Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

05.08.2004, 01:37

Anne ve babaya saygı

Anne ve baba bir ailenin yapı taşlarıdır. Onlar olmadan insan soyu devam etmez.

ınsanın anne ve babasının hakkını ödemesi oldukça zordur. Hatta imkânsızdır. Anne ve baba yaşlanabilir. Akıldan, elden-ayaktan düşebilir. Unutmamalıdır ki, bir zamanlar biz de çok âciz ve muhtaç vaziyetteydik. Aklımız başımızda değildi. Yürüyemiyorduk. Bize bu günlerimizde, herşeyiyle aziz ana ve babamız baktı. Özellikle anamız… Hiç oflayıp puflamadan bezlerimizi yıkaması, her gün batırdığımız üstümüzü başımızı sabırla temizlemesi, kendini düşünmeyip sabahlara kadar baş ucumuzda beklemesi, yemeyip yedirmesi, giymeyip giydirmesi annemizin ne kadar şefkatli olduğunu göstermeye kâfi değil midir?

ınsanı, en yüce mertebelere çıkaran önemli unsurlardan biri de ana ve babaya karşı itaat ve saygıdır. Ana-babasını üzen, onlara zulmeden evlatlar, dünyada da ettiklerinin cezasını bulmuşlar.

Yaşlı babasını ormana atan bir adama, çocuk yaştaki oğlu; “Baba, ben de büyüyünce seni bu şekilde çuvalla ormana mı atacağım?” diye sorar. Bu soru ile sarsılan adamın aklı başına gelir ve hemen babasını attığı yerden alıp getirir. Özür diler ve tövbe eder. Çünkü; yapılan yapanın yanına kalmaz.

Yine ibretli bir olay:

Bir vakit bir adam, babasını ayağından iple bağlamış ve bir süre sürüklemişti. Bunu çocuğu da gördü. Çocuk büyüdü ve çocukken gördüğünü anımsayarak babasını ayağından iple bağlayıp sürükledi. Öyle bir sürükledi ki, babasının dedesini sürüklediği yeri geçtiler. Yerde yatan baba dayanamadı ve “Dur oğlum, dur! Ben babamı buraya kadar sürüklememiştim” diye feryat etti. Evet görüldüğü üzere eden, ettiğinin karşılığını önce bu dünyada buluyor.

Bizim en önemli ve ilk dâvâmız imanlı olmaktır. Daha sonra da anne ve babamıza saygılı olmak gelir. ımanı olmayanın saygısı da olmaz. Bir gün bir adam Peygamber Efendimize (asm) geldi ve ıslâmı kabul ettiğini açıkladı. Ardından da, “Fakat ailem Müslüman olmamam için çok gözyaşı döküyorlar” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz; “Geri dön onları güldür” buyurdu. Anne babaya isyan, Allah’a isyandı. Yalnız tek bir şart vardı. Müslümanlığa engel olmamak. Nicelerine aileleri engel olmuştu da onlar bu dâvâdan vazgeçmemişlerdi.

Bediüzzaman Hazretleri 32. Söz’de “Mâdem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyâde iyi olmasını ister; ona mukabil, veled dahi pedere karşı hak dâvâ edemez. Demek vâlideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münâkaşa yok. Zîrâ münâkaşa, ya gıpta ve hasedden gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münâkaşa, haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâvâ etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek, pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır” demektedir.

21. Mektub’da da, “ınsaniyeti sûkût etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş her bir velet, o muhterem, sadık, fedâkâr dostlara hâlisâne hürmet ve samîmâne hizmet, rızalarını tahsil ve kalplerini hoşnut etmek gerektir” denilmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerine göre ana ve babamızın vücutlarından hoşlanmayıp ölümlerini arzu etmek, çok büyük bir vicdansızlık ve alçaklıktır. Anne ve babasına saygıda kusur etmeyen Mustafa Çavuş ismindeki zatı 21. Mektub’un sonunda Bedlüzzaman Hazretleri şöyle anlatıyor:

“Ahiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zat vardı. Dininde dünyasında muvaffakiyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakiyetin sebebi: O zat ise, ihtiyar peder ve validesinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riâyet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş. Bahtiyar olmak için ona benzemeli.”

Bir gün Peygamber Efendimiz (asm), sahabeleri ile meşveret ediyorlardı. O sırada içeriye üstü başı eski ve dağınık bir kadın girdi. Resulullah (asm) hemen ayağa kalktı. Cüppesini çıkarıp gelen kadının altına serdi ve çok büyük saygı gösterdi. Sonra bir sahabe “Gelen bir bedevî idi ve sefalet içinde bir kadındı. Neden ona saygı gösterip cüppenizi seriyorsunuz?” deyince Resûlullah’ın (asm) cevabı şu oldu: “O kadın benim anamdı.” O gelen kadın Hz. Halime, yani Resulullah’ın süt annesiydi.

Unutmamalıdır ki, yaşlı ana ve babalarımız vesilesiyle belâ ve musibetler def oluyor. “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/163) hadisini hatırlayalım. Ve yine unutmamalıdır ki, bizler süt annesinin oturacağı yere cüppesini seren Peygamberin (asm) ümmetiyiz. Allah bizleri ana ve babamıza saygı gösteren kullardan eylesin.


Kaynaklar:
1-Nursî, Said, Barla Lâhikası, s: 201, 146,
2-Nursî, Said, 21. Mektup
3-Nursî, Said, 32. Söz, 3. Mevkıf, 3. Mebhas, 2. Nükte

Hüseyin KARTAL

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir