Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "vuslat_571"

Mesajlar: 16

Meslek: Öğrenci

Hobiler: Araştımak, kitap, matematik, bilgisayar, psikoloji

  • Özel mesaj gönder

1

07.06.2008, 00:03

Hizmetin İçinden

HıZMETıN ıÇıNDEN
Tarih 15.03.1998’ i gösteriyor. Simav’da Nur hizmetinin tarihi çınarlarından biri olan Ömer Kalaycık Ağabey toprağa veriliyor. Simavlılar : “Hacı Ömer öldü” diyor. Dışarıdan gelenler: “Bir yıldız daha kaydı” ifadesini kullanıyorlar. Cenazeye taa Kırıkhan’dan gelen Ali Sert Hocamız bizi teselli ediyor. Kendisini bin bir ricayla Uşak’a kadar götürüyorum. Maksadım, o mübarek ağabeyle bir saat daha beraber olabilmek, kendine has ilmi sohbetinden istifade edebilmek.



Yola başlarken, Hocam, diyorum: “Kaç yıldır, eskisi gibi hizmette olamıyorum. Ağabeylerle, kardeşlerle problemlerim oluyor. Hem hizmet edemediğim hem de cemaate sıkıntı verdiğim için çok üzülüyorum.” O, bizi hemen anlıyor ve anlatmaya başlıyor, bir saatlik yol bitinceye kadar:



— Kardeşim, dershanede kalırken hizmet etmek kolaydır. Sıkıntısı varsa da, hizmetin lezzeti onu unutturtur. ızdivaç edip, sosyal hayatın içine girince hizmet zorlaşır. Derslere gidip gelmek bile büyük gayret ister. Evin derdi çekilmez, ağabeylerin sözleri yük, her olumsuzluk bir dert olur. Yaş ilerledikçe enaniyet de kuvvetlenir. ışte bu hallerde cemaatin içinde bulunmak, derslere devam etmek bile büyük hizmettir. Bak aklıma bir hikâye geldi onu anlatayım:



Bir padişah varmış. Bir akıllı dervişi kendisine fikir hocası olarak tutmuş. Her gün belli saatlerde yanına alır, konuşurmuş. Derviş de her konuşma sonunda: “Padişahım sen doğru ol, eğri bulur belasını” dermiş. Padişah da dervişe her gün bir altın verirmiş. Derviş de evine giderken, saray çıkışında bekleyen dilenci bir köre o altını verirmiş. Uzun süre bu böyle devam etmiş. Mizacı ve zihniyeti bozuk olan dilenci kör, bu altını bu dervişten alacağıma, dervişi kovdurur padişahın kendisinden alırım, diye düşünmüş. Bir yolunu bulup padişaha çıkmış. “Efendim” demiş: “Bu derviş seni beğenmiyor, senin aleyhinde bulunuyor, hatta ağzının koktuğunu söylüyor. Bir dahaki konuşmaya ağzı ve burnu kapalı olarak yanınıza gelecek.” Bunu diyen kör, sonra dervişi bulup ona da şöyle diyor: “Padişah, senin ağzının koktuğunu söylüyor. Yarınki görüşmeye ağzını ve burnunu bağlayarak git.” Her şey Kör’ün planı üzerine gelişiyor. Padişah, görüşme sonucunda, Derviş’e altın yerine, içine idamını emredip yazdığı bir zarf veriyor. “Bunu hazineme götür, ücretini oradan alırsın” diyor. Derviş huzurdan ayrılıyor. Sarayın dışında bekleyen Kör’ün yanına varıyor. Kör, durumu soruyor o da aynen anlatıyor. Kör: “Her halde pusulada büyük para veya mücevherat verilmesi emrediliyor. Çünkü adam hazineye havale edilmiştir diye düşünüyor. O, mektubun da kendisine verilmesini istiyor. Dünyada gözü olmayan derviş, mektubu hemen veriyor. Kör, hazineye gidiyor, yazıyı veriyor ve başı uçuyor.



Ertesi gün padişah, mutat vakitte dervişi huzurunda görünce şaşırıyor. Durumu soruyor. Bunun üzerine her ikisi de olayları anlatıyorlar. Derviş, o gün ki en son sözünü yine söylüyor: “Padişahım, sen doğru ol, eğri bulur belasını.”



Ali Sert Hocamız, hikâyeyi yorumlayarak şunları söyledi: “Kardeşim, hizmetin içinde de menfaatini düşünenler, birbirini çekemeyenler bulunabilir. Siz sabırlı olun, Allah, herkese layık olduğunu verir. Hem hizmetin içindeki haksızlıklara tahammül etmekte çok büyük lezzet vardır. Bak size, bir adamın, hakikat payı çok büyük bir rüyasını anlatayım:



Allah dostu olan bir adam, üç gece üst üste aynı rüyayı görünce, bunun rüya-ı sadıka olduğuna kanaat getiriyor. Rüyada kendisine söylenenleri yapmaya başlıyor. Rüyada kendisine üç şey söylenmiştir: 1. ılk gördüğün şeyi yiyeceksin. 2. ıkinci gördüğün şeyi gömeceksin. 3. Üçüncü gördüğün şeyde arabulacaksın. Yani, “Yiyeceksin, gömeceksin, bulacaksın



Adam girer yola, rüyada belirtilen istikamette yürür. Yürürken karşısına büyük bir dağ dikilir. ılk gördüğü şey budur. Hayret eder, çünkü dağ yenmez ki. Sabrederek yürümeye devam eder ve dağa doğru yaklaşır. Yaklaştıkça dağ küçülür, yaklaştıkça dağ küçülür. Önce bir tepe kadar, sonra bir ev kadar küçülür. Derken bir insan kadar olur. Gittikçe bir ekmek kadar ve bir yumurta kadar ufaklaşır. Nihayet tatlı güzel bir hurma olur ve adam onu yer.



Yoluna devam ederken bir altın tabağa rastlar. ıkinci gördüğünü gömmesi gerektiği için onu gömer. Biraz yürür, geri döner bakar, tabak dışarı çıkmıştır. Herhalde iyi gömmedim, diye döner daha derine gömer. Bu iş üç defa tekrarlanmasına rağmen tabak dışarı çıkar. Adam artık aldırmaz, yoluna devam eder.



Biraz yol aldıktan sonra bir güvercinle karşılaşır. Hızlı bir şekilde uçan güvercin, adamın kucağına sığınır: “Ne olursun beni kurtar, beni bir şahin takip ediyor, beni yiyecek, oysa küçük yavrularım var, ölürsem onlar annesiz kalır.” Derken şahin de çıkıp gelir: “Güvercin benim avımdır, karnım da çok açtır, onu çok kovalayarak yoruldum, şimdi tam yakalayacakken sana sığındı. Allah onu bana helal kılmıştır, avımı ver. “ Adam, rüyayı hatırlar. Rüyaya göre ikisini de razı ederek arayı bulacaktır. şahine der ki: “Bunun yavruları varmış, bunu yeme, ayağımın baldırından sana et vereyim karnını doyur, insan eti bütün etlerden lezzetlidir.” şahin kabul eder. şahinle güvercin memnun kalıp ayrılırlar. Adam da aksaya aksaya, acı çeke çeke yürümeye çalışır. Fakat ayağı fazla yürümeye tahammül edemez, tam oturmaya karar vermişken iki adam çıkar karşısına. Onu tebrik ederek bu imtihanın sırrını açıklarlar:



1. ılk gördüğün dağın hurma olması, hayattaki güçlüklerdir. Sabredildiği takdirde elemi gider, lezzeti kalır, onu yersin.



2. Yere gömdüğün altın tabak, yaptığın iyiliklerdir. Sen ne kadar saklasan da onlar gizlenemez.



3. şahinle güvercin ise birbirleriyle uğraşan insanlardır. Önemli olan her iki tarafı memnun edebilecek bir adaletli yol bulmaktır. Bu yolu bulmak insanlık gereğidir. Bu yol fedakârlıklar ister. Siz bu yolda başarılı oldunuz. Artık, Allah’ın sevgili kulusunuz.



Ali Sert Hocamız, hikâyenin akabinde şu duygularını dile getirdi: “Bu hizmetteki zorluklar, sıkıntılar, hatalar dağ gibi görünmemeli. Hizmette sebat ve sabır gösterirsek dağlar küçülür gider, sonra sabrettiğimizin lezzeti kalır. Bu Kuran hizmetinde yapılan iyilikler, insanlıklar ve çalışmalar kaybolmaz. Onlar ayna gibi herkese görünür. Cemaat içinde arabulucu, sulhçu, tesanütlü ve ihlâslı olmalıyız. Cemaatin dağılmaması için çok çalışmalıyız. Bize düşen sabırlı ve faydalı olmaktır. Gerisi Allah’a kalır.”
(alıntı)
Ve Sen Yine Denendiğinde..
Ve Yine Kalbin Daraldığında..
Ve Yine Bütün Kapılar Kapandığında..
Ve Yine Ne Yapman Gerektiğini Bilemediğinde..

Uzun Uzun Düşün Ve Hatırla Yaradanını!

"Allah Kuluna Kafi Değil mi?"
(Zümer/36)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir