KAPI TOKMAKLARI BİLE DİŞİ VE ERKEK OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞ
- Evlerin yapısı nasıldı?
- Evler, cepheleri birbirine dönüktür. Sana bir hikayemi anlatayım.
70'li yıllarda ev yapıyorduk köyde. Babam evin yönü bu tarafa dönük olacak diyor. Arsa çok geniş değil, ev küçülüyor bu tarafa döndürdüğümüzde. Ya niye o tarafa döndürüyoruz, olabilecek şekilde kuralım diyorum. Sonunda ağzından çıkardı baklayı.cephesi kıbleye bakacak. "Ya baba namaz mı kılacak dedim senin ev, biz yönümüzü kıbleye döndürürüz. Evi döndürmeye ne gerek var” dedim. "Bana bak genç adam dedi, evi kıbleye dönük olmayanın, yönü de kıbleye dönmez” dedi.
Dolayısıyla Osmanlı evleri kıbleye bakıyor. Cami gibi düşünüyorlar. İkincisi, kapılar birbirine açılır, pencereler de birbirine açılır. Öbür komşu arka pencereye çıktığı zaman, bizim ön penceremize bakıyor. ve orada komşuluk evvela lafla başlıyor. “Hoş geldiniz, beş gittiniz. Bir çay kahve içimliğine gelmez misiniz?”, ya da “Hoş geldine gelmek istiyoruz müsait misiniz?” tarzında.
Müthiş bir seramoni var. Kadınların rahatı için huzuru için her şey düşünülmüş. Zaten evler selamlık ve haremlik olarak ikiye ayrılıyor, selamlıkta erkekler ağırlanıyor. Kapı tokmakları bile, dişi ve erkek olarak düşünülmüş. Büyük kapı tokmağı sert ses çıkartıyor, içeride oturanlar biliyorlar ki erkek misafir... Küçük kapı tokmağı ince ses çıkartıyor, biliyorlar ki hanım misafir. Karşılamaya ona göre çıkıyorlar.
BATI “KADIN VARSA ŞEYTANA GEREK YOK” DERKEN
- Yani buradaki bir cinsiyet ayrımı değil?
- Cinsiyet ayrımından ziyade namahremden korunma duyusu hadisesi. Erkeğe kadın çıkmasın anlayışı. Bir de saygı anlayışı, kadını da düşünmüşler algılamışlar. Ona da bir yer vermişler, pay vermişler çünkü o dönemin Avrupası’nda, “Kadın varsa şeytana gerek yok” sözünü özdeyiş olarak Fransa’da kullanılıyordu, kadın katlanılması gereken bir baş belasıdır tarzında bakılıyordu.
Kadını aşağılayan, bakış açısı. Bu istanbul fethinren sonra bize de bulaşmış.
OSMANLI’DA KADINLARI DEPRESYONDAN ENGELLEYEN ŞEY
- Peki Osmanlı’da kadınların evlerinden çıkmaları sorun oluyor muydu?
- Yani bunu anlatanlar o kadar enteresan ki sanki erkekler otomobillerle geziyorlardı. Öyle bir sirkülasyon yok ki.. Herkes evinde, hatta kalmak zorunda. Yani, yollar asfalt değil, kaldırım değil, çok nadir yerlerde arnavut kaldırımı vardır. Genelde sokaklar daracık, çamurlu yollar, alışveriş merkezleri yok, eğlenilecek bir durum yok.
- Yani kadın oldukları için değil?
- Hayat şartları bunu gerektiriyor. Yoksa bayramları vardır eğlenceleri vardır. Eğlenmeyen bir toplum değil, eğlenen bir toplum ama eğlence algıları farklı bizden...
Mesela teravih kılmaktan büyük zevk alırlar kadını, erkeği... ve ellerinde fenerlerle teravihe giderler..Sadece Kadir gecelerinde istanbul’da ışıklar yakılır.. Sokaklar karanlıktır. Yani sokağa çıkmak, bir yerden bir yere gitmek çok zor, otomobiller işlemiyor ki...
Kadınlar şartlar uygun olmadığı için sokağa çıkmıyor. Ama evde birçok işle uğraşıyorlar, üretiyorlar. Dokuma yapıyor, sabun yapıyor, zeytin yapıyor, salamura yapıyor, turşu yapıyor. Erkek de dışarıda bürodadır saray hizmetindedir.
Yani o zamanlar olmadığı için kadınlar dışarıda iş hayatında değiller, gereksinimini kendi evinde kendi üretiyor?Yani yine üretkendir kadın.
Soruyorum size günümüzde kadınlar çok mu mutlu bu kadar iç içe olmaktan? Bir tarafta rahat edebiliyorlar mı sanki. Mesela Fransa’da bir araştırma yapılmış. Kadınlar mutsuz olduklarını söylemişler. İşyerlerinde çok fazla saldırgan üslupla karşılaştıklarını, taciz edildiklerini söylemişler
Osmanlı’da kadınların canlarının sıkılmamasını, depresyona girmemelerini temin eden şey komşuluk ilişkileriydi. Hiç bir kadın işi bittiği anda yalnız kukuman kuşu gibi kafes arkasında oturup koca beklemiyordu, Artı koca bekleyecek vakti bile yok. Kadınlar kendi aralarında fikir alışverişinde bulunurlar. Kendilerini eğitmek adına çaba harcarlar.
Belirli yerlerdeki hanım annelerden eğitim alırlar. Harem dediğimiz yer aslında bir üniversitedir. Kadınlar önce çırak olarak çıkartılır. Çırak çıkarmak demek bir paşayla evlendirilir bir beyle evlendirilir. Bir mahallede oturması temin edilir, doğru bir insan, doğru bir eğitim almış kadın o mahallede oturur ve o mahallenin annesi olur.. Gelinlik çağı gelmiş kızların çeyizinin dizilmesi, doğru kısmetlerin bulunması, kadınlara biçki dikiş öğretilmesi, saz öğretilmesi gibi her şeyden sorumludur.
- Kadınların müzik dersi almasında bir sorun yoktu yani.
- Sarayda çok yetkin tarzda müzik dersleri vardı. Orada tercihen kızlara ud çalmayı, kanun çalmayı öğretirler. Kültürel etkileşim alanı oluştururlar.