Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

31.10.2006, 08:19

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

talhagenc kardeşim, bunca zamandır tanıyoruz birbirimizi, ağır konuştu diye algılama. Bazı kelimeler vardır, onlar alerjiye sebep olur, o yüzden anlatmak istediğini onunla anlatamazsın, yoksa iltibasa, sonra ihtilafa, sonra münakaşaya ve cedele döner.

NLP diye isimlendirerek, insanın meşru ve müsbet medeniyette terakki için kullandığı bütün yöntemleri sen zihninde bir kümeye almış olabilirsin. Ama sen NLP diyince böyle anlaşılmıyor. Hem öyle yorumlasan ve zihninde öyle düşünsen bile, ben bunlara NLP ismini vermem, öyle kullanmam.

Kişinin insanlarla iletişimini arttırması için eğitim alması, mesleğini daha iyi yapabilmek için eğitim alması, becerilerini geliştirebilmek için eğitim alması, bence eğitimdir, bunların hepsinin adı eğitim.

Kişisel gelişim de ne demek? Onun açılımını iyi yapalım, adını koyalım. Kişinin kendine bir karma felsefesi kurması, hayatını ona göre yönlendirmesi mi, yoksa bu hayatta müsbet ve meşru medeniyet terakkisini sağlamak için teknik öğrenip, eğitim görmesi mi?

Not: ıletişim gibi diğer mevzular da müsbet ve meşru medeniyet terakkisi diye adlandırdığım kısma dahildir. Medeniyet diyince tek anladığımız, elektronik ve kameralı cep telefonları değil.


Kişisel gelişimi kast ediyorum NLP diyerek. Sinir Dili Programlaması yani irade hakimiyeti, yani nefis muhasebesi, yani kişisel gelişim programı vesaire. Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez.

Anthony Robbins'in Sınır Güç'ü gibi siz ağabeylerimin dedikleri gibi insanı poh pohlayan bir çok kitap var. Ama Düşün ve Başar, ıstemenin Esrarı, Ruhsal Zeka gibi Muhammed Bozdağ'a ait müsbet NLP kitapları da var. (NLP = Kişisel Gelişim olarak kabul ettim ve bu anlamda kısaltma olarak kullanıyorum)

Hırs, sebeb-i hasarettir Cevat abi. Ticarette başarının sırrı bence 3 şeye bağlıdır;

1- Sermaye,
2- Ehliyet ve liyakat,
3- Sosyal potansiyel

Bir de o kitaplardan Türkiye şartları için yazılmadığından veyahut albenisini yüksek tutup insanları cezbedip kendilerini sattırmak için de yazılmış olanlar çok.

Ayrıca ordaki yöntemlerin hiç birini alıp kullanmadım. Bundan amaç ne olabilir diye düşündüm. Baktım ulaşmak istediğim hedeflerden biri o amaçlarda var mı diye. Sonra varsa burdaki yöntemin mantığı ne olabilir diye düşündüm. Sonra aynı mantık çerçevesinde ama kendime uygun farklı bir yöntemle hayatıma aksettirdim.

NLP veya kişisel gelişim bence kabus veya öcü değil. TV ve internet gibi zararı da, faydası da var.

Selam ve dua ile...

22

31.10.2006, 13:22

Talha Genç kardeşim, senin demek istediğini çok iyi anladım. Herşeyin güzeline bakmaktan ,güzeli bulup istifade etmekten bahsediyorsun. Kabul ettim.

şunu da ilave etmek istiyorum. Biraz dar bir dürbünle bakıyormuş gibi gelecek ,ama ben bu benim ölçüm ve doğrum.
Bir şey, medya gibi dine her zaman düşmanlık beslemiş kişler destek veriyorsa ben o şeyden şüphe ederim. Mesela geçen gün Akşam gazetesi bu tür kitapları dağıtıyordu. Hediyemi paraylamı bilmiyorum ,ama onların doğru dürüst bir şey verdiğini bilmem. Hem yukardaki Web Masterin yazısına dikkat edersen NLP nin desteklenmesinde ve gelişmesinde nasıl bir yol izlendiğini görebilirsin. Bu yol dahi NLP'nin şüphe ile yaklaşılması gerektiğini gösterir.
Zaten bizim dinimiz de NLP var. Ama madiyata değil madi ve manevi hayatı düzenleyen bazı kritik ip uçları var.
Mesela, Sahabe yerdeki leş gösterip ne kadar iğrenç olduğu gösterince Peygamberimiz, ama "dişleri çok güzel " diyor. Bu ve bunu gibi ince ölçüler hem Kur'an'da hem ,hadiste, hem Risalelerde var. ıçinde sinsi bir planla maddiyatı teşvik eden kitaplar desteklenmemeli, çümkü herkez bilgili insanlar gibi her şeyi ayırt edemez. Ordaki doğruyu yada yanlışı seçemez.

Selam ve muhabbetle canım kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

23

07.11.2006, 14:28

gazeteden okuduğum bir bölüm...


son bir yılda''içindeki devi uyandır''sloganıyla bir çok kitap piyasaya sürüldü.Bu kitaplar içimizdeki devi! uyandırmadığı gibi, cebimizdeki parayı götürdü.ınsanlar içindeki devi, sadece para kazanmak için piyasaya sürülen kitaplarla degil , kendi iç zenginliklerini keşfederek- yaşayarak uyandıracaklarını unuttular..

Kişisel gelişim adı altında piyasaya sürülen bu kitaplar, zengin ve başarılı olmanın yolları başlıklı konularla okuyucunun ilgisini çekmek için ortaya atılmış yanıltma versiyonlarıdır.Bu kitaplar aslında, okuyucuyu bilgilendirmek yerine , onların duygularıyla oynuyor ve sömürüyor.

Yazdıgı kitaplarla başkalarına mutluluk reçetesi sunan ,dağıtan Batılı birçok ünlü yazar, mutsuz ve sefalet içinde kimisi delirerek yada intihar ederek hayatlarına kendi elleriyle son vermişlerdir. Galiba bizim en büyük paradoksumuz , mutlulugu kitaplarda aramak.... Eşimizdeki hayatı iyi degerlendirememektir.ınsan ;içinde kendinde arayacagı şeyleri dışarıda arayınca hem kendinden hemde dışarıdakinden oluyor.Mutluluğu dışarıda yada kitaplarda aramak en büyük mutsuzluktur.Gelin önce içimizdeki zenginligi keşfedelim, kendimizi tanıyalım...Ancak o zaman mutlulugun yollarını keşfedebiliriz.

Birde şunu unutmayalım;kendi gövdesini sevmeyen , dışarıdakilere özenen biri , bir başaksının gövdesini mutlu etmesini bilemez. Mutlu etmeyi bilmek, kendi gövdesiyle kurdugu barışık ilişkiden geçer..

Hatice akyıl...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

24

07.11.2006, 15:25

Yazıya ufak bir ilave lazım. Sırf para uğruna bu kitapların yayınlandığı eksik bir ifadedir. Tamam yayın evlerinin amacı para. Ama bu kitapları dünyaya yaymak hevesinde olanların amacı paradan ziyade şeyler olsa gerek.
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

25

07.11.2006, 15:31

elbette ....burda haklısın abi...

paradan başka olarak bizim benligimizi, kültürümüzü,daha doğrusu gençlik üzerine kuralan tuzaklar , onların düşüncelerine farklı boyutlar kazandırmak,kısacası herşeyi değiştirmek istiyorlar...bizler şuurlu davranmaz ve kendimizi dogrular konusunda geliştirmezsek ve anlayıp anlatmazsak başaracaklarda...

RABBıM FIRSAT VERMESıN...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

26

07.11.2006, 15:55

Konu yine açılmışken geçen gün aklıma gelen bir meseleyi paylaşmak istiyorum.

Bir arkadaşın çay ocağındaydım. Biri selamla içeri girdi. Bacak bacak üstüne atan bir müşteri hemen ayağını indirdi.
Sonra aklıma "bacak bacak üstüne atmak caiz mi?", diye takıldı. Yeryüzünde böbürlenerek yürünmemesini emreden ayet aklıma geldi. Eğer ki o adam bir böbürlenme için bacak bacak üstüne atmışsa kibir olacağından haram olur diye kanaat ettim. Sonra aklıma nlp geldi. Nlp'de kendine güveni göstermek ve mesleğinde uzaman olduğuna inandırmak için insanların arasında oturuşun ne kadar önemli olduğunu söylediğini biliyorum. şöyle geniş oturup arkanıza yaslanmanız ve bacak bacak üstüne atmanız insanlar üzerinde kendine güvenen, hakkını kolay kolay teslim etmeyen bir imaj çizdiği gibi karşıdaki muhattabın motivasyonunu bozup size karşı ezilmesini sağlıyorsunuz.

Ben bu Nlp anlayışının ıslam'a aykırı olduğuna kanaat ettim. Çünkü, ayet yeryüzünde böbürlenerek yürünmemesini emrediyor. Ne böbürlenerek yürümek, ne oturmak, ne konuşmak, ne ayakta durmak ıslam'a uygun bir davranış değil.
Ne dersiniz?

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

27

07.11.2006, 16:06

Mü'minler nefsine değil, Rabbine dayanır, şecaat başkadır, tevekkülsüzlük başkadır. Yoksa olaylar sadece senin etrafında dönmüyor ki her yere etkin olsun, sen de sistemde bir çarksın. O zaman ancak sistemin Sahibi sana yardımcı olabilir, onun ettiği yardımı da ben kesb ettim diyerek nefsine yazarsan, O'na da ayıp olur.

Yoksa bazen ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu, olayları ancak seyredebildiğimizi ve elimizde duadan başka birşey olmadığını kendimiz de biliyoruz. Gerektiğinde şecaat, yani cesaret, atılganlık sahibi olmalı, ama bunu tevekkülsüzlükle karıştırmamalı. şecaatle tevekkül bir arada olur, ama tevekkülsüzlükle tevekkül bir arada olmaz. Ne mutlu hakkıyla tevekkül edebilene... Ne mutlu, herşeye şans ve tesadüf diyip geçmeyene...

28

07.11.2006, 16:09

Rabbim bizi, o bahsettiğin insalar zümresine dahil etsin.
Ne güzel izah ettin kardeşim.

Rabbim sana kolaylık versin.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

29

08.11.2006, 14:31

Alıntı sahibi ""Ceka""

Nlp'de kendine güveni göstermek ve mesleğinde uzaman olduğuna inandırmak için insanların arasında oturuşun ne kadar önemli olduğunu söylediğini biliyorum. şöyle geniş oturup arkanıza yaslanmanız ve bacak bacak üstüne atmanız insanlar üzerinde kendine güvenen, hakkını kolay kolay teslim etmeyen bir imaj çizdiği gibi karşıdaki muhattabın motivasyonunu bozup size karşı ezilmesini sağlıyorsunuz.

Ben bu Nlp anlayışının ıslam'a aykırı olduğuna kanaat ettim.


evet haklısınız abi...bacak bacak üzerine atarak oturmak, karşındaki muhattabının gözlerinin içine bakarak konuşmak bu ve buna benzer şeyler...islamiyete ters ALLAH'u TEALA bizim nasıl hareket etmemiz konusunda gerek kuran-ı kerimle gerekse peygamber efendimizle bildirmiştir...zaten islamiyete uyan her şekilde mükemmeldir...bazen bir cahillik yapıyoruz kendisine bile iyiliği dokunamayan batılı yazarların eline bırakıyoruz kendimizi..''kişiliğimizi geliştiriyorlar güya''...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

30

08.11.2006, 14:48

Nlp olgusuna biraz batı yönlü bir hareket tarzıyla bakmak lazım bence... yani batıyla ülkemiz kıyaslanamaz... üstadın avrupa tanımlarındaki düstürlarından bir tanesi hayatı cidal olarak tanımak diyor ya avrupada bu hakim. genelde bunun üzerine döndüğünden fikirleri de bu bağlamda oluyor... Nlp de -fazla bilgim olmamasına rağmen- bence buna hizmet ediyor... yani insanlara güçlü ol büyük balık sen ol küçüğü ye... ''küçük balıkların yaşama hayatı yok'' gibi bir fikir veriyor...

ama kişisel gelişim kitaplarına karşı değilim bazı ufak metodlar gerçekten insana yardımcı olabiliyor...eğer bu metodlar kuran ahlakıyla uyuşuyorsa bence sorun yok... yani tevazulu insanı herkes sever eğer tevazu etmenin,veya dürüstlüğün kazandırdıkların bahsediyorsa neden sorun olsun...veya iş hayatındaki bazı püf noktalardan bahsediyorsa sakınca yok diye düşünüyorun....
dua ile...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

31

08.11.2006, 16:51

evet kuranla uyuşmadığı için kabul etmek doğru değil bu muhakkak...ama gerek tevazu gerekse dürüstlük gibi ahlaki davranışlar en güzel bir biçimde zaten efendimiz bildirmiştir.insanların nasıl güvenini saglamak konusunda vs...bu konuda batılı yazarlara ihtiyaç yoktur..ihtiyaç yoktur derkende maneviyatımızla onlarınkisi bağdaşmadığı için onlardan ders almak bana doğru gelmiyor...ne olabilir ne verebilirler bize diye düşünürsek evet iş hayatında günümüzün gereksinimleri açısından faydalı olabilir...ama iş maneviyat ve ahlaki konulara gelirse orda nokta koymak gerekir...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

32

08.11.2006, 18:10

Peki mutlu evlilik için Nlp nasıl bir çare gösteriyor. Pekte bizim din ve örfümüze uygun olmadığı kesin.

Ama Risale-i Nur her din ve örfe uygun gelecek bir çare gösteriyor.

Mutlu bir evlilik için…

Risâle-i Nur’un bir cüz’ünde denilmiş ki:
Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.

Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.

Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.

Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder.

Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.

ışte, Risâle-i Nur’un bu meâldeki cümlelerinin mânâsı budur ki: Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı ıslâmiyetle olabilir.

şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki:

Kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına, kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zîr ü zeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa, o da kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. Çünkü hakikî sadakati bırakan, dünyada da cezasını görür. Çünkü nâmahremlerin nazarından fıtratı korkar, sıkılır, çekilir. Nâmahrem yirmi erkeğin on sekizinin nazarından istiskal eder. Erkek ise, nâmahrem yüz kadından, ancak birisinden istiskal eder, bakmasından sıkılır. Kadın o cihette azap çektiği gibi, sadakatsizlik ithamı altına girer, zaafiyetiyle beraber; hukukunu muhafaza edemez.

Lem’alar, 24. Lem’a, s. 261
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Mesajlar: 28

Meslek: Biologin

Hobiler: Hizmet, Ilahi

  • Özel mesaj gönder

33

16.11.2006, 00:20

NLP YE ne gerek var?

Slma,
NLP kaynakli kitaplari okuyacagima risalei nurlari daha derinden ve dikkatli okumayi yeglerim, niyemi sorarsaniz rnurlar daha etkilide ondan..Avrupa batakliginda bogulmus felsefeciler kendilerine ancak suri fayda verebilirer, onlarin fikirleini kullanarak ic alemimizi düzeltecegimize asla inanmam.Bende okumustum birkac kitabi ama inanin hic hosuma gitmedi.Simdi bu kitaplardaki anlatilanlar bilimsel gercekler degilki bir müslümanin faydasina olsun,bunlar felsefi alt yapida olan görüsler isigindaki degerlendirmeler degilde ne?..Risale-i Nurlarin yazari acaba hayatinda bu kadar dost edinmesinin hatta ona feda olan dostlari bulabilmesinin sirrini hic düsündükmü!!!Iste dost kazanma sanati buna derler dostlar..hemde NLP kitabini okuduktan sonra elde ettigin 2-3 dosta bedel,hakiki dostlar...Bediüzzamandaki sefkat, karsisindakini düsünme ,ona acima ,onun kusurlarini hemen söylememe gibi hususlar, onu bu dost kazanma sanatini çok iyi yaptiginin altinda yatan düsünce tarzlari olsa gerek..Risale-i Nurlari daha dikkatli okumak ve önce kendi psikolojimize yerlerştirme cabasinda olmak dilegilye..
Ümitvar olunuz!!!
Su Istikbal inkilabati icinde en yüksek gür sada Islamin sadasi olacaktir.

34

16.11.2006, 12:35

Kardeşim, ne güzel bir iki kitap okuyup işe yaramaz olduklarını görmüşsün. Ben senelerce okudum. Hiç bir faydasını görmememe rağmen işe yaramadığını göremedim. Allah razı olsun bu yazılar sayesinde hatamı anladım
Dediğin gib NLP 'nin sahte dostluklarına bedel Risale-i Nur'un verdiği Uhuvvet ve muhabbet ,aşk-ı hakiki düsturları kainata değişilmez.
Eşşükrülillah. Ben bu kitaplarla tanışmayı hak etmedim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

35

16.11.2006, 21:11

Alıntı sahibi ""Ceka""

Risale-i Nur'un verdiği Uhuvvet ve muhabbet ,aşk-ı hakiki düsturları kainata değişilmez.
Eşşükrülillah. Ben bu kitaplarla tanışmayı hak etmedim.


aynen öyle abimmm..aynen öyle..bendee.. :cry:

36

16.11.2006, 21:31

Hak etmedik tabiki. Demek en çok bizim ihtiyacımız varmış. Ucuz atlattık inşaallah.
Muhabbbetle :wink:
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

37

16.11.2006, 21:32

o halde madem tanıdık hakkını vermeye çalışalım inşaallah..

Mesajlar: 23

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

38

10.03.2007, 18:28

Allah razı olsun bende tam bu konuyla ilgili bir kitap okuyordum güzel tevafuk oldu şimdi gidip o kitabı yırtıcam

39

11.09.2008, 03:50

Kişisel Gelişim Virüsü



KARŞINIZDA durup elinizi sıkan gencecik adam, ‘yaşam ustası’ olduğunu mu söylüyor? Belediyenin düzenlediği bir faaliyette eline mikrofonu alıp sahneye fırlayan takım elbiseli şahıs, bol jest ve mimik hareketlerinin yanı sıra kendince birtakım özlü söz ve hikayeciklerle bezediği şovunda, herkese içindeki devi uyandırmasını mı tavsiye ediyor?

Çalıştığınız şirkette düzenlenen bir eğitim programında iki haftalık eğitimden geçmiş olan NLP practitioner (Sinir Dili Programlama pratisyeni), olumlu düşünerek bütün sorunlarınızın üstesinden gelebileceğinizi mi iddia ediyor? Ziyaretine gittiğiniz aile dostunuz, salonda oturan tanımadığınız kişinin ‘aile koçu’ olduğunu mu söylüyor? Televizyonda sabah programına katılan hafıza uzmanı, takır takır belleğine aldığı yüz kelimeyi mi sıralıyor? Dersaneye gelen hipnoz uzmanı, bilinçaltında yapacağı düzenlemelerle sınava kaygısız bir ruh haliyle girebileceğinizi mi müjdeliyor? Girdiğiniz kitapçı dükkânında bir sürü kitap, size mutlu ve başarılı olmanın pratik yollarını mı anlatıyor? Yoga, reiki gibi Uzakdoğu ithal light maneviyat ürünlerini daha sık mı işitmeye başladınız?

Tüm bu sorulara cevabınız evet mi?

Tamam o zaman… Kişisel gelişim virüsü, sizin hayatınıza çoktan bulaşmış. Artık onu yok sayamazsınız, öyle ya da öyle bir tavır almak zorundasınız.

Ne tuhaf! Bundan yirmi sene önce kimse bilmezken, bugün sokaktan geçen herkes kişisel gelişim deyince iyi kötü bir şeyler anlatabilecek durumda. Ya bir seminerine katılmış, ya bir kişisel gelişim kitabı okumuş, ya da hiç olmazsa işitmiş. Açıkçası, az zamanda çok yol almış bir akımla karşı karşıyayız; kimilerine göre ise çoktan sektör oldu.

Toplumsal hafızamız ne diyor?

KİŞİSEL GELİŞİMİN bizdeki yükselişi (“tabana yayılması” da diyebiliriz buna), esas olarak 90’lı yıllarla birlikte başladı. Dünyada ise bu akımın ilk ayak seslerini Sanayi Devrimi’nin ertesine kadar götürenler var. Ama özellikle 1930’larda Dale Carnegie’nin modern toplumda yalnızlaşmaya bir reçete olarak yazdığı ‘Dost Kazanma Sanatı’ önemli bir milad sayılıyor. Bizde de milad olarak kabul edilen bazı tercüme kitaplar bulunsa da, ben bu konuda esas tarihin, insanların ‘toplumsal hafıza’ları olduğunu düşünüyorum.

Ve hafıza arşivimize göre, kişisel gelişimin geniş toplum kesimine ilk göz kırpışı, Kemal Sunal’ın rol aldığı Dokunmayın Şabanıma filmiyle oldu. Hatırlayacağınız üzre, filmde minibüs şoförü olan Şaban, köylü hayat tarzını henüz üzerinden atamamış ama kent yaşamına intibak etmek zorunda kalan bir tiptir. Kente dair özlemini duyduğu büyük hayalleri vardır. Amerikalıların hayallerini süsleyen ‘Amerikan Rüyası’ gibi, onun da gerçekleşmesini beklediği bir ‘İstanbul Rüyası’ vardır.

Nedir bu rüya?

1) Kısa yoldan zengin olmak,

2) Güzel bir şehirli kızla evlenmek,

3) Hem zengin hem güzel bir şehirli kız bulup evlenmek.

Peki ama Şaban bunları nasıl başaracaktır? Meselâ İstanbul kızlarıyla nasıl münasebet kuracaktır? Buradaki kızlar köydekilere benzemez, huyu suyu hayat tarzları çok farklıdır. ‘Şehirli’dir bir defa. Onlarla nasıl arkadaş olunur, nasıl yakınlaşılır, Kahramanımızın bunlardan haberi yoktur. Üstelik arkadaşlarına bu konuda ne kadar maharetli olduğuna dair caka satıp durmaktadır.

Derhal, bir rehbere ihtiyacı vardır, ama bu rehber ‘kişisel olarak’ gelişime imkan verecek bir rehber olmalıdır ki foyası açığa çıkmasın. Ayrıca ‘pratik’ olmalıdır; ne yapması gerektiğini basitçe ve açıkça adım adım söylemelidir. Ne yapar Şaban? Hemen Sahaflar Çarşısı’na gider ve kendisine bir kitap bulur: “10 Derste Kız Tavlama Sanatı.”

Ve ilk ders: “Kadınlar ısrarcı erkeklere bayılırlar. Israrcı ol, vazgeçme!” Kahramanımız hemen uygulamaya koyulur. Taksim’in göbeğinde kızın tekini rahatsız eder ve doğal olarak çantayı kafasına yer. Tekrar dönüp kitabı okuduğunda, bir taltif ve arkasından ikinci dersi alır: “İlk tokadı yediniz değil mi? Aferin. Bu, sizin şeref madalyanız. Doğru yoldasınız, tekrar deneyin.”

Sonuna kadar izleyiciyi kahkahaya boğan film, aslında kent yaşamı ile kente yeni göç etmiş geleneksel ve muhafazakar değerlere sahip Anadolu insanı arasında yaşanan ‘intibak sorunu’na ışık tutar. Yani ciddi bir konuyu ele alır. Ama tipik bir kişisel gelişim örneği olan kitap ile filmin kahramanı arasındaki uyumsuzluk o kadar üst seviyededir ki, komedi bu uyumsuzluktan gayri ihtiyari taşar. Ve filmde bizi kahkahaya boğan, Kemal Sunal’ın oyunculuğu kadar, biraz da kişisel gelişimin—günümüzde de benzer örneklerine bol bol rastladığımız—sığ yaklaşımlarıdır.

Kişisel gelişim insanı nasıl ele alıyor?

KİŞİSEL GELİŞİM adına üretilen işlere (kitaplar, seminerler) baktığımızda, sığ diyebileceğimiz türden yaklaşımlara sıklıkla rastlarız. İlk başta bu sığlığın hayatın basite alınışından kaynaklandığı düşünülebilir. Sanki hayat, bir el kitabı eşliğinde yaşanabilir basitlikteymiş gibi sunulmaktadır: “Önce birinci adımı uygula! Sonra ikinci adıma geç!” şeklinde… Fakat biraz dikkatli incelendiğinde, kişisel gelişim sadece hayatı değil insanı da çok basite alır, hem de üfleyerek şişirebileceğimiz bir şişme bot kadar!

Bir şişme botu nasıl kolaylıkla şişirebiliyorsanız, hafızanızı da birkaç basit teknikle geliştirebilirsiniz. Bir şişme botu nasıl şişirebiliyorsanız, duygularınızı da son derece basit mucize NLP teknikleriyle kontrol altına alabilirsiniz. Bir şişme botu nasıl şişirebiliyorsanız, bilinç altınızdaki olumsuz düşünceleri de hiç zorlanmadan silip atabilirsiniz. Bir şişme botu nasıl şişirebiliyorsanız, pratik tekniklerle ruhunuzu her türlü endişeden arındırabilirsiniz.

Kişisel gelişime kalsa insan ruhunun bile birkaç tekniğe baktığı bu basitlik üzerinde çok ciddi durmamız gerekiyor. Acaba insanı bu kadar basite ve hafife almak neyin sonucu, nelerin bileşkesi?

En başta, tarihî tecrübeden öğreneceğimiz bir doğru var: İnsan hakkında bariz çarpıtmalar, ancak önceliği insan tabiatını anlamak olmayan ve insana saygı duymayan hareket ve akımlarda ortaya çıkar. Çünkü bunlar belli bir maksat için insanı anlamaya kalkışır. Nitekim, kişisel gelişimin insanı anlamaya dönük çalışmaları, pazarlama sektörünün bir uzantısı olarak başlamıştır. Müşteride bırakılan intiba, beden dilinin kullanımı, iletişim becerisi gibi konuların hepsi müşteriye mal satma derdiyle araştırılan ve öncelikle şirketlerin ilgi alanına girmiş olan konulardır.

Hal böyle olunca, araştırma konuları ‘davranış’a odaklanmış ve ‘standart doğru davranışlar’ ve ‘standart doğru teknikler’ tespit edilmeye çalışılmıştır. Ama bu arada ruhî boyut, ruhun ebede uzanan ihtiyaçları ve bireysel farklılıklar büyük ihmale uğradı. Davranış ve tekniklerin standartlığı, insan fıtratının da standart olduğu gibi son derece yanlış bir izlenime kapı açtı.

Bu tablonun postmodern dönemle de ilgisi var elbette. Zira mutlak hakikat algısını parçalayan postmodernizmden önce, bilginin üzerinde ‘hakikat’ dediğimiz pergelin sabit ayağı gibi değişmeyen bir boyut vardı. Başka bir ifadeyle, nispî âlemin üstünde bir mutlak âlem tasavvuru vardı. Fakat postmodern relativizm, mutlak âlemin reddi ile, hakikati her insanın kendi zihin aynasında görünen ‘hakikat tanecikleri’ne indirgedi.

Tahmin edeceğiniz üzre, “herkesin doğrusu kendine!” olarak özetlenebilecek postmodern durumun vahim sonuçları oldu. En önemli sonucu ise, ilmin arştan, ruhun derinliklerine kadar uzanan engin bağları koptu. Semavat ve arşa kadar yükselen ilim merdiveni kırılırken; bunun iç âlemimizde karşılığı olan ruhî derinlik beş duyuya kadar sığlaştı. Bilgi ve eylem, maddi düzlemin dar bandı üzerinde buluştu. Eyleme (davranışa) lojistik destek sağlayan basit bir ‘ön hazırlığa’ dönüştü bilgi.

Ve bu şartlar altında, hiçbir şeyin bir ‘proje konusu’ olmaktan öte bir anlamı kalmadı, insanın bile! Kişisel gelişim akımının yaptığı da esas olarak budur. İnsan yaşamı, kişisel gelişim yaklaşımı içinde ‘projelendirilmesi’ gereken dünyevî bir sermayeye dönüşmüştür.

Kişisel gelişimin insan projesi

GÜNÜMÜZDE insan yaşamının eğitim planlamasından, kariyer planlamasına kadar bir şirket gibi tanzim edilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Hiçbir şey zuhurata bırakılmak istenmiyor. Doğal yeteneklerin yine doğal süreçler içinde inkişaf etmesi beklenmiyor. Sonuç, süreçten önemli. Kadere ve irade-i külliyeye bir pay bırakılmıyor. Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda somut bir başarı elde edememişseniz, o gün ziyan sayılıyor. Üniversite sınavı için kaç sene çalıştığınız, ne kadar emek harcadığınızın bir önemi yok, eğer sınavı kazanamadıysanız.

Bu sürece kurumsal gelişim tecrübelerinin yön verdiği sır değil. İnsan hayatının sanki bir ‘toplam kalite’ sorunuymuş gibi ele alınmasına daha okul sıralarında alıştırılıyoruz. İş hayatına atıldığımızda, bir insan hayatının nasıl proje konusu yapılabileceğine dair hafızamızda yeterince tecrübe depolanmış oluyor.

Tıpkı bir şirket gibi insanların da güçlü yönleri, zayıf yönleri, fırsatları ve tehditleri tespit ediliyor ve buna göre bireysel gelişim planları hazırlanıyor. Yeter ki siz kendinizi kişisel gelişim sektörünün mahir ellerine bırakın. İradeniz zayıfsa, beyin gücünüz geliştirilir. Unutkanlık probleminiz varsa, hafızanızın kapasitesi artırılır. Karşınızdaki insanı etkilemeyi başaramıyorsanız, beden dilinizi daha iyi kullanmanız temin edilir. İkna gücünüz zayıfsa, güzel konuşma sanatı ve ikna teknikleri öğretilir. Zamanı iyi kullanamıyorsanız, zaman planlaması öğretilir. Siz yeter ki eksiklerinizi, çalışmayan aksamınızı söyleyin; en önemlisi başarısızlığınızı itiraf edin.

Gerçi siz söylemeseniz de kişisel gelişim bunu size söyler. “Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık” “Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.” gibi kişisel gelişim kitaplarında bolca okuduğumuz sloganlar; kişisel gelişim seminerlerinde ‘öğrenilmiş çaresizliğe’ dair verilen ardı arkası kesilmez örnekler, size, iflah olmaz bir ‘looser’ (sürekli kaybeden) olduğunuzu usanmadan telkin eder zaten. Hele makam, para ve prestij açısından parmakla gösterilen biri değilseniz, size tam menü bir kişisel gelişim programı şarttır. Efendim? Kafanızda birtakım şüpheler mi var, zirvede size de bir yer olduğuna inanamıyor musunuz? Kişisel gelişimin buna da cevabı hazırdır: “Senin içinde sınırsız bir güç var!” “İçindeki devi uyandır!”

Üniversitelerin psikoloji, psikolojik danışmanlık gibi bölümlerinde insana dair standart olarak öğretilen ilkeler vardır: “Bir bireyden ancak kendi yetenekleri ölçüsünde bir başarı beklenir” “Sosyal uyumu ile psikolojik durumu ne olursa olsun her birey değerlidir” gibi. Pek çoğu üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olmamış ama buna rağmen kendilerini ‘kişisel gelişim uzmanı’ ilan eden liyakatsiz kişiler, muhtemelen, böyle ilkelerin varlığından bile haberdar değiller. Aksi halde, insanlara bulundukları yerde iyi ve dengeli bir hayat kurma yerine, herkese ‘zirve’den yer satmaya kalkışmazlardı.

Bu konuda liderliği kimseye bırakmayan ve bir uluslararası saadet zincirinin Türkiye ayağı gibi çalışan NLP’cilerin iki haftalık eğitimlerle piyasa sürdükleri yeni yetme kişisel gelişimcilere özellikle dikkat etmek ve bir tedbir almak gerekiyor. Bunlar arasında “cahil cesur olur” prensibince, NLP teknikleriyle aile danışmanlığı bile yapanları duyuyoruz. Eğer her şey bu kadar kolaysa, üniversitelerin psikoloji bölümlerinde dört yıl, psikiyatride en az altı yıl insanlar boşuna okuyor, ÖSYM’ye duyurulur!

Kişisel gelişimde maneviyat

BAŞARININ kişisel gelişim kültürü içinde abartıyla ele alınması çok da anlaşılmaz bir durum değil aslında. Çünkü bu akım tamamen kent koşullarında ortaya çıktığı için geleneksel anlamda ahiret ve cennet inancına bünyesinde yer vermiyor. Kaçınılmaz olarak, cennet şu dünya hayatı içinde tanımlanıyor. Kişisel gelişimde başarı ve zirve, cenneti temsil eder.

Kişisel gelişim doğrudan doğruya insan tabiatını anlamak ve insana göre bir hayata katkıda bulunmak üzere ortaya çıkmadı. Dolayısıyla kişisel gelişimin derdi, kent yaşamını bireye uydurmak değil, bireyi kent yaşamına uydurmaktır. Kent ise, doğumla başlayıp ölümle biten süre içinde, bireyin dünyada kendi kaderini eline alarak, madde planında bir uygarlık inşa etme iddiası taşır.

Fakat bu iddia, ruhun sonsuza uzanan emelleri sebebiyle bir türlü gerçeğe dönüşmemektedir. Hatta Batı medeniyeti insanların çoğunu sefalete ve fakirliğe mahkum etmekle, insanların kendisine açtığı krediyi hızla tüketmiş ve geniş bir gayri memnun kitlesi oluşturmuştur. İşte kişisel gelişiminin kendisine müşteri portföyü olarak seçtiği kitle, söz konusu gayri memnun kitledir. Temel amaç ise, bu kitleyi, sisteme yeniden dahil etmek ve üretim-tüketim kalıpları içinde her bireyin kendi üstüne düşen görevi çok fazla sorgulamadan yerine getirmesini sağlamaktır.

Kişisel gelişim bu örtük niyetini gizlemek için bireyi tanrılaştırır. Ona içindeki devi hatırlatır. Ama başarısızlığın suçlusu olarak yine bireyin kendisini göstermekten çekinmez. Düşman ve rekabetçi bir dünya tanımlaması yapmak suretiyle, bireyi neredeyse dünyayla rekabete sokar. Bu arada merhamet, akraba ve komşuluk ilişkileri, iyilik, dürüstlük.. gibi kadimden beri kabul edilen geleneksel değerleri rafa kaldırır. Kişisel gelişim bu öğretisini bazen basit bir öykü üzerinden anlatır:

“Kenya’da bir konferanstan sonra iki arkadaş konuşa konuşa gezerken farkında olmadan vahşi hayvanların olduğu bölgeye gelirler. Karşılarına bir arslan çıkar. Ne yapacaklarını şaşıran iki arkadaş buz kesilmiş bir halde oldukları yerde durmaya başlarlar.

Korkunun ecele faydası olmadığını bilen iki kişiden biri yavaşça eğilir çantasını açar ve spor ayakkabılarını giymeye başlar. Yanındaki arkadaşı sessizce söylemeye başlar: aslandan daha hızlı mı koşacaksın?

Spor ayakkabılarını giymiş ve hazırlanmış olan arkadaşı cevabı yapıştırır: Hayır aslandan hızlı koşamam ama senden hızlı koşabilirim.”

Öykünün dip mesajında, en az aslanın vahşiliği kadar bir ruh vahşiliği örneği sizce de yok mu?

Sonuç yerine

BUGÜN kişisel gelişim akımı, özellikle Uzakdoğu dinlerinden devşirilen teknikleri kendi repertuarına almış bulunuyor. Hatta son dönemde tasavvufun da sisteme dahil edilme çabalarını görüyoruz. Bununla birlikte, kişisel gelişimin önemli bir parçası haline gelen yoga, reiki gibi disiplinlerden ahiret inancı olan bir dine, meselâ İslâm’a geçilmesi söz konusu değildir.

Çünkü kent yaşamı ve birey ahlâkına dayalı kişisel gelişim kültürü, kendisini Allah’a bağlayacak bir din istemiyor. Hatta kent içinde mezarlığın varlığına ve “Her canlı ölümü tadıcıdır” cümlesini görmeye bile tahammül edemiyor. Bu yaklaşım içinde birey kendi kendisinin efendisi olma amacını güttüğü için, sadece manevî ihtiyaçlarını karşılayacak bir şeylerin peşinde. Düşüncelerini arındırmak istiyor ama Allah’a dua etmek istemiyor. İbadet etmek istiyor ama namaz kılmak istemiyor. Kalbine kuvvet verecek zikir yapmak istiyor ama Allah’ı zikretmek istemiyor. Vicdanî bir rahatlama istiyor ama ahirette yaptıklarının hesabını vermek istemiyor. Ebediyet istiyor ama bu dünyadan kopmak istemiyor.

Oysa hakiki hidayet yolu, maddeciliğin, maddi hazlara boğulmanın karşıtı olan ruh maneviyatçılığına yönelmekten geçmez. Yani insanlar Allah’a ve ahiret gününe iman etmeden sadece kendi ruhî ihtiyaçlarına karşılık gelen bir ‘manevî dünya’ inşa ederek doğru yolu bulmuş olmazlar.

Hidayet yolunu bulmak isteyenler, herşeyden önce kerim bir peygamberin (resul-i ekrem) rehberliğinde, kerim bir Kitab’a (Kur’ân-ı Kerim) tutunmak, ve elbette Kerim bir Allah’a (Kerim-i Mutlak) iman etmek durumundadır. Bunun dışında kalan, bunlardan birinin eksik olduğu tüm arayış ve reçeteler, ancak dünya hayatında bir fayda sağlayabilir ve kabre kadar bir teselli verebilir.

Varacağımız asıl yurt ise ahiret yurdudur.

http://www.saidnursi.de/tr2/index.php/EG…sim-Virusu.html
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

40

11.09.2008, 04:25

Allah razı olsun,
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir