Ebu Müslim Havlanî (r.aleyh). Bu zat, şam'da 62 yaşında vefat etmiştir. Sahabeleri görmüş, fakat Efendimizi görememiştir, yani tabiindendir.
Ebu Müslim Havlanî şam'dan yoldan çıkmış, Peygamberimizi (a.s.m.) ziyaret için Medine'ye doğru giderken yolun yarısına varınca Peygamberimizin (a.s.m.) vefat etmiş ve defnedilmiş olduğunu duyar ve geri döner. Böylece Peygamberimizi (a.s.m.) görme saadetine erişemez. şimdi bu zatın Sahabeden öğrendiği ıslâmiyeti biz de onun şahsında inceleyelim.
Herkes Ebu Müslim'e geliyor, "Efendi Hazretleri, bize dua edin" diye istekte bulunuyor. O da diyor ki: "Ben dua edeceksem evvela devleti yönetenlere dua ederim. Ondan sonra çevremdeki komşulara."
"Niye önce devleti yönetenlere dua ediyorsun?" şöyle cevap verir:
"Sokaktaki sıradan bir vatandaşın iyi veya kötü olması şahsını ilgilendirir ama devleti yönetenler iyi olursa idare ettikleri halka da iyilik sirayet eder. Kötü olurlarsa bu sefer o kötülük halka da sirayet eder. Halk kötü bir anlayışa gider. Ben sadece bir devlet büyüğünün iyi olmasına dua etmekle bütün milletin iyi olmasına dua etmiş oluyorum."
Demek Müslümanlar, kendilerini yönetenlerle çok yakından ilgilidirler. Ve onların iyi olmalarını, ıslah olmalarını isterler. Çünkü onların iyi olmaları, düzgün olmaları halinde aynı iyilik halka da sirayet etmektedir.
Duada ikinci sırayı alanlar da komşulardır. Neden komşulara dua ettiğini de şöyle açıklıyor: "Çünkü ben komşularımın arasında yaşıyorum. Eğer komşularım iyi olurlarsa bana onlardan iyilik sirayet eder, ben de buralarda huzur bulurum. Eğer komşularım kötü olurlarsa bana o kötülük sirayet eder, ben de huzursuz olurum."
Bu anlayış şahsını, nefsini, düşünme anlayışı değildir. Yüksek bir vatandaşlık duygusudur. Kültür seviyesi yükselmiş bir insanın duygusudur. Demek tabiin devrinde halk kültürü bugünkü üniversite kültürünün üzerine çıkmıştır. Ki sokaktaki insanlar kendilerini değil de evvela yöneticileri, komşuları düşünüyor, onların ıslah olmasını istiyor, "ben" değil de "biz" duygusunu benimsemiş oluyorlar.
.........................
Ebû Müslim Havlanî'nin çok güzel bir atı varmış. Atını tımar etmiş, üzerine eyerini vurmuş, bir yere gidecek. O sırada etrafına toplanmışlar. Herkes at hakkında bir şeyler söylüyor. Ebû Müslim Havlanî sorar: "Bu beğendiğiniz at neye yarar?"
Birisi der ki: "Üzerine atlayıp cephelere cihada gitmeye yarar."
Diğer birisi der ki: "Kaçan düşmanı kovalamaya yarar."
Bir başkası der ki: "Yarışa çıkmaya yarar."
Bu sefer onlar Ebû Müslim'e sorarlar: "Peki" derler, "Sence bu at neye yarar?"
Ebû Müslim'in cevabı şu olur: "Bu at üzerine binilip de kötü komşudan kaçmaya yarar."
Demek Ebû Müslim kötü komşudan bu kadar korkuyor, bu kadar uzak durma ihtiyacı duyuyor. Gerçekten atalarımız, "Evvela komşu bul, sonra ev al" demişler.
Bu arada acaba Ebû Müslim komşular üzerinde neden bu kadar çok durmuş? Herhalde komşuları arasında dert gibi olanlar varmış ki onlardan ata binip kaçacak kadar bir ihtiyaç hissetmiş.
........................
Ebû Müslim Havlanî'nin bir hanımı varmış. Çok mütevazi, çok dindar, tasavvufun derinliklerinde bir hanımmış. Hatta namaz vakti gelince ikisi de abdest alır, Ebû Müslim kapıya doğru yönelirken, hanım "Allahu ekber, Allahu ekber" diye tekbirlerle Ebû Müslim'i camiye gönderirmiş. O camiye gidince de kendisi içeride namazını kılar ve Ebû Müslim camiden gelirken, o da kapıyı açar, yine tekbirlerle Ebû Müslim'i karşılarmış.
Bir gün yine Ebû Müslim abdest alıp camiye doğru yönelince, hanım yine tekbirle kapıya doğru koşar, onu tekbirle camiye yollar. Fakat Ebû Müslim camiden çıkıp da eve gelince her zamanki karşılamayı bulamaz. Kapı kapalı. Birisi kapıyı açıp da kendisini tekbirle içeri buyur etmiyor. Merak ediyor, kapıya vuruyor, neden sonra kapı açılıyor, ne tekbir var, ne de güler yüz.
şaşırıyor, "Hanım, hayrola, bir rahatsızlık mı var?" diyor. Hanım diyor ki: "Ben artık bu hayata razı değilim. Bıktım bu hayattan." "Niye bıktın? Senin bıkacak bir halin yoktu."
"Senin halife Muaviye yanında çok itibarın varmış, sen halifeye, 'Ben çok fakir bir adamım, bana biraz yardım et' desen, halife sana para verirmiş. Hatta evine bir de hizmetçi gönderirmiş, evin döşemesini de değiştirirmiş. Ama sen halifeye gitmiyor, halini arzetmiyor, hiç ondan yardım istemiyormuşsun. Dolayısıyla beni böyle mütevazi bir hayata mahkum ettin. Onun için artık ben bu hayatı çekemiyorum" diyor, beklenmedik bir tavır gösteriyor.
Ebû Müslim şaşırıyor, bu hanımda böyle bir duygu, düşünce yoktu. Nasıl oldu da bu duyguya girdi birdenbire. "Hanım," diyor, "sen nereden bildin benim halife Muaviye'nin yanında itibarım olduğunu, halifeden ne istesem vereceğini? Halbuki sen dışarı çıkmayan, böyle şeylerle meşgul olmayan, ehl-i hal bir hanımdın."
Diyor ki: "Sen camiye gittiğinde komşunun hanımı geldi. Evimizdeki mütevazi döşemeye baktı, benim halime baktı ve bana bu fikirleri verdi."
Ebû Müslim o zaman anlıyor ki, dert gibi bir komşusu varmış. Kendisi camiye gidince eve gelmiş, hanıma derdi zerketmiş.
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247