Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

14.07.2008, 11:06

Evlilik-Niyet-Tercih-İmtihan-Hayat -Vb...

Evlilik ve aile tercih ve netice ve hayatın en ehemmiyetli bir taşıyıcısı olan niyet ışığında bir bakış bir hasbihaldir...

Üstadımız Bediüzzamanın kırklı yaşlarda ifade ettiği bir hakikattar beyanıyla ;


Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır.

Biz o tafsilatı buraya o makamda iktibas etmeyeceğiz..Yalnızca o dersin devamından bir cümleyide maksadımıza misafir edeceğiz.. ” Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar, diğer ciheti de halka bakar.”…

Hayat her şeyi ile bu iki pencereden görünür..Manzara bu iki gayenin etrafında şekillenir…
Evlilik meselesinin hakikati ve hikmeti hakkında;


Evet, eğer izdivaçtaki hikmet, yalnız kazâ-i şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanâtın şehâdetiyle ve izdivaç eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivâcın hikmeti ve gâyesi, tenâsüldür. Kazâ-i şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir. Mâdem, hikmeten, hakikaten, izdivaç nesil içindir, nevin [b]bekâsı içindir.

ıfade ederek aile hayatının esasında olan cismani efalin hakiki özelliği ifade edilmiş…Hem ahrete iman içerisinde..hayata ve hayat arkadaşlığı zaviyesinden bakarak;

Meselâ, der: "Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta dâimî bir refîka-i hayatımdır. şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de, zararı yok. Çünkü, ebedî bir güzelliği var; gelecek. Ve böyle dâimî arkadaşlığın hatırı için, her bir fedâkârlığı ve merhameti yaparım" diyerek, o ihtiyâre karısına, güzel bir hûri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık, bir iki saat sûrî bir refâkatten sonra ebedî bir firâk ve müfârakata uğrayan arkadaşlık, elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecâzî merhamet ve sun'î bir hürmet verebilir. Ve hayvanâtta olduğu gibi, başka menfaatler ve sâir gâlip hisler, o hürmet ve merhameti mağlûp edip, o dünya cennetini cehenneme çevirir.


Hem hayat arkadaşına olan muhabbetin hakikatini ifade ederken;

Hem, refîka-i hayatını, rahmet-i ılâhiyenin mûnis, latîf bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü sûretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en câzibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezâket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddi, samimi, nurânî şefkatidir. şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyâdeleşir. Ve o zaife, latîfe mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhâfaza edilir. Yoksa, hüsn-ü sûretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda, bîçare, hakkını kaybeder.

Hem devamı mansında;

Refîka-i hayatına muhabbetin mâdem hüsn-ü sîret ve mâden-i şefkat ve hediye-i rahmet olduğuna binâ edilmiş, o refîkaya samimi muhabbet ve merhamet edersen, o da sana ciddi hürmet ve muhabbet eder. ıkiniz ihtiyar oldukça, o hal ziyâdeleşir, mesûdâne hayatını geçirirsin. Yoksa, hüsn-ü sûrete muhabbet, nefsânî olsa, o muhabbet çabuk bozulur, hüsn-ü muâşereti de bozar.

Hem aynı dersin bir babında;

Üçüncü ışaret: Refîka-i hayatına meşrû dairesinde, yani, latîf şefkatine, güzel hasletine, hüsn-ü sîretine binâen samimi muhabbet ile refîka-i hayatını da nâşizelikten, sâir günahlardan muhâfaza etmenin netice-i uhreviyesi ise, Rahîm-i Mutlak, o refîka-i hayatı hûrilerden daha güzel bir sûrette ve daha zînetli bir tarzda, daha câzibedar bir şekilde, ona dâr-ı saadette ebedî bir refîka-i hayatı ve dünyadaki eski mâceraları birbirine mütelezzizâne nakletmek ve eski hâtırâtı birbirine tahattur ettirecek enîs, latîf, ebedî bir arkadaş, bir muhib ve mahbub olarak verileceğini vaad etmiştir. Elbette vaad ettiği şeyi, katî verecektir.

Hem Lem’alar tesettür risalesinde;


ıKıNCı HıKMET

Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.

Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.

Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.

şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.

Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.

Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp "Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvâya girer.

Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer.
Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.



Hem Aynı risalede;

Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. "Eyvah!" dedim. "ınsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?" dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl ıslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i ıslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i ıslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâtlarıma katiyen beyan ediyorum ki:

Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i ıslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur. Rusya'da o biçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz. Risale-i Nur'un bir parçasında denilmiş ki:

Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemâline bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli-tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonra ebedî bir mufarakate mâruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.

Hem Risale-i Nur'un bir cüz'ünde denilmiş ki: Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.


Gayet ehemmiyetle ailenin hayatı içtimaideki zedelenmiş konumuyla beraber..muhafaza edilmesine gayet ciddiyet ve hakikatle işaret etmiş…


Hem ebediyet nazarında


Ve karısını Cennette dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş daire-i hayatta ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz'î garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez. Ciddi sadakate ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette, derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib-i Kâinatın en mahbup ve makbul bir abdi olmasıdır.


Gibi meselelerin boyutlarını ifade ederek..Dünya ile sınırlı olmayan ve neticesi ebedi beraberlik olan bu birlikteliğin ..hem bu alemi fani hem alemi bakideki konumu ifade edilmiş…Bu netice ve bu neticeyi tercih edecek meylin iştiyakını burada bırakıyoruz…

Evvel evlilikteki bazı şart ve hassasiyetin hayata ve ımtihana..bakan yanlarına bakmaya çalışacağız…

Evvela ;


“ınsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, şevklerini mübadele etsinler (değişsinler) ve lezzetlerde birbirine ortak ve gamlı-kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”

Evet en başa dönersek;

Bir şeyin görünüşüne iki açıyla bakılıyor;Manayı ismi nazarı onun zahiri konumunu asl konumu kabul eden zahirperest bir bakıştır…Hükmünü o görünüşe göre verir..

Diğeri manayı harfi nazarıdır ki;Onu her şeyi ile asli hüviyeti ile hissi ruhu ile görmek ..ifade ettiği manevi açıyada vakıf olmakla ilgili bir bakıştır…

Niyet ve nazar ise..Vuku bulan işlemleri veya yapılması tasarlanan düşüncelerin hayatı hükmündedir..Bunlar iksirlerdir..Aleyhte olan şeyleri lehine çevirebildiği gibi..Zannın güzeliyle güzelliğin duası celbi cezbi içeriğini sinesinde barındırır…

ınsan hayati tercihlerinde..kendini en ciddi alakadar eden işlerde..zahire göre hüküm sahibidir..Ve teklif bu minvalde hakimdir..şartlar ve uygunluk gibi meselelrin kişişel ve karakteristik özellik ve beklentilerle olan tenasübünden sonra..Taleb edilen manaya olur verildiğinde..Nasip kısmı ortaya çıkmış olur..Sonrası imtihan özelliği ile meçhuldür..Gelmeiş günleri vehmen olmuş tasavvur edip tedirginlik ve şüphelerle..yokluğa varlıklılık verip başına bela eder…

Yukarıda eserlerden alıntı yaptığımız hakikatlerin içerisindeki niyetler bir çok olası marazında değişmesini temin eder…

Yine bir mesele buraya muvafıktır..aynı eserden alıntılıyoruz..



“Maişet derdi için, serseri, ahlâksız, frenkmeşrep bir kocanın tahakkümü altına girmektense, fıtratınızdaki iktisat ve kanaatle, köylü mâsum kadınların nafakalarını kendileri çıkarmak için çalışmaları nevinden kendinizi idareye çalışınız, satmaya çalışmayınız.

şayet size münasip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. ınşaallah, rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur.

Yoksa, şimdiki işittiğim gibi, mahkemelere boşanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i ıslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz.”
Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. âmin. Sözler

2

14.07.2008, 11:08

Evet sadece tercihten ibaret olan ve ancak görünenlerle fikir ve meyil sahibi olan insan..Niyetlerinin şekillenmesi ile kendisi hakkında bilinmeyen olan noktaya onunla müdahale eder..Niyet öyle bir iksirdir ki kömürü altın eder..Adi muameleleri sevaba çevirir…

Evlilikte kaderin hakimiyetini düşünürken..iradesini teslimden yana kullanmak ile bir nevi hareketin ölümüne hükmeden duruşlar çok noksandır…Fiiller ile düşüncelerle bir noktaya gelmiş meselenin..Akla ,kalbe hikmete ve denkliğe uygunluğu görünen yerde verilen kararın kazasıyla mesele netleşir..Ve o kazanın hayat kanunları..mesele irtibatları ve bir biriyle bağlantılarıyla da vücudu ortaya çıkar..hayat ve netice dünyanın mahiyeti insanın faniliği ve içindeki imtihan şubeleriyle ömür yaşanılır..Bu yaşamak içinde sabır şükür,merkezli bir çok düşünce niyet emel.tahammül yerini alır…

Kader bir programlar merkezidir..Çekirdekten ağaca..ağaçtan meyveye fıtrata yazılmış her şey gayeyi kemaline yürür…Hayat sahibi mahlukatta böyle olduğu ve alemde yaratılmış her şeyde güneşin doğması..günün bitmesi ve içinde bulunan her şeyde bu program hayattar olarak faaliyet halindedir..Kirpik boyundan kalp atışına kadar her şey bir nizamla bu büyük icraata bağlıdır…

ımtihana tabi hayat ve şuur sahiplerinde..ımtihana ait..Akıl,şehvet,ve gadap kuvveleri serbest bırakılmıştır…ınsan tercihlerini bu kuvvelerinin konumuyla yapar..Eğer bu kuvveler terbiye olmuş ıslah ile denge noktasında iseler buradan güzellik ve iyilik çıkar..Eğer ifrat ve tefrit bunlarda hakimse buradan bir birine zıt zulümler karanlık noktalar görünür…Mesela gadap..ya hiddet ile zalimliğe..yada korkaklıkla pısırık iş görmez bir hale inkılap eder…Denge noktasında yerinde kullanılarak..düşmanlarına gadabı..kardeşlerine şefkati şeklinde görünür…

Akıl bu noktada tercih hürriyeti olan..Muhakeme kabiliyetidir..Bu tercih ne isterse Allah o talebi kader programından hayat olarak ona verilir..Burada tercih hakkını niyet nazar gibi gayelerle şuurla belirlerken ekseriya o manada menzilleri bulur..Amma görenek ve gelenek eksenli nefsi ve hevesi tercihleriyle ettiği hareket kazasıyla kaderden o konuya ait hükümleri ister…Kaderin değişmezlik yönündeki..doğum ölüm,cinsiyet,suret, mekan ebeveyn gibi konuları iken ..yine kaderin imtihan ve tercihe ait serbest görünen programlar mecmuası ise irade-i cüz iyenin talebine terettüp eden ihtiyari kader şubesidir..Bunların mecmuu kontrol altındadır demektir…Bu da insana emniyet verir…Mesela ınsan bir tercihinde zaafıyla hakkında bir hüküm verdirse..nedamet ve pişmanlığı ve duası acziyle onu başka bir hükme çevirip o zarardan kurtulur..Yoksa eğer iradi tercihlere terettüp eden hükümler sabit olsalar..dua iltica niyaz ölür hayat biter..ımtihan dairesi çöker buda muhal ender muhaldir…

Allahın CC kendi koyduğu kanunlara mahkumiyeti olmadığından..ımtihan cilvesi denilen bazı tecelli ve emirlerle..akıbeti mutlak hayır müdahaleler olur ki..bu planlama ve program sabit bir yazılım değildir ifade eder..Arzuların muhalefetine..emelleri inkıtaa uğratan hayalleri değiştiren bazı haller ile yeknesak monoton algıları hercümerç eden fiiller görünür..Bu tesirler..kaderin içerisinde kazaya verilen hükümler olduğu gibi..Rabbimizin şuzuzatına bağladığı” Ata “kanunu denilen iltimas tedbirleri ile aleyhte olan hükümler ..Lütuf olarak lehine çevrilir…

Allahın ..Zerreden kürelere kadar her şeyin mahiyetine derç ettiği yazdığı ve her an o yazının lisanıyla talep edilen fıtri matlapları halk etme üzere olduğu gibi..ve o kitaplara ne yazdığını her şeyi ile bilme ve kontrol altında tutması..şuur sahiplerinin meyilleri ve tercihlerinin hayatın neresinde neyle karşılaşması planlaması içinde müdahale etme anlamına gelmez…ınsan Bu ımtihan gerçeğindeki müreccih özelliğindeki hürlüğünü anlamakla ımtihandaki adil oranlamayı müşahede edebilir..Yoksa zanları adaleti göremediğinden Kader hakkında ki düşüncesi..Onun hayatına mahkumiyetten başka bir şey vermeyen bir kayıt olarak algılar hata eder…

ınsanın düşmesi..Denge unsurlarının bazı şarların ortadan kalkmasıyla oluştuğu gibi..kalkması da o kaybolan şartların yerine gelmesiyle mümkündür…Yoksa bir oyun değildir..Yine hayatın başına gelen bazı şeyler ..o iradenin en münasip işleyişi ile o kanunların ve emirlerin tazyiki altında..emir ve kanun sahibine iltica ile acizliği ile sultanından medet talebinde sevimli bir muhtaciyetin arzından başka bir şey değildir…


Evlilikle ilgili olsun veya başka bir başka mana ile olsun..kader insanın karşısına tercih hakkıyla bazı menziller çıkarır..ınsan oraya irade-i cüz iyesi ile müdahil olur..ınsana göre sonraki aşama o müdahale tercihine terettüp eder icraat kendini gösterir..Program işler..ınsan akıl kalp ruh vs latifeleriyle o hükmün altında ebedi mahsulat verir…Belki ebediyen bir daha bir araya gelinmeyecek daireler kurulur..Sabırdan kaleler tesis edilir..ınsan bir manada ekilir ve biçilir…

Bu büyük planlama hayatın içinde olan her şeyi hesaplamış ve dairelere menzillere taksim etmiştir..Her duyguya düşünceye karşılığı olan bir alem onun içinde vardır.Hayattar canlıdır…ırade-i cüziye tercih hakkı ile onun içinde hayattar bir şekilde o da yaşamaktadır..hayatın özelliği tercihleri ister..tercihler kader defterinden o hale muvafık talepleri eder..Program sahibi onu ona verir..Bir menzilden bir menzile bir hükümden bir hükme geçer gider..hayatının mahsulünü verir..Alemden çıkar ebedi hükmüne dahil olur…

Evet ınsan görünüşteki şartların uygunluğu noktasında verdiği karar ve niyetleriyle bezediği istikbal..ve hayırlısını ve hayırlısını idrak etme özelliği ile..Ebediyeti de düşünen bir muhakemeyi..hayatın imtihanlığı kabulüyle kaderin içinden kendi imtihanını tercih eder..ıster…Ve hayatı bu yönüyle iman tefsir eder..ınsan neticesiyle baktığı bu manzarada programdan kendine verilene razı olduğunda ımtihanın bu boyutundan da razılığı ile Kulluğunu gösterir…

Hayat her şeyi her tercihi ile hayattır…Eğri doğru her şey yaş kuru beraber..ışık karanlık iç içe..zulmet nur bir birini takip eden bir dönence..ıman küfür bir biriyle çarpışan bir cephe..ılham vesvese şeytanlar ve melekler dahilinde bir mübareze..zıtlar bir biriyle bir büyük mücahedenin ve ebedi bir neticenin döküldüğü bir büyük meşhere doğru hareket etmektedir…

ınsanın hayat algısı ve kabulü bu mabeyninde ve hayattaki gayenin gerçek işleyişi ile örtüştüğünde her şey denge noktasını bulur..hayat geçicidir…Her şey beka için burada çalışır..ımanın olmadığı noktada bu dünyada beraber olan insanlar ebediyen bir birini göremeyebilir..Baba evladından evlat annesiyle sonsuz ayrıla bilir ve bunun nedenlerini bile düşünemeyecek kadar ciddi bir alemde buluna bilirler…hayatın hayatı ıman iledir..ıman sabır şükür eksenli bir işleyişin ruhu hükmünde itaat ve inkiyad ile itminan ve tevekkül medet noktasıdır…Bu manada ancak hayat yaşanır…

Yoksa bu dünya ya ait tercihlerde..Ebed için derç edilmiş hislerin itminan ve tatminini istemekle hayata ve tercihlere bakmak aldanmaktan başka bir şey değildir…ınsanlar hadlerin gerçeğini kabul ettiklerinde teferruat onları lezzetlendirir..

Mesela Namus iffet,sadakat ,şefkat kadının fıtri gerçeğidir..Himaye adalet ile hikmetli hareket erkeğin hassasıdır..Evlilik bir birine mukabil iki kalbin hayatta bir biri ile ebedi ünsiyetin tesisidir…Çocuk sıhhat maişet gibi şeyler ..o izdivaca verilen nimetlerdir..Sıkıntılar vs..Ebedi alemin bahçesidir..Korkmak ve hayattan çekinmek..Tedbiri takdir seviyesinde değerlendirmek..tevekkülsüz bir istimdattır medettir ki cevabı o talebe göre olmaz…Yukarıda bir ifade vardı ;


“şayet size münasip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. ınşallah, rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur.

Yoksa şimdiki işittiğim gibi, mahkemelere boşanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i ıslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz.”


Demek ki mümkün..kaderim dediğin insandan ayrılmakta mümkün..Bir hükümden bir hükme iltica etmek var..demek tercih hür…

Fakat ne diyor..Bu boşanmaklar mahkemelere koşmaklar” haysiyet-i ıslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz.”hem ne diyor..” şayet size münasip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. ınşallah, rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur… Diye niyetin ve sabrın neleri değiştireceğine işaret ediyor…

Evet;değerlendirmelerimizi dini ahlaki denklik noktasında yapacağız…Eşimizde hanımsa..sadakat şefkat gibi hasiyetler..beylerde..hamiyet ciddiyet..diyanet gibi hassalara bakacağız…Görünen yönüyle kalbi olan ünsiyet hissi müteharrikesiyle karar veririz..Niyetlerimizi iki dünyanın cenahları kadar geniş tutarak bismillah deriz…

şartlar değişebilir..Biz değişebiliriz..karşımızdaki değişebilir..Sabırla şükürle ıslam için o müessesenin devamına gayret eder ..Rabbimizden yardım dileriz…Çocuk emaneti varsa onların iyi kullar olmaları hizmetini hayatımıza tercih eder..Onun içinde Rıza ararız..Ve unutulmamalı ki..Niyetini Rızaya çevirmiş bir tahammül..Razı olunur..Allah o kalbe ünsiyet koyar..Kolaylaştırır ınşallah…

Bu konu başlangıcında Risale-i Nur eserlerinin çeşitli yerlerinden istifade ettiğimiz bölümler ışığında..ılk yazdığımız paragraf nezninde:


Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır.

Ölçüsüyle hayata ve içindekilere bakmakla..niyetimizin şekillenmesini ve talep ettiğimizin hakikati..ımtihanın konumu..bizim dahil olduğumuz bu fanide baki işleyişin çarkları içindeki ahengimizin tespitiyle ınşallah ıki dünyanın saadetinde beraber olunacak nimetlerle nimetleniriz..Rabbimizden diliyoruz…Rabbimiz sevdiklerini sevdirsin…

Saadet ola…….
Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. âmin. Sözler

3

14.07.2008, 11:09

Muavin bir kalemden nebaan etmiş Müin bir yazıdır ınşaallah...

Bu dünya hayatında her problemin arkasında yatan sebeblerden bazıları hatırıma geldi:

1. Biz bazen dünya ile Cenneti karıştırıyoruz. Cenneti dünyada arıyor ve bekliyoruz. Herşeyi zahmetsiz, sıkıntısız olmasını bekliyoruz. Zahmet çıkınca manevi kuvvetimiz sarsılıyor. Zahmet çıkaranı terk etmekle, ondan uzaklaşmakla problemi çözeceğimizi zannediyoruz. Aynı zahmet başka bir yerde, başka bir şahıstan yine karşımıza çıkıyor. Çünki derdin dermanı derdin içinde... Derdin içine gir, bak... Bu derd niye verilmiş. Bir kardeş çok yüklü bir alacağı olduğunu borçlunun ise ödemediğini, tahsil için gayr-ı resmi yollar için fetva istedi. Nurların verdiği ders ile cevap verildi ki, Derman derdin içinde. Senden kimsenin alacağı var mı? Ödemediğinden dolayı sıkıntıda olan var mı? Cevap: Evet, var. O zaman borcunu temizle. Helallık al. Fiili duanı yap. ınşaallah Rabbimiz sana alacağını da tahsil ettirir. Bir kaç gün sonra, Kardeşi gülerek gördüm. Denileni yapınca, o da muradına ermiş.


2. Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi merhametsiz bir azab çekmektir. Bu kaide her problemin çözümünde anahtar hükmündedir.

Sevdiğimiz, istediğimiz, elde etmek istediklerimize bakalım. Meşru mu, gayr-ı meşru mu? Onları kazanmak için kullandığımız sebebler, şartlar, niyetler, arzular, hayaller, hisler, duygular... Meşru mu, gayr-ı meşru mu? Elde ettiğimizde, duygularımız neler?

Mecnun 40 sene LEYLA...LEYLA. LEYLA diye adeta zikir çekmiş. Her Leyla deyişi Leylayı biraz daha ondan uzaklaştırmış. 40 sene sonra hakiki muhabbetin ALLAHA olması gerektiğini anlayınca zikrini değiştirmiş. Başlamış MEVLA...MEVLA...MEVLA demeye. Bir de bakmış. Leyla karşısında...

Bizim de çeşitli Leylalarımız var. Hakiki Leylayı bulmazsak, çok bağırırız leyla leyla diye. Çünki Kalbin iç kısmı Allaha ait. Oraya neyi koyarsak Allahdan gayrı. Onun ile cezalandırılıyoruz.

Cinayetkar hırs kalbi deler. Sanemleri içne idhal eder. ALLAH DARILIR. MAKSUDUNUN AKSıYLE MÜCAZAT EDER.




3. Dünya tarihinde meşhur aşıklar var. Sayısı 10 u geçmez. O aşıkların meşhur olması, KAVUşAMAMALARINDANDIR.

Çünki insan, beraber olmadığını, elde edemediğini kusursuz zanneder. Muhabbetin gözü kördür, derler. Ama istediğine kavuşunca, bir müddet sonra, hayalindeki gibi olmadığını, eksik ve noksanlarını, bazı huysuzluklarını, yanlışlarını görünce hayal kırıklığına uğrar, yıkılır. Bu muymuş, uykularımı terk ettiğim... Bu muymuş uğruna dağları deldiğim..demeye başlar.

Halbuki kusursuz, noksansız yalnız ALLAHTIR. Sen başkasının kusuruna katlanmazsan, kim senin kusurlarına katlanır. Rabbimizin özelliklerini mahluklarda arıyoruz. Sonra da feryad ediyoruz.



4. ımtihan sırrı da var. Lut AS. hanımı ile, Adem AS. ve Nuh AS. oğullarıyla, ıbrahim AS. babasıyla, Peygamberimiz ASM. Amcalarıyla imtihan olmuş. Hiç biri emr-i ılahi olmadan terk etmemişler. Kurtulmaları için var güçleriyle çalışmışlar.




5. şikayet yoklara bakılınca edilir. Varlara bakmak hep şükre sebeptir. Karşımızdaki insanların iyi yönlerine bakarsak, muhabbetimiz artarken, noksanlarına bakmak, bizi onlardan uzaklaştırıyor.


6. Anlatılır: Bir gelin kayınvalide ile (doğru ifade kaim valide) anlaşamaz. Anlaşamamak, kavga-gürültüyü netice verince. Huzuru kaçan gelin, kayınvalidesini öldürme yolunu arar. Bir alimin yanına gider. Durumu anlatır. Alim der ki: Kızım ben sana bir şişe vereceğim. Her gün kayınvalidenin yemeğine bir kaşık koyacaksın. Yavaş yavaş ölecek. Kimse senden şübhelenmesin diye, onun gönlünü hoş et. Ne derse yap, der.

Gelin hergün bir kaşık zehiri kayınvalidesinin yemeğine koyar. O kadar güzel davranır ki, kayınvalidesi vicdan azabı ile yanar ve geline karşı muhabbetle davranmaya başlar. Bir hafta sonra can-ciğer olurlar. Gelin kayınvalidesini o kadar sever ki, pişmanlık başlar. Hemen Alim zata koşar. Ağlayarak yardım ister. Alim Zat kızım ben sana zehir vermedim, o sudur. ınsanların zahmetine katlanan, insanların muhabbetini kazanır, der.


Rabbimiz cümlemize dünya ve Ahiret saadeti versin.
Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. âmin. Sözler

4

14.07.2008, 18:50

Allah razı olsun. ılk kısmı okudum inşaAllah zamanla diğer kısımlarınıda okuyacağım yalnz şunu söylemeden geçemeyeceğim, risalei nurlardan alıntı yapıp onun üzerine tabir-i caizse şerh ler düşer gibi yazı yazmanız çok hoş olur. Rabbim kaleminize kuvvet versin.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

5

24.07.2008, 17:51

Allah razı olsun.

Kafama bişey takıldı.

“şayet size münasip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. ınşallah, rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur.

ifade ile;

şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.
24. Lem'a:199

risalede geçen bu kısım arasında nasıl bir bağ kurmamız lazım.
Denklik mi aranacak yoksa rıza mı gösterilecek?
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

6

24.07.2008, 18:14

Nuriye kardeşim, evlenmeye namzet olan eşini seçerken hak ölçüler üzere olunur. Mesela , küfüv olmasına dikkat eder, diyanetine bakar, kültürüne bakar; istişare eder, istiare yapar ve hakeza.
Buna rağmen size münasip olmayan bir eş olsa, kısmete razı olmak teşvik edilmiş, taki toplumun saadeti ve temel taşı olana aile bozulmasın. Hem iyilikten iyilik doğar mucibince belki eşiniz sizin rızanız ve kanaatiniz sebebi ile Allah tarafından bir vesile halk edilerek eşinizin size münasip hale gelmesini sağlar.

Yani, size küfüv olmayan bir eş ile evlenmemeniz için hak ölçüleri istimal ediniz. Buna rağmen isabet etmez isek rıza gösteririz. Yoksa daha evlenmeden denk olmadığı halde rıza göstermek teşvik edilmemiş, hatta şer'an yasak edilmiş.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

7

24.07.2008, 18:28

Abicim yani ölçümüz denklik olacak yani.
Biraz kafam karışmıştı okuyunca o kısım sonrası için mi yani.Tam idrak edememiştim Allah razı olsun.
Rabbim hayırlısını versin inşallah.
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

8

24.07.2008, 18:30

Peki küfüv olmak ne demek? Ölçüleri nasıldır?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

9

24.07.2008, 18:35

Bir çok yönden bakılabilir ama en son maddi yönden bakmak lazım.ılk dini açıdan tabiki.Düşünceye,kültüre.kalp denliğine kadar olabilir.

Abicim zor bir soru :?
sizlerden alalım.
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

10

24.07.2008, 20:34

Yukarıdaki çalışma için Allah razı olsun.Acaba bu zamanda küfüvlüğü sağlamak neden zorlaştı?

En önemli diyanet noktası diyoruz, dindar ama bakış açısı bize uymayan, mesela olaylara bakış açısı olumsuz biri.

Veya dindar ama yaşam tarzı bizimkinden çok farklı.

Bizim meşguliyetlerimize, önem verdiğimiz şeylere o önem vermiyor.

Ya da dindar, yaşam tarzı da benziyor ama davranışlarına sinir olduk.

Bunlar ilerde sevgiyle aşılır diyerek allah rızası için, sadece dindar olduğu için evlenmek mi gerekir?

Bende böyle bir evlilik yapmaktansa bekar kalmak ağır basıyor.

Erkek daha rahat kabul edebiliyor mizaç veya yaşam şeklinin farklı olmasını.

Çünkü malum bayan tabi olan konumunda, ve anlaşmazlıklarda mağdur olan yüzde doksan bayanlar.ıster istemez erkekler kadar rahat karar verilemiyor.

Çevredeki insanlar da böyle reddetmelerinizden mesulsunuz diyorlar.


(Yukarıda yazdıklarım görücü usulü olacak evlilikler için geçerli.Çünkü görüyoruz, aşık olup evlenecek insanlar havalarda uçuyor oldukları için böyle tedirginlikler onları meşgul etmiyor.şahsen günahsız başlamak için görücü usulü evlenmeyi istedim hep, ama onda da evet demek hiç kolay olmuyor.Ya da ben kafama uygun birisine rast gelmedim.)
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

11

24.07.2008, 20:42

Alıntı sahibi ""*nuriye""

Bir çok yönden bakılabilir ama en son maddi yönden bakmak lazım.ılk dini açıdan tabiki.Düşünceye,kültüre.kalp denliğine kadar olabilir.

Abicim zor bir soru :?
sizlerden alalım.


Maaşallah kardeşim, geniş düşünmüşsün. ışte bunları açmak lazım bence. Mesela kültürde küfüv lazım mıdır? Nasıl olmalıdır?

Misal, ben eşimde diyanete baktım. Ancak benim için kültür çok önemli idi. O Çerkez, ben Bosnak. Kültürlerimiz çok yakın. Anlaşabildik. Ama sanıyorum dindar da olsa ,mesela, bir Trakyalı ile evlense idim kesinlikle kültürlerine alışamaz ve hafazanallah anlaşamazdık. (Trakyalıları kötülemedim)
Sizce doğru mu düşünüyorum?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

12

25.07.2008, 10:31

Abi kültür derken gelenek göreneklerimi kastettiniz?

Bazen oluyorki çok zıt kültürlerde iki insan çok güzel anlaşıp yuva kurabiliyor.Bazende aynı kültürden olduğu halde anlaşmazlıklar had safhaya gelebiliyor.ınsandan insana değişir bence.
Bakıyosunuz prof. olmuş fakat karşıdaki insanı anlamıyor.Kendisini eğitmiş fakat karşısındaki insanı anlamaktan aciz.Eğitimle beraber kendimizi yetiştirmek veya eğitim olmadan kendimizi yetiştirmemiz lazım.Çoğu zaman sabit noktaya bakıp kaldığımız için anlaşmazlıklar çıkmıyor mu zaten.(imani konular konu harici tabiki)
Kültür birazda insan olduğunu hissetmek hissettirmek değilmidir?

(Eksik ve yanlış olabilir öğreneceğimiz çook şey var daha.)
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

13

25.07.2008, 16:34

Görenekleri de kastediyorum, hayatı yaşama tarzını da kastediyorum. Yani, kültür bence hayata bakış dürbünü. Bu dürbün pekçok sebeple beraber gelenek,coğrafya gibi unsurlarla da başkalaşıyor.

Bence zıt kültürlere sahip insanlar anlaşamaz. Zahirde mesela ben Trakya kültürü ile yetişmiş bir insanla anlaşamam. Ama bu demek değildir ki bir Trakyalı ile anlaşamam. Elbette kültür dürbünü aynı olsa anlaşırım. Mesela kadına haddinden, fıtratına aykırı fazla özgürlük veren bir zihniyete sahipse anlaşamam. Ancak, bu kültürü kaldırmışsa ve Trakyanın güzel kültürlerini kendine saklamışsa anlaşabilirim.

Mesela, bir Boşnak ile Trakyalının zahirde kültürleri zıttır. Ancak, mesela bir Boşnak, kadına haddinden fazla özgürlük vermeye tahammül edebiliyorsa ancak o tür bir Trakyalı ile evlense yaşayabilir.

Kültüründe açık saçık giyinmenin ayıp olmadığı biri ile evlenmem benim için herhalde bir kabus olurdu.

Yani, böyle şeyleri kastediyorum. Yoksa yemek anlayışı, yada düğün merasimindeki adetlerden bahsetmiyorum.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

14

25.07.2008, 17:44

Dar düşünmüşüm haklısınız abi.Katılıyorum size.Kültürde bu ölçüleri nazara almak lazım.Ancak yeterlimidir başka hangi açıdan bakmak lazım küfüv meselesine?
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir