Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.08.2005, 22:46

Güzel bir ilişkinin baş köşelerini tutan, beş kolay iş.

Güzel bir ilişkinin baş köşelerini tutan, beş kolay iş…
Neden yap(a)mayasınız?
1. Dinle!
Sevdiklerimize iyilik etmek için, elimizden geleni yaparız, saçımızı süpürge ederiz, onların
ayaklarının altına paspas bile oluruz. Ne var ki, kulaklarımızın da güzel bir iyilik aracı
olabileceğini kimse söylemedi bize. Eşimiz ve çocuğumuz söz konusuysa, illâ da dilimizle tatlı bir
şeyler söylemeye, illâ da elimizle uygun çözümler bulmaya çalışırız. Ama dinlemenin, sadece
dinlemenin de bir iyilik olduğunu duymalısınız.
Dinlemek, bir insanın ruhunu ruhunuzda ağırlamak demektir. Hiç beklemeyin, hemen şimdi deneyin:
Çocuğunuzu kulaklarınızı alabildiğine açarak, pür dikkat dinleme pozisyonu alarak dinleyin. O
küçük ruhun nasıl da kocaman bir evrene dönüştüğünü, o minicik kalbin nasıl da taşıp kalbinize
akmaya çalıştığını görün!
Sözcükleri ağzından çıkaramasa da, yüzündeki parıltının, gözlerindeki kıvılcımın size çok şeyler
söyleyeceğine emin olun. Eşinizin sözlerini hiç kesmeden, araya çözüm önerisi sıkıştırmadan,
gözlerine eleştiri oku çevirmeden dinleyin; sadece dinleyin. Emin olun ki şaşıracaktır. Göğsünü
daraltan sıkıntılar hafifleyecek, kalbine yük olan sorunlar uçup gidecektir. Dinleyerek, onun
ağzından çıkan sözlerin kulak zarınıza değmesinden daha fazlasını yapıyorsunuz; onun ruhuna
ruhunuzda yer açıyorsunuz. Ve bunu sadece kulaklarınızla yapabiliyorsunuz!
2. Anla!
Bir söz içinde, sözün söylediğinden fazlası vardır. Sözün ilk anlamı üzerinden anladığınız sadece
bir gölgedir. Ama unutmayın ki, her gölge arkasında güneşi saklar. Özellikle yakın olanlar,
sözlerin söylediğinden daha çok şey söylemek isterler birbirlerine. Sözün içine baktığınız kadar
arkasını da kollayın, çünkü gölge güneşten haber verir.
Evliliğinde sorunlar yaşayan bir erkeğe annesinin söylediği şu sözleri aklınızdan çıkarmayın:
“Eşinin söylediklerini dinle!” Adam bunun üzerine gerçekten dinlemeye başlamış eşini ama bir süre
sonra yeniden sorunlar çıkmış. Annesine başvurmuş yine. Bu defa asıl öğüdünü fısıldamış annesi:
“şimdi git ve eşinin sana söyleyemediği her sözcüğü dinle.” Aşka giden yolun kapısının anahtarı,
sevdiğinizi kulaklarınızla dinlediğiniz kadar, kalbinizle de dinleyebilmenizdir. Gölgeyi görüp de
güneşi fark etmezseniz, üşürsünüz!
3. Söyle!
Anlaşılmayı ummak hoş bir duygudur. Keşke herkes, hele de eşimiz, bizi hiç yormadan, ağzımızı bile
kıpırdatmadan, hemen anlayabilseydi! Ne kadar sevinirdik! Ne hoş sürpriz olurdu! Bu konuda,
içimizden geçenleri, tereddütle mırıldandıklarımızı, kendi kendimize fısıltıyla söylediklerimizi,
hatta kendimize bile söyleyemediklerimizi “anlayacak” sadece kalbimizin ve bilinçaltımızın
kıvrımlarına bile aşinâ olan Rabbimizdir. Yaratıcımızdan beklediğimizi, yarattıklarından ummak ise
bizi kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına uğratır. Öyleyse, anlaşılmayı ummak yerine, kendinizi
olabildiğince anlaşılır eyleyin. Eşinizin sizi kalbiyle de dinlemesinden önce siz ona kalbinizden
geçenleri de söyleyin. Söyleyin! Doğrudan söyleyin!
4. Bekle!
Her insan hak ettiğini yaşar. Önümüzdeki hayat hep aynıdır; akıp giden zamanın “tik–tak” sesleri
kişiden kişiye değişmez. Ancak her bir insanın hayata kattığı neyse, hayattan aldığı da odur. Siz
içinizdekini değiştirirseniz, dışınızdakiler de size göre değişebilir. Yani ki, hayatımızın
rengini karşılaştığımız olaylar değil, olayları nasıl karşıladığımız belirler. Önünüze gelen
olumsuzluklara, yolunuza çıkan sorunlara tepki vermeden önce bir bekleme süresi koyun kendinize.
Sizi kızdıran, sizi üzen bir şey duyduğunuzda, hemen tepki vermeyin, bekleyin. Olaylar ve olaylara
verdiğiniz tepki arasında hep bir mesafe olsun. Dışınızda olanların sizi etkilemesine izin
vermeden; siz içinizde olanı, yani tepkinizi değiştirmeye çabalayın. Hem zaten siz, içinizde olanı
ortaya dökmek için var edilmiş değil misiniz? Dışarıda olan bitenin silik bir kopyası olacaksanız,
her zaman her şeye herkes gibi tepki verecekseniz, sizin farkınız ne ki? Bekleyin ve fark getirin.
Hak ettiğinizi yaşayın!
5. Bak!
Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmezseniz, cevizin hepsini kabuk sanırsınız. Körlükler içinde en
vahim olanı, muhtemelen insanın insana körlüğüdür. Bir insanın güzelliğine körleşmişseniz, onu
sadece görmemekle kalmaz; başkalarının görmesine de izin vermez bir karanlığa mahkûm edersiniz,
hatta onu bir daha göremeyeceğiniz kadar karalarsınız. Cevizi kabuğundan ibaret sayan, artık
cevizi görse de göremez ki. Kaybedip de aradıklarınızı belki bulursunuz, ama kaybedip de
kaybettiğinizi fark etmediklerinizi hiç aramazsınız. Aramadığınız şeyi asla bulamazsınız, bulsanız
da bulduğunuzu fark edemezsiniz. ıyice bir bakın eşinize, belki de onun içinde sakladığı güzel
insanı size anlatmasına fırsat vermediniz. Belki de hep kabuğundan ibaret bildiniz cevizi… Onu
kazanmak için çaba göstermeniz gerekiyordu ama kabuğunu kıracak kadar beklemediniz. Belki de
eşiniz kaybettiğinizi bile fark etmediğiniz bir kayıp. Açın gözlerinizi ve bakın, cevizin özüne
inin!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir