Giriş yapmadınız.

1

18.08.2004, 13:04

Evlenmeyi Düşünenlere

Evlenmeyi Düşünenlere


“ıçinizden bekâr olanları evlendirin” mealindeki âyeti bizim arkadaşlar “Evlenmeyi düşünenlere yol gösterecek bir yazı yayınlayın” diye de tefsir ettikleri için, hayli zamandır
sıkıştırıyorlardı beni. Tarkan’dı, ıkiz Kuleler’di derken, sonunda sıra geldi bu konuya. Ve, evlilik hazırlığı yapan gençlerin çeyizinde bulunsun diye tavsiyelerimi kaleme aldım. Yazdıklarım kişisel fikirlerim sayılmaz; çoğu terapistin de katılacağı tavsiyelerdir bunlar.

şanslı olduğunuzu da bilin. Bizim zamanımızda bu konularda pek konuşulmaz, fikir verilmezdi. Evli-barklı, olgun-oturaklı abilerimiz hep çok daha mühim mevzuları anlatır, bu konuya gelince susarlardı. Dinî dergilerde de yer almazdı bu konular, gençlerin zihni dağılmasın(!) diye. Öyle olunca da biz fısır fısır konuşurduk aramızda: “Evlensek mi acaba? Nasıl biriyle evlensek?” “Hoşlandığım bir kız var ama namaz kılmıyor, problem olur mu dersin?” “Büyüklerimin bulacağı bir kızla evlensem mutlu olur muyum sence?”

Siz bu tür açmazlar yaşamazsınız umarım. Zamanımızda bu konular daha rahat konuşuluyor zaten. Doğru karar vermenizde yazacaklarımın da biraz faydası olursa ne mutlu bana.

§ EVLENMEK şART MI?
Kimse Robinson Crusoe değildir. O bile bir dost bulduğunda sevinçten zıplamıştı. Kendi başına da dünyanın en huzurlu insanı olan ve hatta doğrudan Rabbine muhatap olabilen Peygamberimiz (a.s.m.) bile, bazen eşine “Yâ Âişe, konuş benimle!” dermiş, kitaplarda böyle nakledilir. Konuşmak, paylaşmak ve yardımlaşmak bu zorlu imtihan dünyasına tek başına gelen insanın en büyük ihtiyacıdır belki de.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “ınsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil [karşılık] bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler [paylaşsınlar] ve lezaizde [güzel şeylerde] birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”
“Evet, bir işte mütehayyir [hayret veya tereddüt içinde] kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun [hayalî bile olsa], ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.”
“Kalplerin en latifi [duyarlısı], en şefiki [şefkatlisi], ‘kısm-ı sani’ [diğer yarım] ile tabir edilen kadın kalbidir.”


Zaten evlilik, değil bu insanî ve ulvî ihtiyaçları, insanın en temel ihtiyaçlarını—barınma, beslenme ve üreme—dahi karşılayan bir kurum olduğu içindir ki, tartışmasız her asırda, her kültürde el üstünde tutulmuş, şart gibi görülmüş, hatta kutsanmıştır. Gelin görün ki, en fazla şikayet edilen kurumdur da aynı zamanda. Bir problemi olan, işleri yolunda gitmeyen, gençliğindeki ideallerini yakalayamamış kişiler, evliliğinden şikayet ederler genellikle. Sanki bekârlığında çok mutluymuş gibi, sanki bekâr kalsa ideallerine ulaşacakmış gibi. Hem evlenir, hem şikayet ederler; hem şikayet eder, hem de evlilikten vazgeçmezler. Olan da bekâr gençlere olur. Kafalar karışır: “Evlenmesek mi?”

Siz bakmayın onlara. Hatta bana da bakmayın siz, bazen ben de “Bekâr bayan yarımdır, evlenince tam olur. Bekâr erkek yarımdır, evlenince tamamen biter” gibi espriler yaparım ama, bal gibi biliyor, açıkça da görüyorum ki; bekârlık yıllarımda hedefsiz ve sonuçsuz bir koşturmaca hâlinde geçen hayatım, evlenince, bir tezgahın başına oturup üretime başlamak gibi bir değişim geçirdi ve maddî, manevî, sosyal sahalarda bugüne dek ne ürettiysem, hep evlendikten sonra oldu. (Eşime buradan teşekkürler!) Eski resimleri karıştırdığımda zaman zaman kendi kendine konuşan, yalnızlık sebebiyle arada kasvete dalan o genci görüp bugünkü hâlime şükrediyorum.

Geçenlerde Ulusal Psikiyatri Kongresi’ne katılmıştım. Epeydir görmediğim birçok meslektaşım ve dostumla görüştüm. Son katıldığım kongreden bu yana peşpeşe iki çocuğum daha olduğu için benimle sohbet eden arkadaşların konuşmaları evlilik, çoluk-çocuk gibi konulara yöneldi genellikle. Benim de dikkatim bu konuya çevrildi tabiî. Kim evlenmiş, kim bekâr kalmış, kim boşanmış, kimin kaç çocuğu var? Dikkat ettim, kim ki evlenip yuva kurmuş; daha huzurlu, daha verimli, hedeflerini gerçekleştirmiş. “Nasılsın?” diye sorunca gevrek gevrek gülerek “ıyii” diyor. Kim ki düzenli bir aile hayatı kuramamış; huzursuz, şaşkın, meslekî yönden de verimsiz, başıboş dolanıyor. “Yaa, bildiğin gibi işte, birşey yok, ne olsun?”

O yüzden Bediüzzaman’ın “Bekârlık, bikârların kârıdır” sözüne aynen katılıyorum. Bekârlık, bu hayatta kazancı olmayanların işidir yani. Üstelik onun, az önce yazdığım espriden çok daha hakikatli bir sözü daha var ki; “Bekâr erkek üçte iki erkek, üçte bir çocuktur. Bekâr kadın üçte iki kadın, üçte bir erkektir.” Yani erkeklerin haylazlıktan kurtulup olgunlaşmaları, bayanların ise kişiliklerini oturtmaları için evlenmeleri lâzımdır.

Peki, evleneceğiniz kişiyi nasıl seçeceksiniz?

§ ÖNCE NE ıSTEDığıNıZı BELıRLEYıN

“Ne iş olsa yaparım abi” diyen birinin, iyi ve uygun bir iş bulması çok zordur malûm. Hatta iş bulması bile zordur. Oysa kişi ne istediğini belirlese, aradığını bilmenin rahatlığı ile çok daha kolayca bulabilir. Evlilik için de böyledir bu. Nasıl biriyle evleneceğine karar vermek, işin yarısını halletmek demektir. Ama bunun için de tabiî önce kendi kişiliğinizi, yönelimlerinizi ve ihtiyaçlarınızı belirlemeniz gerekir. Yani kendinizi tanımanız lâzımdır önce.

ıkili ilişkilerde, aile hayatında sizin için önemli olan nedir? Huzur mu, paylaşım mı, destek mi, heyecan mı, ya da güven mi? Vazgeçemeyeceğiniz öncelikler hangileridir, kesinlikle kabul etmeyeceğiniz şeyler nelerdir? Bunların adını doğru koymanız gerekir. En az on cümleyle ihtiyaçlarınızı, beklentilerinizi, şartlarınızı sıralayın; elinizde ve aklınızda bulunsun.


Tabiî, bu istekleri sıralarken, abartmayın da lütfen.
Adam arkadaşına sormuş:
—Evlenmiyor musun?
—şartlarımı tutarsa olur.
—Ne istiyorsun ki?
—Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de esprili olsun.
—Ama abi, demiş öteki, birden fazla evlilik yasak artık!
Fıkra, önerimi unutturmasın ama. Ne istediğinizi belirlemelisiniz mutlaka. On cümle lütfen.

§ ıDEAL BıRLığı şART, AMA YETMEZ

Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında ideal birliği gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken konudur.

Hayat, keyif peşinde, rahat içinde mi yaşanacak, yoksa idealler peşinde, gereğinde fedakârlıkla mı? Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır yollarına mı sarf edilecek? Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi prensiplere göre büyütülecek, ona nasıl bir eğitim verilecek? Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak? Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.

Sizin hayatınızı bile uğruna feda edebileceğiniz ideallerinizi eşiniz yarım kulakla dinliyorsa, her satırını didik didik okuyup yaşamaya çalıştığınız kitaplarınızı eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde bile kalkarken eşiniz yatsıyı bile kılmadan yatıyorsa, bırakın sevgiyi, saygı bile kalmaz ki aranızda.

ılginç bir araştırma okumuştum. “Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir?” sorusuna her iki cinsin en çok verdiği üç cevaptan birisi, hatta birincisi ‘inanç ve ideal birliği’ idi. (Diğerleri de sevgi ve cinsel uyum imiş.) O yüzden evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı idealleri paylaşıp paylaşmadığınızdır. Yani size sizin yolunuzda ‘yoldaş’ da olabilmelidir eşiniz.

“şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir” diye de kendinizi kandırmayın. Âyetin verdiği dersi hatırlayın: “Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder.” Değişeceğine dair garantiniz var mı? Ya da o, garanti verebiliyor mu? Yoksa siz kumar meraklısı mısınız? Veya tehlikeyi çok mu seviyorsunuz?

Ancak fikir uyumu önemli derken de ölçüyü kaçırmayalım. En önemli noktadır bu, ama tek önemli nokta değildir. Gereklidir, ama yeterli değildir. Bu noktada özellikle bir fikir grubu içinde olan ve idealleri yolunda yaşayan kişilerin çokça düştüğü bir hata vardır: iyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikirleri paylaştığı için uyumsuz biriyle evlenmek. “Zaten benim fikrimde olan az; ideallerimi paylaşan birisini bulursam, huyuna suyuna bakmaz evlenirim” diyenler çoktur. Ama unutmayalım ki, meselâ Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb de aynı yola baş koymuşlardı. Fakat bu mutlu bir beraberlik kurmalarına yetmedi.

Zaten düşünürsek, aynı ideali bile farklı insanlar farklı biçimlerde yaşamaz mı? En basit bir örnekle, evde oturup kitap okumak, yazı yazmak da bir ideale hizmet biçimidir; sürekli gezip sohbetlere, faaliyetlere katılmak da. Ama arada dağlar kadar fark vardır. Sadece fikir birliğini önemseyip kişilik uyumunu yok saymak gibi bir hataya düşmeyiniz lütfen. Fikirleri size uyanlar içinde huyu da size uyan birini mutlaka bulursunuz.

§ SEVGı GEREKLı, AşK RıSKLıDıR

Neredeyse klasik bir münazara konusudur: Evlilikte aşk lâzım mı, değil mi? Beylik bir cevap olarak herkes “Tabiî ki lâzım” der. Oysa bence sevgi şarttır, ama aşk şart değil,
hatta risklidir bile. Hemen itiraz etmeyin, önce isimlendirmeyi doğru yapalım. Kullandığım mânâda sevgi, karşısındakine ihtiyacını hissetmek, onunla beraber olmaktan mutluluk duymak, onun eksiklerini de hoşgörmektir. Aşk ise ona muhtaç olmak, onsuz olamamak, eksiklerini ise görmemektir. Böyle bir aşk, aslında sağlıksız (gözü kör de denir) bir ruh hâli değil midir? Peki sağlıksız bir duyguyla sağlıklı bir beraberlik nasıl kurulur? Depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların abartılı aşk duygularını da azalttığını biliyor muydunuz? Saplantı düzeyindeki aşk, bir hastalık bile sayılabilir aslında.

Ama modern çağın klişelerinin dayatmasıyla, çoğu gençler aşk evliliğini en büyük hayalleri olarak kabul ederler. Bu kişilerin çoğu, aşık olduklarında karşılarındaki kişinin eksiklerini, uyumsuz yönlerini görmez, o coşkulu duygunun esiri olup mantığı tamamen bir kenara atarak yanlış evlilikler yaparlar. Aşık olmuş birisi için karşısındaki, dünyanın en mükemmel kişisidir, kusursuzdur, onun için yaratılmıştır, o olmazsa hayat boyu mutsuz kalacaktır. Oysa aşk bir duygu ve duygular da geçici olduğu için bir süre sonra aşk küllenmeye başladığında, önceleri görülmeyen yanlışlar göze batmaya başlar. Coşkuyla başlayan ilişki hüsranla biter çoğunlukla.

Aslına bakarsanız, aşık olan için bu denli riskler taşıyan bu duygu, aşık olunan kişi için bile çok rahatsız edicidir. Düşünün; siz öylesine, gelişigüzel bir söz söylüyorsunuz (“ınecek var şoför bey!”), aşığınız “Ne hoş bir cümle kurdun” diyor. Siz sıradan gündelik bir davranışınızı yapıyorsunuz, o “Ne güzel içiyorsun çorbayı!” diyor. Böyle olduğundan büyük görülmek insanı rahatsız etmez mi sizce? ılişkinin doğallığını, davranışların içtenliğini öldürmez mi?

Zaten o yüzden değil midir ki, çılgınca aşık olunanlar genellikle aşıklarına karşılık vermez, acı çektirir? “Delice sevdim, ömrümü verdim” diye başlayan şarkılar, “O beni sevmedi, kalbini vermedi” diye devam etmez mi hep? Tesadüf değildir bu. Aklı başında hiç kimse, olduğundan büyük görülmek, hak ettiğinden fazla ilgi ve sevgi görmekten mutlu olmaz—kısa süreli bir zevk dışında.

Üstelik bu tip gerçekçi olmayan sevgiler, abartılı hayranlıklar, yöneldiği kişinin zihnine “Ben onun zannettiği gibi mükemmel değilim. Öyle olmadığımı fark ettiğinde ne olacak?” tedirginliğini kazır. Böyle seven, sevdiğini zorlu bir cendereye sıkıştırmıştır aslında. Ve göğe çıkaranlar, hayallerinin gerçek olmadığını görünce ortada bir yerde kalamaz, bu kez de yerin dibine batırırlar sevdikleri(!) kişiyi. Büyük beklentiler büyük hayal kırıklıklarını hazırlar.

Siz siz olun, eğer karşınızdaki size olduğunuzdan daha fazla kıymet veriyorsa, sizi olduğunuzdan mükemmel görüyorsa, size sırılsıklam aşıksa, uzaklaşın ondan.
Dozunca seven, hatalarınızı da gören, ama iyi yönlerinizin hatırına onları affeden, sizden abartılı şeyler beklemeyen, zorlamayan, destekleyen bir sevgi çok daha güzel değil mi?

§ TEK BAşINA DA MUTLU MUSUNUZ?

Meşhur atasözüdür: ıki çıplak bir hamama yaraşır. Yani, iki mutsuz birleşince mutlu olmaz. Tek başına mutluluğu bulamamışsanız, ancak bir başkasına dayanarak mutlu olacaksanız, olmayın daha iyi. Zaten olamazsınız. Üstelik bu dayanma tarzı, o hapşırınca sizin nezle olmanıza yol açacak, fazla dayandığınızda da omuzu ağrıyacaktır.
O yüzden, ilk anda size ters gelecek belki ama, eğer bekârken de mutlu, kendi içinde uyumlu bir insansanız, evlenince daha da mutlu olursunuz muhtemelen. Yok eğer bekârlığınız sıkıntılı, problemli, huzursuz geçiyorsa evlenince mutlu olma hülyası kurmanız gerçekçi olmaz. Kendi içinizde bir toparlanma yaşamalısınız evliliği düşünmeden önce. Unutmayın, iyi bir evlilik kötü bir hayatı düzeltmez, ancak düzelmiş bir hayatta iyi bir evlilik yapılır.

Bu sözlerimle bazılarının tatlı hayallerini bozuyor olabilirim ama, tüm sıkıntılarının evlenince mucizevî biçimde geçeceğini sanmak maalesef çok düşülen büyük bir yanılgıdır. Evliliğe bu kadar fazla anlam yüklemek de hem mantıksızdır, hem de riskli. Karşınızdaki de sizin gibi bir insandır; beyaz atlı prens değil.

Bu aldatıcı beklentinin uzun vadede en çok görülen sonucu ise (başlarda da dediğimiz gibi) evlilik de mutluluk getirmezse eşini suçlamaktır bu kez. şu diyalogu o kadar çok yaşadım ki bugüne kadar:

—Çok sıkıntılı ve mutsuzum doktor bey.
—Sebep nedir sizce?
—Eşim. Evlendiğimden beri bana destek olmuyor hiç.
—Bekârken çok mu mutluydunuz?
—Eeee, sorunlarım vardı tabiî. Gençliğimde de tedavi görmüştüm aslında.

Bu gibi kişiler—hayal ve masalların da etkisiyle—evlenince tüm sorunlarının aniden biteceğini bekledikleri için, aynen devam eden sıkıntılar ciddi bir hayal kırıklığını ve öfkeyi de beraberinde getirir maalesef. Oysa, eğer biz değişmezsek, yarın bugünden farklı olmayacaktır. Nikahta sadece keramet vardır; mucize değil.
O yüzden, önce siz tek başına da mutlu olmayı öğrenin, sonra evlenin. Mutluluk paylaşıldıkça artar.

§ KONUşABıLMEK LÂZIM

Evlilik anlaşmaktır. ınsanlar da konuşa konuşa anlaşırlar, malum. Beğendiğiniz kişi dış görünüşüyle, huyuyla, yaşama biçimiyle size çok uyuyor ama konuşmaya başladığınızda bir kopukluk oluyorsa dikkat! Dozunda olunca tartışmak bile güzeldir, ama konuşamamak bir felakettir. Onunla konuştuğunuzda zihniniz açılıyor, 1+1=3 ediyorsa bu çok güzel. Eğer fazla olumlu bir katkı almıyor ama meramınızı anlatıp onu da anlayabiliyorsanız 1+1=2 ediyor demektir ki, idare eder. Ama—ne kadar seviyorsanız sevin—onunla konuşurken kendinizi anlatamıyor, onun da ne demek istediğini kavramakta zorlanıyorsanız, yani 1+1, 2 bile etmiyorsa işiniz zor. Hayat boyu mimiklerle anlaşamazsınız çünkü. Onunla konuşamazsanız ya kendi kendinize konuşmaya başlarsınız ya da başkalarıyla. ıkisi de risklidir.

“Mutlaka evlenin. Anlaşırsanız mutlu olursunuz, anlaşamazsanız filozof” diyenlere de katılmıyorum. Size muhatap olabilen, zihninizi açan, fikrinizi zenginleştiren biriyle evlenirseniz filozof değil evliya bile olabilirsiniz.

§ FLÖRT NE ışE YARAR?

Konuşma deyince akla beraber çıkma ve flört de geliyor. ınsanların birbirlerini tanımak istemeleri çok normal tabiî. Ama flört dönemi, gerçek beraberliği aksettirmez çoğu zaman. Eğer flört, gerçek hayatın aynısı olarak yaşanabilse, belki evliliğin nasıl gideceğine dair ipuçları verebilir, ama bunun da başka bedelleri vardır malûm. Bildiğimiz anlamdaki flört, yani arada sırada görüşüp gezmek, sohbet etmek ise, aslında gerçek hayatta olunandan farklı bir kişiliğin sergilendiği bir dönemdir.

Örneğin kişi günün yirmi üç saati tek başına, sessiz ve sakin bir hayat sürüyor, biriken sohbet ve gezme ihtiyacını günde bir saatlik buluşmalara saklıyorsa, o bir saatte çok konuşkan, canlı, eğlendirici biri gibi davranabilir. Ve çıktığı kişi de canlı, atak, sosyal insanlardan hoşlanıyorsa onun gözüne hoş görünebilir. Ama iş evliliğe gelince, o hareketli görünen kişinin günde ancak bir saat gezmeye ve sohbete tahammül edebildiği, aslında çok durgun ve sakin bir hayatı sevdiği açığa çıkar ve sürtüşmeler başlar tabiî.

Ben üç-dört yıl flört edip birbiriyle çok iyi anlaşan, ama evlenince birkaç ayda hayal kırıklığı yaşayan nice insanlar gördüm. Evlilik hayatı başlayınca “Reklamları izlediniz, şimdi haberler” anonsu yapılmış gibi olur.

“Peki, flört bile olmadan evlenilecek kişi nasıl seçilebilir?” diyebilirsiniz. Aslına bakarsanız bir insanın, karşısındaki kişiyi tanıması o kadar da uzun bir zaman gerektirmez. Yapılan araştırmalar özellikle bayanların, karşılaştıkları kişiyi ilk üç dakika içinde değerlendirip kategorize edebildiğini göstermiştir. Dikkatli bir insan için yüz hatları, mimikler, ses tonu, konuşma biçimi, hatta kullanılan kelimeler bile kişiliğe dair önemli işaretler taşır. Ve özellikle hanımlar bu tip işaretleri çok iyi değerlendirirler.

Meselâ karşınızdaki kişiye “Hava bu gün ne güzel, değil mi?” diye sordunuz diyelim. Hepsi de ayrı bir kişilik yapısına işaret eden çeşit çeşit cevaplar alabilirsiniz.

—Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
—Böyle havaları çok mu seversin? (Karşısındakiyle ilgilenen.)
—Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
—Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
—Esas üç gün önce çok daha güzeldi. (Geçmişte yaşayan.)
—Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte. (şikayetçi, karamsar.)

Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi bakın, dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin. Böylece yakışıklı prensi bulmak için yüzlerce kurbağayı öpmeniz gerekmez.

§ ONU ıYı TANIYIN

Yukarıdaki konunun devamı olmakla beraber ayrı bir paragraf olmayı hak eden bir önemi vardır bu bahsin. Bir insanın karşısındakini iyi tanıyabilmesi için bile, önce kendi sıkıntı ve saplantılarından arınması gerekir. şimdi onu bir düşünün. Nasıl bir insan olduğunu tarif edebilir misiniz? Eğer onun kişiliğini en az on cümle ile tarif edemiyorsanız, onu tanımıyorsunuz demektir. (Ayrıca bu on cümleyi başta hazırladığınız tarifle kıyaslayacağınızı da anladınız tabiî.)
Eğer onu tam olarak tanımadığınız halde ondan çok hoşlanıyorsanız, bu sizin farketmediğiniz bir kompleksinizle ilgili olabilir, dikkat edin! Ne demek istediğimi bir örnekle anlatayım:

Faraza, diyelim ki, siz maddî sıkıntı yaşıyorsunuz. Fena halde zorlanıyorsunuz. Acilen borç para bulmanız lâzım. Ve bu arada bir yazarla tanıştınız. Çok ilginç fikirleri var. Size son çıkan kitabını anlatıyor. Ama siz onun fikirlerini dinlemiyorsunuz bile. Neden? Çünkü aklınız para probleminizde. Bu haldeyken onu ancak şöyle dinlersiniz: “Acaba kitabı iyi sattı mı? Parası var mı? Bana borç verir mi?” Anlattığı fikirleri dinlemezsiniz bile. Sonuçta sizin acil ihtiyacınız, meşgul olduğunuz probleminiz, onu tanımanızı engeller—saatlerce konuşsanız bile.


Aynen bunun gibi; diyelim ki sizin beğenilme, önemsenme konusunda bir kompleksiniz var. ınsanların size hak ettiğiniz ilgiyi göstermediğini düşünüyorsunuz. Bu durumda yalancı ve ahlâksız biri bile size aşırı ilgi gösterse, peşinizden koşsa, sizi göğe çıkarsa, sizi elde etmesi kolaydır. Siz uğraştığınız tek konuda derdinize deva olacağını düşündüğünüz bu kişinin, aslında kolayca fark edilebilecek bir yığın yanlışını fark etmezsiniz. Sonra da “Evlenmeden önce anlayamamıştım onun böyle biri olduğunu” diye şikayet edersiniz. “Küçücük çocuklar bile karşılarındaki insanın huyunu-suyunu hissedebilirken, siz nasıl oldu da onun bu yönlerini görmediniz?” diye sorulduğunda da “Bilemiyorum, fark etmemişim” dersiniz. Aslında cevap açıktır: O yönlerine hiç bakmadınız ki... Sizin ilgilendiğiniz tek bir konu vardı. Saplantınız yani.
O yüzden “Önce kendi saplantılarınızı bulup çözmeniz lâzım, doğru seçim yapabilmek için” diyorum. Ve sonra da duru bir gözle karşınızdakine bakıp onu tanımaya, anlamaya çalışmanız. Eğer karşınızdakinin huyunu-suyunu doğru düzgün tarif edemiyor, size sorulan “şu şu yönleri nasıl?” sorularına cevap bulamıyorsanız, tekrar bir değerlendirme yapmanız gerekiyor demektir. Bu değerlendirmeyi güvendiğiniz kişilerle beraber yapmanızda da fayda var bence.

§ BıRKAÇ BıLENE DANIşIN

Evleneceğiniz kişiyi tabiî ki kendiniz seçeceksiniz, ama fikrine güvendiğiniz kişilere danışmanızın da çok faydasını göreceksiniz. Hele aşık iseniz (yukarıda değindiğimiz gibi), tarafsız yorum yapamayacağınız için olaya üçüncü bir gözle bakan tecrübeli kişilerin yorumlarını da alın mutlaka. Sizi denk ve uyumlu bir çift olarak görüyorlar mı? Tecrübe, sandığınızdan (ve benim de gençliğimde sandığımdan) çok daha önemlidir.

Ancak burada da abartıya kaçmamalı, mutlaka son kararı siz vermelisiniz. Hata yapma korkusu veya kararsızlık sebebiyle evleneceği kişiyi anne-babasına veya büyüklerine seçtirenlerin şikayete hakkı olmayacaktır ileride. Sizin yerinize seçim yapacakların da saplantıları olmadığı ne malûm?

Hep söylerim, hayli bağımlı bir toplum olduğumuz ve ilişkilerimizde özerkliğe pek yer vermediğimiz için, iki uç arasında salınıp duruyoruz maalesef. Bir yanda gençlerin kararlarını onların yerine almak, başkalarının hayatını yönetmeye çalışmak, çocuğunu vesayete muhtaç bir aciz gibi görmek yanlışına düşen aileler, büyükler olduğu için; diğer yanda ya boyun eğmiş, sorumluluğunu üstlenmekten korkan ve her işini başkasının aklıyla yapan gençler yer alıyor ya da bu baskıyı reddedip ipleri tümden koparan, tamamen kendi başına davranıp kimseye danışmayan isyankârlar. Orta noktayı bulmak çok mu zor sizce?

Burada özellikle sevdiği kişiyle evlenmesine ailesi izin vermeyen (ya da sevmediği biriyle evlenmesi istenen) gençlere de seslenmek isterim. Aileniz eğer bu dayatmayı bazı saplantıları doğrultusunda yapıyorsa, bununla onları (usulünce) yüzleştirmeyi deneyin. “Anne, sen mutsuzluğunu maddî sıkıntına bağladığın için benim illa ki o zengin çocukla evlenmemi istiyorsun; ama senin esas problemin para değil, babamın seni sevmediğini sanıyorsun. Zaten bak, filanca da zengin, ama hiç de mutlu değil” gibi.
Eğer siz kendi tercihinizin sizi mutlu edeceğini yeterince ve mantıklı biçimde açıklarsanız neden kabul etmesinler ki? Kim çocuğunun mutsuz olmasını ister? Ha, eğer “Düşünce biçimleri yanlış, kuşak farkı var, anlamıyorlar” diyorsanız, yeterince konuşmuyorsunuz demektir. Onlar da sizin gibi genç oldular vaktiyle, siz meramınızı doğru anlatırsanız mutlaka anlayacaklardır.

Bu konu üzerinde çok durmamın sebebi, mutlu bir yuva kuracağım diye arkanızda harabeler bırakmanızı istemeyişimdir. O harabe görüntüleri sizin hayalinizde hep yaşar, ne kadar iyi bir evlilik yapsanız da. Sizin iyiliğiniz için söylüyorum yani, aileniz için değil.

§ ONUN AıLESı NASIL PEKı?

“Anasına bak kızını al” sözü boşuna söylenmemiştir. Hele hele yapı olarak ailesine daha düşkün ve bağlı olan kızların, ailelerinin tarz ve kişiliğinden çok farklı olmaları hayli nadirdir. O yüzden özellikle bir erkeğin, evleneceği kızın ailesini iyi tanıması gerekir. Erkeklerin ise ailelerinden biraz uzağa düşebileceklerini de eklememiz lâzım, her ne kadar “Armut dibine düşer” ise de.

Aileyi incelerken kişinin anne-babasıyla ilişkilerine de çok dikkat etmek gerekir. Zira psikolojik bir gerçektir ki, kız çocuğunun babasıyla, erkeğin de annesiyle ilişkisi, evlendiğinde de sürdüreceği bir iletişim tarzının temelini atar. Babasıyla mesafeli büyümüş bir kız, eşiyle de mesafeli olacaktır muhtemelen. Annesinin şefkatli ev kadını kimliğini benimsemiş bir erkek, çalışan ya da sosyal yönü kuvvetli bir kadına (sebebini bilemediği halde) tahammül edemez. Babası kendisine aşırı düşkün bir kızın, eşinden de yüceltilme beklemesi veya annesi baskın bir erkeğin pasif bir bayanla mutlu olamaması gibi örnekler de verebiliriz.

Tabii “Ailesine bakın” derken aileler arasında uyumu da değerlendirmek lâzım. Eşler birbiriyle ne denli uyumlu olursa olsun, ailelerle veya aileler arasında yaşanan sürtüşmeler en azından tatsızlık sebebi olacağından, bu konuda da denklik aramakta fayda vardır. “Ailelerimiz anlaşabilir mi? Ben onun ailesiyle uyuşabilir miyim” diye de sorulmalıdır yani.

§ DOğRU ZAMANLAMA

Yanlış zamanda yanlış karar verilir. Eğer bir bunalım dönemi yaşıyorsanız kesinlikle hayatınızı bağlayacak önemli bir karar vermeyin. Zira denize düşen yılana sarılır. Biz, depresyon gibi sıkıntılı dönemlerdeki hastalarımızı mutlaka uyarırız: “şu an sağlıklı değerlendirme yapamayabilirsiniz. Kendinizi toparlayana kadar önemli bir karar almayın.” Öylesi bunalım dönemlerinde öncelikler değişir çünkü ve sağlıklı düşünmek pek mümkün olmaz.

Depresyonda iken yaşadığı keyifsizliğin etkisiyle çok hareketli, neşeli birisine aşık olup evlenen bir hastam, düzeldiğinde “Ben bu havai, boşboğaz insanla nasıl yaşarım?” demeye başlamıştı. Evdeki huzursuzluktan kurtulmak için ilk çıkan kısmete evet diyen kızlarımızın çok yanlış seçimler yaptıkları ve daha büyük sıkıntılara düştükleri de yine çok gördüğüm bir örnektir. Yağmurdan kaçan doluya tutulur genellikle.

§ KAÇ YAşINDA EVLENMELı?

Zaman deyince, uygun evlenme yaşı da çok önemli bir konudur. Cinslere göre konuşursak, erkek, yapı olarak daha geç olgunlaşır. Bu, fizyolojik olarak da bilinen bir gerçektir. Bunu bazı şovenist erkekler “Erkek olmak zor bir iştir” diye yorumlarlar. şaka bir yana, erkeğin evlilik sorumluluğunu üstlenecek kıvama gelmesi yirmibeş yaşından önce zordur gerçekten de. Hele bizim gibi bağımlı özellikleri olan, gençlerin bile çocuk muamelesi gördüğü bir toplumda, bu yaşı otuza bile taşıyabiliriz. Ancak geç evlenmenin erkekler için bazı hatalara düşme riskini arttırdığını da unutmamak lâzım.

Bayanlar ise çok daha erken dönemlerden itibaren evlilik ve anneliğe hazır gibidirler. Dolayısıyla günümüzde genel kabul gören ortalama olan yirmi yaş civarı mantıklı sayılır. Tabii bu yaşı eğitim vb sebeplerle biraz ileriye almak da mümkündür, ama kişilik fazla kemikleşmeden evlenmekte de fayda vardır bayanlar için. Zira evlilik bir ölçüde elastik olmayı, uzlaşabilmeyi, gereğinde taviz verebilmeyi gerektirir. Yaş fazla ilerlemiş, yaşama tarzı oturmuş ise, karşısındakine uyum sağlamak güçleşecektir.

“Bunca yıllık huyumu değiştiremem ki!”

ıdeal olanı, erkeğin sorumluluk üstlenecek, gerektiğinde eşine yol gösterecek bir olgunluğa eriştiği yirmibeş-otuz yaşlarında, bayanın da kendini ve hayatı tanıyıp fazla da kişiliği kemikleşmeden yirmi yaşlarında yapacağı evliliktir. Arada beş-on yaş fark olması da tavsiye edilir zaten; özellikle ileriki yıllar açısından.

§ DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI?

Yukarıda anlattıklarımız iyi bir evlilik yapabilmek için dikkate alınması gereken (bazı) faktörlerdir. Bu saydıklarımızın hepsinden tam not almak zorunda değilsiniz elbette ama, hepsini dikkate almanız sizin yararınızadır. Bu dünya cennet olmadığına göre ve birçok peygamber bile evliliğinde sorunlar yaşadığına göre, mükemmel, kusursuz bir uyum arzulamak fazla iyimserliktir tabiî ki. Evlenmek için illa da karşınıza dört dörtlük birisinin, bir masal kahramanının çıkmasını beklemeyin.

”Onun bu’su eksik, bunun şu’su fazla” derken sonunda eli böğründe kalıp hiç olmayacak biriyle evlenenler çoktur.

Dört dörtlük uyum deyince şu soruyu sorasım geldi: “Dünyanın bir yerinde aynı sizin gibi, fiziğiyle, huyuyla tıpatıp size benzeyen birisi var” desem inanır mısınız? ınanmazsınız tabiî. Çünkü insanlar, hiçbiri diğerinin aynı olmayacak bir çeşitlilikle yaratılmışlardır. En benzer dediğimiz kişilerin bile, biraz dikkat ettiğimizde pek çok farklılıklarının olduğunu görürüz. Peki o zaman şu soruyu sorayım: “Dünyanın bir yerinde tıpatıp sizin hayalinize uyan birisi var” desem inanacak mısınız? Buna da inanmayın. Hayaller, idealler, yıldızlar gibidir. Onlarla yolumuzu buluruz ama, onlara ulaşamayız. Onların gerçekleşme yeri başka diyardır. Bu dünyada bulabildiğiyle yetinmek de bir fazilettir.

ısterseniz formüle edelim: Dört dörtlük beklemeyin, dörtte ikiye de razı olmayın; dörtte üçü hedefleyin.

§ SÖZLEşME YAPIN

Eğer tüm bu muhasebeler sonunda evlenme kararı alınmışsa, bu kararın şartlarını kağıda dökmenizi tavsiye ederim. (Sadece ben değil, tüm evlilik terapistleri tavsiye eder bunu.) Evlilikte uyulacak kurallar, hangi konularda kimin nasıl bir fedakârlık yapacağı, kimin neyden sorumlu olacağı, hatta hangi şehirde yaşanacağı gibi konuların bile yazılı anlaşma hâline getirilmesinde fayda vardır. Böylece evlilik sırasında olabilecek sürtüşmelerde “Benim dediğim mi olacak, senin dediğin mi?” tartışmaları yaşamazsınız. “Burada yazdıklarımız olacak. Ne söz vermiştik? Bak, altında imzamız bile var.”

Ama bunun faydası sadece evlilik süresince çıkan problemlerin çözümüne yardım da değildir. Bence esas, çıkabilecek problemleri önceden görmeye ve belki de kötü bir evliliği engellemeye veya baştan düzeltmeye yarar; doğru karar vermeyi kolaylaştırır. O heyecanlı dönemin coşkusu içinde size önemsiz gibi gelen ve “anlaşarak hallederiz, bir yolunu buluruz” denilen nice gizli uyumsuzluk bu esnada açığa çıkabilir.

Meselâ ailelerle ilişkinin düzeyi, edinilecek malların nasıl kullanılacağı, çocuk bakım ve eğitiminde eşlerin payları, özel ilgilere ne kadar zaman ayrılacağı, hatta televizyonda ne seyredileceğine kadar yazın bakalım. Hiç tahmin etmediğiniz kaytarmalar, itirazlar olabilir.

Olmuyor mu? Hemen evlenin o zaman. Allah bir yastıkta kocatsın.


Dr. Yusuf Karaçay


http://www.sorularlaislamiyet.com/modull…ale&op=1&id=198

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

2

19.08.2004, 08:41

Selamunaleykum.

Bir zaman geldiginde ümmetimin gençlerinin evlenmemesi , evlenmesinden daha hayırlıdır, diye bir tafsiyesi varmı?
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

3

19.08.2004, 09:45

Sünnet evlenmektir.Dediğin gibi bir hadis varsa sıhhati nedir bilmiyorum.Bişr-i Hafi,Üveys'el-Karanî... ve Üstad gibi bir çok veli evlenmemiştir.Allahû a'lem,bu evlilik hayatının onları manevi hizmetten alıkoyacak,yavaşlatacak olmasındandır.Hele Üstad gibi hayatı esaret ve sürgünde geçmiş bir dava adamı için evlilik çok zor olurdu.
Sadece veliler değil, daha iyi hizmet için evlenmeyen,geç de olsa evlenenler de bizim cemaatimizde mevcuttur.
Allahû a'lem, gayretlerini,haryacabilecekleri maksimum eforu hizmet-evlilik diye bölmek istemiyorlar.

Evlenmeyip bütün gayretini bu yola verecek insanların durumu özel,sayıları da çok fazla değildir.

4

20.08.2004, 12:14

yusuf karaçay abi bütün kapıları kapatmış. bekar kalmak gibi bir özgürlüğümüz yok :))

ne yani şimdi atalarımız " bekarlık sultanlıktır boşuna mı demişler"

5

21.08.2004, 09:18

Açıkçası evlenmemek üzere bahane arayanların veya bulanların mazeretlerini kabul etmiyorum.

Allah Resulünden daha çok bu din için kimse çalışmamıştır ve hizmet etmemiştir.
O evlenmiş birçok kez , evliliğide bize şart koşmuş , evleniniz demiş evlenmek benim sünnetimdir , benim sünnetimi terkeden benden değildir demişken , evlenmeyenlerin bahane bulmasına hala bir anlam veremiyorum.

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

6

23.08.2004, 13:10

Misak galiba sen çevrene bakmıyorsun.
Bir diger konuda Misak kardeşim, şahsımın Mana ve Sabır derecesindeki Gücü hiçbir zaman Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in gücüne erişemez.
Öyleki Peygamber Efendimizin (s.a.v.)in hayatından şunuda biliyorum. Bir olaydan dolayı Hanımlarının hepsinden 1 ay boyunca uzak kaldığını ve olayın ne şekilde geliştiğinide biliyorsundur? herhalde!.
Misak Kardeşim ben aklı başında insanın anlayacağı bir Soru sordum salih bir cevap beklemeyi umut ederek. Öyle mideden salık verilmiş bir cevap beklemedim. Bir tafsiye var o tafsiyenin sahihligini ve kaynağını sordum. (Bu tafsiyeyi sadece Sünni ilim ehilleri değil Kimi şia meshebinden ilim ehilleride Amel etmeyi tercih etmişlerdir.)
Misak Abim ben polemik yada salık verilmiş tavırlara karnım tok. ılmi gücünle veya elindeki kaynaklarla cevap ver Lütfen olurmu Misak Kardeşim. Saygı duyulmasını istiyor isen Soruma saygı duy! Kaynaklarla cevap ver ki anlıyayım.



Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""


Allahû a'lem, gayretlerini,haryacabilecekleri maksimum eforu hizmet-evlilik diye bölmek istemiyorlar.

Evlenmeyip bütün gayretini bu yola verecek insanların durumu özel,sayıları da çok fazla değildir.


Teşekkürler Abdukadir abi...
Bu cevabın işin bir boyutu. Hizmet tarafından bakıldıgında.

Asıl dikkatleri çekmek istediğim konu daha farklıydı.
Bu konuda bir araştırmanızı ve bilgileriniz bekliyorum.

Sorumu tekrar yazıyorum...

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in Bir zaman geldiginde ümmetimin gençlerinin evlenmemesi , evlenmesinden daha hayırlıdır, diye bir tafsiyesi varmı?

Hasan-ı Basri, Rabiatül Adviye gibi ilim ehli mübarek zatlar Böylesi bir tafsiyeye dayanaraktan. O zamanı kendi yaşadıkları zaman olarak değerlendirip evlenmemeyi tercih ettiklerini biliyorum.

En yüce Emanet kimin emanetidir?
Sizi bilmem ama bana yapılabilecek en büyük eziyet ve işkence; Bana verilecek bir emanetin ezaya ve cevaya uğramasıdır. Hele birde Emanete yapılan Eziyetler Benim tercihlerimden dolayı yapılıyorsa. YANı diyelim ki; ben bir ateşim, Ateşi eline alacak olanın elinin yanacağı gibi. Emanetde benim yanımdaysa emanet de yanacaktır. Abdulkadir Said Abi bu gözle baktığımda Peygamberimizin Böyle bir tafsiyesi varmı. Alınacak emanet için.


Selam ve dua ile Allah'a emanet olun.
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

7

23.08.2004, 15:23

Niye evlenmiyorsun,sünnettir,önemlidir diye Bişr-i Hafî'ye de sorulmuştur,
onun verdiği cevabı araştırmanı tavsiye ederim,ben tam hatırlamıyorum


Sıhhatini bilmiyorum bazı hadisler var,

ıkinci asırdan sonra insanların en hayırlısı, gailesi az ve çoluk çocuğu olmayandır.

Ebu Yala

Gün gelir,kişinin helâkı,hanımının,ana-babasının ve çocuklarının elinden olur.Bunlar onu, fakirlikle ayıplar.Gücünün yetmediğini kendisinden isterler.Kişi bu sebeble tehlikeli işlere girer ve dini gider,helâk olur.

Beyhakî,

Yukarıdaki hadiste anne baba da var,yani ailenin dünyaya müştak olup ahıreti düşünmeden zorladığı bir kişi var,o kişi de onlara uyar haramlara el atarsa vay haline,
Allah korusun,



Bu konuda ıhlas'a ait Hakikat kitabevinin yayınları var ama ben onlara güvenmiyorum,

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

8

23.08.2004, 17:53

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Niye evlenmiyorsun,sünnettir,önemlidir diye Bişr-i Hafî'ye de sorulmuştur,
onun verdiği cevabı araştırmanı tavsiye ederim,ben tam hatırlamıyorum


Bişr-i Hâfî hazretleri hiç evlenmemişti. Kendisine; 'Niçin evlenmiyorsun? ' diye soranlara;
'Bana ömrüm kadar bir ömür daha verilseydi, evlenebilirdim. Zîrâ ömrümde ancak Allahü teâlâya kulluk vazîfelerimi yapabiliyorum.'buyurdu.

'Eğer sen evlenseydin kulluğun tam olurdu.' deyince de;
'Kendi hakkımı yerine getirmekten korkuyorum da ONUN hakkını nasıl yerine getirebilirim.' buyurdu.

'Niçin evlenerek Sünnet-i seniyyeye muhâlif olmaktan kurtulmuyorsun? ' diyenlere de;
'Ben farzlarla meşgûl oluyorum. Zîrâ farzları yerine getirmek, sünnetten evlâdır.' buyurdu.
Bişr-i Hâfî hazretleri; 'ıki yüz yılından sonra sizin en iyiniz, hafîfülhaz olandır, yâni zevcesi ve çocuğu olmayandır.' hadîs-i şerîfini kendine delil olarak almıştı.
____________________________________________________________
[right]eyi araştırmacıyım dimi :roll: [/right]


Anlaşılan Bişr-i Hâfî hazretleride Emanete en iyi bir şekilde değer vermek isteyenlerden birisiymiş.
Anladığım şu ki; Emaneti kimi hallerde zor durumda bırakmanın alemi yok.

Emaneti Almak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in Sünneti.
Emanet alındığında hakkını vermek Farz.

şahsım adına Emanetin Ateşin içinde olduğunu bilmek, Benim için en ağır işkencedir.

Emaneti Alan Müslümanlara Rabbim olan Allah yardım etsin.
Emanetlere Sabır ve Ferahlık versin.
Açıkcası Ateşin yanında yaşamak hiçte Kolay değil Emanetler için



Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""


Bu konuda ıhlas'a ait Hakikat kitabevinin yayınları var ama ben onlara güvenmiyorum,

Bu hakikat kitabevi yayınları, şu Irkçılık borusu öttüren hakikat dergisini çıkaranlarsa BEn onlardan Uzağım Onlarda benden uzakdursunlar. Ordan gelen bir konuyu kaynak olarak almam.

Selam ve dua ile.

Bekarlık Sultanlık. :lol:
Ateş olmak KIRALLIK.
:lol:
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

9

23.08.2004, 18:03

Allah'ın rahmetinden ümidini mi kesiyorsun?

Ya da emanetle ikinizden biri fasık mı?


Nur Suresi 32. Ayet Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

Bir tefsirde okudum,bu ayeti delil olarak göstererek evlenmenin vacip dahi (hatta farz) olduğunu söyleyen alimler olmuş,


Bişr-i Hafî gibi insanlar nadir olur,onların yaşantısı farklı,

Üstad da duyduğuma göre başına gelen musibetlerin iki sünneti yerine getirmemekten olduğunu söylemiş , biri evlenmek,biri sakal bırakmak.

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

10

23.08.2004, 18:14

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Allah'ın rahmetinden ümidini mi kesiyorsun?

Ya da emanetle ikinizden biri fasık mı?


Allah (c.c.)'nun rahmetinden hiç bir zaman ümidimi kesmedim. Kesmem de.

Tercihlerimde varsa bir hata, Hatamdan yüce Allah'a sığınırım.
vede Yüce olan Allah'ın emanetinede Eziyet ettirmenin alemi yok.
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

11

23.08.2004, 18:22

Hakka riayet edip,yapman gerekeni yapıp Allah'a tevekkül etmen gerekmez mi,

böyle gidersen ya kendine eziyet edersin,ya nefsine zulmedersin,

sen bilirsin,zor bir yol seçmişsin

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

12

23.08.2004, 18:33

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""


böyle gidersen ya kendine eziyet edersin,ya nefsine zulmedersin,

sen bilirsin,zor bir yol seçmişsin


Başkalarına eziyete etmek ve zulme uğratmak daha ağırdır.



Yüce Allah'ın Emanetini alanlar, Çok güzel bir iş yapıyorlar Rabbim yar ve yardımcıları olsun onların...

Emanetlere iyi sahip çıksınlar. Hesap gününde EMANETinin hakkını elbetde soracaktır.

Selam ve dua ile Müslümanların yar ve yardımcısı olan Yüce Allaha Emanet olasınız.
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

13

23.08.2004, 20:05

yattı balık yan gider,zaten sorumlusun şu an, Kalu belâ sana ne anımsatıyor?

Öldükten sonra sevabı kesilmeyen iyi işlerden biri de,salih evlat yetiştirmektir.
Ana-babası öldükten sonra böyle evladın ettiği dualar, ana-babasına ulaşıtr.

Müslim

Evlenen dininin yarısını korumuştur.Artık diğer yarısını korumak için de Allah'a karşı gelmekten sakının.

Taberânî

şükreden kalbe,zikreden dile ve ahıret hususunda size yardımcı olacak saliha bir hanıma sahip olmaya çalışın.

Tirmizî


Üstad da risalelerde kısaca der ki,

"Ne mutlu saliha hanımı olana, ona bakıp kendine çeki düzen verir.Ne mutlu salih kocası olana ona bakıp kendine çeki düzen verir."

yani kısaca,birbirlerine destek olurlar,maddi değil,manevi anlamda da birlikte yükselirler,salih çocuk sevabına ortak olurlar,


Üstad yine der ki,

"Ne yazık ki o kişiye eşinin yaptığı kötülüğe göz yumar,destek olur,o da yapar"

yerini tam hatırlamıyorum,ama böyle bir şeylerdi,eğer sen düzgün bir adamsan ve düzgün biriyle evlenirsen ve Allah rızası için evlenirsen,bunun sana daha faydası olur,evliliğin zorluklarını çekmek de günahlara kefarettir,hele çocuklar,


ımam-ı Azam da çok büyük bir zattı ama o da evlendi,hatta evladına hocasının ismini verdi,

(hatırladığım kadarıyla) Gavs-ı Azam namlı büyük veli Abdülkadiri Geylani (k.s.) hazretleri de evlendi,adını hatırlamadığım bir sürü de çocuğu vardı,onlar da veliydi galiba üstelik,

Üstad'ın Nakşi tarikatının güneşi dediği ımam Rabbanî de öyle,


Allahû a'lem bu verdiğim üç isim belki Bişr-i Hafi'den daha ilerideydiler manevi makamlarda,

Allah'ın hududunu çiğnemediğin sürece bir şey olmaz,


evlenmeyenler arasında
Yunus Emre (galiba), Rabia-i Adeviyye (hatta Hasan Basrî'yi ağlatmıştır bir kıssaya göre evlilik teklifinden sonra,yani söylediği manidar sözlerle), Üveys'el-Karanî gibi büyük zatlar var,bunlarda zaten gördüğümüz büyük bir Allah aşkı var,belki o aşkın ateşinden dolayıdır,evlenince bu aşktan mahrum kalmaktan ya da mahrum kalmayayım korkusuydu derken evlilik sorumluluklarını yerine getirmemekten çekiniyor olabilirler,

bunun bir evlilik olması da gerekmez, ıbrahim bin Edhem (k.s.) yılların ardından oğluna kavuşunca bu kalbe başka sevgi nasıl girer,nasıl yeri olur diyerek evladının vefatını temennî etmiştir ki kalbi sırf Allah sevgisine kalsın, ve oğlu da vefat etmiştir,

bir tarafta Yakub aleyhisselâm var,oğluna olan büyük sevgisi var,onun durumu bunun tam tersi belki de,

Velilerin durumları farklıdır, birbirine ters iş yaparlar ama bu onların birinin iyi birinin kötü olmasından değil,onların daha bilmediğimiz ne sırları var Allah bilir,


Hem Allahû Teâlâ
Nur Suresi 32. Ayet Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

buyuruyor,

hem Hazreti Peygamber aleyhissâlatû vesselâm evlenin diyor,


ne Allah,ne de Resulû mü'minin kötülüğünü istemez,


sen gayreti göstermeye niyet edip,Allah'tan gayret vermesini ve seni buna muvaffak etmesini niyaz edip,hukuka uyarsan,umulur ki büyük ihtimalle emanete daha güzellikte bulunmuş olursun,

senin düşündüğün emanete hıyanet etmeme,kendi kahrını kendi başına çekme fikri benim de aklıma geldi,belki senden daha çok düşündüm,yalan söylemiyorum,
ama bil ki bundan vazgeçmezsen ve veli gibi manevi bir takata sahip değilsen iyi olmayabilir,Allah mü'minlere karşı çok şefkatlidir,merhametlidir,

Üstad da demiştir ki,bu zamanda "Kebireleri işlemeyip feraizi yerine getirenin kurtulması umulur"

Eğer sen bir veli gibi sürekli kalbini ve zihnini Allah'ı zikir,tefekkür ve Allah sevgisi ile doldurmazsan ,o kebirelerin küçük versiyonu sürekli seni rahatsız eder,yapmasanda fikri gelir durur,dağ başında ya da Mekke-i Mükkereme,Medine-i Münevvere gibi yerlerde yaşamadığın takdirde buna takat getirmek çok zordur,Allahû a'lem hele şu Türkiye ortamında zaten getirene kadar veli olursun,

  • "Tarik bin Ziyad" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 91

Konum: Almanya, Frankfurt

Meslek: yok

  • Özel mesaj gönder

15

27.12.2004, 00:40

Allah razı olsun Abdulkadır abi, evlilik hakkındaki değerli uzman bilgilerinizi sunduğunuz için, başka surette bir uzmandan aydınlanmam mümkün olmazdı herhalde.
Bir kere beni zorladılar almanca ismi ADS diye bir hastalık var,
çocukların ve insanların bır kısmında varmış ailemizde çok yoğun sendede mutlaka var diye psikatriste gittim, adam hayat hikayemi hatta karnelerimi istedi birdahada gitmedim..

Cemaatteki adamlardan 'sakın ha evlenmeyim, biz ettik siz etmeyin' muhabbeti duymaktan bıktım zaten, adam gibi samimi şekilde meseleyi açıkladığınız saolun.

Burdakilerin hepsi gerçektenmi okadara mutsuz herhalde sadece numara yapmıyorlar, dikkat ediyorum şikayet edenler hep kılıbık erkek oluyorlar,
zaten bu almanyadaki vatandaşlarımız nekadar dindarsa okadara kılıbık,
hele nurcular nerdeyse kılıbık-ı mutlak, birtürlü anlamadım gitti..

zaten bu frengistanda evde kaldıkta o başka mesele..


Sorunun cevabını kendim böyle düşündüm
Medinedeki kadınlar baya egemen imiş, mekkeden gelen sahabeler
buna kolay uyum sağlayamamış,mekkede erkek egemenliği kuvvetliymiş,
herhalde Avrupada kadın egemenliği var, resmen erkek gelin durumunda,
kadınlar emrediyor erkeğe başüstüne demek düşüyor, dindarlıkla orantılı bu terslik :?:

16

27.12.2004, 08:05

Alıntı sahibi ""Tarik bin Ziyad""


kadınlar emrediyor erkeğe başüstüne demek düşüyor, dindarlıkla orantılı bu terslik :?:


Allah senden de, cümlemizden de razı olsun,amin,
bu başlığa ilk atılan mesajı kastediyorsan, o Dr.Yusuf Karaçay'ın makalesi, okuyunca beğendim,ondan buraya taşıdım,


bir haşiye; hanımı sakinleşinceye kadar evden dışarı çıkan (kaçan mı desek :mrgreen: ) veli bile var,

erkek kadının şeriata ters isteklerini red etmeli, bunun haricinde hanımıyla hoş geçinmek için kendi haklarında esnek davranabilir,yani bir kısmından fedakarlıkta bulunabilir sanırım,

ben şahsen evlenirsem isteğim en önemli şey Allah'ın koyduğu kurallara riayet etmesi, diğerlerini pek önemsemiyorum, evden kaçabilirim sakinleşinceye kadar :mrgreen:
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

  • "Tarik bin Ziyad" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 91

Konum: Almanya, Frankfurt

Meslek: yok

  • Özel mesaj gönder

17

27.12.2004, 13:09

Haa bende bulduk psikiyatristi diyordum, meğer bekarmışsın :lol:
yok abi ben böyle erkekliğimi 5 para edecek adam değilim, en sinir olduğum şeyde budur. kadın kendine başka emir kulu arasın inceldiği yerden kopsun derim. Tabi bunun için gerekli tedbirini almalı, henüz tanımadığı kişiyle çocuk yapmamalıdır. Yoksa o ip kopmaz, kendi darağacının ipi olur. :!:

18

27.12.2004, 13:15

Bu da Dr.Yusuf Karaçay'ın yazısı, kendisi psikiyatrist zaten :D
Mükemmel Çocuk Yetiştirmenin Üç Altın Kuralı
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

19

29.12.2004, 02:04

Slmlar,

Kadinin seriat hükümlerine boyun egmesi ve itaat etmesi ne kadar zor ise pratikte, erkegin de seriatin hüküm ve hakikatlerini kabul edip yasatmasi o kadar zor olsa gerek.

Bir hadis i Serif te Rasulallah buyuruyor ki, haniminiza bir bardak su vermeniz dahi sizin icin hayirdir. Acaba bu ve benzeri hadisleri reisler nasil sineye aliyorlar, merak konusu.

Saygi ile

selanik

Acemi

Mesajlar: 2

Konum: yunanistan

Meslek: doktor

Hobiler: aile kitap bilgisayar ...

  • Özel mesaj gönder

20

06.02.2005, 13:51

evlendimde noldu ki

iki buçuk yıl evli kaldım sonu hüsran. bu zamanki evliliklerde sevgi aramak bence biraz saflık olur. beni o kadar sevdigini zannettigim eşim, ki öyle gösteriyordu her şeyi çıkar için yapıyormuş meger.şimdi artık korkuyorum evlenmekten insanlları tanıyamamaktan.ALLAH herkezin gönlüne göre versin

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir