arıktır. ınsanlardan kaçan vahşi hayvanların hepsi, ehli hayvanlara nispetle aşağılıktır. Vahşi hayvanların kanı mübahtır. Çünkü yüce akıldan kaçmaktadırlar. Akılları yoktur. ınsanın emrine uymuyor diye vahşinin yüceliği bu dereceye düşmüştür.

şu halde ey garip adam! Aslandan kaçan yaban eşeklere benzedikten sonra senin ne şerefin var ki? Eşek, işe yaradığı için öldürülmez. Fakat yaban eşeği olursa kanı mübahtır. Eşeğin kendisini kötülükten koruyan iyiliğe sevk eden bir bilgisi olmadığı halde Allah onu mazur tutmuyor.

Ey yüce sevgili! ınsan (akıllı olduğu halde) o nefesten, ( Peygamberlerin, velilerin sözlerinden)kaçar, vahşileşirse nasıl mazur olur?Hulasa oklar ve süngüler önünde kafirlerin kanı mübahtır. Çünkü onlar, işe yaramaktan uzaktırlar. Onların karıları ve çocukları da esir sayılır. Çünkü akılları yoktur, merdut ve aşağılık kişilerdir. Artık bir akıl, aklın aklından kaçarsa akıllılar taifesinden hayvanat zümresine geçmiştir.

-Mesnevi-
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


3

18.09.2008, 16:11

paylaşım için teşekkürler :)

4

25.09.2008, 22:30

Dua Hali

Dua edenin, Rabbim demesi, Allahin Buyur ey kulum demesinin ta kendisidir...
Birisi her gece kalkip Allahi aniyor, Ona dua ediyordu... seytan ona dedi: Ey Allahi cok anan kisi! Butun gece Allah deyip cagirmana karsilik seni buyur eden var mi? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin? Adamin gonlu kirildi, basini yere koydu ve uyudu.
Ruyasinda ona soyle dendi : Kendine gel, uyan! Niye duayi, zikri biraktin? Neden usandin?
Adam : Buyur diye bir cevap gelmiyor ki, kapidan kovulmaktan korkuyorum, dedi.
Bunun uzerine dendi ki ona : Senin Allah demen, Onun buyur demesi sayesindedir... Senin yalvarisin, Allahin senin ruhuna haber ucurmasindandir... Senin cabalarin, careler araman, Allahin seni kendine yaklastirmasi, ayaklarindaki baglari cozmesindendir... Senin korkun, sevgin, umidin Allahin lutfunun kemendidir... Senin her Ya Rabbî demenin altinda, Allahin buyur demesi vardir... Gafilin, cahilin cani, bu duadan uzaktir... Cunku Ya Rabbî demeye izin yok ona... Agzinda da kilit var, dilinde de... Zarara ugradigi zaman, aglayip sizlamasin diye Allah ona dert, agri, sizi, gam, keder vermedi...
Bununla anla ki, Allaha dua etmeni, Onu cagirmani saglayan dert, dunya saltanatindan daha iyidir...
Dertsiz dua soguktur. Dertliyken yapilan dua gonulden kopar...

-Mesnevi-
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

5

12.10.2008, 21:16

mesnevi güzel bir eser Allah razı olsun

6

29.01.2009, 16:59

KORUYAN ADALETTıR

Dervişin biri hikaye etti: Ben rüyada Hızır’a mensup olan erenleri gördüm. Onlara: “ Helal olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde edeyim? Dedim. Beni dağlara ormanlara götürdüler... ormanlarda meyveleri silktiler.

Allah, himmetimizle bunları sana tatlı etti... Hemen ye bunlar temiz, helal ve sayısız... aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır dediler.

Onları yedim, sözümde öyle bir feyiz, öyle bir tesir hasıl oldu ki sözlerim, akılları hayran etmeye başladı. Rabbim dedim, bu bir imtihan...sen bana bütün halktan gizli bir ihsanda bulun! Söz söyleyemez bir hale geldim... hoş bir gönüle sahip oldum; zevkimden nar gibi yarıldım!

Dedim ki içimdeki bu zevk yok mu ya... cennette bundan başka bir zevk olmasa bile, başka bir nimet istemem... bunu bırakıp da ceviz ve şeker yemeğe girişmem! Kazancımdan elimde bir iki habbe kalmıştı. Onları cübbemin yenine dikmiştim.

Dervişin biri de odunculuk etmekteydi... yorgun argın ormandan geldi. Onu görünce dedim ki: Artık benim rızıkla işim yok... bundan sonra rızık için gam yemiyorum. Kötü meyveler bana güzel ve hoş gelmekte... hususi bir rızka nail oldum ben.

Mademki boğaz derdinden kurtuldum, birkaç habbem var, onları şuna vereyim... şu oduncuya bağışlayayım da o da iki üç günceğiz rızık derdinden kurtulsun! Oduncu içinden geçeni anlıyormuş meğerse... çünkü kulağı, Allah nuruyla nurlanmış!

Her düşünce , ona göre bir şişe içindeki kandil gibi. Hepsini görüyormuş! ıçten geçen ondan saklanamıyor... o, bütün gönüllerden geçenlere emir kesilmiş! O sırrına şaşılacak er, benim bu düşünceme karşı ağzının içinden söylenip durmaktaydı.

Padişahlar hakkında böyle düşünüyorsun ha... onlar, sana rızık vermeseler nasıl rızıklanacaksın ki demekteydi. Ben sözünü anlayamıyordum ama azarlanması gönlüme iyice aksediyordu. Derken aslan gibi heybetle önüme geldi, sırtındaki odun demetini yere bıraktı.

Odunları yere korken halindeki heybetten yedi azami bir titremedir aldı! Dedi ki:Yarabbi, senin duaları kutlu izleri yomlu has kulların varsa, onların hürmetine lutfunun bir sanat göstermesini diliyorum... şimdicek bu odun yığını altın olsun!

Bunu der demez bir de gördüm ki odunlar altın olmuş, yeryüzünde ateş gibi parlayıp duruyorlar! Ben bunu görünce kendimden geçtim... bir hayli zaman baygın kaldım. O şaşkınlığım geçip kendime gelince,

Dedi ki: Allah’nın o ulular, gayret sahibi ve şöhretten kaçar kişilerse, Onların hürmetine yine bu altını hemen odun yap, eski haline getiriver! Bu söz üzerine derhal o altın dallar, yine odun oldu... o erin işini görünce akıl da sarhoş oldu, kendisinden geçti. Bakış da!

Ondan sonra odunlarını yükleyip yürüdü... hızlı hızlı önümden şehre gitti! O padişahtan, ardından gidip müşküllerini sormak, sözünü duymak istedim ama, Heybeti mani oldu gidemedim... bayağı kişilerin has erlere varmasına yol yok!

Eğer biri can- beş vererek yol bulursa bu da onların rahmeti ve cezbesiyle olur. şu halde o tevfike erişmeyi ganimet bil...eğer bir doğru erin sohbetini bulduysan bunu fırsat say! Padişaha yakın olduğu, padişahın yakınlığına erdiği halde bu kutluluğu değersiz görüp yolundan olan ahmağa benzeme!

Ahmak kurbanlık koyundan bol ve iyi bir parça verdiler mi “Bu, galiba öküz budu” der. A iftiracı, bu öküz budu değil ... fakat eşekliğinden sana öküz budu görünmede. Bu rüşvetsiz verilen padişah ihsanı... bu rahmet yüzünden verilen hususi bir ihsan!

-Mesnevi-
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir