Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

02.11.2003, 03:35

Okulöncesi dönemde çocuklara Allah nasıl anlatılmalı

Öncelikle bu dönemin genel özelliklerini özetlemekte fayda var. Okulöncesi dönem çocuğu soyut düşünme dönemine henüz girmemiştir. Bu sebeple somut olmayanı veya somut örneklerle izah edilmeyeni anlayamaz. Okul öncesi ve özellikle 35 yaş dönemi egosantrik (ben merkezci) dönemdir. Bütün dünyanın ve içindekilerinin, çevresindekilerinin kendisine ait olduğunu veya kendisi için var olduğunu düşünür. Bunların dışında bu dönem çocuğunun duyguları ve sezileri çok güçlüdür. Okulöncesi dönem masaldan çok zevk alınan dönemdir.

Ayrıca okul öncesi dönem çocuğu çevresindekileri modelleyerek öğrenir. Çocuğa verilecek Allah (cc) kavramı için tüm bu özellikler dikkate alınmalıdır. Genel anlamda Allah kavramı şu şekilde verilebilir:

Soyutu algılayamayan bu dönem çocuğu için, Allah, eserleri gösterilerek çocuğun bakışında somutlaştırılmalıdır. Çocuğun yaptığı benzetmeler, hatalı olsa bile günah, bir daha sakın öyle söyleme gibi engelleyici cümlelerle karşılanmamalıdır. Çocuğun aklına yaklaştırıcı örnekler ve eserler ile Allah kavramı gerekirse tekrar ve tekrar izah edilmelidir. Allahın yarattığı eserlere benzemediği örneklerle izah edilmelidir. Örneğin, Bu masa örtüsünü ben yaptım değil mi? Ama masa örtüsüne benzemiyorum, veya sen yaptığın resimlere benzemiyorsun!gibi

Çocuğunuzun sizi model aldığını unutmayın. Birtakım dinî vecibelerinizi çocuğunuzun yanında yerine getirmeye dikkat edin.

Çocuğunuzun da mutlu olacağı duaları yüksek sesle yapın. Allahım oğlumun en güzel okullara gitmesini, büyük bir adam olmasını nasip et (sağla) gibi. Çocuğunuzla birlikte dua etmeyi ihmal etmeyin.

Allahın bütün varlıkları ve özellikle de çocukları çok sevdiğini sık sık vurgulayın.

Bu dönemde kesinlikle ceza, cehennem gibi kavramlardan bahsedilerek çocuk ürkütülmemelidir. Ancak Allaha sevgisi oluşmuş çocuğa hataları karşısında Allahı üzmeyelim istersen gibi cümleler sarf edilebilir.

Masallar, hikayeler ile Allah ve çeşitli dinî kavramlar çocuğa verilebilir. Bunun için piyasada bulunan kitaplardan istifade edilebilir.

Oyun, resim gibi çocuğun severek yaptığı etkinlikler içine dinî kavramlar serpiştirilebilir. Yine bu konudaki çeşitli oyun malzemelerini ve boyama kitaplarını kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Yasemin Yalçın Aktosun
Allah'a isyan ediyorsun, oysa O'nu sever görünüyorsun. Hayatim hakki icin bu durum, mantik prensiplerini alt-üst eder.Eger sevgin dogru olsaydi, O'nun emirlerine uyardin, cünkü asik, sevgilisinin sözünden cikmaz.

2

09.12.2009, 20:28


Dördüncüsü: Dünkü gün Mu’cizât-ı Ahmediye (a.s.m.) tashih edilirken, küçük, lâtif iki tevafukun on dakika fasılayla vücuda gelmesidir.

Şöyle ki:
İkişer arkadaş Mu’cizât-ı Ahmediye ve Mirâcı ayrı ayrı tashih ediyorlardı.

Mirâcın altı yüz satırı içinde birtek satır, kuru direğin ağlamasından bahsediyor.

Mu’cizât-ı Ahmediye yüz elli sahife içinde bir sahife o bahse dairdir.

Birden o iki kısım musahhihler aynı kelimeyi söylüyorlarken, içlerinden bir efendi intikal etti, iki kısım aynı kelimeyi söylüyoruz dedi.

Baktık, fevkalâde bir surette iki tashih aynı kelime üzerindedir.



On dakika sonra, yedi mu’cizeye mazhar yedi çocuğun bahsi tashih edilirken,

umulmadığı bir zamanda, hazır zâtların nazarında mübarek Meliha isminde beş yaşında bir çocuk geldi, oturdu.

Çocukların bahsini zevkle dinlemeye başladı.

Çay verdik, çocuk bahsi bitinceye kadar içmedi.

Hazır olan biz dört kişi şüphemiz kalmadı ki, sırr-ı tevafukun birinci menbaı olan Mu’cizât-ı Ahmediyenin

telifçe ve istinsahça ve kıraatça ve harika tevafukça kerametini gösterdiği gibi,

bu iki küçük tevafukla, yine o kerametin şuâından iki lâtifeyi gösterdi.


Barla Lahikası

3

11.12.2009, 15:36

Beş Duyu Modeli

BEŞ DUYU MODELİ


ÇOCUĞUN nesnelerle Yaratıcısız ilişki kurması, çocuğun ihtiyaç duyduğu bağlılığı ve bağlanma ihtiyacını gideremez. Her varlığın, her olayın Yaratıcının eseri olduğu, her olayın O’nun kontrolünde olduğu hakikatine yetişkinler kadar, çocukların da ihtiyacı vardır. Yaratıcıdan bağımsız şekilde eşyalarla, varlıklarla kurulacak bir ilişkide kurulan bağlanma da çocuğun kalbini yaralar. Kâinatla, nesnelerle beş duyuyu kullanarak kurulacak ilişkide güvensiz bağlanma, Yaratıcı ile birlikte kâinattaki nesnelerin içselleştirilmesi ise güvenli bağlanma oluşturur. Kâinatsız bir şekilde Yaratıcının tanıtılması ise karmaşık duygulu bağlanma dediğimiz bir bağlanma oluşturur.

Kâinatı çocuğun içine yerleştirmeden Yaratıcının yerleşmesi zor olduğu gibi, Yaratıcısız kâinatın çocuğun içine yerleşmesi o oranda sorunludur. Hem kâinatın çocuğun içine yerleşmesi hem de Yaratıcının yerleşmesi birlikte, eş zamanlı, birbirini destekler bir nitelikte olabilme imkânı yok mudur?

Böyle bir imkânı kâinatla sürgit bir ilişki halinde olmamız, nesnelerle teğet değil, derinden bir bağlantıya geçmemizle söz konusu olabilir. Bunun için çocuk doğduğundan itibaren, nesnelerle ilişki kurarken, o nesnenin tüm özelliklerinin çocuğa tanıtılması bize yeni bir imkân sunar.

“Beş Duyu Modeli” adını verdiğim yaklaşımda amaç, bir varlığı çocuğa tanıtırken, onu içine katarken, onun mümkün olan tüm özellikleri ile ilişki kurmasını sağlayarak, bu birçok özelliğin çocuk tarafından farkedilerek içselleştirmesini mümkün kılmaktır. Örneğin bir çileğin sadece tadı güzel yaratılmamıştır. Kokusu da güzel yaratılmıştır. Görüntüsü de güzel yaratılmıştır. Kendine has yumuşaklığı da güzel yaratılmıştır. Çileğin sadece tadına odaklanarak, onu sadece bir yeme nesnesi haline getirmek, çileği tada indirgemektir. Bu, çileği eksik algılamaktır. Öte yandan çileği beş duyumuzla tam olarak algılasak, ancak Yaratıcıdan bağımsız olarak onunla ilişki kursak, o zaman da çilek sadece çilek olarak kalır. Gerçekte ise çilekteki tüm özellikler Yaratıcının insana bir ikramı olarak algılandığında daha farklı bir anlam kazanır.


VARLIKLARLA, nesnelerle, kâinatla derinlemesine bir ilişki kurma yöntemi olarak, “Duyular haftası” ismini verdiğim bir teknik işimize yarayabilir. Bu teknikte, ailede her hafta bir duyu haftası olarak ilan edilir. Buna tüm aile üyeleri katılır. Anne babanın da buna katılması önemlidir. Şimdi duyular haftasında neler yapabileceğimizi ayrıntılandırmaya çalışacağım:

Birinci hafta: Görme haftası

GÖZ haftasında çocuklara, gözün işlevi anlatılır. Kâinattaki güzellikler konuşulur. Ailecek çiçekler seyredilir. Güneşin batışı ya da doğuşu birlikte seyredilir. Evde yenen çilekler yenmeden önce birlikte bir sergideymişçesine seyredilir. Yaratıcımızın onları ne kadar güzel yarattığı vurgulanır. Bize hem çilekleri verdiği, hem çilekleri güzel bir şekilde yarattığı, hem de bu güzellikleri görecek, kendisi de güzel yaratılmış gözler olduğunun altı çizilir. Akşam hep birlikte o günkü seyredilen güzelliklerin neler olduğu sorulabilir. Aile üyeleri o günkü kendi deneyimlerini aktarırlar.


İkinci hafta: İşitme haftası

İşitme haftasında ise kâinattaki seslere kulak kesilmenin talimi yapılabilir. Çocuklar ve aile bir hafta boyunca kâinattaki sesleri dinlemeye yoğunlaşır. Dalga sesleri, rüzgarın uğultusu, kapı gıcırtısı, araba motorunun sesindeki ahenk, çay suyunun kaynaması, arının vızıltısı vs. gibi. Her gün “Bugün neler duyduk bakalım. Hadi bize Ahmet duyduklarını anlatsın” denebilir. Ya da güzel yaratılmış bir rüzgar sesi duyulduğunda, ailecek rüzgarın sesi dinlenilir. “Rabbimiz bize müzik dinletiyor ağaçlarla. Şimdi gözlerimizi kapatalım ve bu sesi daha iyi dinleyelim” denebilir.


Üçüncü hafta: Koklama haftası

Koku duygusu en ilginç duyularımızdan biridir. Kâinatta milyonlarca çeşit parfüm yaratılmıştır. Çiçeklerin, denizin, toprağın, yemeklerin, keklerin, böreklerin, etin, sütün, kendine özgü kokuları mevcuttur. Çocuklara aldığımız çileği koklatabilir, “Allah ne güzel bir koku yaratmış bunun üzerinde, bizi ne kadar seviyor ve bize ne kadar değer veriyor” şeklinde yorumlar yapılabilir.


Dördüncü hafta: Dokunma haftası

Yaratıcımız, yaratmış olduğu her varlığa çok özel bir yüzey vermiştir. Camın yüzeyi masanın yüzeyinden, şeftalininki kekten, taşınki deriden farklıdır. Ailecek bir ağaç görüldüğünde hep birlikte ağaca dokunulur. Çocuklar ağaçlara sarılmaya bayılırlar. Yeter ki bunları bizler garipsemeyelim. “Gözlerimizi kapatalım ve şimdi toprağa dokunup onu hissedelim,” “Şimdi ağacın kabuğuna dokunup onu hissedelim” ya da “Şimdi ellerimize dokunalım ve birbirimizin ellerini hissedelim” gibi denemeler yapılır. Her denemede Rabbimizin her bir yüzeyi farklı yarattığı, her bir varlığa ona uygun yüzeyler verdiği söylenir. “Ahmet’in yüzünü de Rabbimiz ne kadar pürüzsüz yaratmış, maşallah” şeklinde yorumlar ile çocuğun hem duyuları keskinleşir hem de Yaratıcısını tanımaya çalışır.


Beşinci hafta: Tat haftası

Kâinat çok tatlı yaratılmıştır. Herbir varlığın tadı başkadır. Kekler, tatlılar, meyveler, sebzeler.. Ailecek, Yaratıcının yarattığı tatların farkına varmak için dikkat kesilinir. “Allah bana güzel bir yemek yaptırdı sizin için. Hep birlikte tadalım.” “Babamızın aldığı meyvelerin tadını Allah ne güzel yaratmış” gibi yorumlar eşliğinde bir hafta geçirilir.

Beş haftadan sonra yine bu tekrarlanabilir. Bu yöntem aylara bölünerek de yapılabilir. Bazen de beş duyunun hepsi aynı anda kullanılabilir. Örneğin, akşam hep birlikte erik yenecek. Önce seyretme, sonra koklama, sonra dokunma, sonra ısırarak yerken işitme ve tat alma duyuları ile eriğin beş duyumuza hitap eden yönü, Allah’ın erikteki bu özellikleri ne güzel yarattığı vurgusu ile de duygularımıza hitap eden yönü vurgulanmış olur.

Önerdiğim metodun iki yönlü önemi vardır. Birinci olarak bu şekilde çocukların beş duyularını kullanmalarını sağlamış oluruz. Kâinatla beş duyularını kullanarak ilişki kurmaları, onları nesnelerle teğet ilişkiden kurtarır ve derin bir ilişki biçimine sokar. Bir başka yarar da çocuklarda dikkat ve konsantrasyonu artırmaya yarayan bir yöntem olmasıdır. Çocukların nesnelerle ilişki zamanı uzar. İnce ayrıntılara odaklanması sağlanır. Duyuları keskinleşir.

İkinci olarak da kâinattaki somut nesnelerden yola çıkarak onlara Yaratıcının varlığını ve O’nun özelliklerini öğretmiş oluruz. Bunu ise deneysel, tecrübi bir yolla yapmamız çocukların kendilerine değer verildiği duygusunu uyandırır. Bu yöntemi uygularken, sık sık Yaratıcının bizi/onu ne kadar çok sevdiğini, çok değer verdiğini defalarca vurgulamaya dikkat edilmelidir. Çünkü çocuğun tüm hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı en önemli şey, Yaratıcının ona verdiği değer olacaktır

Bu tekniğe başka ilaveler de yapılabilir. Örneğin Pazar günü kıra veya deniz kenarına gezmeye gidilecek. Gezmelerin adı “Rabbimizin güzelliklerini seyretme gezmesi” olarak konulabilir. “Hadi ormana gidelim, ya da kıra gidelim” deme yerine, “Kıra gidelim, Rabbimizin güzel güzel yarattığı ağaçları, kuşları, çiçekleri seyredelim” ifadesi tercih edilebilir. Anne yemek yaptığında, “Sizin için yemek yaptım, size kek yaptım” demek yerine “size Allah bana güzel yemekler yaptırdı. Onun ikram ettiği bu keki gelin beraber yiyelim” ifadesi neden tercih edilmesin?

Bu yöntem tek bir kere uygulamayla netice verecek bir teknik değildir. Çocuklarına masal okuyan ebeveynler bilir. Tek bir masal kitabı bile en az onbeş yirmi kere okunmuştur. Bu teknik de yüzlerce, binlerce kere tekrarlanmalıdır. Hatta önerdiğim bu teknik aslında bizim yaşam biçimimiz olmalıdır. Hayat boyu, çocukken de, gençken de, orta yaşlıyken de, yaşlıyken de insanın temel varoluşsal gerekçesi, kâinatı tefekkür etmek, onda tecelli eden Yaratıcının isimlerini okuyarak, Onunla varoluşsal bir bağ kurarak yaşamaktır.



Çocuk kediden korkuyordu. Annesi ona kedilerin kirli ve pis olduklarını söylemişti. Annesi bunu yüzlerce kere söylemişti. Çocuğa kediler pis geliyordu. Çocuk onlara dokunamıyordu. Dokunmayı bırakın, yanına yaklaşma ihtimali olan bir kedi gördüğünde çığlığı basıyordu. Caddelerde, sokaklarda yürümek tam bir işkenceydi..




ZAFER DERGİSİNDEN ALINTI...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir