ıkiz kardeşler, anne karnındaki son günlerini yaşıyorlardı. Anneleri, onlara Nurhayat ve Firdevs isimlerini vermişti. Artık onlara isimleriyle sesleniyordu. Fakat hangisinin Nurhayat, hangisinin Firdevs olduğunu kendisi de bilmiyordu. ıkizlere bazen masal anlatıyor, bazen de müzik dinletiyordu.
ıkiz kardeşler bir gün hiç alışık olmadık sesler duydular. Firdevs dedi ki:
“Çok tuhaf sesler duydum. Kulaklarım beni yanıltmıyorsa dışarıda bir dünya daha var. Orada bazı çocuklar bizi bekliyor olmalı.“ dedi.
Nurhayat, kardeşine doğru iyice sokuldu.
“Neler söylüyorsun abla; buradan başka bir dünya olur mu?“
Ablası: “ O sesler hem de mutfaktan geliyor,“ dedi.
“Mutfak mı, o da ne demek oluyor?“
Abla: “Annemiz şimdilik yiyeceklerimizi göbeğimizden veriyor. Fakat dünyaya gidersek inci gibi dişlerimiz olacak. Onlarla yemek yiyeceğiz. Hem de ateşte pişmiş yemekleri yiyeceğiz.“
“Ateş mi, diş mi, pişmek mi? Çok canavarca“ dedi Nurhayat.
Firdevs çevreyi iyice dinledikten sonra devam etti:
“Bizim dışımızdaki dünyada lezzetli yiyecekler olmalı. Annemizin burada bize tattırdığı yiyeceklerin asıllarını oraya gidince yiyeceğiz. Burada sadece tadına bakıyoruz.“
ıkiz kardeş sanki bir yaşına daha değmişti. Ağzı açık bir şekilde Firdevs’i dinledi.
“Ben dünya denilen âleme inanmıyorum, dedi. ınanmak da istemiyorum. Hem burası ne kadar da rahat.“ Firdevs dedi ki:
“Dışarıda cennet kadar güzel bir hayat olmalı. Oraya gidersek annemizin güzel yüzünü göreceğiz. Babamızı, dedemizi, ninemizi göreceğiz.“
Nurhayat: “Onlar da kim abla? Annemizden başka insanlar da mı var,“ dedi.
Firdevs:
“Evet, dünyada çok sayıda insan olmalı. ıyilerle kötüler bir arada yaşıyor. Güzel ile çirkin aynı havayı soluyor, aynı suyu içiyor olmalı“ dedi.
Nurhayat:
“ıyilik ve kötülük de ne demek oluyor abla“ dedi.
“ıyilik, bizim hayatımızın devamıdır. Kötülük hayatı zorlaştıran şeylerdir.“
Firdevs zeki biri olmalı ki; daha anne karnında iken bazı sırları keşfetmişti. Sözlerine devam etti:
“Kulağıma her gün cik, cik, cik diye sesler geliyor. Dünyada çok sayıda kuş olmalı“ dedi.
Küçük kardeşi bir merak sardı:
“Başka ne var abla?“
“Galiba süt dolu denizler var. ısteyen herkes istediği kadar süt içebili-yor“ dedi. Küçük kardeş sütün ne demek olduğunu iyi biliyordu. Burada balıklar gibi yaşamaktansa süt denizlerine doğru açılmak hiç de fena fikir olmazdı.
Süt denizlerine kavuşmak için önce Firdevs yola çıktı. Fakat o da ne? ıkiz kardeşi içeride kalmıştı. Bir bağırtı kopardı ki sormayın. Ben kardeşsiz yapamam demek istiyordu.
Üç buçuk dakika sonra Nurhayat’ı da yanına getirdiler. Fakat Nurhayat’ı da susturmak mümkün değil. Onun da göbeği çok acıyormuş. Üstelik dünya dedikleri yer gerçekten de varmış.
Geri gitmek mümkün değilmiş. Ağladı, hem de çok ağladı. Buraların sütüne de alışamadı. Ağlamaya devam etti. Onu ancak ebenin şaplağı susturabildi.
Kaynak: www.CanKardes.com