Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "Muha1"

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

1

02.08.2008, 02:40

Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...




Hayat saklambaç(sa), ölüm sobe(ler)…

Katılır mısınız bu görüşüme bilemiyorum. Galiba labirent gibi bir dünyadayız… Ya da saklambaç oyunun zeminindeyiz diyebiliriz. Günaşırı artan korkularımızdan saklanıyor, çok yerde kayboluyor, arayış sürecinde de yıpranıyoruz maalesef… Müşahhas olsa dünya, belki o da böyle tasnif edecek kendisini. Çoğumuz çıkış noktalarını bulamadığımız labirentlerde, badirelerde bunalan, iç feryadı çeken kendimizi, nelerle teskin ettik acaba? şımarık, çocuksu vaveylalarımızı?... Her ruh haline göre müteaddit teskin unsurları da yok değil tabiî ki… Bakınız; günaşırı sıkıntılar çeşitlilik kazanıyor hayat içersinde işte. Cinayetlerin türüne bakın… Anne cinayetleri mesela, bugünlerde sıkça duyduğumuz vak’a. Eskiden 'psikiyatr' lar bugünkü kadar çok muydu? şimdilerde, sözüm ona moda bile olmuş psikoterapi. Sıkıntının kaynağı bazen ben, bazen senin bir davranışın, bazen bir cansız varlık bile olabiliyor. Öyle bir çağdayız ki yurdum insanı, çok şeyden -amiyane tabirle- ‘kıl olma’ potansiyeline haiz. Bazen da hayattan öyle sevinçle umduğumuz beklentilerimiz olur ki; hayat faktörleri o beklentiyi adeta med-cezirler. Ama şu da var; bu dünyada elbette beklentilerimiz olacak. Nerden umacağımıza ve nasıl umacağımıza endeksli bu. Malum sıkıntı-keder, gözyaşı-tebessüm, zenginlik-fakirlik gibi zıt unsurların bir arada olduğu bir dünyada hayatımızı idame etmeye gayret ediyoruz. Hayat kimilerince zulüm, kimilerince kasvet ile doldurulurmuş bir fanus timsali, küreden müteşekkil bir dünya. Hal buyken zıtlıklar ile dolu bu dünyada, insanın; meşrebi ne olursa olsun 'niçin buradayız' sorusu elbette -fıtri olarak- olacak. şeytan gibi faktörler ilişmezse; hijyenik düşüncelerle kafadaki varediliş nedeni gibi sorulara, -kuvvetli ihtimal- akabinde hijyenik cevaplar da bulur insanoğlu. Filozoflar da aradı varlığı “ontoloji” diye.

Neyse konu dağılmadan...

Evet, şeytan diyorduk… Ne yazık ki iyi olan her şeyin aldatıcı düşmanı… Ona kapılan her kişi müstakim istikametten sapıtır. Ölüm gibi gerçekler bu yüzden unutuluyor… O tek değil, onun hadimleri de var. Hem cinsinden, hem cinsimizden. Günah olanı güzel göstermek ve güzel olanı unutturmak olarak and içmiş habis bir varlık. Günahı bize sadece tatlı gösterir. O tatlılık ne tadar tatlı olsa bile geçici olduğu için bekadan mahrum. Bakilik olmadığı için sufli hazlar verir. Lezzetlerin geçiciliği ya farkına varılır ya da varılmaz. Baki göstererk dünyayı; bir hesap alanının olmadığı hissi vermek ya da unutturmak. Başka bir yazımda da vurgulamıştım. Ebedi cehennemlik olduğunu bildiğinden bu habis uğraşlarıyla hasitlik yapıyor da diyebiliriz. ıyiliği sevmez dedik ya iyiyi de sevmez... Genel görünümle, tarihin eşliğinde yapılan araştırmalara göre ve günümüzde de örneğini çokça rastlayabildiğimiz hayat tarzlarında “iyi yolda” diye kaba tabirle gösterdiğimiz insanlar ara sıra musibetlere maruz kalıyor. Aslında zahiren maruz kalıyor… Biraz derine inersek musibetler ile ödüllendiriliyor iyi yolun yolcusu. Zira Yaratıcı, kendisini hatırlatmak, kulun; Zatına ibadet etmeyi unutmaması ya da daha takvalı bir kul olmaya sevk etmesi için; onun çeşitli kategorideki yanlışlarının hesabını görüyor. O merhametli Yaratıcı bunu, en üst katmandaki insanlardan ( peygamberlerden ) başlayarak, iyi kullarına vermiş. Akabinde dostlarına ve silsilenin son halkası olan biz aciz kulları için lütuf mahiyetinde veriyor. Rabb (terbileyeleyici), Nebilerini; faziletinin ziyadeleşmesi için sıkıntılara düçar kılar, sıradan aciz ve mücrim kulların da günahtan, hatadan arınması için hediyelendirir. Evet, bu olay hediyeden başka bişey olamaz. Niye mi derseniz, o halde kendimize şu soruyu soralım. Ya bu umursamadığımız hesaplarımız ahirette muvazene edilseydi? Bı manevi bir ‘ kıyak geçme ‘ değil de ne peki? Günahlarımızın sonbahar mevsimindeki yaprak dökümüdür musibetler. Allah' a yakınlaşma argumanı adeta -tabi bilene-! Eğer sıkıntılar yanı dibimizden ayrılmıyorsa onu savmayalım bence, vardır bir hikmeti. Savmayalım, bilakis Allah’ tan geldiğini bilip, hoş geldin diyerek bir misafir gibi hürmetle ağırlamalıyız ruh dünyamıza. Ateşten bir kor gibi telakki edenlere duyurulur. O ancak nur-u ezeli’ den bir huzmedir! Zülümatımızın nispetinde o nur gönül kapımızdan huzmelenir. Ve duruma göre o huzme nur kesifleşir! ıçten bir Ehlen ve Sehlen’ den sonra tefekkür, ibadet ikramı yapalım bu Rabb katından gelen misafire. Kendimizi bir bakıma ‘manevi ambiyansta rezonans’ haline koyalım. Bu hale kaptıralım kendimizi sonra, tabiri caizse ver coşkuyu diyelim. Ruhumuz coşsun, feyzlensin ve şeytan bizden yana da avucunu yalasın. Rabb “ kulum…” diye yâd etsin. Elhasıl… Geçiciliğini bilerek, muvakkat lezzetlerini tercih ederek dünyanın, Allah’ ı unutmayalım. Zira O’ bizi hiç mi hiç unutmuyor. Bakınız Üstad Bediüzzaman da diyor. “Madem seni biliyor Rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de O’ nu bil hürmetle bildiğini bildir.” Bu güzel söz ile beraber şunu da söylemek lazım. Kâinata mana-i harfi ile bakarsak eğer; dağların, taşların, kuşların da - kendine has dilleriyle- böyle dediğini göreceğiz. Bizi geçenlerde ıslatan denizin dalgası da diyor. Diyor ki ‘ben görevimi yapıyorum sen de yap!’ Uyarıyor… Sen de yap insan! Çünkü senin cüz' i iraden var. Aklın var. Kendine haksızlık etme, zira kendine zulmeden zalimlerden olursun!



ALı KEMAL= Bir tebessüm dilencisi :oops:
alikemal02@hotmail.com
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

2

02.08.2008, 21:23

MaşaAllah abimize..

ikinci defa okumasam da söylemeden edemeyeceğim.. yazının sonu çok şeyi anlatıyor..çok güzel olmuş..
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

3

02.08.2008, 23:02

Allah razi olsun Ali kardesim.. gayet hos yazi gercekten.. Allah razi olsun..

bideee -----> :)

dilenciler cogaliyor :D
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "Muha1"

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

4

03.08.2008, 13:52

Kısmet değilse dayak bile yenmezmiş Zehracan apla. :mrgreen: Niçin böyle söylediğimi biliyorsun. Anladın sen onu :catlamak2:
ıpucu: Başlık ! :çaktırmayın:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir